DIĞER | |
1. | Ön Sayfalar Frontmatters Sayfalar I - V |
DENEYSEL ÇALIŞMA | |
2. | Duodenum perforasyonlarında “primer tamir” ile “tamir yapmadan dren konulması” yöntemlerinin karşılaştırılması Comparison of “primary repair” and “placing a drain without repair” methods in duodenum perforations Turgay Karataş, Murat Kanlioz, Nurcan Göktürk, Azibe Yıldız, Mehmet Karatas, Engin Burak Selçuk, Furkan Çevirgen, Yusuf Turkoz, Ahmet Kadir Arslan, Davut ÖzbağPMID: 37278083 PMCID: PMC10315930 doi: 10.14744/tjtes.2023.92324 Sayfalar 647 - 654 AMAÇ: Duodenal ülser perforasyonu ciddi bir durumdur. Cerrahi tedavide bir takım yöntemler tanımlanmış ve kullanılmıştır. Bu çalışmada, duode-nal perforasyonlarda “primer tamir” ve “tamir yapmadan dren konulması” yöntemlerinin etkinliklerinin, hayvan modeli kullanılarak karşılaştırılması amaçlandı. GEREÇ VE YÖNTEM: Her biri on sıçandan oluşan üç eşdeğer grup oluşturuldu. Birinci (primer tamir / sütürlü grup) ve ikinci grupta (tamir yapmadan dren konulması / sütürsüz drenaj grubu) duodenumda perforasyon oluşturuldu. Birinci grupta perforasyon sütürle tamir edildi. İkinci grupta ise perforasyon sütürle tamir edilmeden, karın içine sadece dren yerleştirildi. Üçüncü gruba (kontrol grubu) sadece laparotomi uygulandı. Hayvan deneklere preoperatif dönemde, postoperatif 1. ve 7. günlerde nötrofil sayısı, sedimantasyon, serum C-reaktif protein (CRP), serum total antioksidan kapasitesi (TAK), serum total tiyol, serum nativ tiyol ve serum miyeloperoksidaz analizleri yapıldı. Histolojik ve immünohistokimyasal (transforming growth factor beta-1 [TGF-β1])) analizleri yapıldı. Gruplardan elde edilen kan analizleri, histolojik ve immunohistokimyasal bulgular istatistiksel olarak karşılaştırıldı. BULGULAR: Postoperatif 7. gün TAK ve postoperatif 1. gün MPO değerleri dışında birinci ve ikinci grup arasında anlamlı fark yoktu (p>0.05). İkinci grupta doku iyileşmesi birinci gruba göre daha belirgin olmasına rağmen gruplar arasında anlamlı fark yoktu (p>0,05). İkinci grupta izlenen TGF-β1 immünreaktivitesi birinci gruba göre anlamlı olarak yüksek bulundu (p<0.05). TARTIŞMA: Sütürsüz drenaj yönteminin duodenal ülser perforasyonu tedavisinde primer tamir yöntemi kadar etkili olduğunu ve primer onarım yöntemine alternatif olarak güvenle uygulanabileceğini düşünüyoruz. Ancak sütürsüz drenaj yönteminin etkinliğinin tam olarak belirlenebilmesi için daha ileri çalışmalara ihtiyaç vardır. |
KLINIK ÇALIŞMA | |
3. | Önerilen bir makine öğrenimi modeline dayalı akut apandisit öngörüsünde fekal kalprotektinin değeri Value of fecal calprotectin in prediction of acute appendicitis based on a proposed model of machine learning Zeynep Küçükakçali, Sami Akbulut, Cemil ÇolakPMID: 37278078 PMCID: PMC10315941 doi: 10.14744/tjtes.2023.10001 Sayfalar 655 - 662 AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, makine öğrenmesi (ML) algoritmalarından biri olan Random Forest’i (RF) akut apandisit (AAp) ön tanısı olan hastalar-dan oluşan bir veri setine uygulamak ve AAp tanısı ile ilişkili en önemli faktörleri değişken önemliliğine göre ortaya koymaktır. GEREÇ VE YÖNTEM: Bu vaka-kontrol çalışmasında AAp için biyobelirteçleri tahmin etmek üzere AAp’si olan (n=40) ve olmayan (n=44) iki hasta grubunu karşılaştıran açık erişimli bir veri seti kullanıldı. Veri setinin modellenmesinde RF kullanıldı. Veriler eğitim ve test veri seti olmak üzere ikiye ayrıldı (80: 20). Model performansı için doğruluk, dengeli doğruluk, duyarlılık, özgüllük, pozitif tahmin değeri (PPV) ve negatif tahmin değeri (NPV) performans metrikleri değerlendirildi. BULGULAR: RF modeline ait doğruluk, dengeli doğruluk, duyarlılık, özgüllük, PPV, NPV ve F1 skorları sırasıyla %93.8, %93.8, %87.5, %100, %100, %88.9 ve %93.3 olarak hesaplandı. Modele ilişkin değişken önem değerlerinin ardından, AAp tanısı ve öngürüsü ile en çok ilişkili olan değişkenler sırasıyla fekal kalprotektin (%100), radyolojik görüntüleme (%89,9), beyaz kan testi (%51,8), C-reaktif protein (%47,1), semptomların hastane ziya-retinde başlaması (%19.3), hasta yaşı (%18.4), ALT düzeyleri >40 (<%1), ateş (< %1) ve mide bulantısı/kusma (<%1) olarak belirlendi. TARTIŞMA: Bu çalışmada ML yöntemi ile AAp için bir tahmin modeli geliştirildi. Bu model sayesinde AAp’i yüksek doğruluk ile öngören biyobelir-teçler belirlendi. Böylece klinisyenlerin AAp tanısına karar verme süreci kolaylaşacak, yüksek doğruluk ile zamanında tanı konulabilmesi sayesinde perforasyon ve gereksiz ameliyat riskleri en aza indirilecektir. |
4. | Koronavirüs hastalığı 2019 pandemisi sırasında tıkayıcı kolorektal kanser hastalarının klinik sonuçları Clinical outcomes of obstructive colorectal cancer patients during the coronavirus disease 2019 pandemic Cemil Burak Kulle, Berke Sengun, Ali Fuat Kaan Gok, Ilker Ozgur, Adem Bayraktar, Cemalettin Ertekin, Alisan Berk Deniz, Metin KeskinPMID: 37278080 PMCID: PMC10315929 doi: 10.14744/tjtes.2023.44524 Sayfalar 663 - 668 AMAÇ: COVID-19 pandemisi, kolorektal kanserin (KRK) tanı ve tedavisi de dahil olmak üzere global olarak klinik hizmetlerin önemli bir kısmını etkiledi. Pandeminin zirve yaptığı ilk dönemde, sokağa çıkma yasağı uygulandı, elektif cerrahi ve poliklinik hizmetleri kısıtlandı. Bunun sonucunda kolonoskopi işlemlerinde ve hastaneye yatışta önemli bir azalış görüldü. Bu çalışmada, pandeminin tıkayıcı kolorektal kanserli hastaların hastaneye geliş özelliklerinde ve perioperatif sonuçları üzerine etkisini araştırmak hedeflendi. GEREÇ VE YÖNTEM: Tek merkezli, retrospektif kohort olarak dizayn edilen bu çalışmada, yüksek hacimli, üçüncü basamak bir üniversite hastane-sinde kolorektal adenokarsinom tanısı ile ameliyat edilen hastalar dahil edildi. Hastalar Türkiye’de COVID-19 tanısı alan ilk hastanın tanı tarihinden (18/03/2020) 15 ay önce ve sonra olmak üzere iki gruba ayrıldı. Hasta demografik bilgileri, ilk başvuru özellikleri, klinik sonuçlar ve patolojik veriler üzerinden karşılaştırıldı. BULGULAR: Toplam 215 hasta kolorektal kanser ön tanısıyla 30 ay içinde ameliyat edildi. (COVID dönemi: 107, COVID öncesi: 108). Hasta de-mografik özellikleri, tümör yerleşimi ve klinik evreleme iki grup arasında benzerdi. COVID döneminde tıkayıcı KRK ile başvuran (p<0.01) ve acil başvuruda bulunan (p<0.01) hasta sayısı anlamlı olarak arttı. Fakat 30 günlük morbidite, mortalite ve patolojik sonuçlar arasında anlamlı fark yoktu (p>0.05). TARTIŞMA: Çalışmada, pandemi dönemide acil başvuruda anlamlı artış ve elektif başvuruda azalma gözlense de COVID-19 döneminde ameliyat edilen hastalar postoperatif sonuçlar değerlendirildiğinde dezavantajlı değillerdi. Kolorektal kanserli hastaların acil başvuruları ile ilgili risklerin azaltıl-ması ile ilgili yapılacak çalışmalar olumsuz sonuçların azaltılmasında etkili olacaktır. |
5. | Çocuk ve ergen hastalarda künt dalak yaralanması için splenik arter embolizasyonunun klinik sonuçları Clinical outcomes of splenic arterial embolization for blunt splenic injury in pediatric and adolescent patients Hohyun Kim, Chang Ho Jeon, Chan Yong ParkPMID: 37278075 PMCID: PMC10315932 doi: 10.14744/tjtes.2023.29887 Sayfalar 669 - 676 AMAÇ: Splenik arteriyel embolizasyon (SAE), künt dalak yaralanması ile ilişkili arteriyel kanamanın yönetimi için etkili bir müdahaledir. Bununla birlikte, çocuk ve ergen hastalardaki rolü ve klinik sonuçları belirsizdir. Bu çalışmanın amacı, çocuk ve ergen hastalarda künt dalak yaralanmalarında SAE’nun rolünü ve klinik sonuçlarını değerlendirmektir. GEREÇ VE YÖNTEM: 1 Kasım 2015 ile 30 Eylül 2020 tarihleri arasında üçüncü basamak bir referans hastanesindeki bölgesel bir travma merkezine nakledilen künt dalak yaralanması olan ≤17 yaşındaki hastalarda retrospektif bir kohort çalışması gerçekleştirildi. Nihai çalışma popülasyonu, künt dalak yaralanması olan 40 çocuk ve ergen hastadan oluşmaktaydı. Hasta demografik bilgileri, yaralanma mekanizmaları, yaralanmaların ayrıntıları, anjiyografik bulgular, embolizasyon teknikleri ve dalak kurtarılma oranları ve prosedürle ilgili komplikasyonlar dahil olmak üzere teknik ve klinik sonuçlar incelendi. BULGULAR: Künt dalak yaralanması olan 40 çocuk ve ergen hastanın 17’sine SAE (%42,53) uygulandı. Klinik başarı oranı %88,2 (15/17) idi. Embolizasyonla ilişkili komplikasyon veya klinik başarısızlık vakası gözlenmedi. Tüm hastalarda SAE sonrası dalak kurtarımı sağlandı. Ek olarak, düşük dereceli (Dünya Acil Cerrahi Derneği [WSES] dalak travması sınıflandırması I veya II) ve yüksek dereceli (WSES sınıflandırması III veya IV) dalak yaralanma grupları arasında klinik sonuçlarda (klinik başarı ve dalak kurtarma oranları) istatistiksel olarak anlamlı bir fark gözlenmedi. TARTIŞMA: Splenik arteriyel embolizasyon (SAE) güvenli ve uygulanabilir bir prosedürdür ve çocuk ve ergen hastalarda künt dalak yaralanmalarının başarılı dalak kurtarılmasında etkilidir. |
6. | Orta yüksek riskli pulmoner emboli hastalarında düşük doz trombolitik tedaviye karşı fraksiyone olmayan heparin Low-dose thrombolytic therapy versus unfractionated heparin in patients with intermediate-high risk pulmonary embolism Ozgur Surgit, Ahmet Güner, İrem Türkmen, Serkan Kahraman, Nail Guven Serbest, Ezgi Gültekin Güner, Fatih Uzun, Mehmet Ertürk, Mustafa YildizPMID: 37278082 PMCID: PMC10315937 doi: 10.14744/tjtes.2023.55236 Sayfalar 677 - 684 AMAÇ: Akut sağ ventrikül disfonksiyonu ve belirgin hemodinamik bozulma olmaksızın miyokardiyal hasarı olan orta-yüksek riskli pulmoner emboli (PE) hastaları trombolitik tedavi (TT) için aday olabilir. Bu çalışmada orta-yüksek riskli PE hastalarında düşük doz uzamış TT ve fraksiyone olmayan heparinin (FOH) klinik sonuçlarını karşılaştırmayı amaçladık. GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çalışmaya 83 [kadın: 45 (%54.2), ortalama yaş: 70.07±10.7 yıl] dahil edilen akut PE tanılı, düşük doz ve yavaş infüzyon TT veya FOH ile tedavi edilen hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Çalışmanın birincil sonuçları, herhangi bir nedenden ölüm ve hemodinamik dekompansasyon ve şiddetli veya yaşamı tehdit eden kanama kombinasyonu olarak tanımlandı. İkincil son noktalar, tekrarlayan PE, pulmoner hiper-tansiyon ve orta derecede kanama idi. BULGULAR: Orta-yüksek riskli PE’nin başlangıç tedavi stratejisi 41 (%49.4) hastada TT ve 42 (%50.6) hastada FOH idi. Düşük doz uzamış TT tüm hastalarda başarılı oldu. Hipotansiyon sıklığı TT sonrası anlamlı olarak azalırken (%22’ye karşı %0, p<0.001), FOH tedavi sonrası azalmadı (%2.4’e karşı %7.1, p=0.625). Hemodinamik dekompansasyon oranı TT grubunda anlamlı olarak daha düşüktü (%0’a karşı %11.9, p=0.029). İkincil son nokta oranı FOH grubunda anlamlı olarak daha yüksekti (%2.4’e karşı %19, p=0.016). Ayrıca pulmoner hipertansiyon prevalansı FOH grubunda anlamlı olarak yüksekti (%0’a karşı %19, p=0.003). TARTIŞMA: Düşük doz, yavaş t-PA infüzyonu ile uzun süreli TT rejiminin, akut orta-yüksek riskli PE’li hastalarda FOH’ye kıyasla daha düşük hemo-dinamik dekompansasyon ve pulmoner hipertansiyon riski ile ilişkili olduğu bulundu. |
7. | Tam kan viskozitesi akut mezenterik arter trombozu gelişimini öngörebilir mi? Can whole blood viscosity predict the development of acute mesenteric arterial thrombosis? Sefa Gul, Gultekın Ozan KucukPMID: 37278073 PMCID: PMC10315940 doi: 10.14744/tjtes.2023.92837 Sayfalar 685 - 690 AMAÇ: Tam kan viskozitesi (WBV), kardiyovasküler olayların güçlü bir tahmincisidir. Akut mezenterik iskemi, abdominal organları ve bağırsakları besleyen arterlerde ani tıkanmaya bağlı olarak iç organ hasarı ve bağırsak nekrozu ile sonuçlanan, mortalite oranı yüksek, ciddi bir durumdur. Bunun-la birlikte, kan viskozitesi ile akut mezenterik iskemi (AMI) arasındaki ilişki şimdiye kadar yeterince çalışılmamıştır. Çalışmamızda, mezenter arterin primer aterosklerotik tıkanıklığından kaynaklanan akut mezenterik iskemi için WBV’nin prediktif değerini araştırmayı amaçladık. GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çalışma, Ocak 2015-Şubat 2021 tarihleri arasında (AMI) tanısı almış toplam 55 hasta ve kontrol grubu olarak 50 sağlıklı erişkin üzerinde yapıldı. Tam kan viskozitesi, karın ağrısı ile acile başvuran ve tetkikler sonucunda akut mezenter iskemi teşhisi konulan hastaların kan testlerinden hematokrit ve plazma protein seviyeleri kullanılarak De Simon formülü ile hesaplandı. BULGULAR: Yaş (72.1±12.4 ve 65.7±6.4; p<0,001) ve hipertansiyon (%40 ve %23 p=0.002) dışında başlangıç demografik özellikleri açısından iki grup arasında anlamlı fark saptanmadı. Tam kan viskozitesinin hem düşük kesme hızında (LSR) ( (46.3±21.7 vs. 33.4±13.1, p<0.001) hem de yüksek kesme hızında (HSR) (16.5±1.1 vs. 15.8±0.7, p<0.001) AMI hastalarında anlamlı olarak daha yüksek olduğu hesaplandı. Tek değişkenli lojistik regresyon analizinde, AMI’yi öngörmede yaş (OR: 1.066 CI: 1.023-1.111, p=0.003), hipertansiyon (OR: 3.612CI: 1.564-8.343, p=0.003), HSR’de WBV (OR: 2.074 CI: 1.193-3.278, p=0.002) ve LSR’de WBV (OR: 2.156 CI: 1.331-3.492, p=0.002) değerlerinin anlamlı değişkenler olduğnu tespit ettik. Ancak çok değişkenli analizden sonra sadece hipertansiyon (OR: 3.537 GA: 1.298-9.639, p=0.014) ve yaş (OR: 1.085 GA: 1.026-1.147, p=0.004) anlamlılık gösterdi. ROC analizinde, LSR için 43.5 kesim değeri, mezenterik iskemi hastalarında %72 duyarlılığa ve %70 özgüllüğe (eğri altındaki alan (EAA): 0.743, p<0.001) ve HSR için 16.29 kesim değerinin %78 duyarlılığa ve %76 özgüllüğe sahip olduğunu tespit ettik (EAA: 0.773, p<0.001). TARTIŞMA: Çalışmamızda De Simon formülü ile elde edilen WBV değerinin primer mezenter arter tıkanıklığından kaynaklanan akut mezenterik arter iskemisi gelişimini öngörmede değerli bir parametre olduğunu belirledik. |
8. | El yanıklarında erken rehabilitasyonun etkinliği Effectiveness of early rehabilitation in hand burns Sevgi Kara, Nevra Seyhan, Sinan ÖksüzPMID: 37278077 PMCID: PMC10315933 doi: 10.14744/tjtes.2023.22780 Sayfalar 691 - 697 AMAÇ: El yanıkları sıklıkla oluşan ve sonucları kişinin günlük bakım fonksiyonlarını, çalışma hayatını, istihdamı, serbest zaman etkinliklerini ve genel sağlıkla ilgili yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyen travmalardır. El yanığı travmalarında genel amaç, el fonksiyonunu optimize etmektir. El fonksi-yonlarının rehabilitasyonu ve restorasyonu; hastanın bağımsızlığı, topluma ve işine yeniden entegrasyonu için kritik öneme sahiptir. GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çalışmanın amacı, yanık merkezimize başvuran ve tedavi edilen 105 el yanığı travmalı hastayla ilgili deneyimimizi sunmak ve erken rehabilitasyonun hastaların önceki sosyal yaşamlarına ve işlerine dönme yetenekleri üzerindeki etkinliğini göstermektir. BULGULAR: Çalışmamıza 2017-2021 yılları arasında Gülhane Eğitim Araştırma Hastanesi yanık merkezinde yatarak tedavi gören 105 akut ciddi el yanığı travması olan hastalar dahil edildi. Hastalara her gün seanslar halinde rehabilitasyon programı uygulandı. El yanığı olan hastalar hareket açıklığı (ROM), kavrama kuvveti, Cochin El Fonksiyon Ölçeği (CHFS) ve Michigan El Anketi (MHQ) ile taburculuktan 12 ay sonra değerlendirildi. Parmakların aktif hareket toplamı ortalaması >180 derece idi. Dominant elin kavrama kuvveti ortalama değerleri erkeklerde 27.2±9.3 kg, kadınlarda 22.0±8.8 kg, erkeklerde dominant olmayan el kavrama kuvveti 24.05±13.8 kg, kadınlarda ise 17.8±10.3 kg idi. CHFS’de 5 maddenin toplam puanı 19.0 idi. MHQ’daki ortalama toplam puan 62.3±27.4 idi. Elde edilen tüm veriler normal veya kabul edilen fonksiyonel aralıklar içindeydi. Spearman korelasyon katsayısı, MHQ ile CHFS arasında negatif bir korelasyon olduğunu göstermektedir (p≤0.01). TARTIŞMA: El yanığı travmalarından sonra |
9. | Boğaz ağrısı ve boyun ağrısı olan hastalarda derin boyun enfeksiyonu için risk faktörleri Risk factors for deep neck infection in patients with sore throat and neck pain Seong In Hong, Dong Hoon Lee, Ho Sub Chung, Yoon Hee Choi, Sung Jin BaePMID: 37278070 PMCID: PMC10315931 doi: 10.14744/tjtes.2023.28608 Sayfalar 698 - 704 AMAÇ: Derin boyun enfeksiyonu (DBE), enfeksiyonun hızla yayılarak ciddi komplikasyonlara neden olma ihtimalinden dolayı potansiyel olarak yaşamı tehdit eden bir durumdur. Bu nedenle, diğer boyun enfeksiyonlarından daha fazla dikkat gerektirir. Ancak COVID-19 pandemisi döneminde izolasyon yönergeleri nedeniyle birçok zorluk yaşanmıştır. Acil serviste ilk karşılaşıldığında var olan hasta semptomları aracılığıyla DBE’nun erken öngörülebilirliğini araştırdık. GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çalışma, Ocak 2016’dan Şubat 2021’e kadar yumuşak doku boyun enfeksiyonu şüphesi olan hastaların retrospektif bir incelemesidir. Semptomlar; ateş, yabancı cisim hissi, göğüs rahatsızlığı/ağrı, submandibular ağrı, odinofaji, disfaji, ses değişikliği ve şiddetli ağrı olarak geriye dönük analiz edildi. Ayrıca temel karakteristik veriler, laboratuvar bulguları ve prevertebral yumuşak doku (PVYD) kalınlığı değerlendirildi. Bilgisayarlı tomografi (BT) ile DBE ve diğer boyun enfeksiyonları teşhis edildi. Derin boyun enfeksiyonunu öngörmek üzere bağımsız faktörleri belirlemek için lojistik regresyon analizi yapıldı. BULGULAR: Çalışmaya alınan 793 hastanın 267’sine (%33.7) DBE, 526’sına (%66.3) diğer yumuşak doku boyun enfeksiyonları tanıları konuldu. İki grup arasındaki karşılaştırmada, C-reaktif protein (CRP), sodyum, PT (INR), yabancı cisim hissi, göğüs rahatsızlığı/ağrı, submandibular ağrı, odino-faji, disfaji, şiddetli ağrı ve PVYD kalınlığı, istatistiksel olarak anlamlı farklılık gösterdi. Derin boyun enfeksiyonunu öngörmek için bağımsız faktörler; semptomlar arasından şiddetli ağrı (odds ratio: 6.336 (3.635–11.045), p<0.001), yabancı cisim hissi (odds ratio: 7.384 (2.776–19.642), p<0.001), submandibular ağrı (odds ratio: 4.447 (2.852–6.932), p<0.001) ve disfaji (odds ratio: 52.118 (8.662 – 313.588), p<0.001) ve laboratuvar testleri arasından CRP (odds ratio: 1.034 (1.004–1.065), p=0.026) ve PT (INR) (odds ratio: 29.660 (3.363 – 261.598), p=0.002) idi. C2 seviyesindeki (odds ratio: 1.953 (1.609–2.370), p<0.001) ve C6 seviyesindeki (odds ratio: 1.179 (1.054–1.319), p=0.004) PVYD kalınlığı da öngörü için bağımsız birer değişken olarak gösterildi. TARTIŞMA: Boğaz ağrısı veya boyun ağrısı olan hastalarda disfaji, yabancı cisim hissi, şiddetli ağrı ve submandibular ağrısı olanların DBE olma olasılığı daha yüksektir. Derin boyun enfeksiyonu ciddi komplikasyonlara neden olabilir; bu nedenle, yukarıdaki semptomlara sahip hastalar önemli kompli-kasyon potansiyeli nedeniyle yakından izlenmelidir. |
10. | Komplike apandisitin cerrahi tedavisinde ileoçekal rezeksiyon ile sağ hemikolektominin karşılaştırılması Comparison of ileocecal resection and right hemicolectomy in the surgical treatment of complicated appendicitis Hamdi Taner Turgut, Ozkan SubasiPMID: 37278071 PMCID: PMC10315939 doi: 10.14744/tjtes.2023.83357 Sayfalar 705 - 709 AMAÇ: Komplike apandisit tanısıyla basit apendektomi zor olabilir ve bu durumda bazen genişletilmiş rezeksiyona ihtiyaç duyulur. Bu nedenle genişletilmiş rezeksiyon olarak tercih edilen ileoçekal rezeksiyon ve sağ hemikolektomi prosedürlerini; hastaların demografik verileri ve preoperatif laboratuvar tetkiklerinden (WBC (White Blood Cell), N/L (Neutrophil-to-lymphocyteratio), CRP (C-reactive protein)) değerleri, ameliyat süresi, postoperatif komplikasyonlar, hastanede yatış süresi ve bir aylık mortalite olarak karşılaştırmayı amaçladık. GEREÇ VE YÖNTEM: Kliniğimizde Şubat 2015- Aralık 2020 tarihleri arasında komplike apandisit tanısıyla genişletilmiş rezeksiyon yapılan hastalar geriye dönük olarak değerlendirildi. Sağ hemikolektomi veya ileoçekal rezeksiyon prosedürü uygulanan hastalar iki gruba ayırıldı. BULGULAR: Komplike apandisit tanısıyla genişletilmiş rezeksiyon uygulanan 55 hastanın 32’sine (%58.1) sağ hemikolektomi ve 23’üne (%41.8) ileo-çekal rezeksiyon yapıldı. Gruplar arasında demografik özellikler, preoperatif laboratuvar (WBC, N/L oranı, CRP) değerleri, Clavian-Dindo komp-likasyon sınıflandırması, ortalama hastanede yatış süresi ve bir aylık mortalite açısından istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (p>0.005). Operasyon süresi bakımından ise gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (p<0.001). TARTIŞMA: Genişletilmiş rezeksiyon planlanan komplike apandisit tanılı hastalarda ileoçekal rezeksiyon prosedürü güvenle tercih edilebilir. |
11. | Zemin seviyesinden düşmeler: Yaş gruplarına göre bilgisayarlı tomografi bulguları ve klinik sonuçlar Ground level falls: computed tomography findings and clinical outcomes by age groups Selcuk Parlak, Esra Çıvgın, Muhammed Said Beşler, Seçil GündoğduPMID: 37278076 PMCID: PMC10315935 doi: 10.14744/tjtes.2023.28741 Sayfalar 710 - 716 AMAÇ: Bu çalışma, zemin seviyesinden düşmelerde yaralanma paternlerini belirlemeyi ve yaşın yaralanma şiddeti üzerindeki etkisini araştırmayı amaçlamıştır. GEREÇ VE YÖNTEM: Zemin seviyesinden düşmeler nedeniyle seviye 1 travma merkezine başvuran 4712 hastayı retrospektif olarak belirledik ve bilgisayarlı tomografi (BT) çekilen 1214 hastanın verilerini analiz ettik. Demografi, gövde muayene bulguları, BT'de tespit edilen yaralanmalar kaydedildi. Yaşın yaralanma şiddeti üzerindeki etkisini araştırmak için hastalar <65 ve ≥65 yaş olarak gruplandırıldı. BULGULAR: Ortalama yaş 57 idi ve hastaların %55.20'si kadındı. Mortalite oranı %0.50 idi. BT'de 489 (%40.30) hastada yaralanma tespit edildi. Kırıklar en sık görülen yaralanma tipiydi. 32 (%2.60) hastada travmatik kafa içi kanama tespit edildi. Kaburga kırığı olan 63 hastanın sadece üçünde (%0.20) eşlik eden akciğer hasarı vardı. Fizik muayenenin negatif prediktif değeri göğüs yaralanması için %95.80 idi. Abdominal BT çekilen 116 hastanın hiçbirinde batın içi yaralanma tespit edilmedi. ≥65 yaş grubunda hastaneye yatış da daha yüksekti (p<0.001). Tüm ölümler (n=6) ≥65 yaş hastalarda görüldü. TARTIŞMA: Sonuçlarımız, zemin seviyesinden düşmelerin yaşlılarda daha fazla yaralanmaya neden olarak daha fazla hastaneye yatış ve ölümle so-nuçlandığını göstermektedir. Normal fizik muayene bulguları, zemin seviyesinden düşen, bilinci açık, koopere ve oryante hastalarda tüm vücut BT'ye gerekliliği azaltabilir. |
12. | “Rib Unfolding” yazılımının artıları ve eksileri: Travma hastaları üzerine güvenilirlik ve tekrarlanabilirlik çalışması Pros and cons of rib unfolding software: a reliability and reproducibility study on trauma patients Ahmet Gürkan Erdemir, Mehmet Ruhi Onur, Ilkay Sedakat Idilman, Bulent Erbil, Erhan AkpınarPMID: 37278081 PMCID: PMC10315928 doi: 10.14744/tjtes.2023.64359 Sayfalar 717 - 723 AMAÇ: Aksiyel bilgisayarlı tomografi (BT) kesitlerinde 24 kaburganın tamamının incelenmesi fazla vakit alabilmesinin yanı sıra günlük pratikte kosta kırıkları kolaylıkla gözden kaçabilir. Kostaların değerlendirmesini kolaylaştırmak amacıyla, kostaları iki boyutlu bir planda hızlı bir şekilde değerlendirilmeyi sağlayan, “Rib Unfolding” (RU) isimli bilgisayar destekli tanı koyma yazılımı geliştirilmiştir. RU yazılımını kırık tespiti için kullanmanın; güvenilirliğini, tekrarlanabilirliğini ve hızlandırıcı etkisini değerlendirmenin yanı sıra ve uygulamanın neden olabileceği sorunları belirlemeyi amaçladık. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmada gözlemci olarak görev almayacak olan araştırmacılar tarfından, göğüs travması olan 51 hastalık örneklem oluştu-ruldu ve örneklem içerisinde kırıkların karakterizasyonu ve dağılımı kaydedildi. Bu hastaların BT görüntüleri örneklemi oluşturan radyologlar arasında yer almayan, 5 yıllık (Gözlemci-A) ve 18 yıllık (Gözlemci-B) toraks radyolojisi deneyimleri olan, iki radyolog tarafından kırıkların varlığı, varsa tipi (nondeplase/ deplase/ minimal deplase) ve değerlendirme süreleri açısından değerlendirildi. BULGULAR: 22 hastada toplam 113 kırık saptandı. Aksiyel BT görüntüleri için ortalama değerlendirme süresi, gözlemci-A için 146,64 saniye ve gözlemci-B için 119,29 saniye idi. RU görüntüleri için ortalama değerlendirme süresi, gözlemci-A için 66,44 saniye ve gözlemci-B için 32,66 saniye idi. RU yazılımı desteği ile gözlemci-A ve gözlemci-B’nin değerlendirme periyotları arasında; aksiyal CT görüntü değerlendirmesine göre istatistiksel olarak anlamlı azalma gözlendi (p<0.001). Gözlemciler arası κ değeri 0,638 iken, gözlemci içi sonuçlar RU ve aksiyel BT değerlendirmelerini karşılaş-tırırken orta (κ: 0,441) ve iyi (κ: 0,752) tekrarlanabilirlik gösterdi. Gözlemci-A, RU görüntülerinde %47.05 nondeplase kırık, %48.93 minimal deplase (≤2 mm) kırık ve %38.77 deplase kırık saptadı (p=0.009). Gözlemci-B, RU görüntülerinde %23.52 nondeplase kırık, %57.44 minimal deplase (≤2 mm) kırık ve %48.97 deplase kırık saptadı (p=0.045). TARTIŞMA: RU yazılımı kırık tespitini oldukça hızlandırmakla beraber, düşük sensitivite, yalancı negatiflik ve kırığın deplasman derecesinin düşük gösterilmesi gibi dezavantajlar göstermektedir. |
13. | Pediatrik gerçek ve ekivalan Monteggia kırıklarında fonksiyonel sonuçlar ve güncel literatüre bakış Functional outcomes of pediatric true and equivalent Monteggia fractures – Review of the literature Lercan Aslan, Cemil Cihad Gedik, Olgar Birsel, Ilker Eren, Emel Gönen, Mehmet DemirhanPMID: 37278069 PMCID: PMC10315934 doi: 10.14744/tjtes.2022.52042 Sayfalar 724 - 732 AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, pediatrik popülasyonda gerçek ve ekivalan Monteggia kırıklı çıkıklarındaki fonksiyonel sonuçlarımızın bildirilmesidir. Bunun yanında tedavi seçenekleri hakkında bir literatür incelemesi de yaptık. GEREÇ VE YÖNTEM: 2009-2021 tarihleri arasında beşi cerrahi, üçü konservatif tedavi edilen hasta saptandı. Bu hastaların altısı kız çocuğu, ikisi ise erkek çocuğuydu. Tedavi anında ortalama yaş 7 idi. Ortalama takip süresi 55 hafta (aralık, 12-128) olarak bulundu. Mayo Elbow Performance Score (MEPS) ve Oxford Elbow Score (OES) sonuçların değerlendirilmesinde kullanıldı. Eklem hareket açıklığı ve kavrama güçleri de değerlendirildi. BULGULAR: Bu sekiz hastada, iki Bado tip 1 ve altı Monteggia ekivalan yaralanması saptandı. Bado tip 1 yaralanmalar için kapalı redüksiyon ve alçılama birincil tedavi olarak kullanıldı. Fakat bu hastaların birinde redislokasyon gelişmesi üzerine cerrahi tedaviye geçildi. Aynı hastada cerrahi son-rasında ikinci kere dislokasyon gelişmesi üzerine konservatif tedaviyle takip edildi. Üç Monteggia ekivalan yaralanma kapalı redüksiyon ve alçılama ile komplikasyonsuz tedavi edildi. Bir hastada ulnanın plastik deformasyonuyla beraber radius başının anterior çıkığı vardı ve bu hastada CORA’ya uygun düzeltici ulnar osteotomi uygulandı. TARTIŞMA: Monteggia yaralanmaları için ana tedavi yöntemi ulnar uzunluğun geri kazanılmasıdır. 3 boyutlu rekonstrüksiyonlu bilateral BT görüntüleme tedaviyi hastaya göre özelleştirmek için preoperatif planlamada kullanılabilir. Radius başı subluksasyonunun erken tespiti ve gereken girişimin yapılması için geç kalınmaması amacıyla yakın gözlem elzemdir. |
14. | Farklı bir yaralanma şekli: Bilek güreşi yaralanması; tedavi şekilleri, klinik sonuçlar ve spora dönüş An unusual injury pattern: arm wrestling injury, treatment modalities, clinical outcomes, and return to sport Yavuz Şahbat, Emir Kütük, Görkem Çat, Oğulcan Ünsalan, Hayati Kart, Osman Mert Topkar, Özgür Baysal, Bülent ErolPMID: 37278079 PMCID: PMC10315927 doi: 10.14744/tjtes.2023.34247 Sayfalar 733 - 740 AMAÇ: Bilek güreşi sırasında üst ekstremiteye büyük bir rotasyonel tork kuvveti uygulanır. Bilek güreşi omuz, dirsek ve el bilek eklemlerinde kas ve tendon yaralanmaları ve hatta kemik kırıklarına sebep olabilir. Bu çalışmanın amacı, bilek güreşi sonrası tedavi şekillerini, fonksiyonel sonuçları ve spora dönüş durumlarını sunmaktır. GEREÇ VE YÖNTEM: 2008-2020 yılları arasında hastanemize başvuran hastaların travma mekanizmaları, tedavi şekilleri, klinik sonuçları ve spora dönüş durumları retrospektif olarak değerlendirildi. Son takipte hastaların fonsiyonel skorları (DASH skoru, Constant skoru) değerlendirildi. BULGULAR: Yaş ortalaması 20±6.1 (12-33) olan 18(82%) erkek, 4(%18) kadın toplam 22 hasta çalışmaya dahil edildi. 10 hastada humerus şaft kırığı, 10 hastada izole yumuşak doku yaralanması, 1 hastada medial epikondil kırığı ve 1 hastada omuz çıkığı vardı. Hastaların ikisi (%10) hasta profesyonel bilek güreşçisiydi. Humerus cisim kırığı olan hastaların son kontrol (ortalama 4 yıl) DASH skorları ortalaması 0.57 (0-1.7 min max) idi. İzole yumuşak doku yaralanması olan hastaların tümü 1 ay içinde spora döndü. Humerus cisim kırığı olan hastalarda spora dönüş süresi daha uzun ve fonksiyonel skor daha düşüktü (p<0.043). Uzun dönem takipte hiçbir hastada sakatlık tespit edilmedi. Yumuşak doku yaralanması olan hastaların kemik yaralan-ması olan hastalara göre daha fazla bilek güreşine devam ettiği görüldü (p<0.001) TARTIŞMA: Çalışmamız bir sağlık kuruluşuna bilek güreşi sonrası herhangi bir şikayetle başvuran hastaların değerlendirildiği en geniş hasta serisini sunmaktadır. Bilek güreşi sadece kemik patolojileriyle sonuçlanan bir spor değildir. Bilek güreşi sporcularına spor sırasında sakatlanabilecekleri ancak tam bir iyileşme olacağı bilgisinin verilmesinin sporcuları rahatlatacağı ve cesaretlendireceği düşünülebilir. |
OLGU SUNUMU | |
15. | Ateşli silah yaralanmalarında eksternal fiksasyon: İki olgu raporu External mandibular fixation for gunshot fractures: report of 2 cases Begüm Elbir, Nasuh Kolsuz, Altan VarolPMID: 37278072 PMCID: PMC10315936 doi: 10.14744/tjtes.2022.77315 Sayfalar 741 - 745 Yüksek enerjili balistik yaralanmalar çok parçalı fasiyal kırıklara yol açabilmektedir. Bu kırıkların tedavisi enfeksiyon ve sert ve yumuşak doku kaybı nedeniyle zorlayıcı olabilir. Böyle vakalar açık redüksiyon ve internal tespit için uygun olmayabilir. Bu raporda eksternal fiksasyonun esas tedavi öncesinde cerrahi bir aşama olarak uygulandığı 2 ateşli silah yaralanması vakası sunuldu. Eksternal fiksasyon uygulaması ile var olan enfeksiyon kontrol altına alınmış ve yumuşak dokular tamir edilmiştir. Bu sayede rekonstrüksiyon plakları ve gerekli ise otojen kemik greftleme yardımı ile oral rehabilitasyona uygun ortam sağlanmıştır. |
16. | Sünnet sırasında tam glans penis amputasyonu: Bukkal mukozal greft ile kaplı dartos flep ile yeni glans oluşturulması—yeni bir teknik Neo-glans reconstruction with dartos flaps covered with buccal mucosal graft after total glans amputation during circumcision: novel technique Süleyman ÇelebiPMID: 37278074 PMCID: PMC10315938 doi: 10.14744/tjtes.2023.07903 Sayfalar 746 - 751 Penis başı ampütasyonu sünnetin nadir ve katastrofik bir komplikasyonudur. Ampütasyonu takiben penis başının rekonstrüksiyonu endikedir. Olgumuz, sünnetten altı ay sonra tarafımıza başvuran beş yaşındaki bir erkek çocuğun ampüte penis başının yeniden yapılandırılması için yeni bir tekniği tarif etmektedir. Sünnetten hemen sonra bölge hastanelerinde kanama kontrolü nedeniyle opere olan hastada idrar çıkış deliğinin darlığı, işeme güçlüğü ve penis şekil bozukluğundan dolayı tarafımıza başvurdu. Muayenede penis 3 cm uzunluğundaydı. Ameliyata alınan hastaya tam penil deglo-ving yapıldı. Kalan penisin distal kısmı fibröz doku çıkarılarak hazırlandı. Kanama kontrolü için bölge hastanelerinde penis dorsal tarafa yerleştirilen dartos flepleri ventral taraftan iki eşit benzer parçaya bölünerek penisin üst kısmında iki yana perde şeklinde açıldı ve glanular yaka benzeri bir yapı oluşturuldu. Ağızdan alınan 5×3 cm bukkal mukoza getirilerek dartos flepleri üst yüzeyleri örtüldü. Bu yapı penis başı olarak, glans şekli olarak penisin üzerine örtüldü ve spongiozumla birlikte serbestleştirilen üretra buraya sütüre edildi. Hasta ameliyat sonrası dönemde hiperbarik oksijen tedavisine alındı. Hastanın takiplerinde penis başı benzeri kozmetik yapı gözlendi ve hastada normal idrar üroflovmetre sonuçları elde edildi. Bu yöntem, literatürde ilk defa kullanılan cerrahi onarım tekniğidir. Bukkal mukozal greft ile kaplı dartos flep kullanımı, penis boyutu uygun olduğunda amputasyon sonrası penis başının geç rekonfigürasyonu için kabul edilebilir kozmetik ve fonksiyonel sonuçları olan başarılı ve basit bir prosedürdür. |