p-ISSN: 1306-696x | e-ISSN: 1307-7945
Cilt : 2 Sayı : 1 Yıl : 2025

Hızlı Arama




SCImago Journal & Country Rank
Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Dergisi - Ulus Travma Acil Cerrahi Derg: 2 (1)
Cilt: 2  Sayı: 1 - Mart 1996
1. 
DAHİLİ RİSK TAŞIYAN HASTADA CERRAHİ GİRİŞİMLER
Kerim Güler
Sayfalar 1 - 9
Makale Özeti |Tam Metin PDF

2. 
DALAK YARALANMALARINDA
THE USE OF PERISPLENIC PACKING IN SPLENIC INJURIES
Turgay Karataş, Cemalettin Ertekin, Recep Güloğlu, Kayıhan Günay, Ali Kocataş
Sayfalar 10 - 14
Hematolojik ve immünolojik fonksiyonları olan dalak travmadan sonra korunması gereken önemli bir organdır. Bu sebepten dolayı, Perisplenik Packing yönteminin etkinliği sıçanlarda oluşturulan splenik lezyonlarda gösterildi. 45 sıçan, 4 grupta incelendi. İlk grupta, perisplenic packing grade IV splenik lezyonlardan sonra vicryl mesh ile gerçekleştirildi. İkinci grupta splenektomi, üçüncü grupta ise laparotomi yapıldı. Sonuçlar sintigrafik, hematolojik ve histopatolojik olarak değerlendirildi. İlk grupta sintigrafik sonuçlar sadece 2 sıçanda intrasplenik hematom gösterdi. 8 hafta sonra yapılan kontrol sintigrafilerinde bu hematomların kaybolduğu gözlendi. Hematolojik incelemelerde, grup 1'deki trombosit sayısının kontrol grubuna göre daha yüksek olduğu bulundu. İkinci grupta da trombosit sayısı daha yüksekti ve target hücreler görüldü. İkinci haftada yapılan histopatolojik incelemelerde dalakların anatomik olarak intakt olduğu, fibroblast ve fibrositlerden zengin bir bağ dokunun varlığı gösterildi. Sekizinci haftada yapılan incelemelerde de mesh 'in tamamen absorbe olduğu ve kapsülün tamir edilmiş olduğu gözlendi. Elde edilen sintigrafik, histopatolojik, bulgular bu yöntemin hiler yaralanma dışında splenektomi gerektiren dalak yaralanmalarında güvenle kullanılabileceğini göstermektedir.

3. 
KÜNT DİAFRAGMA YARALANMALARI
BLUNT DIAPHRAGMATIC INJURIES
Yılmaz Akgün, Nedim Aban, İbrahim Taçyıldız, Celalettin Keleş
Sayfalar 15 - 21
1985-1995 tarihleri arasında 10 yıllık süre içinde, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Kliniğinde, 18 künt diafragma yaralanmalı hasta tedavi edildi. Travma sebebi 14 olguda trafik kazası, 4 hastada yüksekten düşmeydi. Tüm hastalar akut dönemde görüldü. En sık rastlanan şikayetler ve fizik bulgular dispne, göğüs ağrısı, abdominal distansiyon ve solunum seslerinin alınamamasıydı. AÇ grafiğinde ise, en sık diafragma gölgesinin kaybolması, diafragmanın elevasyonu ve toraksa visseral herniasyon bulgularıyla karşılaşıldı. Bu bulgulara göre, olguların 11 'inde doğru tanı preoperatif dönemde kondu. Tüm hastalar başvurdukları gün operasyona alındılar. Laparotomide 13 olguda sol, 5 olguda sağ diafragma rüptürü saptandı. Dört olguda toraksa herniasyon vardı, ancak strangülasyon yoktu. On olguda diafragma yaralanmasına intraabdominal organ yaralanmaları da eslik ediyordu. Sekiz olguda ise, izole diafragma rüptürü saptandı. Kunt diafragma yaralanmasına en sık eşlik eden organ dalak idi. Tüm olgularda, diafragma nonabsorbabl sütürlerle iki kat üzerinden tamir edildi. Mortalite oranımız eşlik eden travmalara bağlı olarak %16.6 idi. Bu çalışma bize kunt diafragma yaralanmalarının ender görüldüğü için, tanıda güçlük çekilebilen bir yaralanma olduğunu göstermiştir. Üst batına ve göğüse ait künt travmalarda, tanı genellikle akut dönemde hastanın değerlendirilmesi sırasında, bir künt diafragma yaralanması olabileceği şüphesi, operasyonda diafragmatik yüzeyin iyi bir şekilde eksplorasyonu ve posttravmatik dönemde çekilen seri göğüs grafilerin incelenmesiyle konur. Kunt diafragma yaralanmalarında prognoz, eşlik eden yaralanmaların ciddiyeti ve geç başvurudan doğan bir takım problemlere bağlıdır.

4. 
KÜNT KARIN TRAVMALARINDA ULTRASONOGRAFİ
ULTRASOUND IN BLUNT ABDOMINAL TRAUMA
Serdar Saydam, Seymen Bora, Metin Karaaslan, Hasan Bakır, Bülent Elverdi, Enis İğci
Sayfalar 22 - 25
Ocak 1989 ve Aralık 1993 tarihleri arasında, 184 künt karın travmalı hastada tanıda Ultrasonografi (USG) kullanıldı. USG deneyimli bir radyolog tarafından yapıldı. 110 hastada herhangi bir patolojiyle karşılaşılmadı. 74 hasta ameliyata alındı. 70 hastada (%38) periton içi serbest sıvı tanımlandı. USG'nin duyarlılığı %94.5, özgüllüğü ise %100 olarak saptandı. Sonuç olarak USG'nin hemodinamik olarak stabil künt batın travmalı hastalarda ilk tanısal seçenek olması gerektiği kanaatine varıldı.

5. 
ÇOCUKLARDA TRAVMATİK DİAFRAGMA YARALANMALARI
TRAUMATIC DIAPHRAGMATIC INJURIES IN CHILDREN
Hamit Okur, Cüneyt Turan, Ali Bozkurt, Ahmet Bekerecioğlu, Canan Kır, Ahmet Kazez, Uğur Özkan, Mustafa Küçükaydın
Sayfalar 26 - 29
Kliniğimizde Ocak 1987 ve Ocak 1995 tarihleri arasında künt travma sonucu diafragma rüptürü nedeniyle tedavi edilen sekiz hasta retrospektif olarak incelendi. Hastaların beşi kız, üçü erkek olup ortalama yaşları 9.3 yaş (4-13) idi. Beş hastada trafik kazası, üç hastada ise yüksekten düşme sonucu diafragma rüptürünün geliştiği tesbit edildi. Tanı tüm hastalarda toraks grafisi ile konuldu. Rüptür yedi hastada sol, bir hastada ise sağ tarafta idi. Fizik muayenede üç hastada solunum sıkıntısı tesbit edildi ve hastaların hepsinde rüptüre olan tarafta solunum sesleri azalmıştı. Multipl travmalı bu hastada ek organ yaralanması olarak en sık ekstremite yaralanmasının bulunduğu (5 hasta) saptandı. Bütün hastalar abdominal yaklaşımla ameliyat edildi ve bu hastalarda defekt primer onarıldı. Rüptür sonucu en çok midenin (7 hasta) toraksa herniye olduğu tesbit edildi. Ameliyat sonrası dönemde bir hastada atelektazi ve bir hastada yara enfeksiyonu gelişti. Ortalama hastanede kalış süresinin 16 gün (6-30 gün) olarak tesbit edildiği bu seride ölen hasta olmadı.

6. 
ALT SERVİKAL SPİNÖZ PROSES (CLAY SHOVELER'S) FRAKTÜRÜ
THE FRACTURE OF THE LOWER CERVICAL SPINOUS PROCESS; CLAY SHOVELER'S FRACTURE
Ali İhsan Ökten, Muammer Yüksel, Erkan Kaptanoğlu, Bülent Gül, Çetin Evliyaoğlu
Sayfalar 30 - 32

7. 
TRAVMA İLE BEL VE/VEYA BACAK AĞRISI İLİŞKİSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
EVALUATION OF RELATIONSHIP BETWEEN TRAUMA AND LOW BACK AND/OR LEG PAIN
Şafak Sahir Karamehmetoğlu, İlhan Karacan, Mustafa Çalış, Halil Koyuncu
Sayfalar 33 - 37
Bel ağrısı ile travma arasında bir ilişki olduğu eskiden beri düşünülmüştür. Çalışmamızın amacı, bu ilişkinin var olup olmadığını ortaya koymaktır. 1654 bel ve/veya bacak ağrılı hasta, yaş, cinsiyet, meslek, ağrının süresi, travma olup olmadığı, travmanın şekli, süresi, konan tanı açısından incelendi. 1028 (%62.2) kadın, 626 (%37.8) hasta erkekti. Yaş ortalaması 42,6 ± 15.4 idi. Bel ve/veya bacak ağrısı olan hastaların 453'ünde (%27.4) bel ağrısını başlatan faktör olarak travma saptandı. Bunların 212'si (%46.8) erkek, 241'i (%53.2) kadındı. Yaş ortalaması genel olarak 38.06 ± 14.1, kadınlarda 39.7±14.2, erkeklerde 36.5±13.9 idi. Olguların 400'ü (%24,2) ev hanımı, 345'i (%20,9) masabası iş yapanlar, 98'i (%5,9) emekli, 77'si (%4,7) isçi, 58'i (%3,5) öğrenci, 16'sı (%1) yardımcı sağlık meslek grubundaydı. Sadece öğrenci, işçi ve yardımcı sağlık meslek grubunda travmanın risk faktörü olduğu saptandı (p<0.05). Hastalık olarak yapılan sınıflandırmada travma sadece lomber disk hernisinde ve lomber strainde risk faktörü olarak saptandı (p<0.05). Sonuç olarak, travmanın, bel ve/veya bacak ağrılarını ortaya çıkaran hastalıkların oluşumunda önemli bir neden olmadığı ancak lomber disk hernisinde ve lomber strain olgularında risk faktörü olarak karşımıza çıktığı söylenebilir.

8. 
CORACOCLAVİCULAR EKLEM
CORACOCLAVICULAR JOINT
Atıf Aydınlıoğlu, Semih Diyarbakırlı, Fuat Akpınar, İbrahim Tekeoğlu, Papatya Keleş, Sait Keleş, Ali Rıza Erdoğan
Sayfalar 38 - 42
Yapılan anatomik disseksiyonlarda ve radyografik incelemelerde coraco clavicular eklemin mevcudiyeti bulunmuştur. Bu eklem humerusun cerrahi boyun kırıkları sonucunda oluşabildiği ve torasik çıkış sendromuna (thoracic outlet syndrom) neden olduğu gibi, çoğunlukla asemptomatik bir varyasyon şeklinde görülür. Coracoclavicular eklem, claviculanın tuberculum conoideum'u ile scapulanın processus coracoideus'u arasında görülen diartroz grubu bir eklemdir. Bu ekleme ait yüzeyler proceccus coracodieus 'un üst yüzünde ve tuberculum conoideum 'u ile scapulanın processus coracodieus 'u arasında görülen diartroz grubu bir eklemdir. Bu ekleme ait yüzeyler processus coracoideus'un üst yüzünde ve tuberculum conoideum'un altında bulunur. Bu çalışmada 102 scapula ve 130 clavicula üzerinde Coracoclavicular ekleme ait eklem yüzleri araştırıldı. Bu örneklerde, 9 clavicula ve 7 scapula üzerinde eklem yüzlerinin mevcut olduğu görüldü. Bulunan eklem yüzleri sağ ve sol olarak kaydedildi. Sonuçların istatistiksel değerlendirilmesi yapıldı. Bulgular takdim edildi. Literatür gözden geçirildi.

9. 
ÜROLOJİK YARALANMALAR
UROLOGIC INJURIES
Recep Güloğlu, Cemalettin Ertekin, Ali Kocataş, Oktar Asoğlu, Halil Alış, Cumhur Arıcı, Ömer Türel
Sayfalar 43 - 46
1991-1995 yılları arasında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi İlk ve Acil Yardım Anabilim Dalı'na başvuran ve opere edilen 84 ürolojik yaralanma olgusu retrospektif olarak incelenmiştir. Olguların ilk başvuru muayenesinde 57 (% 68) hastada hematüri saptanmıştır. En sık yaralanan organ böbrek (%48), en az yaralanan organ ise ürelerdir (%1). Olguların tanısında İVP, USG, BT, asendan sistografi tanı aracı olarak kullanılmıştır. 29(%35) hastaya nefrektomi, 8 (%10) hastaya nefrorafi, 3 (%4) hastaya parsiyel nefrektomi, 17 (%20) hastaya sistotomi + sistorafi + sistostomi, 1'er (%1) hastaya da üretero-üreterostomi ve corpus cavernozum onarımı uygulanmıştır. Multitravmalı hastada hematüri iyi değerlendirilmelidir.

10. 
DELİCİ BİR CİSİM İLE OLUŞAN ORBİTOKRANİAL PENETRASYON OLGUSU
AN ORBITOCRANIAL PENETRATION CASE WITH A PERFORATING BODY
Zerrin Erkol, Sait Bilal, Metin Bayram
Sayfalar 47 - 50

11. 
DİPSLASE İNTRAKAPSULER UNSTABİL FEMUR BOYUN KIRIKLARININ HEMİARTROPLASTİ İLE TEDAVİSİ
TREATMENT OF DISPLACED INTRACAPSULAR UNSTABLE FEMORAL FRACTURES BY HEMIARTROPLASTY
Ömer Faruk Bilgen, Kemal Durak, Oğuz Karaeminoğulları, Kayhan Turan, Gayyur Kurap
Sayfalar 51 - 57
1986-1993 yılları arasında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı'nda displase intrakapsüler femur kırığı nedeniyle hemiartroplasti uygulanan 37 hasta gözden geçirildi. Hastaların yaş ortalaması 65.5 (41-86) olup, 25'i (%67.6) kadın, 12'si (%32.4) erkekti. Hastaların ameliyat öncesi ve sonrası radyografileri incelendi ve ameliyatların teknik yeterliliğini değerlendirmek için protez basının büyüklüğü, femur boyun uzunluğu, protezin pozisyonu, protez steminin kalkara yerleşimi değerlendirildi ve çok iyi-iyi sonuç %81 olmak saptandı. Harris sınıflamasına göre çok iyi ve klinik sonuç %81 olarak belirlendi. Bir (%2.7) hastada dislokasyon meydana geldi. İki (%5.4) hastada yüzeyel, 1 (%2.7) hastada derin yara enfeksiyonu oluştu. Üç (%8.1) hastaya gevşeme, 2 (%5.4) hastaya da protruzyo nedeniyle TKP uygulandı. Yaşlı, orta derecede aktif hastaların displase unstabil intrakapsüler femur boyun kırıklarının tedavisinde hemiartroplasti yapılması güncelliğini korurken, bu hastaların 1-2 yıldan fazla yaşam beklentisi olanlarında bipolar protez kullanılması uygun olacaktır.

12. 
TRAVMATİK PLEKSUS BRAKİALİS YARALANMALARINDA CERRAHİ TEDAVİ VE SONUÇLARI
SURGICAL THERAPY AND ITS RESULTS IN TRAUMATIC LESIONS OF PLEXUS BRACHIALIS
Sadullah Karun, Muzaffer Akıncı, Onat Arınç, Haldun Sunar
Sayfalar 58 - 61

13. 
KOROZİV MADDE YANIKLARI
CORROSIVE INJURIES OF THE STOMACH
Muzaffer Akıncı, Mehmet Gülen, Onat Arınç, Haldun Sunar, Salim Zoralioğlu, Uğur Ertuğrul
Sayfalar 62 - 66

14. 
AKUT SÜPÜRATİF KOLANJİT TEDAVİSİNDE KOLEDOKODUODENOSTOMİNİN YERİ
CHOLEDOCHODUODENOSTOMY IN THE TREATMENT OF SUPPURATIVE CHOLANGITIS
İlgin Özden, Orhan Bilge, Yaman Tekant, Koray Acarlı, Aydın Alper, Ali Emre, Orhan Arıoğul
Sayfalar 67 - 69
1977-1995 yılları arasında 27 hastaya akut süpüratif kolanjit tanısıyla acil cerrahi girişim uygulanmıştır. Hastaların 15'i erkek, 12'si kadındı. Medyan yaş 53 idi (30-83). Tabloya sebep olan birincil patoloji; 15 hastada toledokolüyaz, 9 hastada safra yollarına açılmış kist hidatik, bir hastada biliyer striktür, bir hastada Caroli hastalığı zemininde gelişmiş kolanjiokarsinom, bir hastada iatrojenik safra yolları yaralanmasıydı. Tanı; Charcot kriterlerine ek olarak, şoka eğilim, şuur bozukluğu ve medikal tedaviye yanıtsızlık ile kondu. Safra yollarının kompresyonu için 16 hastada koledokoduodenostomi, 6 hastada T-drenaj, iki hastada T-drenaj + sfinkteroplasti, bir hastada koledokojejunostomi, bir hastada hepatikojejunostomi, bir hastada eksternal drenaj uygulandı. Ameliyat sonrasında kaybedilen dört hastanın ikisi kliniğe septik şok tablosunda başvurmuş, diğer iki hastada ise sırasıyla safra yollarındaki pürülan materyalin taşlaşmış olması ve yaygın kolanjiokarsinom sebebiyle etkin drenaj yapılamamıştır (mortalite: %15). Dört hastada yara enfeksiyonu, iki hastada subhepatik abse, bir hastada böbrek yetmezliği, bir hastada T-dreni kaçağı, bir hastada karaciğer absesi saptandı. Akut süpüratif kolanjit, nadir görülen ancak mortalitesi yüksek olan bir tablodur. Erken tanı ile hızlı ve etkin safra yolları drenajı vakaların büyük çoğunluğunda hayat kurtarıcıdır.

15. 
POPLİTEAL ARTER VE VEN YARALANMALARI
POPLITEAL ARTERY AND VEIN IN JURIES
Necmi Kurt, Yusuf Erçin Sönmez, Mehmet Yıldırım, Hamdi Koçer, Zeki Memiş, Ömer Ayçan, Mustafa Gülmen
Sayfalar 70 - 74
1990-1995 yılları arasında Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Cerrahi Kliniğinde tedavi edilen 11 popliteal damar yaralanması retrospektif olarak incelendi. Yedi olguda arter ve ven yaralanması birlikte idi. Dört olguda izole arter yaralanması mevcuttu. Sekiz arter ve 1 ven yaralanması olgusunda otojen saf en ve ven interpozisyonu, 2 olguda rezeksiyon + uç uca anastomoz, bir olguda primer onarım uygulandı. Arter ve ven yaralanması birlikte olan 2 olguda erken sürede arter onarımı ve ven ligasyonu yapıldı. Kompartman sendromu gelişen bu olgularda ve iki gecikmiş olguda fasiyotomi uygulandı. Morbidite %36.6, mortalite %9.1, amputasyon oranı %20 bulundu. Popliteal bölgenin vasküler yaralanmalarında arter ve ven birlikte yaralanmışça mümkün olduğunca ven ligasyonundan kaçınılmalı, eğer ligasyon uygulanmışsa fasiotomi ilave edilmelidir.

16. 
TRAVMATİK HİFEMADA TEDAVİ VE PROGNOZ
TREATMENT AND PROGNOSIS IN THE TRAUMATIC HYPHEMA
Ali Yılmaz, Cahit Özgün, Aydın Yıldırım, Ercan Öngör, Faruk Eroğlu
Sayfalar 75 - 80
Çalışmamızda, travma ile oluşan hifemada tedavi yaklaşımı ve sonuç görmeye etkili faktörler araştırıldı. 1992-1995 yılları arasında, ayaktan ve yatırılarak tedavisi yapılan 100 travmatik hifema olgusu çalışmaya alındı. 16 olguya tıbbi tedavinin yanısıra cerrahi tedavi de uygulandı. Cerrahi girişim olarak parasentez, ön kamara lavajı ve pıhtı çıkarımı yapılırken, ek olarak aynı seansta 1 olguya ön vitrektomi, 1 olguya ise lens aspirasyonu yapıldı. Cerrahi girişim endikasyonları kontrol altına alınamayan göz içi basınç artışı, disk hematik gelişimi ve gerilemeyen hifema idi. Sonuç görmesi 0.1'in altında olan olgu sayısı 8 olup, tümü başlangıçta grade 4 hifemaya sahipti. Az görme sebepleri; katarakt, retina dekolmanı, optik atrofi, makula deliği, disk hematik ve'ftizis bulbi idi. Sonuç olarak; travmatik hifemaya bağlı komplikasyonlar tıbbi ve carrahi tedavi ile önlenebilirken, görme prognozunu hifemaya eşlik edebilen ön ve arka segment patolojileri belirlemektedir.

17. 
ASKARİSE BAĞLI İNCE BARSAK TIKANMALARI
INTESTINAL OBSTRUCTION CAUSED BY ASCARIASIS
Yılmaz Akgün, Şükrü Boylu, Nedim Aban, Bilsel Baç
Sayfalar 81 - 84
1975-1995 yılları arasındaki 20 sene içine de, Askaris ileusu nedeniyle toplam 17 hasta cerrahi olarak tedavi edildi. Bu hastaların 12'si çocuk, 5'i erişkindi. En sık görülen semptom ve fizik muayene bulguları; karın ağrısı, distansiyon, bulantı, kusma ve konstipasyondu. On olguda enterotomi, 2 olguda barsak rezeksiyonu yapıldı. 5 olguda askaris yumağı kolona geçirilebildi. En sık görülen morbidite ve mortalite sebebi sepsis idi. Morbidite ve mortalite oranlarımız sırasıyla %29 ve %17'dir. Askariasisin endemik olduğu bölgelerde özellikle okul öncesi ve okul çağında karşılaşılan intestinal obstrüksiyonların parazite bağlı olabileceği akla gelmelidir.

18. 
AVÜLSE DİŞLERİN TEDAVİSİ: OLGU BİLDİRİSİ
TREATMENT OF AVULSED TEETH: CASE REPORT
Faruk Haznedaroğlu, Serhat Yalçın, Kemal Subay
Sayfalar 85 - 88

19. 
BAŞ VE BOYUN ATEŞLİ SİLAH YARALANMALARI
HEAD AND NECK GUNSHOT WOUND
Atila Güngör, Fatih Peker
Sayfalar 89 - 93
Diyarbakır Asker Hastanesi KBB ve Plastik Cerrahi servislerinde 1993-1994 yılları arasında tedavi edilen 39 yüksek hızlı, 28 yavaş hızlı baş ve boyun ateşli silah yaralanmak hastaların tedavi sonuçları değerlendirildi. Eksplorasyonun özellikle II. Bölge yaralanmalarının tanı ve tedavisinde en değerli yöntem olduğu, ayrıca 1. ve III. Bölge yaralanmalarında eksplorasyon yetersizse diğer tanı yöntemlerine ihtiyaç duyulabileceği tesbit edildi.

20. 
PEDİATRİK KAFA TRAVMALARI
PEDIATRIC HEAD TRAUMAS
Ali İhsan Ökten, Mehmet Yalman, Erkan Kaplanoğlu, Bülent Gül, Ali Rıza Gezici, İsmail Sertel, Çetin Evliyaoğlu, Yamaç Taşkın
Sayfalar 94 - 99
Kliniğimize 1990-1994 yılları arasında 1023 kafa travmalı olgu yatırılarak tedavi edilmiştir. Bu çalışmaya 426 pediatrik hasta alınmıştır. Hastalar (0-1), (1-3), (3-7), (7-16) olmak üzere dört yaş grubuna ayrılmıştır. Klinik tabloları Glasgow Koma Skalasına (GKS) göre değerlendirilmiştir. Buna göre hastalar; Hafif Travma (GKS: 13-15), Orta Şiddette Travma (GKS: 9-12), Şiddetli Travma (GKS: 3-8) olmak üzere üç gruba ayrılmıştır. Hastaların %83.3'ü hafif travmaya uğramışlardır. Direkt kraniografi ve Bilgisayarlı Beyin Tomografisine (BBT) göre en sık karşılaşılan patoloji kafatası kırığıdır. 325 olgu konservatif olarak tedavi edilirken 101 olguya cerrahi girişim uygulanmıştır. Hastalar tedavi sonrasında Glasgow Sonuç Skalasına (GSS) göre değerlendirilmişlerdir. Tüm olguların, 355 (%83.3)'inde tam iyileşme sağlanırken, 29 (%6.7)'u kaybedilmiştir. Travma komplikasyonu olarak en fazla pnömosefalus, beyin omurilik sıvısı (BOS) fistülü, epilepsi ve enfeksiyona rastlanmıştır.

21. 
CRP'NİN AKUT KARIN TANISINDAKİ YERİ
DIAGNOSTIC VALUE OF CRP IN ACUTE ABDOMEN
Müfide Nuran Akçay, M İlhan Yıldırgan, M Yavuz Çapan, Fehmi Çelebi, Ali Kılıç, S Selçuk, Durkaya Ören
Sayfalar 100 - 103
Kliniğimizde 1.6.1994-1.6.1995 tarihleri arasında, nontravmatik akut karın ön tanısı ile yatırılıp tedavi edilen toplam 107 hastada preoperatif ve postoperatif 24, 48, 72'ci saatlerde plazma CRP (C-Reaktif Protein) düzeyleri incelendi. Opere edilen 89 hastada akut karına yol açan cerrahi bir patoloji vardı. Bunlar çalışma grubunu oluşturdu. Akut karın ön tanısı ile yatırılıp yapılan gözlem sonucu rahatlayan ve akut karın ön tanısıyla operasyona alınıp cerrahi bir patoloji tesbit edilemeyen 18 hasta ise kontrol grubunu oluşturdu. CRP değerleri 6 mg/L'den yüksek ise anlamlı olarak kabul edildi. Çalışma grubunda 89 hastanın 80'inde (%89.8); kontrol grubunda ise 18 hastanın 4'ünde (%22.2) CRP değerleri 6 mg/L'den yüksek olarak bulundu. Çalışma grubunda preoperatif CRP değerleri 6 mg/L'den yüksek olarak bulundu. Çalışma grubunda preoperatif CRP değerleri kontrol grubuna göre çok anlamlı derecede yüksekti. Akut karın hastalıkları içinde de en yüksek preoperatif CRP değerleri akut apandisitti hastalarda tesbit edildi. Çalışma grubunda 48'ci saatteki postoperatif CRP değerlerinin preoperatif ve diğer postoperatif değerlerden daha yüksek olduğu, kontrol grubunda ise preoperatif ve postoperatif CRP değerleri arasında önemli fark olmadığı görüldü. Yaptığımız çalışma sonucunda cerrahi akut karın hastalarında preoperatif dönemde CRP'nin yükseldiğini ve postoperatif erken dönemde bu yüksekliğin devam ettiğini tesbit ettik.

22. 
ABDOMİNAL TRAVMALARDA PREOPERATİF ALT VE AST DEĞERLERİNİN KARACİĞERDEKİ YARALANMANIN CİDDİYETİNİ GÖSTERMEDEKİ ÖNEMİ
THE IMPORTANCE OF PREOPERATIVE ALT AND AST VALUES IN THE EVALUATION OF THE SEVERITY OF LIVER INJURY IN ABDOMINAL TRAUMA
Mehmet Öğüş, Güner Öğünç, Okan Erdoğan, Hayri Bozan, Kemal Emek, Mustafa Akaydın, Nezihi Oygür
Sayfalar 104 - 106
Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı'nda tedavi edilen 41 karaciğer travmalı olgu Moore klasifikasyonuna göre karaciğer yaralanmasının derecesi, mortalite, preoperatif çalışılan ALT (Alanine aminotransferaz) ve AST (Aspartate aminotransferaz) değerleri açısından retrospektif olarak incelendi. Olguların 35'i erkek (Yaşları ort: 34.48±15.62), 6'sı kadın (yaşları ort: 26.16±12.01) idi. Bu olgulardan 32'si künt (%78.05), 9'u penetran (%21.95) travmalıydı. Bu çalışma sonunda, grade III-V karaciğer yaralanmaları ile grade I-II yaralanmalar arasında AST ve ALT değerleri açısından istatistiksel anlamlı farklılık saptandı (p<0.005). Bu nedenle preoperatif dönemde ALT ve AST değerlerindeki normalden 4 kat artış saptandığında karaciğerdeki yaralanmanın ciddi nitelikte olabileceğinin düşünülmesi gerektiği kanısına varıldı.

23. 
TRAVMATİK BRONŞ RÜPTÜRÜ
TRAUMATIC BRONCHIAL RUPTURE
Levent Elbeyli, Hayri Erkol, Hikmet Yıldız, Maruf Şanlı
Sayfalar 107 - 109

24. 
TİBİA PLATO KIRIKLARININ CERRAHİ TEDAVİSİ
SURGICAL TREATMENT OF TIBIAL PLATEAU FRACTURES
Mehmet Aşık, Recep Güloğlu, Yalçın Yavuzer, Mustafa Şengün, Ömer Taşer
Sayfalar 110 - 113
Tibia plato kırıklarının tedavisinde amaç stabil güçlü ve hareketli bir diz eklemi elde etmektir. Elde edilecek stabil bir fiksasyon, postop artroz riskiyle direkt ilişkili olduğundan, tedavi planlaması ayrıca önem arz etmektedir. Çalışmamızda, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji ABD'da Mart 1980-Haziran 1992 tarihleri arasında cerrahi tedavi uygulanan 72 hastadan, çağrımıza uyarak son kontrollerine gelen 30 vaka materyalimizi oluşturmuştur. Vakalarımızın 18'i erkek (%60), 12'si kadın (%40) olup ortalama yaş (en küçük 30 en büyük 77) 51.6, takip süreleri ortalama (en az. 6 ay-en çok 12 yıl) 5.9 yıl idi. Vakalarımızın preop sınıflamasında Hohl klasifikasyonu kullanılmıştır. İnternal tesbit olarak 11 vakada plak-vida, 10 vakada kortikal ve spongiöz vida, 4 vakada bolt vidası kullanılmış, 5 vakada internal tesbit uygulanmamıştır. 11 vakada platodaki çökme plato distalinden açılan bir pencereden iliak-spongiöz greftler kullanılarak yükseltilmiş, 1 vakada aşırı parçalanma gösteren iç kondile kristadan blok greft alınarak yeni bir plato oluşturulmuştur. Sonuçlar Delamarter ve Hohl'ün önerdikleri kriterlere göre değerlendirilmiş, buna göre, 5 vaka (%16) çok iyi, 12 vakada (%36.6) iyi, 11 vaka (%36.6) orta ve 2 vaka (%10) kötü olarak değerlendirilmiştir.

25. 
BATINA NAFİZ KESİCİ-DELİCİ ALET YARALANMALARI
PENETRATING STAB WOUNDS OF THE ABDOMEN
M İlhan Yıldırgan, K Yalçın Polat, M Nuran Akçay, Bedii Salman, Cafer Polat, S Selçuk Atamanalp, Durkaya Ören
Sayfalar 114 - 117
1980-1994 yılları arasında Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil servisine başvuran ve Genel Cerrahi Anabilim Dalı'na yatırılarak tedavi gören batına nafiz kesici-delici alet yaralanması olan 119 hastanın kayıtları retrospektif olarak incelendi. Hastaların 107'si erkek (%89.9), 12'si kadın (%10.1) idi. En genç hasta 5, en yaşlı hasta 70 yaşında olup yaş ortalaması 27.6±11.9 idi. Yaralanma sıklığına göre organlar incelendiğinde 33 vaka ile(%27.8) ince barsaklar, 22 vaka (%18.4) ile kolon, 20 vaka ile (%16.8) karaciğer,14 vaka ile (%11.8) mide, 14 vaka ile (%11.8) omentum, 12 vaka ile (%10.8) dalak, 10 vaka (%8.4) diyafragma, 2 vaka ile (%1.7) rektum, 2 vaka ile (%1.7) gastrokolik ligament, 2 vaka ile (%1.7) gastroepiploik damarlar, 1 vaka ile (%0.8) falsiform ligament,1 vaka ile (%0.8) v.cava, 1 vaka ile (0.8)(%0.8) v.porta, 1 vaka ile (%0.8) ile üreter, 1 vaka ile (%0.8) v.iliaka yaralanması izlemektedir. 5 vakaya (%4.2) operasyon gerekmemiş ve 6 vakaya (%5.0) negatif explorasyon yapılmıştır. Ortalama hospitalizasyon süresi 10.4(4.5 gün olup, mortalite oranı %8.4 (10 vaka)'tür. sonuç olarak kesici-delici alet yaralanmalarında morbidite ve mortalite riski artırılmadan negatif laparotomi oranlarının azaltılması için genel konsensüse ihtiyaç vardır.