DENEYSEL ÇALIŞMA | |
1. | Deneysel osteomyelit tedavisinde vasküler endotelial büyüme faktörü geni ile transfekte edilmiş transpozisyonel kas flebinin etkinliği Effects of transpositional muscle flaps transfected with vascular endothelial growth factor gene in the treatment of experimental osteomyelitis Mahir Aliyev, Andaç Aykan, Muhitdin Eski, Nuri Arslan, Bülent Kurt, Mustafa ŞengezerPMID: 27598583 doi: 10.5505/tjtes.2015.37888 Sayfalar 205 - 214 AMAÇ: Bu çalışma, vasküler endotelyal büyüme faktörünün (VEGF) kemik iyileşmesi ve formasyonu üzerine anjiyogenetik ve indükleyici etkisine dayanarak, deneysel olarak oluşturulmuş osteomyelitte VEGF gen uygulamasının etkinliğini araştırmak için dizayn edildi. GEREÇ VE YÖNTEM: Bu amaçla 32 adet erkek Sprague-Dawley cinsi sıçanın sol tibiasında osteomyelit oluşturuldu ve denekler dört eşit gruba ayrıldı. Birinci grupta (kontrol grubu, n=8) dört hafta süre ile hiçbir tedavi uygulanmadı. İkinci grupta (n=8) dört hafta antibiyotik tedavisi uygulandı. Üçüncü grupta (n=8) proksimal pediküllü medial gastroknemius kas flebi osteomyelit alanına transpoze edildi ve dört hafta antibiyotik tedavisi uygulandı. Dördüncü grupta (n=8) ise proksimal pediküllü medial gastroknemius kas flebi osteomyelit alanına transpoze edildikten sonra plazmid içinde VEGF DNA’sı kas içine enjekte edildi ve dört hafta antibiyotik tedavisi uygulandı. Tüm gruplarda vücut ısısı, kan beyaz küre sayısı incelendi, osteomyelit oluşturulan kemikler radyolojik ve histolojik açıdan değerlendirildi. BULGULAR: Vücut ısısı ve lökositoz değerleri kontrol grubunda sürekli yüksekken, ikinci, üçüncü ve dördüncü gruplarda ise tedavinin üçüncü haftasında normal seviyelere döndüğü bulundu. Radyolojik ve histolojik değerlerin toplam skorlarının istatistiksel analizinde 1-3, 1-4, 2-3, ve 2 ile 4. gruplar arasında anlamlı fark tespit edildi (p<0.05). Radyolojik parametrelerden sadece apse ve sekestrum, histolojik parametrelerden ise sadece apse oluşumu açısından dördüncü grup ve diğer gruplar arasında anlamlı fark saptandı (p<0.05). TARTIŞMA: Elde edilen bulgular, VEGF geni ile transfekte edilmiş kas flebinin, deneysel olarak, osteomyelit tedavisinde etkin olduğunu göstermiştir. |
2. | Ciddi femoral arter ve ven kanaması olan deneysel koyun modelinde, lokal “chitosan linear polymer” granül uygulamanın, hemostatik etkinliği Hemostatic efficacy of local chitosan linear polymer granule in an experimental sheep model with severe bleeding of arteria and vena femoralis Gürkan Ersoy, Ülkümen Rodoplu, Osman Yılmaz, Necati Gökmen, Alper Doğan, Özgür Dikme, Aslı Aydınoğlu, Okyanus OrhonPMID: 27598584 doi: 10.5505/tjtes.2015.16689 Sayfalar 215 - 223 AMAÇ: Femoral kanamalı, deneysel koyun modelinde, “chitosan linear polymer” uygulamasının, hemostatik etkinliğini araştırmayı amaçladık. GEREÇ VE YÖNTEM: Koyunların anestezi ve entübasyonunu takiben, kanamayı başlatmak için kasık yaralanması oluşturuldu. Denekler, çalışma ve kontrol grupları şeklinde randomize edildiler. Kontrol grubunda, kanama alanı üstüne absorban pedler yerleştirildi ve üstüne ağırlık konarak bası oluşturuldu. Çalışma grubunda ise kanama alanına “chitosan linear polymer” döküldü, absorban pedler ve ağırlık aynı şekilde yerleştirildi. Her beş dakikada bir kanama değerlendirildi. Ana çıktı kanama duruncaya kadar geçen zamandı. BULGULAR: Çalışma grubunda kanama, beş denekte ilk, diğer denekte ise ikinci girişimde durdu. Bir denek çalışmadan çıkarıldı. Kontrol grubunda, kanama bir denekte ilk girişimde, dört denekte ikinci girişimde, iki denekte ise, yerin dikilmesinden sonra durdu. Hemostaz çalışma grubunda, kontrol grubuna oranla, daha erken dönemde sağlandı ve her iki grup arasındaki fark, istatistiksel olarak anlamlı idi. TARTIŞMA: Bu koyun modelinde “chitosan linear polymer” uygulaması hemostazı kontrol grubuna göre daha kısa sürede sağladı. |
3. | Yanık sıçanlarda mikrodizi analiziyle ortaya çıkartıldığı gibi erken akış fazında iskelet kaslarındaki IncRNA’ların ekspresyon imzaları Expression signatures of lncRNAs in skeletal muscles at the early flow phase revealed by microarray in burned rats Zhang Haijun, Yu Yonghui, Chai JiakePMID: 27598585 doi: 10.5505/tjtes.2015.04831 Sayfalar 224 - 232 AMAÇ: Tüm vücut yüzeyinin (TVY) %30’dan fazlasını kaplayan ağır termal travma hipermetabolizma, kronik enflamasyon ve iskelet kaslarında güçsüzleşmeyi içermekle birlikte bu bulgularla sınırlı olmayan süregelen bir fizyopatolojik yanıtı da tetiklemektedir. Uzun zincirli proteini kodlamayan RNA’lar (lncRNA’lar) çeşitli biyolojik fonksiyonlara katılan, önemli ve yaygın bgenler sınıfıdır. Ancak ağır yanıklardan sonra iskelet kaslarının zayıflamasına ilişkin yanıtları düzenleyen RNA’ların fonksiyonları hâlâ test edilmemiştir. GEREÇ VE YÖNTEM: Burada mikrodizi analizi kullanılarak, plasebo sıçanlarla karşılaştırmalı olarak erken akış fazında üç çift yanık sıçanın iskelet kası dokularındaki IncRNA’lar ve haberci RNA’ların (miRNA’lar) ekspresyon profilleri incelendi. Tanımlanmış her bir potansiyel lncRNA-mRNA çifti spesifik lncRNA-mRNA etkileşimlerin varlığının kesin olarak doğrulanmasında kullanılan ve yanık sıçanlarda iskelet kası zayıflamasının ayrıntılı bir patogenezini gösteren güçlü bir aday belirteçtir. BULGULAR: Üç yaralı dokuyla eşleştirilmiş üç normal doku örneğinde mikrodizi analiz verileri kullanılarak LncRNA ekspresyon düzeyleri karşılaştırıldı. Ortalama 117 adet anlamlı derecede farklılaşmış IncRNA (1.5 katı) tanımlandı. Yalnızca 202 adet miRNA anlamlı derecede arttı veya azaldı. Eşleştirilmiş normal dokulara göre zedelenmiş dokularda ortalama 92 adet miRNA’nın düzeyleri artarken, ortalama 110 miRNA’nın düzeyleri azaldı. TARTIŞMA: Burada, normal dokulara göre sıçanların yanık dokularında IncRNA’ların farklı düzeylerde eksprese edildiği saptanmıştır. İskelet kasları zayıflamasının patogenezinde düzenleyici yolaklar da rol oynayabilmektedir. Tanımlanmş her bir lncRNA-mRNA çifti spesifik IncRNA-miRNAA etkileşimlerinin varlığının doğrulanmasında kullanılan ve yanık sıçanlarda iskelet kası zayıflamasının ayrıntılı bir patogenezini gösteren güçlü bir aday belirteçtir. |
KLINIK ÇALIŞMA | |
4. | Deplase distal radius kırıklarında internal fiksasyona karşın konservatif tedavi: Randomize kontrollü çalışmaların metaanalizi Internal fixation vs conservative treatment for displaced distal radius fractures: a meta-analysis of randomized controlled trials Guang-shu Yu, Yan-bin Lin, Li-sheng Le, Mei-feng Zhan, Xiao- Xiang JiangPMID: 27598586 doi: 10.5505/tjtes.2015.05995 Sayfalar 233 - 241 AMAÇ: Deplase distal radius kırıklarında internal fiksasyona karşın konservatif tedavinin klinik sonuçlarını karşılaştırmak. GEREÇ VE YÖNTEM: Yapılan çalışma sonuçları PubMed, Cochrane Library, EMBASE, BIOSIS, Ovid veri tabanları ile CNKI ve Wanfang veri tabanından derlendi. Çalışmaların metodolojik kalitesi eleştirel açıdan değerlendirildi ve ilgili veriler çıkartıldı. Veri analizi için istatistiksel Revman 5.0 yazılımı kullanıldı. BULGULAR: Çalışmaya katılımı uygun görülen toplam 653 hastayı kapsayan randomize kontrollü yedi İngiliz ve üç Çin çalışmasının metaanalizi yapıldı. Çalışmaların sonuçları orta derecede yanılgı payına sahipti. Metaanaliz sonuçları distal radius kırıkları için konservatif tedavi gören hastalarda pronasyonun daha iyi (MD=1.80; %95 GA: 0.18–3.42; p=0.03; heterojenite p=0.17; I2=%43) sağlandığını, ancak radius boyunun daha kısa kaldığını gösterdi (MD=2.62; %95 GA: 1.47–3.76, p<0.00001; heterojenite p=0.02; I2=%73). Pronasyon dışında el bileğinin hareket erimi, kavrama gücü, radius uzunluğu dışındaki radyografik parametreler ve komplikasyon oranları iki tedavi grubu arasında anlamlı derecede farklı değildi. TARTIŞMA: Deplase distal radius kırıklarının tedavisinde internal fiksasyon ile konservatif tedavi arasında çok az klinik farklılık olduğu gibi en iyi tedavi seçeneğinin somut koşullara göre kararlaştırılması gerekmektedir. |
5. | Yoğun bir metropol hastanesinde ağır travmada 24 saat içindeki ölüm oranlarına ATLS kılavuzlarının ve travma ekibinin etkisi: Bir olgu kontrollü çalışma Impact of ATLS guidelines, trauma team introduction, and 24-hour mortality due to severe trauma in a busy, metropolitan Italian hospital: A case control study Stefano Magnone, Andrea Allegri, Eugenia Belotti, Claudio Carlo Castelli, Marco Ceresoli, Federico Coccolini, Roberto Manfredi, Cecilia Merli, Fabrizio Palamara, Dario Piazzalunga, Tino Martino Valetti, Luca AnsaloniPMID: 27598587 doi: 10.5505/tjtes.2015.19540 Sayfalar 242 - 246 AMAÇ: Travma hastalarının başlangıç tedavisinde ATLS kılavuzları geniş ölçüde kabul görmüştür. Hastanemiz Nisan 2011’de ATLS ve travma ekibi uygulamasını başlatmıştır. Bu çalışmanın amaçları şok odasında ve kabulden sonraki 24 saat içinde ölüm oranlarındaki değişiklikleri değerlendirmektir. GEREÇ VE YÖNTEM: Travma sonrası en az 48 saat içindeki hasta kabullerinin kaydedildiği idarenin bilgisayar yazılımından hastalara ait veriler alındı. Çalışma dönemi Nisan 2011 ila Aralık 2012 ve kontrol dönemi Ocak 2007 ila Mart 2011 arası idi. Kabul edilen hastaların tümü ilk tanılarına (ICD 9-CM) göre tanımlandı, travmatik beyin travmaları dışlandı, yalnızca genel yoğun bakım ünitesi, genel cerrahi ve ortopediye kabul edilen hastalar göz önüne alındı. BULGULAR: Kontrol grubunda (KG) 198, çalışma grubunda (ÇG) ise 141 hasta vardı. İki grup cinsiyet, hastanede yatış süresi ve Travma Şiddet Derecesi Skoru açısından benzer olmasına rağmen yaşları farklıydı (yaş ortalamaları: KG, 45.2±19.2 yıl ve ÇG 49.3±18.3 yıl [p=0.03]). İki grupta eks olan hastalarda sistolik kan basıncı, metabolik asidoz veya eritrosit süspansiyonu kullanımı açısından herhangi bir fark yoktu. Kontrol grubunda ölüm oranları anlamlı derecede daha yüksekti (KG 1 %4.1, ÇG, %7,1; p=0.033, Güven Aralığı [GA] 0.21–0.95). Şok odasında mortalite çalışma grubunda anlamlı derecede daha düşüktü (ÇG, %0.7 ve KG, %7.1 (p=0.002, GA 0.004–0.592). TARTIŞMA: Hem şok odasında hem de hastaneye kabul sonrası ATLS kılavuzları ve travma ekibinin kullanılmaya başlanması hem şok odasında hem de hastaneye kabulden sonraki ilk 24 saat içindeki mortaliteyi azaltmıştır. |
6. | Transfer edilen çocuk yanık hastalarındaki yanlış uygulamaların değerlendirilmesi Evaluating incorrect management of transferred pediatric burn patients Atilla Şenaylı, Fatma Öztürk, Müjdem Nur Azılı, Sabri Demir, Rabia Demir, Emrah ŞenelPMID: 27598588 doi: 10.5505/tjtes.2015.46037 Sayfalar 247 - 252 AMAÇ: Yanıklar çocuklarda ölüme en çok neden olabilen travmalardan biridir. Bu yüzden, uygun acil müdahale komplikasyonları önlemek ve başarılı tedavi sağlamak için gereklidir. Bu çalışmada, yanık hastalarının acil müdahale çalışmaları değerlendirildi ve ülkemizdeki sevk endikasyonları gözden geçirildi. GEREÇ VE YÖNTEM: Hastanemize Ocak 2009 ile Aralık 2013 tarihleri arasında diğer şehirlerden sevk edilmiş olan 187 hastanın dosyaları değerlendirildi. Demografiler, sevk araçları, intravenöz sıvı tedavileri, solunum durumları, idrar çıkışları ve cerrahi komplikasyonlar değerlendirildi. BULGULAR: Transfer kriterlerine göre sadece 15 hasta (8%) uygun koşullarda sevk edilmiştir. Yüz yetmiş iki hasta (%92) için ise, en az bir transfer hatası ile sevk edildiği anlaşılmıştır. TARTIŞMA: Gelişmekte olan ülkelerde; yanlış müdahaleler, hatalı tedaviler, gereksiz sedasyon ile solunum problemleri ve transport hataları mevcuttur. Ülkemizde, sevk edilecek hastaların protokolleri tanımlanmıştır ancak etkili tedavi için eğitim ve geri bildirim eksikliği vardır. |
7. | Spinal ateşli silah yaralanmasında biyolojik faktörlerin sağkalımla ilişkisi Relationship of biological factors to survival in spinal gunshot injuries Mehmet Seçer, Murat Ulutaş, Fatih Alagöz, Özhan Merzuk Uçkun, Kadir Çınar, Cihat Yel, Emre Cemal Gökçe, Ali DalgıçPMID: 27598589 doi: 10.5505/tjtes.2015.76228 Sayfalar 253 - 258 AMAÇ: Ateşli silah yaralanmaları yüksekten düşme ve trafik kazasına bağlı yaralanmalardan sonra, spinal yaralanmaların en sık üçüncü nedenidir. Ateşli silah yaralanmasına bağlı spinal hasarın şiddeti ateşli silaha bağlı mekanik faktörler ve biyolojik faktörlere bağlıdır. Bu çalışmada, omurga ve/veya omurilik yaralanması bulunan ateşli silah yaralanmalarında biyolojik faktörlerin sağkalım üzerine etkileri değerlendirildi. GEREÇ VE YÖNTEM: 2012–2014 yılları arasında çoklu merkez acil servislerine getirilen spinal ateşli silah yaralanması olan 110 olgu çalışmaya alındı. Hastaların yaş, cinsiyet, travma bölgesi, ek organ ve sistem yaralanma olması, tedavi şekilleri (konservatif, cerrahi), mortalite durumları incelendi. Biyolojik faktörlerin sağkalım üzerine olan etkileri değerlendi. BULGULAR: Çalışmamıza alınan 110 olgunun yaş ortalaması 25.51±11.74 yıl (minimum: 4; maksimum: 55) olup, hastaların %95.5’i erkekti. Hastaların yaralanma bölgelerine göre dağılımında; torakal 50 (%45.4), servikal 42 (%38.2) ve lomber 18 (%16.4) idi. ASIA skoru 77 (%70) olgu ile en sık A kategorisinde idi. Yaş cinsiyet, ASIA skorunun ve tedavi şeklinin (konservatif veya cerrahi), survey üzerine etkili olmadığı görüldü (p>0.05). Hastaların 58’inde (%52.7) spinal yaralanmaya ek organ ve sistem yaralanması tespit edildi. Spinal bölge ayrımına bakılmaksızın ek organ ve sistem yaralanmaların sağkalım üzerinde istatistiksel olarak anlamı etkisi olduğu saptandı (p<0.01). TARTIŞMA: Spinal ateşli silah yaralanmaları kompleks bir yaralanmadır ve tedavi protokolleri tartışmalıdır. Spinal ateşli silah yarlanmasında spinal cerrahi endikasyonundan bağımsız olarak ek organ yaralanması sağkalımı olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle biyolojik faktörlerin iyi yönetilmesi mortalite üzerinde doğrudan etkilidir. |
8. | İnvajinasyonda başarısız pnömatik redüksiyon ve reinvajinasyon olgularının incelenmesi A review of intussusception cases involving failed pneumatic reduction and re-intussusception Rahşan Özcan, Mirzaman Hüseynov, Şenol Emre, Çiğdem Tütüncü, Hayriye Ertem Vehid, Sergülen Dervişoğlu, İbrahim Adaletli, Sinan Celayir, Gonca TekantPMID: 27598590 doi: 10.5505/tjtes.2016.79851 Sayfalar 259 - 264 AMAÇ: İnvajinasyon tedavisinde pnömatik redüksiyon (PR) ile başarısız olunan olgular ve PR ile tedavi sonrası tekrar invajinasyon gelişen olguların değerlendirilmesidir. GEREÇ VE YÖNTEM: 2003–2014 yılları arasında invajinasyon nedeni ile tedavi edilen 401 olgunun kayıtları geriye dönük olarak incelendi. Bu çalışmaya alınan 61 olgunun 20’si (Grup 1) başarısız PR ve 41’i (Grup 2) başarılı redüksiyon sonrası tekrar invajinasyon gelişen olgulardı. Uygulanan tedavi ve sonuçları incelendi. BULGULAR: Grup 1’de (yaş ortalaması: 14.2 ay) operasyon endikasyonu 15’inde başarısız PR ve beşinde PR sırasında perforasyondu. Bu beş olgunun tamamı bir yaş altındaydı ve ortalama başvuru zamanı üç gün (2–4 gün) idi. Laparatomide ek patoloji olarak; olguların 15’inde mezenterik lenfadenopati ve/veya peyer plak hiperplazisi, beşinde meckel divertikülü saptandı. Grup 2’de (yaş ortalaması: 20 ay) reinvajinasyon en sık ilk 24 saatte (n=21) görüldü. Kırk bir olgunun 36’sında reinvajinasyon PR ile tedavi edildi, beşine laparotomi yapıldı. Operasyon bulguları dördünde mezenterik lenfadenopati ve birinde polip idi. TARTIŞMA: Pnömatik redüksiyon invajinasyonu ve nüksetme tedavisinde etkili ve güvenilir bir yöntemdir. Geç başvuru pnömatik redüksiyon başarısını azaltmaktadır. Başarısız PR’de laparotomide genellikle lead point ile karşılaşılır. |
9. | Evdeki gizli tehlike: Televizyon A hidden household danger: Television Oğuzhan Bol, Hüseyin Cebiçci, Serhat Koyuncu, Bahadır Şarlı, Nurullah GünayPMID: 27598591 doi: 10.5505/tjtes.2015.42078 Sayfalar 265 - 268 AMAÇ: Her evde en az bir tane bulunan televizyonlar günlük hayatın önemli bir parçası olmuştur. Televizyon karşısında geçirilen vakit artmıştır. Televizyon boyutları ve ağırlıkları artmıştır. Bu durum ise evlerde çocuklar için başka bir tehlikeyi ortaya çıkarmıştır. Amacımız üzerine televizyon düşmesi olgularına dikkat çekmektir. GEREÇ VE YÖNTEM: 01.06.2011 ile 31.12.2013 yılları arasında Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servisi’ne gelen üzerine televizyon düşme olguları kayıt altına alındı. Hastaların yaş, cinsiyet, travmadan etkilenen bölgeleri, Glaskow koma skala değerleri, düşen televizyon boyutu, markası, servis veya yoğun bakım yatışlarının olup olmadığı ve yatış oldu ise kaç gün olduğu kayıt altına alındı. BULGULAR: Çalışmaya alınan 53 olgunun 30’u erkek (%56.6) ve 23’ü kadındı (%43.4). Sekiz hastanın vücudun herhangi bir yerinde kırık var idi. Bu hastaların üçü (erkek) yoğun bakımda, üçü (iki erkek, bir kadın) ise genel serviste takip edilmişlerdir. TARTIŞMA: Acil servislere başvuran üzerine televizyon düşme sayıları son zamanlarda giderek artmaktadır. Yaralanmaların yanı sıra sakatlanma hatta ölümlerin görülmesi çocuklarımızın evde karşılaşabilecekleri tehlikeler konusunda dikkatli olmamızı gerektirmektedir. |
10. | Yutulan ve cerrahi müdahale gerektiren intraabdominal yabancı cisim olgularımız Ingested intraabdominal foreign bodies that require surgical intervention Remzi Kızıltan, Özkan Yılmaz, Abbas Aras, Osman Toktaş, Abdulsamet Batur, Fatma Ağar, Şehmus Ölmez, Çetin KotanPMID: 27598592 doi: 10.5505/tjtes.2015.87400 Sayfalar 269 - 272 AMAÇ: Bu çalışmada yutulan yabancı cismin vücut dışına çıkarılması için cerrahi müdahale yapılan olgular analiz edildi. GEREÇ VE YÖNTEM: Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı’nda 2009 ile 2014 yılları arasında yabancı cisim yutulması sonrasında cerrahi müdahale yapılmış yedi olgunun tıbbi kayıtları geriye dönük olarak incelendi. BULGULAR: Erkek/kadın oranı 2/5, ortalama yaş 25 (16–35), dört olgu toplu iğne, bir olgu dikiş iğnesi, bir olgu çengelli iğne ve bir olgu da kol saati yutmuştu. Kol saati yutan olgunun psikyatrik hastalığı bulunmaktaydı. Diğer bütün olgular yabancı cisimleri kazara yuttuklarını ifade ediyorlardı. TARTIŞMA: Yutulan yabancı cisimlerin çoğu bir hafta içinde gastrointestinal tarktusu sorunsuzca geçmekte ancak lümen dışına migrasyon yapan bir kısmı perforasyon, apse, fistül ve peritonit gibi komplikasyonlar nedeni ile cerrahi tedavi gerektirmektedir. Morbidite ve mortalitenin azaltılması için erken tanı ve müdahale önemlidir. Lümen dışına çıkan keskin ve sivri cisimlerin, herhangi bir komplikasyon meydana getirmeden cerrahi müdahale ile çıkarılması gerektiğini düşünmekteyiz. |
11. | Hasar kontrol cerrahisi nerede yapılmalı? Yapılabilecek en yakın yerde mi, tam donanımlı hastanede mi? Where should the damage control surgery be performed, at the nearest health center or at a fully equipped hospital? Mustafa Ugur, Seckin Akkucuk, Yavuz Savas Koca, Cem Oruc, Akin Aydogan, Erol Kilic, Ibrahim Yetim, Muhyittin TemizPMID: 27598593 doi: 10.5505/tjtes.2015.63833 Sayfalar 273 - 277 AMAÇ: Savaş koşullarında ciddi şekilde yaralanmış hastaları hasar kontrol cerrahisinin tüm aşamalarını başarıyla yapabilecek tam donanımlı hastanelere nakletmek için uzun süreye ihtiyaç vardır. Bu nedenle savaşta yaralananlar ya yaralanma alanına yakın birimlerde kanama ve kontaminasyon kontrolü sağlanarak yada sadece resusitatif işlemler yapılarak tam donanımlı hastanelere sevk edilmektedir. Bu çalışmanın amacı hasar kontrol cerrahisinin yapıldığı yer ile mortalite arasındaki ilişkiyi belirlemektir. GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çalışmaya 2010–2015 yılları arasında abdominal bölgeden yüksek kinetik enerjili ateşli silahlarla yaralandıktan sonra hastanemizde ya da yaralanma yerine daha yakın diğer hastanelerde hasar kontrol cerrahisi yapılan 51 hasta dahil edildi. Hastalar hasar kontrol cerrahisinin ilk aşamasını oldukları yere göre gruplandırılarak asidoz, hipotermi, koagülopati ve mortalilte açısından değerlendirildi. BULGULAR: İlk ameliyatı hastanemizde olanların sayısı 26’idi (%51). Diğer hastanelerde ameliyat olanların sayısı 25’di (%49). Tüm hastaların %45.1’i (n=23) kaybedildi. İlk ameliyatı hastanemizde yapılanların %57.7’si (n=15); diğer hastanelerde yapılanların %32.0’si (n=8) kaybedildi. Hastanemizde ameliyat olanlarda başvuru zamanı daha uzundu. Asidoz, hipotermi ve koagülopati daha belirgindi. TARTIŞMA: Abdominal bölgeden yüksek kinetik enerjili silahlarla yaralananlarda kanama ve kontaminasyonun erken kontrolü yapılabilecek en yakın yerde gerçekleştirilmelidir. Bu uygulama asidoz, hipotermi ve koagülopati gelişmesini önleyebilir ve böylece mortalite oranının düşürülmesinde etkili olabilir. |
12. | Elektrik yanıkları: Beş yıllık geriye dönük değerlendirme Electrical burns: Highlights from a 5-year retrospective analysis Alper Kurt, Kamil Yıldırım, Çağlayan Yağmur, Osman Kelahmetoğlu, Ozan Aslan, Murat Gümüş, Ethem GünerenPMID: 27598594 doi: 10.5505/tjtes.2015.55491 Sayfalar 278 - 282 AMAÇ: Elektrik yanığı; haşlanma ve alev yanıklarından sonraki en sık üçüncü yanık şeklidir. Tedavi olanaklarındaki gelişmeler sayesinde düşme görülen mortalite oranlarına rağmen elektrik yanıkları halen ciddi komplikasyonlara ve sosyoekonomik sonuçlara neden olan yaralanmalardır. Bu çalışmada 2008–2012 yılları arasında Samsun Eğitim Araştırma Hastanesi Yanık Merkezi’nde yatarak tedavi gören hastalara ait verilerin geriye dönük analizi sunuldu. GEREÇ VE YÖNTEM: 2008–2012 yılları arasında elektrik yanığı ile yatırılan ve gerekli tedaviler uygulanan toplam 94 (84 erkek, 10 kadın) hasta incelendi. Hasta demografik bilgileri, yanık derecesi, toplam alanı, voltaj türü (yüksek/alçak), tedavi maliyeti, tedavi yöntemleri, enfeksiyon oranları ve eşlik eden travmalar açısından değerlendirildi. BULGULAR: Hastalarda ortalama yaş 26.4±13.2 olarak bulundu, 47 hastada (%50) yüksek voltaj yanığı, 42 hasta düşük voltaj yanığı ve beş hasta ark yanığı mevcuttu. Toplam yanık alanı yüksek voltajda %21.8 (±19.8), düşük voltajda %11.9 (±6.9) olarak bulundu. Yedi hastada eşlik eden travma mevcuttu. Otuz bir hastada (%32.9) enfeksiyon bulguları gelişti ve uygun tedavi başlandı. Yüksek voltaj ve düşük voltaj yaralanmalarının toplam hastanede kalma ve tedavi maliyetleri arasında anlamlı fark mevcuttu. TARTIŞMA: Yaptığımız geriye dönük araştırmada yüksek voltaj yaralanmalarının büyük çoğunluğunu sanayi yaralanmaları olduğunu ve olguların tümünün genç erkek yetişkinlerden oluştuğunu gözlemledik. Çalışanların iş güvenliklerinin artırılmasını sağlayan önlemlerin yanı sıra elektrik dağıtım şebekelerinin güvenliğinin pekiştirilmesi ve elektrik kullanımı konusundaki güvenlik bilincinin artırılması bu önemli yaralanmaların sıklığını ve şiddetini azaltacaktır. |
13. | Erişkin ön kol kemiklerinin aseptik kaynamama tedavisinde LCP ve otogreft Evaluation of outcomes in aseptic non-unions of the forearm bones in adults treated with LCP and autograft Osman Lapcin, Yavuz Arıkan, Umut Yavuz, Yunus Emre Akman, Engin Çetinkaya, Volkan Gür, Bilal DemirPMID: 27598595 doi: 10.5505/tjtes.2015.73780 Sayfalar 283 - 289 AMAÇ: Bu çalışmanın amacı erişkin ön kol kemiklerinde aseptik kaynamama gelişen hastalarda kilitli kompresyon plağı (LCP) ve otogreft kullanımının radyolojik ve klinik iyileşme üzerine etkinliğini değerlendirmektir. GEREÇ VE YÖNTEM: Ön kol cisim kırıkları sonrası kaynamama gelişen ve cerrahi yöntemle tedavi edilen 26 hasta (16 erkek, 10 kadın; ortalama yaş 45.7 yıl) çalışmaya alındı. On dört hastada ulna, beş hastada radius ve yedi hastada her iki kemikte (21 ulna, 12 radius) kaynamama mevcuttu. Cerrahi öncesinde enfeksiyonu değerlendirmek için enfeksiyon belirteçleri bakıldı. Açık kırık öyküsü olan yedi hastadan cerrahi sırasında kültür alındı. Hastalar 3.5 mm kilitli kompresyon plağı ve iliak kanattan alınan otogreft ile tedavi edildi. Hastaların kaynamama tipi, kaynama süreleri, cerrahi sırasında greft kullanımı, el bileği ve dirsek hareketleri, gelişen komplikasyonlar sorgulandı. Fonksiyonel değerlendirme Anderson ve ark.nın tanımladığı sisteme göre yapıldı. BULGULAR: Takip süresi ortalama 49.3 aydı (dağılım 24–73 ay). Tüm hastalarda ortalama 5.7 ayda (dağılım 3–14 ay) kaynama sağlandı. İlave cerrahi gereken hasta olmadı. Cerrahi sırasında alınan kültürlerde bakteri üremesi gözlenmedi. Üç hastada yüzeysel, bir hastada derin enfeksiyon gelişti. Anderson ve ark.nın değerlendirme sistemine göre 10 hastada (%38.4) mükemmel sonuç, 13 hastada (%50) yeterli sonuç ve üç hastada (%11.6) yetersiz sonuç elde edildi. TARTIŞMA: Aseptik önkol kaynamamalarının tedavisinde 3.5 mm LCP ile tespit ve beraberinde iliak kanattan alınan otogreft kullanımı kaynama oranını artırmakla beraber fonksiyonel iyileşmeye yardımcı olmaktadır. |
OLGU SUNUMU | |
14. | Nadir akut karın nedeni: Çekum divertikül perforasyonu (İki olgu) A rare cause of acute abdominal disease: two reports of caecal diverticulum perforation Fatih Çiftci, İbrahim Abdurrahman, Abdülkadir ErenPMID: 27598596 doi: 10.5505/tjtes.2015.59879 Sayfalar 290 - 292 Çekum divertikülü nadir görülen bir lezyon olmakla birlikte, klinik semptomları akut apandisit ile benzerlik gösterdiğinden dolayı tanı ve tedavi açısından zorluklar sergiler. Fiziksel inceleme ile akut apandisitten hemen hemen hiçbir zaman ayırt edilemez. Radyolojik görüntülemede yetersiz kalabilir. Bu nedenle tanının ameliyat esnasında konulduğu durumlar olur. Bu yazıda, perfore çekum divertikülü saptanıp ameliyat edilen iki olgu sunuldu. |
15. | Belirgin bir toraks travması ardından gastrik pull-up’ın travmatik rüptürü: Bir olgu raporu ve literatürün gözden geçirilmesi Traumatic rupture of gastric pull-up after apparent mild thoracic trauma: a case report and literature review Joaquin valle, Hanumantha Srinivasrao, David Snow, Mike AsbittPMID: 27598597 doi: 10.5505/tjtes.2015.47159 Sayfalar 293 - 296 Yaşlı hastalar tüm travmaya uğrayanların yalnızca %10–12’sini oluşturmasına rağmen göreceli yüksek mortalite ve komplikasyon oranlarıyla sağlık kaynaklarının %25’ini tüketmektedirler. Bu yazıda, daha önce gastrik pull-up cerrahisi geçirmiş, hafif bir göğüs travması ardından acil servise (AS) başvuran yaşlı bir hasta sunuldu. Hasta 48 saat önce başka bir merkeze başvurmuş, düşme ve göğüs kafesi alt kısmındaki ağrısı için ağrı kesici reçetelendirilmiş ve radyolojik takip önerilmiş. Hasta acil servise vardığında giderek artan nefes darlığı ve sağ hemitoraksta ağrıdan yakınmıştır. Röntgende sağ hemitoraksta efüzyon, kontrastlı bilgisayarlı tomografide (BT) plevra boşluğunu dolduran büyük miktarda kontrast madde ve midede gastrik pull-up operasyon yerinde oldukça ufak bir rüptür görülmüştür. Hasta kardiyotorasik birime sevk edilmiş olmasına rağmen vardığında bilinç kaybı vardı ve yaşamını yitirmişti. Bu olgu sunumunun amacı, toraks travmasından sonra gastrik pull-up yerinde travmatik rüptürden yüksek derecede klinik kuşku duyulmasını sağlamak ve tanıda altın standardın mutlaka kontrastlı BT olduğunu doğrulamaktı. |
16. | Obturator fıtıkların zorlu yönetimi: Üç olgu sunumu ve literatürün gözden geçirilmesi Challenging management of obturator hernia: a report of three cases and literature review Kazım Şenol, Mehmet Emrah Bayam, Uğur Duman, Evren Dilektaşlı, Muhammed Doğangün, Abdullah İnal, Deniz Necdet TihanPMID: 27598598 doi: 10.5505/tjtes.2015.17163 Sayfalar 297 - 300 Obturator herni yüksek mortalite ve morbidite yüzdeleri ile seyreden nadir görülen bir sağlık sorunudur. Tanı koymak güç olmakla birlikte kesin tedavisi cerrahidir. Bağırsak tıkanıklığı en sık başvuru semptomudur. Bununla birlikte hastaların yarısından fazlasında ince bağırsak tıkanıklığı izlenmektedir. İleri yaş, kadın cinsiyet, eşlik eden kronik hastalıklar, bağırsak tıkanıklığı, bağırsak perforasyonu ve hastanın klinik olarak kötü durumda olması yüksek mortalite için risk faktörleridir. Bu olgu sunumunda, acil cerrahi servise intestinal obstrüksiyon ve obturator herni ile kabul edilmiş 80 yaş üzeri, üç kadın hastanın klinik ve cerrahi yönetimini sunmayı amaçladık. |
17. | Havalı tüfek saçması kardiyak penetrasyon ve periferal embolizasyonu Air gun pellet: cardiac penetration and peripheral embolization Onur Işık, Çağatay Engin, Ahmet Daylan, Cengiz ŞahutoğluPMID: 27598599 doi: 10.5505/tjtes.2015.76570 Sayfalar 301 - 303 Havalı tabancalar atıldıktarı doğrultuda yüksek hızlara çıkabilir ve ciddi yaralanmalara neden olabirler. Kardiyak havalı tüfek saçması yaralanmalarında yönetim hastanın stabilitesine; saçmanın izlediği yola ve yerine göre planlanmaktadır. Biz havalı tüfek saçmasıyla sağ ventrikülden yaralandıktan sonra saçmanın sol atriyuma ilerleyip sağ iliyak ve femoral artere embolize olduğu erkek hastamızı sunuyoruz. Saçmanın lokalizasyonunun ardından sağ ventrikül yaralanması tamir edildi ve saçma başarıyla çıkartıldı. |