1. | Hemorajik şok sonrası gelişen serebral iskemi reperfüzyon yaralanması ve apoptosis: Deneysel çalışma Apoptosis and cerebral ischemic reperfusion injury developed after haemorrhagic shock: experimental study Erdal Kalkan, Olcay Eser, Mustafa Cihat Avunduk, Murat Cosar, Huseyin Fidan, Serpil KalkanPMID: 17029115 Sayfalar 263 - 267 AMAÇ Apoptosis, normal ve patolojik şartlarda gerçekleşen programlanmış hücre ölümüdür. Biz bu çalışmada, hemorajik şoka uğratılmış sıçan modelinde serebral iskemik reperfüzyon hasarını apoptosis açısından araştırdık. GEREÇ VE YÖNTEM Toplam 36 adet Sprague-Dawley cinsi sıçan; kontrol, hemorajik şok (HS), iskemik reperfüzyon (IR) 1. saat, IR 3. saat, IR 6. saat, IR 24. saat olmak üzere 6 gruba ayrıldı. Sıçanlar, deney çalışması bittikten sonra intrakardiyak yolla kan alınarak sakrifiye edildiler. Dokular, histopatolojik çalışma için %10’luk tamponatlı solüsyona alındı. Dokular APO 2.7 ile immünohistokimyasal olarak boyandı ve pozitif ekspresyon gösteren apoptotik hücreler Clemex Vision Lite 3.5 vision analiz sistemi kullanılarak sayıldı. BULGULAR Kontrol grubunda (grup 1), 2-3 tane apoptotik hücre vardı ve bu sayı hemorajik şok grubunda (grup 2) 8-11’e çıkıyordu (p<0.05). Iskemik reperfüzyon esnasında daha ciddi hasarlar oluştu. IR’den sonraki 1. saatte (grup 3) apoptotik hücre sayısı 11-14’dü ve bu sonuç group 2 ile karşılaştırılığında anlamlıydı (p<0.05). Apoptotik hücre sayısı 3. saatte (grup 4) 15-17’ye çıktı ve bu sonuç grup 3 ile karşılaştırıldığında anlamlıydı (p<0.05). Apoptotik hücre sayısında IR’den sonra 6.saat sonunda (grup 5) ek bir artış meydana gelmezken, 24. saat sonunda (grup 6) 18-24’e çıktı ve bu sonuç grup 5 ile karşılaştırıldığında anlamlıydı (p<0.05). SONUÇ Hemorajik şoku takiben oluşan beyin hasarlarının çoğu iskemik reperfüzyon esnasında oluşur. Biz bu çalışma sonucuna göre, apoptozisin iskemik reperfüzyon sonrası 1., 3. ve 24. saatlerde adım adım arttığını düşünüyoruz. |
2. | Köpek mandibulasındaki defekti tamir etmek üzere kemik iliğinden elde edilen osteoblastların poroz beta-trikalsiyum fosfat içine tohumlanması Bone marrow-derived osteoblasts seeded into porous beta-tricalcium phosphate to repair segmental defect in canine's mandibula Wei WU, Xiaobin Chen, Tianqiu Mao, Fulin Chen, Xinghua FengPMID: 17029116 Sayfalar 268 - 276 AMAÇ: Kemik rejenerasyonuna birçok estetik ve rekonstrüktif prosedürde sıklıkla gereksinim duyulmaktadır. Doku mühendisliği, mevcut tedavi stratejilerini desteklemeye yönelik umut verici bir yaklaşım sağlamıştır. Bu çalışmada, kemik iliğinden elde edilen osteoblastlar ile tohumlanan biyoseramikler kullanılarak gerçekleştirilen mandibüler defekt rekonstrüksiyonunun etkisini değerlendirmeyi amaçladık. GEREÇ-YÖNTEM: Köpekte otolog kemik iliği stromal hücreleri, kültürle genişletilip osteoblastik fenotipe indüklendi. Daha sonra hazırlanan poroz beta-trikalsiyum fosfat içine tohumlandı, in vitro olarak inkübe edildikten sonra hücre/iskelet kompleksleri canine'nin mandibulasındaki defektin içine implante edilerek internal rijit fikasyon yöntemi ile sabitlendi. Kontrol gruplarında, hazırlanan defektlere tek başına beta-trikalsiyum fosfat ve otolog iliumlar implante edildi. İmplantasyondan on iki hafta sonra, örnekler makroskopik ve histolojik olarak incelendi. BULGULAR: Deneysel ve otolog ilum gruplarında, implantasyondan on iki hafta sonra başarılı bir şekilde yeni kemik greftleri gelişti ve defekti tamir ederek mandibulanın devamlılığını sağladı. Histolojik olarak, hücre/iskelet grubunun yüzey kısımlarında ve beta-trikalsiyum fosfat porlarında yeni oluşmuş kemik gözlenebilirken saf beta-trikalsiyum fosfat grubunda tam oluşmayan kemik tamiri olduğu bulundu. SONUÇ: Elde edilen kemik iliği kaynaklı osteoblastlar, poroz beta-trikalsiyum fosfat üzerine tohumlandıklarında yeni kemik dokusu oluşturma yeteneğine sahiptirler. Bu özellik, klinik olarak geniş segmental mandibuler defektlerin tamirinde kullanılabilecek olası bir yönteme işaret etmektedir. |
3. | Splenektomi yapılan hastalarda Pnemo-23 ve Act-HIB’nin etkinliği ve immünojenitesi The efficacy and immunogenecity of Pneumo-23 and ACT-HIB in patients undergoing splenectomy Adam Uslu, Halit Yetiş, Ahmet Aykas, Arif Karagöz, Murat Doğan, Cenk Şimşek, Ahmet Nart, Mehmet Fatih YüzbaşıoğluPMID: 17029117 Sayfalar 277 - 281 AMAÇ: Bu prospektif çalışmada, splenektomili olgularda opsonizasyon yetisinin devamlılığını ve serum immünglobulin düzeylerinin dönüşümünü ortaya koyarak, Streptococcus pneumoniae ve Haemophilus influenzae tip B aşılarının etkinliği gösterildi. GEREÇ-YÖNTEM: İyi ve kötü huylu hematolojik hastalığı olan, splenik travma veya splenik kitle nedeniyle elektif ya da acil splenektomi uygulanmı ş 32 erişkin hasta (18 erkek, 14 kadın; ort. yaş 46.1; dağılım 18-79) incelendi. Tüm hastalara rutin olarak Pneumo- 23 ve Act-HIB aşıları uygulandı. Aşılama sonrası immün sistemde opsonizasyon kapasitesinin devamlılığı ve immünglobulin düzey dönüşümlerini ortaya koymak amacıyla, serum IgG, IgM, C3 ve C4 düzeyleri kantitatif olarak tayin edildi. BULGULAR: Serimizde cerrahi mortalite ve morbidite sırasıyla %16 ve %9 olup, erken ameliyat sonu ölüm gözlenmedi. Farklı malin hastalı klı 5 olgu primer tümörün sistemik yayılımı nedeniyle kaybedildi. Benin hematolojik hastalık ve splenik travma nedeniyle splenektomi uygulanan hiçbir olguda, 427 günlük ortalama izlem süresince ölüm saptanmadı. Ayrıca, serimizdeki hiçbir hastada splenektomi sonrası şiddetli enfeksiyona bağlı ölüm gelişmedi. Malin olgular dahil tüm hastaların çıkış ve son kontrol kan örneklerinde IgG ve IgM düzeyleri normal olup, ortalama değerler sırasıyla 1383.1 mg/dL ve 80.9 mg/dL idi. Splenik travma, splenik kitle ve benin hematolojik hastalık grubunda C3 ve C4 düzeyleri tümüyle normal sınırlarda olup, ortalama de- ğerler sırasıyla 108.8 mg/dL. ve 21.4 mg/dL idi. SONUÇ: Bu öncül çalışmada, aşılama sonrası splenektomiyi takiben tüm olgularda immünglobulin düzeylerinin, selim hematolojik hastalık ya da splenik travmalı olgularda ise ek olarak C3 ve C4 düzeylerinin normal sınırlarda korunduğu gösterildi. Bunun ötesinde, son grupta yer alan olguların hiçbirinde takip süresince sepsise bağlı ölüm ve H. influenzae veya S. pneu - moniae enfeksiyonu gelişmedi. Bu immünolojik yanıtların devamlılığının ve rapel gereksiniminin ortaya konması için uzun dönem takipler gerekmektedir. |
4. | Perkütan trakeotomi sırasında 'Laringeal Maske' ve 'Kaflı Orofaringeal Havayolu' kullanımı The use of the 'Laringeal Mask Airway' and the 'Cuffed Oropharyngeal Airway' during percutaneous tracheotomy Fatma Nur Kaya, Nermin Kelebek Girgin, Belgin Yavaşcaoğlu, Ferda Kahveci, Gülsen KorfalıPMID: 17029118 Sayfalar 282 - 287 AMAÇ: Bu çalışmada, perkütan trakeostomi (PT) sırasında havayolu idamesinde larengeal maske (LM) ve kaflı orofarengeal havayolu (KOFH) kullanımı, havayolu güvenliği ve etkinliği açı- sından, endotrakeal tüp (ETT) ile karşılaştırıldı. GEREÇ-YÖNTEM: Olgular PT işlemi sırasında havayolu sağlanmasında LM, KOFH ve ETT kullanımına göre rastgele LM grubu (n=35, E/K; 28/7, yaş; 52 [18-79]), KOFH grubu (n=31, E/K; 23/8, yaş; 57 [18-80]) ve ETT grubuna (n=30, E/K; 22/8, yaş; 49 [18-80]) ayrıldı. Perkütan trakeostomi Griggs ve ark.nın tanı mladığı gibi uygulandı ve PT sırasında ve sonrasında gelişen komplikasyonlar ile havayolu açıklığını devam ettirebilmek için gereken havayolu manipülasyonları kaydedildi. BULGULAR: Perkütan trakeostomi süresi ETT grubunda diğer gruplardan daha uzundu (her 2 grup için; p<0.01); LM ile 35 olgunun 1'inde (%2.9), KOFH ile 31 olgunun 3'ünde (%9.7) yeterli havayolu açıklığı sağlanamadı. Kaflı orofarengeal havayolu grubunda yeterli havayolu açıklığı sağlamak için gereken havayolu manipülasyonu gereksinimi (%45.2) LM grubuna (%11.4) göre daha fazla bulundu (p<0.01). Komplikasyonlar açısından gruplar arasında anlamlı farklılık bulunmadı. SONUÇ: Çalışmamızda, PT sırasında LM ve KOFH yüksek başarı oranlarıyla kolayca yerleştirildi, ancak havayolu manipülasyonları KOFH grubunda daha fazlaydı. PT sırasında havayolu açıklığının sürdürülmesinde supra/infraglottik hava yolu gereçlerinin, hastanın durumu ve hekimin deneyimine göre seçilmesi gerektiği kanısındayız. |
5. | Acil servislerde hasta ve yakınlarını bilgilendirmenin memnuniyet üzerine etkisi The effects of informing patients and their relatives on satisfaction at emergency units Hülya BulutPMID: 17029119 Sayfalar 288 - 298 AMAÇ: Araştırma, bir acil servisin hizmet şeması içine hemşireler tarafı ndan yürütülmesi planlanan bir hizmet birimini eklemenin hasta memnuniyeti üzerine etkisini saptamak amacıyla yapıldı. GEREÇ-YÖNTEM: Bu çalışma 21 Ocak 2002-22 Mart 2002 tarihleri arasında bir üniversite hastanesi acil servisinden taburcu olan 300 hasta ile gerçekleştirildi. Araştırmada veriler Hasta Tanıtım Formu, Hemşire Eylem Formu, Bilgilendirme Hizmetini Değerlendirme ve Hasta Takip Formu kullanılarak toplandı. Hastalar araştırmacı tarafından geliştirilen bilgilendirme kılavuzu eşli- ğinde bilgilendirildi ve soruları yanıtlanmış kılavuzun bir kopyası hasta ve ailesine verildi. Hasta bir hafta sonra ev ya da iş telefonundan aranıp bilgilendirme hizmetinden memnuniyeti sorgulandı. Araştırmadan elde edilen veriler yüzdelik, Ki-Kare ve evren oranının önemlilik testi kullanılarak bilgisayarda değerlendirildi. BULGULAR: Acil servisten taburcu edilen hastalara hastalık, tedavi ve bakı mlarına ilişkin kılavuz eşliğinde bilgi verildiğinde memnuniyetlerinin arttığı belirlendi ve telefonla takip edilmelerinin gerekli olduğu anlaşıldı. SONUÇ: Araştırmadan elde edilen sonuçlar doğrultusunda acil servisten taburcu edilen hasta ve yakınlarını bilgilendirmenin hemşire tarafından yapılması ve bilgilendirme kılavuzlarının geliştirilmesi önerilmiştir. |
6. | Bisiklet kazası nedeniyle çocuk acil ünitemize başvuran olguların değerlendirilmesi The evaluation of bicycle accidents that were admitted to a pediatric emergency department Ahmet Güzel, Berkant Ersoy, Yasin Doğrusoy, Yasemin Küçükuğurluoğlu, Tülay Altınel, Serap KarasalihoğluPMID: 17029120 Sayfalar 299 - 304 AMAÇ: Bu çalışmada, çocukluk çağında bisiklet kullanımına bağlı travma olguları değerlendirilerek bisiklet kullanıcıları için trafik düzenlemelerinin yapılması, eğitimlerinin sağlanması ve kask kullanımının yaygınlaştırılması gibi konulara dikkat çekmeyi amaçladık. GEREÇ-YÖNTEM: Bu çalışmanın verileri Ocak 2003 ve Ağustos 2005 tarihleri arasında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Acil Ünitesine başvuran travmalı olguların retrospektif olarak dosyalarının taranması sonucunda elde edildi. Bisiklet kazasına bağlı travmalı bu olgular yaş grupları, cinsiyet, klinik bulgular, yaralanma tipleri, mevsimlere göre dağılımı ve servislere yatış oranları gibi faktörler açısından değerlendirildi. BULGULAR: Acil servise bisiklet kazası nedeniyle başvuran 61 bisiklet kullanıcısının 15'i (%24.6) kız, 46'sı (%75.4) erkek idi. Bisiklet travmalı bu olguların 42'sinde (%68.9) kafa, 29'unda (%47.5) ekstremite, 49'unda (%80.3) yumuşak doku, 2'sinde (%3.3) abdominal ve birinde ise ürogenital travmalar saptandı. Olguların çoğunluğunda birden fazla travma bulunuyordu. Olguların 13'ünde ekstremite kırıkları ve 3'ünde ise kraniyal kırık mevcuttu. Bisiklet kullanıcılarının hiçbiri travma olduğu anda kask kullanmamaktaydı. SONUÇ: Ülkemizde bisiklet kullanıcılarının eğitimi sağlanmalı, kask kullanımı yaygınlaştırılmalı ve şehir trafiğinde tüm bisiklet kullanıcıları için özel düzenlemeler yapılmalıdır. |
7. | Göğüs travmasında morbidite ve mortaliteyi etkileyen faktörler The factors affecting the morbidity and mortality in chest trauma Hıdır Esme, Okan Solak, Yusuf Yürümez, Yücel YavuzPMID: 17029121 Sayfalar 305 - 310 AMAÇ: Göğüs travmasına yol açan nedenler, eşlik eden diğer sistem yaralanmaları, tedavi yöntemleri ve sonuçlar ile birlikte torakotomi ihtiyacı, hastanede kalış süresi, morbidite ve mortaliteyi etkileyen prognostik faktörler literatür bilgileri eşliğinde değerlendirildi. GEREÇ-YÖNTEM: Temmuz 2003-Aralık 2005 tarihleri arasında merkezimizde tedavisi yapılan göğüs travmalı 141 olgu (102 erkek (%72.3), 39 kadın (%27.7); ortalama yaş 40; dağılım 8-89) geriye dönük olarak değerlendirildi. BULGULAR: Olguların 117'sinde (%83) künt ve 24'ünde (%17) penetran göğüs travması vardı. Olguların 48'inde (%34) izole göğüs travması, 93'ünde (%66) multisistem travma saptandı. Başvuru anında kanda lökosit sayısı ortalama 12.560±5.7 (5- 25x103/uL ) idi. Akciğer yaralanma skalası 19 olguda (%13.5) grade I, 12 olguda (%8.5) grade II, 25 olguda (%17.7) grade III ve 13 olguda (%9.2) grade IV idi. Başvuru anında hipotansiyon 16 olguda (%11.3) vardı. Tedavide 76 olguda (%53.9) semptomatik tedavi yeterli olurken, 59'unda (%41.8) tüp torakostomi, 11'inde (%7.8) torakotomi uygulandı. Morbidite 30 olguda (%21.3) mevcuttu. Mortalite oranı %7.8 idi. SONUÇ: Lökositoz, yüksek evre akciğer yaralanma skalası grade'i, 3 veya daha fazla kot kırığı ve eşlik eden kafa travması morbidite ve mortaliteyi etkileyen prognostik faktörler olarak saptandı. |
8. | Evre III hepatik lezyon ile birlikte olan evre V renal travmanın konservatif tedavisi: Mümkün mü? Conservative management of grade V renal trauma associated to grade III hepatic lesion: is that possible? Carla Martinez Menini stahlschmidt, Fabio Lucio Stahlschmidt, Luiz Carlos Von Bahten, Joao Eduardo Leal Nicoluzzi, Thienes CostaPMID: 17029122 Sayfalar 311 - 314 Solid karın organ hasarlarının konservatif tedavisi giderek artmakta ve konservatif tedavi travma ile uğraşan cerrahlara rakip olmaktadır. Bu olgu sunumunda, evre III karaciğer yaralanmasıyla birlikte olan evre V böbrek yaralanması, cerrahi uygulanmadan başarılı bir şekilde tedavi edildi. Bu tür yaralanmalara gözden geçirilen literatürde rastlanmamıştır. |
9. | Karın içinde serbest hava görünümü veren Pnömatozis intestinalis: Olgu sunumu Pneumatosis intestinalis mimicking free intraabdominal air: a case report Emin Türk, Erdal Karagülle, İclal Ocak, Didem Akkaya, Gökhan MorayPMID: 17029123 Sayfalar 315 - 317 Kırk yedi yaşındaki erkek hastaya pilor stenozu nedeniyle altı kez endoskopik balon dilatasyonu uygulanmış ve yeterli sonuç alınamamıştı. Cerrahi tedavi kararı verilen hastaya çekilen direkt akciğer grafisinde diyafragma altında serbest hava görünümü vardı, fakat klinik olarak akut karın bulguları yoktu. Abdominal bilgisayarlı tomografide, karaciğer anteriorunda ince bağırsak segmentleri ve ince bağırsak duvarı komşuluğunda serbest hava ya da bağırsak duvarına lokalize hava ayırıcı tanı sı net olarak yapılamayan hava görünümleri saptandı. Acil olarak yapılan ameliyatta distal ileal segment duvarında gaz dolu kistler görüldü. Pnömatozis intestinalis karın içinde serbest hava görünümünde ayırıcı tanıda düşünülmelidir. |
10. | Süperfisiyel temporal arterde travmatik anevrizma: Olgu sunumu Traumatic aneurysm of the superficial temporal artery: a case report Ender Ofluoğlu, Aykut Karasu, Selin Tural, Halil ToplamaoğluPMID: 17029124 Sayfalar 318 - 320 Süperfisiyel temporal arterin travmatik anevrizması nadir görülen bir lezyondur. Savaş, ateşli silah, motorlu taşıt ve spor yaralanmaları gibi künt travmalar sık karşılaşılan nedenlerdir. Bu yazıda, 74 yaşında bir erkek hastada, künt kafa travması sonrası süperfisiyel temporal arterde gelişen travmatik anevrizma sunuldu. Travmadan on gün sonra alnında şişlik yakınması ile hastaneye başvuran hastanın yapılan muayene ve kraniyal bilgisayarlı tomografi incelemesi sonucunda travmatik anevrizmadan şüphelenilerek selektif sağ superfisiyel temporal arter anjiyografisi yapıldı. Anjiyografide sağ süperfisiyel temporal arter üzerinde anevrizma görüldü. Genel anestezi altında anevrizmanın distali ve proksimali bağlandı ve total olarak çıkarıldı. Histopatolojik inceleme sonucu travmatik anevrizma olarak bildirildi. Özellikle saçlı deri yaralanmaları nda travmatik lezyonların anevrizma olabileceği göz önünde bulundurulmalı, tanı, tedavi ve cerrahi strateji bu bilgiler ışığında planlanmalıdır. |
11. | Longitudinal Klivus Kırığı: Üç olgu sunumu Longitudinal Clival Fractures: A Report of three Cases Cevdet Yavuz, Altay Sencer, Serdar Kabataş, Murat İmer, Talat Kırış, Faruk ÜnalPMID: 17029125 Sayfalar 321 - 325 Genellikle şiddetli kafa travmasına eşlik ettiği bildirilen klivus kırığı vertebrobaziler sistem, beyin sapı ve alt kraniyal sinir yaralanmalarına bağlı olarak yüksek mortaliteye sahiptir. Klivus kırığının tanısı erken dönemde yüksek mortalite oranı ve acil radyolojik tekniklerin yetersiz olmasından dolayı nadiren konur. Ancak, yüksek çözünürlükte kemik pencere bilgisayarlı tomografi görüntüleme ile günümüzde tanı kolaylaşmı ştır. Bu yazıda, hafif (bir olgu) ve şiddetli (iki olgu) kafa travması sonrası longitüdinal klivus kırığı saptanan üç hastadaki radyolojik ve klinik özellikler sunularak eşlik eden patolojiler ve prognoz açısından önemi, literatürdeki az sayıda bildirilen olgulardan da yararlanılarak tartışıldı. |
12. | Yüksek gerilime yakalanan elektrik yanıklı sekiz yaşındaki çocuğun sağkalımı: Olgu sunumu Survival of an eight-year-old child with a very severe high-tension electrical burn injury: a case report Tülay S Yıldız, Hakan Ağır, Didem Koyuncu, Mine Solak, Kamil TokerPMID: 17029126 Sayfalar 326 - 330 Bu yazıda, yüksek gerilime yakalanmaya bağlı toplam vücut yüzey alanının %68'i çok ağır elektrik yanıklı sekiz yaşındaki erkek hastanın cerrahi yoğun bakım ünitesinde iyi planlanmış ve uygulanmış bir tedavi stratejisi sonrası hayatta kalımı sunulmaktadır. İlk olarak genel anestezi altında eskaratomi ve fasiyotomi ameliyatları geçiren hasta hemen takiben cerrahi yoğun bakım ünitesine alındı. Bu ameliyatlara ek olarak, hasta sağ femur desartikülasyonu ve kardeşinden alınan homogreft ve kendisinden alınan otogreftlerle kısmi kalınlıkta deri greftlemelerini içeren dokuz ameliyat daha geçirdi. Hasta 59 gün mekanik ventilatöre bağlı kaldı. Hasta plastik ve rekonstrüktif cerrahi servisine devredildiğinde tam koopere, hemodinamik olarak stabil ve bilinci tamamen açık bir durumda idi. |
DIĞER | |
13. | Dizin Index - -Sayfalar 331 - 345 Makale Özeti |Tam Metin PDF |