p-ISSN: 1306-696x | e-ISSN: 1307-7945
Cilt : 5 Sayı : 3 Yıl : 2025

Hızlı Arama




Scopus CiteScore SCImago Journal & Country Rank
Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Dergisi - Ulus Travma Acil Cerrahi Derg: 5 (3)
Cilt: 5  Sayı: 3 - Temmuz 1999
1. 
MANDİBULA KIRIKLARI VE TEDAVİ PRENSİPLERİ
FRACTURES OF THE MANDIBLE AND PRINCIPLES OF THEIR TREATMENT
M Orhan Çizmeci, Aylin Karabulut
Sayfalar 139 - 146
Makale Özeti |Tam Metin PDF

2. 
DENEYSEL MEDULLA SPİNALİS TRAVMASINDA MAGNEZYUM SÜLFATIN KLİNİK VE HİSTOPATOLOJİK ETKİLERİNİN İNCELENMESİ
THE CLINICAL AND HISTOPATHOLOGICAL EVALUATION OF EFFECTS OF MAGNESIUM SULPHATE IN EXPERIMENTAL MEDULLA SPINALIS TRAUMA
Alparslan Şenel, Ömer Yıldız, Levent Yıldız, Cengiz Çokluk, Levent Tümkaya, Ömer İyigün, Arif Önder, Fahrettin Çelik, Cemil Rakunt
Sayfalar 147 - 151
Spinal travmalarda sekonder hasarın bir dizi biyokimyasal reaksiyon sonucu oluştuğu bilinmektedir. Yapılan çeşitli çalışmalarda bu reaksiyon zincirini durdurmaya yönelik birçok farmakolojik ajan denenmiştir. Bu çalışmada beyinde N-metil-D-aspartat reseptör antagonisti olarak etki yapan magnezyum sülfat kullanıldı. Magnezyum sülfat klinikte eklampsi ve tetanusda kullanılan bir ilaçtır. Tavşanlarda ağırlık düşürme yöntemiyle oluşturulan medulla spinalis travmasından sonra oluşan nöronal doku hasarı ve bunun sonucu olarak gelişen nörolojik bozukluğunda magnezyum sülfat ile histopatolojik %20, klinik %26 düzelme sağlanmıştır.

3. 
DENEYSEL MEDULLA SPİNALİS TRAVMASINDA DİKLOFENAK SODYUMUN KLİNİK VE PATOLOJİK ETKİLERİNİN İNCELENMESİ
THE EVALUATION OF CLINICAL AND PATHOLOGICAL EFFECTS OF DICLOPHENAC SODIUM IN EXPERIMENTAL MEDULLA SPINALIS TRAUMA
Alparslan Şenel, Ömer Yıldız, Levent Yıldız, Cengiz Çokluk, Levent Tümkaya, Ömer İyigün, Arif Önder, Fahrettin Çelik, Cemil Rakunt
Sayfalar 152 - 156
Spinal travmalarda medulla spinalisteki sekonder hasarın bir dizi biyokimyasal reaksiyon sonucu oluştuğu bilinmektedir. Yapılan çeşitli çalışmalarda bu reaksiyon zincirini durdurmaya yönelik birçok farmakolojik ajan denenmiştir. Bu çalışma ağırlık düşürülerek oluşturulan tavşan deneysel medulla spinalis modeli üzerinde yapıldı. Daha önceki yıllarda antienflamatuar teoriden yola çıkılarak nonstereoidal antienflamatuar ilaçlar medulla spinalis travmalarında kullanılmış ve kısmen faydalı oldukları görülmüştür. Bu çalışmada kullandığımız diklofenak sodyum bu ilaçlara göre daha lipofilik ve santral sinir sistemine daha kolay geçebilmektedir. Bu çalışmanın amacı medulla spinalis travmasından sonra oluşan nöronal doku hasarını ve bunun sonucu olarak gelişen nörolojik bozukluğun diklofenak sodyum ile ne kadar düzeldiğini araştırmaktır. Sonuç olarak bu çalışmada diklofenak sodyumun tavşanda ağırlık düşürme yöntemiyle oluşturulan deneysel spinal kord travmasında nörolojik defisitlerde %15,i oranında iyileşme sağladığı görüldü. Diklofenak sodyum ile % 27.75 oranında histopatolojik düzelme sağlandığı gözlendi.

4. 
ACİL SERVİSE BAŞVURAN TRAVMA HASTALARI İLE İLGİLİ EPİDEMİYOLOJİK BİR ÇALIŞMA
AN EPIDEMIOLOGIC STUDY AN PATIENTS ADMITTED TO EMERGENCY SERVICE
Bayram Çırak, M Bahadır Güven, Serdar Işık, Nejmi Kıymaz, Özgür Demir
Sayfalar 157 - 159
Her yıl ülkemizde 7000-10000 arası kişi trafik kazalarından ölmekte, bir çok insanda düşme, darp, iş kazaları ve ateşli silah yaralanmaları gibi travmalardan kaybedilmektedir. Sakat kalanların sayısı ve travmaların sebep olduğu ekonomik kayıp miktarı tam olarak bilinmese de çok yüksek orandadır. Bu nedenle travmanın sadece tedavi edilmesi gereken bir hastalık olarak görülmesi doğru değildir. Travma sosyoekonomik öneme sahip bir halk sağlığı sorunudur. Travma cerrahisi yanında, halk sağlığı bölümlerinin de içinde bulunduğu ekipler tarafından koruyucu ve tedavi edici önlemler beraber değerlendirilmelidir.

5. 
PENETRAN YARALANMALAR SONRASI ABDOMİNAL DAMAR YARALANMALARI
ABDOMINAL VASCULAR INJURIES FOLLOWING PENETRATING ABDOMINAL TRAUMA
Doğan Gönüllü, Okan Demiray, Halit Işıklar, Muzaffer Er
Sayfalar 160 - 163
Ocak 1991 ile Ağustos 1997 tarihleri arasında Taksim Devlet Hastanesi Acil Polikliniğine başvuran batına penetran yaralanmalı 163 hasta retrospektiv olarak incelendiler. İncelenen 163 penetran batın yaralanma olguları arasında 13'ünde laparotomide büyük damar yaralanması tesbit edildi. Travma şekli, başvurma anındaki kan basıncı, transfüzyon sayısı ile yaralanan organlar yönünden değerlendirildiler. Aorta (%38) ile Vena Cava inferior (%23) en sık yaralanan damarlardır. Aort yaralanmalarında % 100, genel olarak %38.5 mortalite tesbit edilmiştir. Hastanede ortalama yatış süresi 13 gündür. Ameliyat edilen hastalar arasında yaşama oranı %61.5 olup, 4 hasta (% 30.7) peroperatifex olmuştur.

6. 
KARIŞIK DİŞLENME DÖNEMİNDE OLAN ÇOCUKLARDA MANDİBULA FRAKTÜRLERİNİN TEDAVİSİ
TREATMENT OF MANDIBULAR FRACTURES IN CHILDREN AT MIXED DENTITION
Serhat Yalçın, Banu Gürkan, Buket Aybar
Sayfalar 164 - 169
Çocuklarda maksillofasiyal kemiklerin kırılma sıklığı yetişkinlere göre daha azdır. Mandibula en sık etkilenen bölgeler başında gelmektedir. Çocuklarda mandibula fraktürlerinin tedavileri yetişkinlere göre bazı farklılıklar göstermektedir. Bu hastalarda uygulanan tedavinin daimi diş germlerini zedelememesi ve çocuğun çene gelişimini etkilememesi gereklidir. Bu olgu sunusunda, yaşları 6-12 arasında değişen 7 mandibula kırığı olgusu sunulmuştur. Olgular Gunning tip splint ile tedavi edilmişlerdir. Hastaların yaş, cinsiyet, etyolojileri değerlendirilmiş ve diğer tedavi seçenekleri tartışılmıştır. Gunning tip splint ile tedavi edilen hastaların splintleri iyi talere ettikleri ve komplikasyonsuz iyileşmenin sağlandığı görülmüştür. Bu yaş grubu hastalarda splint uygulamasının iyi bir tedavi seçeneği olabileceği düşünülmektedir.

7. 
KÜNT BATIN TRAVMALARINA BAĞLI DAMAR YARALANMALARI
VASCULAR INJURIES DUE TO BLUNT ABDOMINAL TRAUMA
M Halit Işıklar, Rc Allen, G Hunter, K Mclntyre, Ab Lumsden
Sayfalar 170 - 174
Karın içi damar yaralanmaları sıklıkla delici ve kesici aletlerle olmakta, nadir de olsa künt travmaları takibinde yaralanmalar meydana gelmektedir. Künt travmalar sonucu oluşmuş damar yaralanmalarına ait az sayıda yayın vardır. Geniş bir yelpazeyi dağılan künt travmalar da oluşan damar yaralanmalarının sıklığı bilinmemektedir. Beş yılı aşkın süre içinde künt travmalar sonucu karın içi damarlarda yaralanma oluşmuş 27 hastanın geriye dönük olarak tıbbi dosyaları tarandı. Bu yaralanmaların %93'ü (25/27) motorlu araç kazasıydı. Hastaların acil merkezimize gelişteki ortalama kan basınçları 88/26 mm Hg'idi. Yaralanma ciddiyet skorları ortalaması (ISS) 28±8.2 puan olan hastaların, 19'sunda arterial, 17 sinde venöz yaralanma mevcuttu. 26 hastada (%96) damar yaralanmalarına, diğer karın içi organ yaralanmaları eşlik ediyordu. Arter yaralanmaları için primer onarım ve ligasyon, venöz yaralanmalar için ise kompresyon, ligasyon ve/veya primer onanın uygulandı. Kaba mortalite oranı %l 9 olarak bulundu. Arter yaralanmalarının tek başına bulunduğu grupta ölüm yokken, mortalite venöz yaralanmaları olan grupta 33% (5 hasta) olarak bulundu (p<0.05). Nadir de olsa künt batın travmaları sonucu batın içi damar yaratanından oluşmaktadır. Eşlik eden organ yaralanmalarını takiben hemodinamik değişikler oluşmakta ve tüm müdahalelere rağmen yüksek mortalite ve morbiditiye neden olmaktadır. Büyük ven yaralanmaları ise yüksek olan mortaliteyi daha da arttırmaktadır. Bu nedenle hemodinamik olarak stabil olmayan hastalar resüsitasyon uygulandıktan sonra acil operasyona alınmalı ve damar yaralanması yönünden dikkatli olunmalıdır.

8. 
ORBİTA TABANI "BLOW-OUT" KIRIKLARINDA KEMİK KAYIPLARININ "PORÖZ POLİETİLEN" İMPLANT İLE ONARIMI
RECONSTRUCTION OF ORBITAL BLOW-OUT FRACTURES BONE DEFECTS WITH POROUS POLYETHYLENE IMPLANTS
A Cemal Aygıt, Akın Demiralay, Nazmi Bayçın
Sayfalar 175 - 179
Orbita tabanı onarımı otojen yada alloplastik materyallerle yapılmaktadır. Bu çalışmada 8 hastanın değişik travmalara bağlı olarak meydana gelmiş orbita tabanı kayıplarının onarımında poröz polietilen kullanıldı. Ortalama 14 aylık takip süresinden sonra sonuçlar değerlendirildi. Enfeksiyon ve implant yer değiştirmesi gibi komplikasyonlar görülmedi. Poröz polietilen'in enfeksiyon riski, donör bölge morbiditesi ve implant kayması gibi problemler olmadan orbita onarımında kullanılabilecek uygun bir materyal olduğunu düşünüyoruz.

9. 
KÜNT TRAVMALI ŞUURU KAPALI HASTALARDA KARIN TRAVMASININ DEĞERLENDİRİLMESİNDE HEMODİNAMİK STABİLİTENİN ÖNEMİ
THE IMPORTANCE OF HEMODYNAMIC STABILITY IN THE EVALUATION OF ABDOMINAL TRAUMA, OF THE UNCONSCIOUS PATIENT WITH BLUNT TRAUMA
Cemalettin Ertekin, Murat Kalaycı, Recep Güloğlu, Korhan Taviloğlu, Rayihan Günay
Sayfalar 180 - 183
Ocak 1998-Eylül 1998 tarihleri arasında birimimize getirilen, 85 künt travmalı, şuuru kapalı, hemodinamisi stabil hasta çalışma grubuna alınmıştır. Travma nedenleri 44'ünde trafik kazası, 38'inde düşme, 3'ünde darptır. Bu hastaların hiçbirine karın travmasının teşhisi amacı ile peritoneal lavaj yapılmamış, hastalar hemodinamik durumları ile takip edilmiştir. Hastaların 74'ü şifa ile taburcu olurken, 11'i kaybedilmiştir. Ülkemizde yaygın olarak hekimler şuuru kapalı travmatik hastalarda karın travmasının teşhisinde hemodinamik değerlendirmeyi dikkate almadan yardımcı tanı yöntemlerine müracaat etmektedir. Biz bu çalışmamızda şuuru kapalı travmatik hastalarda hemodinamik stabilite varlığında invaziv bir yöntem olan DPL'nin yaygın kullanımın uygun olmadığı görüşüne vardık. Çalışma grubumuzdaki 85 hastanın takibinde bir sorun yaşanmaması da bu görüşümüzü desteklemektedir. Sonuç olarak künt travmalı, şuuru kapalı hastaların karın travmasının değerlendirilmesinde hemodinamik izlem güvenli bir yöntemdir. Yardımcı tanı yöntemi gerektiğinde kullanılması gereken ilk tanı yöntemi USG olmalıdır.

10. 
NEKROTİZAN YUMUŞAK DOKU ENFEKSİYONU VE MORTALİTEYİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER
NECROTIZING SOFT TISSUE INFECTIONS AND THE RISK FACTORS FOR MORTALITY
Okan Erdoğan, Cumhur Arıcı, Taner Çolak, Sait Yıldız, Mehmet Öğüş, Mustafa Akaydın
Sayfalar 184 - 188
Nekrotizan yumuşak doku enfeksiyonu (NYDE) tanısı ile kliniğimizde Mayıs 1988 ile Aralık 1998 tarihleri arasında tedavi edilen 11 hastanın hastane kayıtları retrospektif olarak incelendi. Hastalardan 2'si kadın 9'u erkekti. Hastalığın en sık saptandığı yer perianal bölge (7 hastada, %63), en sık yandaş hastalık ise Diabet Mellitus (DM) (6 hasta, %55.5) olarak bulundu. Tüm hastalara ortalama 5.1 (3-7) kez cerrahi debridman uygulandı. Mortalite oranı %18.1 (2 hasta) olarak bulundu. Hastaların yaş ve cinsiyeti, başvuru anındaki klinik ve laboratuvar parametreleri, yandaş hastalıkların varlığı, enfeksiyon lokalizasyonunun ve cerrahi tedavi zamanlamasının morbidite ve mortalite üzerine olan etkisi değerlendirildi. Enfeksiyon lokalizasyonu ve genişliğinin, bakteriyemi varlığının, hastanın diabetinin olmasının ve uzamış inmobilizasyonun morbidite ve mortaliteyi etkilediği sonucuna varıldı.

11. 
GERİATRİK TRAVMADA MORTALİTE VE MORBİDİTEYE ETKİ EDEN FAKTÖRLER
FACTORS EFFECTING MORTALITY AND MORBIDITY IN THE TRAUMA IN THE ELDERLY
Mehmet Özdoğan, Fatih Ağalar, Çağatay E Daphan, Serdar Topaloğlu, Metin Çakmakçı İskender
Sayfalar 189 - 193
Amaç: Bu çalışmanın amacı geriatrik travma olgularında mortalite ve morbiditeye etki eden faktörlerin ortaya konmasıdır. Metod: 318yaşlı çoklu yaralanmalı olgu; yaralanma mekanizmasının, altta yatan hastalığın, Yaralanma Ağırlığı Skorunun (ISS), Düzeltilmiş Travma Skorunun (RTS) sonuca etkisi bakımından incelenmiştir. Bulgular: Yaşın mortalite ve komplikasyon oranına etki etmediği, ancak sekeli etkilediği belirlenmiştir. Ölüme en çok neden olan yaralanma mekanizmasının düşme olduğu saptanmıştır. Kardiyovasküler hastalık dışındaki altta yatan hastalıkların varlığı mortalite, komplikasyon oranını ve hastanede kalış sürelerini etkilemediği saptanmıştır. Komplikasyon gelişiminin sekeli, yoğun bakımda ve hastanede kalış süresini artırdığı gözlenmiştir. Takip edilebilen 133 hastanın %57.9'unda sekel bulunmuştur. ISS ve RTS mortaliteyi belirlemede önemli bulunurken; BS aynı zamanda sekeli belirlemek açısından da önemli bulunmuştur. Mekanik ventilasyon ve kan transfüzyonu yapılanlarda mortalitenin arttığı gözlenmiştir.Sonuç: ISS, RTS, yaralanma mekanizması (düşmeler), başvuru sırasında şok varlığı, kafa travması, transfüzyon ve mekanik ventilasyon mortaliteyi artırmaktadır. İleri yaş, komplikasyon gelişimi ve ISS ise sekel riskini belirlemede önemli bulunurken, hastanede kalış süresi uzunluğu yalnızca komplikasyon gelişimi ile ilişkili bulunmuştur.

12. 
KAFA TRAVMALARINDA HEMATOLOJİK DEĞİŞİKLİKLER VE PROGNOZ AÇISINDAN ÖNEMLERİ
PROGNOSTIC VALUE OF HAEMATOLOGIC CHANGES IN HEAD TRAUMA
Aşkın Görgülü, Muzaffer Demir, Kenan Eliuz, Sabahattin Çobanoğlu
Sayfalar 194 - 199
Bu prospektif çalışma kapalı kafa travmalı olgularda koagulasyon bozukluklarının derecesi ile prognozu arasındaki ilişkinin ortaya konulması için planlandı. 55 olgu Glasgow Koma Skalası (GKS) skoruna göre 3 gruba ayrıldılar: Grup 1 (GKS skoru 13-151, Grup 2 (GKS skoru 8-12), Grup 3 (GKS skoru 3-7). Koagulasyon testleri (trombosit sayısı, protrombin zamanı, aktif parsiyel tromboplastin zamanı, fibrinojen, öglobulin yıkım zamanı, fibrin yıkım ürünleri (FYÜ), D-Dimer, antitrombin III) ve bilgisayarlı tomografi tetkiki tüm hastalarda yapıldı. Kan örnekleri travma sonrası 6 ve 24. saatlerde, 3 ve 7. günlerde alındı. Cerrahi girişim yapılan olgularda, cerrahinin hemen öncesi ve sonrası ve anestezi indüksiyonu sırasında ek kan örnekleri alındı. Grup I'de tüm koagulasyon testleri normaldi. Grup 2 ve 3'de FYÜ ve D-Dimer seviyeleri önemli derecede yüksek, antitrombin III seviyeleri düşüktü. Bu değerler hastanın prognozuna göre değişim gösterdi. FYÜ, D-Dimer ve antitrombin III ün künt kafa travmalı olguların prognoz tahmininde önemli oldukları saptandı.

13. 
ÇOCUK TRAVMALARINDA SKORLAMA VE NÖROLOJİK DEĞERLENDİRME
SCORING AND NEUROLOGIC EVALUATION OF PEDIATRIC TRAUMA
Aydın Yağmurlu, Lale Algıer, İ Haluk Gökçora
Sayfalar 200 - 203
1987-1998 yılları arasında fizik travmayla başvuran 40'ı kız, 100'ü erkek olmak üzere toplam 140 olgu, Anabilim Dalımızda yatırılarak sağaltılmaya çalışıldı. Yanıklar ve cerrahi hatalar bu serinin dışında tutuldu. Başvuran hastalar 1, 2., ve 3. aşama travma merkezi olarak "Pediatrik Travma Skorlaması", "Glasgow Koma Skalası" ve 3 yaş altı çocuklarda "Çocuklarda Koma Skalası uygulanarak prospektif amaçla prognostik olarak değerlendirildi. Kanamanın sürmesi, atlanabilen ilk tanı ve komplikasyonların oluşması yönünden nörolojik değerlendirme ve triaj amaçlı skorlama erken uyarı niteliğinde bulundu.

14. 
TRAVMATİK ORBİTA DEFORMİTELERİNİN REKONSTRÜKSİYONUNDA TEMPOROPARİETAL FASYA FLEBİNİN KLİNİK UYGULAMASI
CLINICAL APPLICATION OF TEMPOROPARIETAL FASCIAL FLAP IN RECONSTRUCTION OF TRAUMATIC ORBITAL DEFORMITIES
Aylin B Karabulut, Burçak Tümerdem Çağ, Atilla Arıncı, Metin Erer, Cemalettin Ertekin
Sayfalar 204 - 207
Temporoparietal-galeal flep travmaya bağlı kontrakte soket ve periorbital deformite rekonstrüksiyonunda iyi vaskülarize bir doku sağlaması açısından güvenilir bir fleptir.Bu çalışmada minimal donor morbiditeye yol açarak temporoparietal fasyal flebi uyguladığımız 5 hastayı sunmaktayız.

15. 
İNTERTROKANTERİK FEMUR KIRIKLARINDA LEINBACH PROTEZİ UYGULAMALARIMIZ
OUR EXPERIENCE WITH LEINBACH PROSTHESIS IN INTERTROCHANTERIC FEMORAL FRACTURES
Şenol Akman, Cengiz Şen, Mehmet Aşık, Sercan Akpınar, H Kazım Gedik
Sayfalar 208 - 212
Kliniğimizde Eylül 1995 ve Kasım 1997 yılları arasında 19 femur intertrokanterik kırıklı hastaya Leinbach hemiprotez uygulandı. Hastalardan ikisi erkek (%10.5), 17"si kadındır (%89.5). Ortalama yaş 81.8'dir (yaş dağılımı 70-95). On dokuz hastanın 14'ünde (%73.6) kalkarda kırık saptandı. Tüm ameliyatlar spinal anestezi yardımı ile yapıldı. Ameliyat sonrası birinci günde hastaların hepsi yataklarında oturtuldu; dren alınmasından sonra yürüteç yardımı ile tam yük vererek yürütüldü. Hastanede kalış süresi ortalama 22 gün, takip süresi ortalama 19 aydır. İki hastanın kardiak nedenlerle, iki hastanın da kırık sonrası gelişen düşkünlük dolayısıyla ex olduğu hasta yakınlarından öğrenildi. İki hasta, halen hayatta olmalarına rağmen ameliyat sonrası geçirmiş oldukları nörolojik problemler nedeniyle hemiplejik olduklarından son kontrole gelemediler. Hastaların fonksiyonel değerlendirilmesi Merle d'Aubigne kriterlerine göre yapıldı. Bu kriterlere göre 1 hastada çok iyi (%5.2), 7 hastada iyi (%36.8), 5 hastada orta (%26.3), 6 hastada kötü (%3 1.5) sonuç elde edildi. On üç hastanın (%68.4) yürüyebildikleri ve günlük işlerini yapabildikleri saptandı. Takip süresi içinde radyolojik olarak değerlendirilen 13 hastanın hiçbirinde stemde gevşeme, dislokasyon ve asetabuluma protrüzyon saptanmadı. İleri derecede yaşlı ve osteoporotik hastaların intertrokanterik femur kırıklarında tedavide amaç, hastanın erken mobilizasyon ve günlük hayatına en kısa sürede dönebilmesidir. Bu amaca yönelik tedavide Leinbach tip hemiprotezlerin uygulanabileceği görülmüştür.

16. 
YUMUŞAK DOKU İÇİNDEKİ RADYOOPAK YABANCI CİSİMLERİN STEREOTAKSİK YÖNTEMLE ÇIKARILMASI
REMOVAL OF RADIOPAQUE FOREIGN BODIES AMBEDDED IN SOFT TISSUES BYSTEREOTAXIC APPROACH
Cuma Yıldırım, Erdoğan M Sözüer, Levent Avşaroğulları, Sinan Karaoğlu, Nurullah Günay
Sayfalar 213 - 216
Yumuşak doku içindeki yabancı cisimler özellikle radyoopak değilse oldukça zor çıkarılırlar. Radyoopak olanlarda bile lokalizasyon oldukça zor olur. İyi lokalize edilmeden yapılan insizyonlar uzun süren başarısız müdahalelerle sonuçlanabilir. Acil servise yabancı cisim batması şikayetiyle başvuran 53 hasta incelendi. Bunlardan yabancı cisimleri radyoopak olan 15'i çalışmamızı oluşturdu. Hastalara iki yönlü direk radyografi çekildi. Yabancı cisim olduğu ve bunun da radyoopak olduğu tespit edildikten sonra yabancı cismi en iyi lokalize edecek şekilde enjektör ucu ile işaretleme yapıldı. Tekrar iki yönlü radyografi alındı. Grafiler eşliğinde yabancı cisim arandı ve çıkarıldı. Daha sonra dokular anatomik katlara uygun olarak kapatıldı. Tekrar kontrol grafisi çekildi. Hasta bir hafta sonra kontrole çağrıldı. Yöntemi uyguladığımız 15 vakanın 13'ündeyabancı cisim iğne idi. Yabancı cisimlerin 7'si el, 4'ü ayakta idi. Diğerleri vücudun çeşitli yerlerinde idi. 14 vakada yabancı cisimler başarı ile çıkarıldı. Sonuç olarak; Özellikle skopi imkanlarının olmadığı yerlerde ve acil servis şartlarında stereotaksik yöntemle yabancı cisim çıkarılması ekonomik ve kolay bir yöntemdir. İşlemi yapan doktorun radyasyona maruz kalmaması bir diğer önemli avantajıdır. Ameliyathane şartlarına, özel ekip ve ekipmana gerek kalmadan radyoopak yabancı cisimler bu yöntemle çıkarılabilir.

17. 
POSTTRAVMATİK PULMONER PSÖDOKİST
POSTTRAUMATIC PULMONARY PSEUDO CYST
Ömer Soysal, Akın Kuzucu, Ramazan Kutlu
Sayfalar 217 - 218

18. 
İLGİNÇ BİR SPOR YARALANMASI: DUODENAL TRAVMA
AN INTERESTING SPORT INJURY: DUODENAL TRAUMA
A Serdar Caboğlu, Ziya Çetinkaya, Osman Doğru, Nurullah Bülbüller, M Ali Akkuş
Sayfalar 219 - 222

19. 
ATELEKTAZİ İLE BAŞVURAN GEÇ BRONŞ RÜPTÜRÜ
ATELECTASIA DUE TO BRONCHIAL RUPTURE: A LATE COMPLICATION
Ahmet Önen, Nur Kunt, Melih Kaptanoğlu, Kasım Doğan, Y Metin Aksoy, Tonguç Saba
Sayfalar 223 - 225

20. 
ÖZEFAGUS RÜPTÜRÜNDE KONSERVATİF TEDAVİ
CONSERVATIVE TREATMENT IN ESOPHAGEAL RUPTURE
Mustafa Öncel, Erhan Tuncay, Oya İmamoğlu, Hakan Yıldız, Ergin Olcay
Sayfalar 226 - 228