p-ISSN: 1306-696x | e-ISSN: 1307-7945
Cilt : 23 Sayı : 1 Yıl : 2024

Hızlı Arama




SCImago Journal & Country Rank
Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Dergisi - Ulus Travma Acil Cerrahi Derg: 23 (1)
Cilt: 23  Sayı: 1 - Ocak 2017
DENEYSEL ÇALIŞMA
1.
Doğal bir antioksidan olan protokateşuik asit sıçanlarda renal iskemi reperfüzyon hasarını azaltıyor mu?
Does protocatechuic acid, a natural antioxidant, reduce renal ischemia reperfusion injury in rats?
Melih Yüksel, Murat Yıldar, Murat Başbuğ, Faruk Çavdar, Öztekin Çıkman, Hasan Akşit, Figen Aslan, Dilek Akşit
PMID: 28261779  doi: 10.5505/tjtes.2016.20165  Sayfalar 1 - 6
AMAÇ: Protokateşuik asit (PCA) yeşil çay, fındık, badem başta olmak üzere birçok bitki, sebze ve meyvede yaygın olarak bulunan anti-oksidan özelliği olan basit bir fenol bileşiğidir. Bu çalışmada PCA’nın iskemi/reperfüzyon (IR) hasarı oluşturulan böbrekler üzerine olan etkilerini araştırmayı amaçladık.
GEREÇ VE YÖNTEM: Sprague-Dawley cinsi sıçanlar rastgele dört gruba ayrıldı: (1) Sham, (2) Renal IR (3) Renal IR + Vehicle (4) Renal IR + PCA. Renal IR hasarı sağ nefrektomi yapıldıktan sonra 45 dakika boyunca sol renal pedikül klemplenip sonrasında üç saat boyunca reperfüzyon yapılarak indüklendi. Tedavi edici olarak kullanılan PCA renal iskemiden hemen önce 80 mg/kg dozunda intraperitoneal olarak uygulandı. Protokateşuik asiti çözmek için araç olarak %33’lük polietilen glikol kullanıldı. Sıçanlar sakrifiye edildikten sonra alınan kan örmeklerinde ve böbrek dokusunda total antioksidan kapasite (TAS), malondialdehit (MDA), süperoksitdismutaz (SOD), tümör nekroz faktör alfa (TNF-α), interlökin-6 (IL-6) seviyesi ölçüldü. Böbrek doku örneklerinde histopatolojik incelemeler yapılarak histopatolojik skorlama elde edildi. Apoptotik hücreleri görüntülemek için terminal deoxynucleotidyltransferase-mediated dUTP digoxigenin nick-end-labeling (TUNEL) boyama yapıldı.
BULGULAR: Protokateşuik asitin serum MDA ve TNF-α ile böbrek MDA seviyelerini anlamlı olarak azalttığı, serum ve böbrek TAS ile SOD seviyelerini ise anlamlı olarak artırdığı görüldü. Histopatolojik skorlamanın PCA verilen grupta anlamlı olarak daha iyi idi.
TARTIŞMA: Oksidatif stresi ve renal iskemi reperfüzyon hasarını azalttığını ortaya koyduğumuz PCA, IR hasarına karşı etkili bir ajan olarak kullanılabilir.
BACKGROUND: Protocatechuic acid (PCA), which has antioxidant property, is a simple phenolic compound commonly found in many plants, vegetables, and fruits, notably in green tea and almonds. Present study was an investigation of the effects of PCA on rat kidney with ischemia/reperfusion (IR) injury.
METHODS: Sprague-Dawley rats were randomly divided into 4 groups: (1) Sham, (2) Renal IR, (3) Renal IR+Vehicle, and (4) Renal IR+PCA. Renal reperfusion injury was induced by clamping renal pedicle for 45 minutes after right nephrectomy was performed, followed by reperfusion for 3 hours. Dose of 80 mg/kg PCA was intraperitoneally administered to 1 group immediately before renal ischemia; 33% polyethylene glycol was used as vehicle. Total antioxidant status (TAS), malondialdehyde (MDA), superoxide dismutase (SOD), tumor necrosis factor alpha (TNF-α), and interleukin-6 levels were measured in blood and kidney tissue samples taken from sacrificed rats. Kidney tissue samples were examined and scored histopathologically. Terminal deoxynucleotidyltransferase-mediated dUTP digoxigenin nick end labeling assay method was used to detect apoptotic cells.
RESULTS: It was found that PCA significantly reduced serum MDA, TNF-α, and kidney MDA levels, while it increased serum and kidney TAS and SOD levels. Histopathological scores were significantly higher for the group given PCA.
CONCLUSION: PCA reduced oxidative stress and can be used as an effective agent in treatment of renal IR injury.

2.
Periferik sinir defektlerinin onarımında biyolojik tüp kullanımı ‘sinir dolması’
A biological tube technique for the repair of peripheral nerve defects using ‘stuffed nerves’
Sercan Çapkın, Mustafa Akhisaroğlu, Bekir Uğur Ergür, Ali Abdülkadir Bacakoğlu
PMID: 28261764  doi: 10.5505/tjtes.2016.89457  Sayfalar 7 - 14
AMAÇ: Periferik sinir defektlerinin onarımında ‘sinir dolması’ tekniği araştırıldı.
GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmada 21 adet Wistar Albino cinsi sıçan kullanıldı. Her grupta yedi sıçan olacak şekilde üç grup belirlendi. Tüm sıçanların siyatik sinirinde 10 mm’lik defekt oluşturuldu. Grup 1’de otojen sinir grefti ile, grup 2’de içi boş ven grefti ile, grup 3’de içi parçalanmış sinir ile doldurulmuş ven grefti ile onarım yapıldı. On ikinci haftanın sonunda aksonal rejenerasyonu değerlendirmek için elektrofizyolojik ve histomorfolojik analizler yapıldı.
BULGULAR: Latans süresi ve tepe-tepe potansiyelleri istatistiksel olarak karşılaştırıldığında grup 1 ve grup 3, grup 2 ve grup 3 arasındaki fark anlamsızdı. Grup 1’in latans süresi grup 2’den daha kısa ve tepe-tepe potansiyeli ise daha büyüktü. Aksonal rejenerasyonu değerlendirmek için; akson sayısı, akson çapı ve miyelin kılıf kalınlığı gruplar arasında karşılaştırıldı. Aksonal rejenerasyonun grup 1 ve grup 3’de benzer olduğu ayrıca grup 2’den daha iyi olduğu görüldü.
TARTIŞMA: Sinir dolması tekniğinin otojen sinir grefti ile benzer elektrofizyolojik ve histomorfolojik özellikler göstermesi otojen sinir greftinin bir alternatifi olabileceğini gösterdi.
BACKGROUND: Presently described is research examining the ”stuffed nerve” technique to repair peripheral nerve defects.

METHODS: Twenty-one male Wistar Albino rats were divided into 3 groups of 7, and standard 10-mm defects were created in the sciatic nerve of all subjects. Rats were treated with autogenous nerve graft (Group 1), hollow vein graft (Group 2), or vein graft stuffed with shredded nerves (Group 3). After 12 weeks, electrophysiological and histomorphological analyses were performed to evaluate axonal regeneration.
RESULTS: Rat groups were compared in terms of latency period and peak-to-peak potential. Latency period was significantly shorter and peak-to-peak potential was significantly greater in Group 1 than in Group 2. However, latency period and peak-to-peak potential did not differ significantly between Groups 1 and 3 or between Groups 2 and 3. To evaluate axonal regeneration, number of axons, axon diameter and myelin sheath thickness was compared between groups. Results indicated that axonal regeneration was similar in Groups 1 and 3, and was better than results seen in Group 2.
CONCLUSION: The stuffed nerve technique is an alternative to autogenous nerve grafting and produces similar electrophysiological and histomorphological properties.

KLINIK ÇALIŞMA
3.
Doksanlı yaşlardaki hastalarda komplike kolorektal kanser: Acil durumda anastomoz yapmamak daha mı iyi?
Complicated colorectal cancer in nonagenarian patients: is it better not to perform anastomosis in emergency?
Belinda De Simone, Federico Coccolini, Luca Ansaloni, Antonio Tarasconi, Gianluca Baiocchi, Nereo Vettoretto, Peggy Joly, Marianne Ferron, Alessandro Pozzo, Lionel Charre, Salomone Di Saverio, Josephine Andrea Napoli, Ferdinando Agresta, Massimo Sartelli, Fausto Catena
PMID: 28261765  doi: 10.5505/tjtes.2016.77178  Sayfalar 15 - 22
AMAÇ: Kolorektal kanser (KRK) başlıca yaşlı kişilerin hastalığıdır. Doksanlı yaşlardaki hastalarda kanser cerrahlar ve onkologlar için etik bir ikilemi temsil eder. Bu hasta grubunda, komplike KRK’nin acil durumda tedavisi tartışılmaktadır. Kolorektal kanser komplikasyonları için acilen cerrahiye başvuran doksanlık hastalarda altı acil cerrahi bölümünün tedavideki deneyimlerini sunmak amacıyla bu geriye dönük çalışma yapıldı.
GEREÇ VE YÖNTEM: Ocak 2011 ile Haziran 2015 arasında komplike KRK için altı acil cerrahi kliniğinde yatırılan 90 yaş üstü hastalara ilişkin veriler geriye dönük olarak analiz edildi. Veriler bu amaca ilişkin veri tabanında toplandı. IBM SPSS 22 yazılımı kullanılarak istatistiksel analiz yapıldı ve istatistiksel anlamlılık düzeyi olarak p=0.05 belirlendi.
BULGULAR: Çalışma döneminde 90 yaş üstü 15 hasta komplike KRK için acilen cerrahi geçirdi. Olguların %52.63’ü kadın olup kadın/erkek oranı 1.11: 1 ve yaş ortalaması 92.52±1.49 yıl (dağılım: 90–97) idi. Ameliyat öncesinde ASA skoruyla cerrahi risk değerlendirildi. ASA skorları ≤3 ve >3 olan hastalar arasında hastane içi mortalitede istatistiksel açıdan hiçbir farklılık yoktu. Hastaların %31.57’sinde (6/19) primer anastomoz uygulandı. Bu hastaların tümü sağ kolon kanserinden etkilenmişti. Hastaların %63.15’ine (12/19) diversiyon stroması gerçekleştirildi. Sağ veya sol kolon kanser hastalar arasında ameliyat sonrası komplikasyonların insidansı arasında istatistiksel açıdan farklılık vardı (p=0.0498). Hastanede ortalama kalış süresi 12.87±6.31 (dağılım: 2–31). Hastanede mortalite oranı %21.05 (4/19 hasta) idi. İzlem sırasında genel sağkalım oranı %47.36 (9/19 hasta) idi.
TARTIŞMA: Etkilenmiş hastaların tümünde KRK’yi tedavi etmenin en iyi yöntemi elektif cerrahidir. Hastaların ameliyat öncesinde dikkatli seçimi ve değerlendirmesiyle 90 yaş üstü hastalarda KRK komplikasyonları için acil cerrahi mümkündür. Seçilmiş hastalarda tek evrelik cerrahi en iyi seçimdir. Peritonitli, güçsüz hastalarda, hemodinamik açıdan kararsız, anastomoz yeri kaçağı açısından yüksek risk taşıyan hastalarda iki–üç evreli cerrahi endikedir. Elektif cerrahiye geçiş olarak ve ilerlemiş neoplastik hastalıkta palyatif işlem olarak dekompresif stoma gerçekleştirilir. Acil durumlarda doksanlık hastalarda cerrahi riski, morbidite ve mortaliteyi azaltma açısından diversiyon stoması iyi bir cerrahi seçimdir. Bunu doğrulama için klinik randomize kontrollü çalışmalara gerek vardır.
BACKGROUND: Colorectal cancer (CRC) is predominantly a disease of elderly people.
Cancer in nonagenarian patients presents an ethical dilemma for surgeons and oncologists, and management of this group of patients in emergency for complicated CRC is debated.
Presently described is retrospective study reporting experience of 6 departments of emergency surgery with management of nonagenarian patients sent to emergency surgery for CRC complications.
METHODS: Data concerning patients aged over 90 years hospitalized from January 2011 to June 2015 in 6 departments of emergency surgery for complicated CRC were retrospectively analyzed. Data were collected in a dedicated database. Statistical analysis was conducted using IBM software SPSS 22 (IBM Corp., Armonk, NY, USA); statistical significance was set at p=0.05.
RESULTS: In the period of study,19 patients aged over 90 underwent surgery in emergency department for complicated CRC. Of the total,
52.63% were female, with sex ratio F: M of 1.11: 1. Mean age was 92.52 years (range: 90-97 years; SD 1.49). Preoperative assessment of surgical risk was made using American Society of Anesthesiologists (ASA) score. There was no statistically significant difference in terms of in-hospital mortality between patients with ASA score ≤ 3 and patients with an ASA score >3. 
Primary anastomosis was performed in 6 of 19 patients (31.57%), all of whom had right-side colon cancer. Diverting stoma was created for 12 of 19 patients (63.15%).
There was a statistically significant difference in incidence of postoperative complications between patients with right-side colon cancer and patients with left-side colon cancer (p=0.0498).
Mean length of hospital stay was 12.78 days (range: 2–31 days; SD 6.31).
In-hospital mortality rate was 21.05% (n=4).
At follow up, overall survival was 47.36% (n=9).
CONCLUSION: Elective surgery is the best way to manage CRC in all patients affected.
Emergency surgery for CRC complications in patients over 90 is feasible with careful preoperative selection and evaluation of the patient.
One-stage surgery is the best choice, in selected patients. Two- and three-stage surgery is indicated in case of peritonitis, for frail patients, for hemodynamically unstable patients. If there is high risk of anastomotic leakage, decompressive stoma is suggested as bridge to elective surgery, and in advanced neoplastic disease, as palliative procedure. In emergency setting, diverting stoma is a good surgical option in nonagenarian patients to decrease surgical risk, morbidity, and mortality; however, clinical randomized controlled trials are necessary to confirm this.

4.
Penetran kardiyak yaralanmalarda klinik sonuçları etkileyen faktörlerin değerlendirilmesi: Tek merkez deneyimi
An evaluation of factors affecting clinical outcomes in penetrating cardiac injuries: A single center experience
Orhan Tezcan, Oguz Karahan, Celal Yavuz, Sinan Demirtaş, Ahmet Çalışkan, Binali Mavitaş
doi: 10.5505/tjtes.2016.95994  Sayfalar 23 - 28
AMAÇ: Penetran kalp yaralanmaları (PKY) yüksek ölümcül sonuçlara sahiptir. Bu nedenle, bu acil durumların yönetimi özellikle önemlidir. Bu çalışmada, PKY’de ölümü ve sakat kalmayı etkileyebilen ana faktörler araştırıldı.
GEREÇ VE YÖNTEM: Geriye dönük olarak son on yıl içerisinde PKY ile acil servise başvuran 112 hasta değerlendirildi. Demografik veriler, ilk müdahaleler, transfer süreleri ve durumları, hayati durum ve bulgular, yaralanma şekli, bölgesi, karakteristikleri ve uygulanan cerrahinin şekli kayıt edildi.
BULGULAR: Demografik veriler (yaş, cinsiyet, yaralanma sebebi) ölüm için anlamlı etken olarak bulunmadı. Erken mortalite (1 haftalık izlem süresi içerisinde) 14 (%12.5) hasta da gözlendi. Ayrıca, hastaneye transfer şekli (sağlık ekibi gözetiminde ambulansla veya gözetimsiz), transfer süresi, ilk gelişteki hayati bulgular (kan basıncı, ritim, solunum, bilinç), operasyon zamanlaması (elektif veya acil) ve ek organ yaralanması sağ kalım için önemli belirleyiciler olarak saptandı.
TARTIŞMA: Kalp yaralanmaları son derece ölümcül acil durumlardır. Sağ kalım için tecrübeli tıbbi yönetim önemlidir. Nitekim, temel ilk yardım yaklaşımları ve acil hastane transferi tecrübeli klinik yaklaşım kadar önemlidir.
BACKGROUND: Penetrating cardiac injury (PCI) has highly mortal outcome. Therefore, management of this emergency situation is extremely important. The present study is an investigation of main factors that can affect mortality and morbidity in PCI.
METHODS: Records of 112 patients who were admitted to emergency department with PCI in the last decade were evaluated retrospectively. Demographic data, initial approach, transfer duration and conditions, vital status and findings, type of injury, localization, characteristics, and type of surgical application were recorded.
RESULTS: Demographic findings (age, sex, cause of injury) were not found to be significant factors affecting mortality. Early mortality (1-week observation period) occurred in 14 (12.5%) patients. Method of transfer to hospital (under medical team supervision by ambulance, or without supervision), transfer duration, initial vital findings upon arrival (blood pressure, rhythm, breathing, consciousness), operation timing (elective or emergency), and injuries to additional organs were determined to be important predictors of survival.
CONCLUSION: Cardiac injury is highly mortal emergency situation. Expert medical management is important for survival. However, basic first aid measures and immediate hospital transfer are as important as expert clinical management.

5.
Alvarado ve Ohmann skorlamaları apandisit tanısında ve enflamasyonun şiddetinde gerçek yol gösterici olabilir mi?
Should Alvarado and Ohmann scores be real indicators for diagnosis of appendicitis and severity of inflammation?
Eyüp Murat Yılmaz, Mücahit Kapçı, Sebahattin Çelik, Berke Manoğlu, Mücahit Avcil, Erkan Karacan
PMID: 28261767  doi: 10.5505/tjtes.2016.89894  Sayfalar 29 - 33
AMAÇ: Akut apandisit cerrahi kliniklerinde görülen en yaygın karın ağrısı sebeplerinden birisidir. Tanı kolay konulabilse de özellikle premenopozal kadınlar ve yaşlılarda karıştırılabilmektedir. Bu sebeple mevcut bazı skorlama sistemlerinin hastalığın kolay tanı konabilmesine ve hastalığın enflamasyon şiddetine yol göstermesine katkısını araştırmak istedik.
GEREÇ VE YÖNTEM: Akut apandisit tanısı konan toplam 105 hasta çalışmaya dahil edildi. Alvarado ve Ohmann skorlamaları yapılan hastalara ultrasonografi yapılıp apendektomi uygulandı. Ameliyatta “intraoperatif şiddet skorlaması” uygulandı ve bu skorlamaların birbiriyle korelasyonu, Alvarado ve Ohmann skorlarının akut apandisiti ön görmede önemi araştırıldı.
BULGULAR: Alvarado skoru ile, Ohmann skoru arasında pozitif yönde orta derecede korelasyon bulundu (r=0.508, p<0.001). Histopatolojik sonuçlara göre Alvarado skorunun akut apandisit tanısını ön görme oranı istatistiksel olarak anlamlı iken (p=0.027) Ohmann skorlamasının ön görme oranı istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı (p=0.807). Ameliyatta şiddet skoruna bakıldığında ise, her iki skorun da ameliyat sırasında yapılan skorlama ile bağıntısı zayıf bulunurken Alvarado skorlaması ile intraoperatif şiddet skorlaması arasında anlamlılık saptandı (r=0.30, p=0.002). Ohmann skorlaması ile intraoperatif şiddet skorlaması arasında anlamlılık saptanmadı (r=0.09, p=0.384).
TARTIŞMA: Alvarado skorlaması akut apandisiti ön görme ve enflamasyon şiddeti hakkında fikir verebilirken, Ohmann skorlaması daha çok akut apandisiti dışlama konusunda fikir vermektedir.
BACKGROUND: Acute appendicitis is one of the most common causes of abdominal pain seen in surgical clinics. Although it can be easily diagnosed, the picture may be confusing, particularly in premenopausal women and the elderly. The present study is an evaluation of 2 of the current scoring systems with respect to accurate diagnosis of the disease and indication of inflammation severity.
METHODS: A total of 105 patients diagnosed with acute appendicitis were included in the study. Subsequent to Alvarado and Ohmann scoring, ultrasonography image was obtained and appendectomy was performed. A unique intraoperative severity scoring system was used to measure severity of inflammation and to compare Alvarado and Ohmann scoring system results to assess accuracy of predictive value for acute appendicitis.
RESULTS: Moderate positive correlation was found between Alvarado score and Ohmann score (r=0.508; p<0.001). Rate of Alvarado score successfully predicting diagnosis of acute appendicitis based on histopathological results was statistically significant (p=0.027), while rate of Ohmann score was not statistically significant (p=0.807). Correlation between both scores and grading of inflammation performed during the operation was weak, but statistical significance was observed between Alvarado scoring system and intraoperative severity scoring (r=0.30; p=0.002). No statistical difference was observed between Ohmann scoring and intraoperative severity scoring (r=0.09; p=0.384).
CONCLUSION: Alvarado score is better able to predict acute appendicitis and provide an idea of severity of inflammation. Ohmann score is more useful to provide guidance and eliminate acute appendicitis from consideration when conditions are more uncertain and obscured.

6.
Perkütan kolesistostomi: Yaşlı ve yüksek ASA skorlu akut kolesistitli hastalarda küratif tedavi yöntemi
Percutaneous cholecystostomy: A curative treatment modality forelderly & high ASA score acute cholecystitis patients
Hüseyin Kerem Tolan, Aslıhan Semiz Oysu, Fatih Başak, Ibrahim Atak, Mustafa Özbağrıaçık, Adnan Özpek, Mert Kaskal, Fikret Ezberci, Gürhan Baş
PMID: 28261768  doi: 10.5505/tjtes.2016.26053  Sayfalar 34 - 38
AMAÇ: Akut kolesistit (AC) genel cerrahların sık karşılaştığı acillerdendir. En uygun tedavi laparoskopik kolesistektomidir (LK); ancak yüksek morbidite ve mortalite riski nedeniyle cerrahi uygulanamayan hastalarda diğer tedavi yöntemleri uygulanabilir. Perkütan kolesistostomi (PK) bu alternatif yöntemlerden biridir. Yaşlı ve komorbid hastalıkları olan hastalarda acil cerrahi yapılamadığı durumlarda bu yöntem kullanılabilinir. Safra kesesinin drenajı ile enfeksiyon kontrol altına alınmaktadır. Perkütan kolesistostomi sonrasında, kolesistektomi daha uygun ve elektif koşullarda yapılabilir. Bu çalışmada yüksek riskli, yaşlı akut kolesistiti olan hastalardaki perkütan kolesistostomi deneyimlerimiz sunuldu.
GEREÇ VE YÖNTEM: Ocak 2011 ve ocak 2014 arasında hastanemizde PK uygulanmış tüm hastaların tıbbi kayıtları incelendi. Çalışmamıza hastanemiz kurulu tarafından onay verildi. Akut kolesistit tanısı ve derecelendirmesi için Tokyo ölçütleri kullanıldı. Perkütan kolesistostomi uygulama nedenleri; komorbiditeler, yaş veya semptomların süresi idi. Hastalara PK uygulama kararı kıdemli cerrah tarafından kar-zarar oranına bakılarak verildi. Tüm PK uygulamaları aynı girişimsel radyolog tarafından lokal anestezi ile ultrasonografi eşliğinde yapıldı.
BULGULAR: Toplam 40 PK işlemi belirtilen çalışma süresinde hastanemizde yapıldı. Hastaların 22’si (55%) erkek ve 18’i (45%) kadın; ortalama yaş 70.5 (dağılım, 52–87 yıl) idi. Perkütan kolesistostomi uygulanan hastaların tümünün ASA değeri 3 veya 4 olarak değerlendirildi. Perkütan kolesistostomi uygulamasının başarı oranı %100 ve komplikasyon oranı da 2.5% (n=1) idi. Drenler altı hafta yerinde tutuldu. Toplam 40 hastanın 16’sı (40%) takiplerinde dren çekildikten sonra ameliyat edildi. Ameliyatlardan sadece üçünde (18.8%) laparoskopiden açığa dönüldü. Kalan 23 (%57.5) hasta ise drenlerin çekilmesinden sonara ameliyat edilmeden takip edildi ve takiplerinde herhangi bir hastalık nüksü olmadı.
TARTIŞMA: Acil koşullarda AC ile gelen yaşlı, eşlik eden hastalıkları olan ve kötü genel durumu olan hastalarda LK yapılamadığında PK güvenli bir şekilde uygulanabilir. Drenin çekilmesi sonrasında uygun olan hastalarda LK kabul edilebilir %18.8 açığa dönme oranları ile elektif koşullarda yapılabilir.
BACKGROUND: Acute cholecystitis (AC) is a common emergency seen by general surgeons. Optimal treatment is laparoscopic cholecystectomy (LC); however, in cases where surgery cannot be performed due to high risk of morbidity and mortality, such as in elderly patients with comorbid diseases, other treatment modalities may be used. Percutaneous cholecystostomy (PC) is one alternative method to treat AC. PC can be used to provide drainage of the gall bladder and control infection. Subsequently, interval cholecystectomy can be performed when there are better conditions. Presently described is experience and results with PC in high risk, elderly patients with AC.
METHODS: Medical records of all consecutive patients who underwent PC between January 2011 and January 2014 were identified. Tokyo Guidelines were used for definitive diagnosis and severity assessment of AC. Senior surgeon elected to perform PC based on higher risk-benefit ratio due to comorbidity, age, or duration of symptoms. All PC procedures were performed by the same interventional radiologist under local anesthesia with ultrasonographic guidance.
RESULTS: Total of 40 PC procedures were performed during the study period. Of those, 22 (55%) were male and 18 were (45%) were female, with median age of 70.5 years (range: 52–87 years). All of the patients had American Society of Anesthesiologists classification of either 3 or 4. Success rate of PC was 100% with complication rate of 2.5% (n=1). One patient was operated on shortly after PC procedure due to bile peritonitis complication. PC drains were kept in place for 6 weeks. Total of 16 patients (40%) had surgery following removal of PC drain. In 3 (18.8%) cases, conversion from LC was required. Remaining 23 (57.5%) patients did not have subsequent operation after drain removal. No disease recurrence was observed in follow-up.
CONCLUSION: When elderly patients present in emergency setting with AC and LC cannot be performed due to comorbid disease or poor general condition, PC can be performed safely. After removal of PC drain, LC may be performed with acceptable conversion rate of 18.8%.

7.
Anevrizmal subaraknoid kanama, kafa travması ve sepsis hastalarının yoğun bakım tedavileri sırasında akut böbrek hasarı gelişimi ve etkileyen risk faktörlerinin incelenmesi
Evaluation of risk factors and development of acute kidney injury in aneurysmal subarachnoid hemorrhage, head injury, and severe sepsis/septic shock patients during ICU treatment
Ceren Kamar, Achmet Ali, Demet Altun, Gunseli Orhun, Akin Sabanci, Altay Sencer, Ibrahim Ozkan Akinci
doi: 10.5505/tjtes.2016.83451  Sayfalar 39 - 45
AMAÇ: Yoğun bakım ünitelerinde (YBÜ) takip edilen farklı hasta gruplarında akut böbrek hasarı (ABH) gelişimini inceleyen az çalışma bulunmaktadır. Çalışmamızda farklı yoğun bakım hasta gruplarında ABH gelişmesini ve bunda etkili risk faktörlerini incelemeyi amaçladık.
GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çalışma üç farklı YBÜ’de gerçekleştirildi ve AKI network (AKIN) sınıflandırmasına göre ABH oluşumu karşılaştırıldı. Travma, beyin cerrahi ve genel YBÜ’lerde yatan sırası ile kafa travması, anevrizmal subaraknoid kanama (aSAK) ve septik şok nedeniyle takip edilen 300 hasta ABH insidansı ve risk faktörleri açısından incelendi.
BULGULAR: Anevrizmal subaraknoid kanama grubunda serum kreatin değerine göre ABH gelişen hasta saptanmadı fakat volüm düzeltilmiş kreatinin değerine göre (VACr) hastaların %5’inde ABH geliştiği görüldü. AKI network sınıflandırması baz alındığında sepsis grubunda %76, kafa travması grubunda hastaların %20’sinde hem serum kreatin hemde VACr değerine göre ABH geliştiği görüldü ve sepsis grubunda ABH insidansı anlamlı oranda yüksek bulundu (p<0.001). Sadece vazopresör kullanımı sepsis ve kafa travması grubunda ABH gelişimi için risk faktörü olarak saptandı. Hastaların mortalite oranları aSAK, kafa travması ve sepsis grubu için sırası ile %8, %22 ve %42 saptandı. Vazopressör kullanımı ve ABH gelişmesi sepsis grubunda mortalite için risk faktörü olarak saptandı.
TARTIŞMA: Benzer özellikler ve risk faktörlerine rağmen aSAK hastalarında ABH daha nadir görülmektedir. Vazospazm tedavisi için uygulanan hipertansiyon, hipervolemi ve tuz kaybettirici sendrom sonucu oluşan poliüri aSAK hastalarında ABH gelişimden koruyan faktörler olabilir.
BACKGROUND: There are few studies examining development of acute kidney injury (AKI) in the various types of patients in intensive care units (ICUs). Presently described is evaluation of risk factors and development of AKI in different groups of ICU patients.
METHODS: Present study was performed in 3 different ICUs. Development of AKI was measured using Acute Kidney Injury Network (AKIN) classification system. Total of 300 patients who were treated in trauma, neurosurgery, or general ICU departments (due to head injury, aneurysmal subarachnoid hemorrhage [aSAH], or severe sepsis/septic shock, respectively) were assessed for incidence, risk factors, and development of AKI.
RESULTS: AKI did not develop in aSAH patients when evaluated based on serum creatinine level; however, it was observed in 5% of aSAH patients according to volume adjusted creatinine (VACr) level. AKI developed in 76% of sepsis group, and in 20% of head injury group, based on AKIN classification, according to both serum and VACr levels. Incidence of AKI was significantly higher in sepsis group (p<0.001). Only use of vasopressor was significantly related to AKI development in sepsis and head injury groups. Mortality rate was 8%, 22%, and 42% in aSAH, head injury, and sepsis groups, respectively. AKI development and vasopressor use were significantly related to mortality in sepsis group.
CONCLUSION: Despite similar characteristics and risk factors, there were fewer instances of AKI in aSAH group. Hypertension or hydration therapy used to treat vasospasm and polyuria due to cerebral salt-wasting syndrome may prevent aSAH patients from developing AKI.

8.
Nedeni bilinmeyen gastrointestinal sistem kanamalarda kapsül endoskopisinin acil servisteki yeri?
What is the clinical yield of capsule endoscopy in the management of obscure bleeding in emergency service?
Muhammed Zübeyr Üçüncü, Süleyman Bademler, Mehmet İlhan, Ali Fuat Kaan Gök, Filiz Akyüz, Recep Güloğlu
PMID: 28261770  doi: 10.5505/tjtes.2016.79360  Sayfalar 46 - 50
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı acilde nedeni bilinmeyen gastrointestinal (GİS) kanama tanısı ile yatırılarak takip edilen hastalarda kapsül endoskopisinin yerini irdelemek.
GEREÇ VE YÖNTEM: İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Acil Cerrahi biriminde 1 Ocak 2007 ile 1 Haziran 2015 tarihleri arasında nedeni bilinmeyen aşikar GİS kanama tanısı ile takip edilen ve kapsül endoskopisi yaptığımız 38 hastanın verileri geriye dönük olarak incelendi.
BULGULAR: İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Acil Cerrahi’de nedeni bilinmeyen GİS kanama tanısıyla takip edilen ve kapsül endoskopisi yapılabilen 38 hasta çalışmaya dahil edildi. On iki hasta kadın (%32) 26 hasta erkekti (%68). Ortalama yaş: 55.57 (20–88) idi. Dokuz hasta kan sulandırıcı ilaç kullanıyordu. 10 hasta yoğun bakımda takip edildi. Yedi hastaya anjiyo yapıldı aktif kanama saptanmadı. Kapsül endoskopisinde aktif kanama saptanan bir hastaya anjiyoembolizasyon yapıldı. Ortalama eritrosit süspansiyon replasmanı 20.7 ünite idi. On üç hasta kapsül endoskopisinde bulunan kanama odakları nedeniyle ameliyat edildi (%34). On bir hastaya çift balon endoskopisi yapıldı. Bunlardan beşine koterizasyon ikisine skleroterapi yapılarak müdahale edildi (%18). Dört hasta hayatını kaybetti. İki olgu kanama odağı saptanamadığı için bir olgu kolanjiyokarsinom nüksü nedeniyle bir olguda anastomoz kaçağı nedeniyle hayatını kaybetti. Bir olgu tekrar kanama nedeniyle hastaneye başvurdu. On dokuz hastaya kapsül endoskopisi bulgularına dayanılarak başarılı şekilde müdahale edildi (%50). Tanısal değer %78.9 olarak saptandı. Hastanede ortalama kalış süresi 32.68 (dağılım, 3–153 gün) idi.
TARTIŞMA: Kapsül endoskopisi kanama etiyolojisini saptamada etkindir. Acile başvuran hastalarda nedeni bilinmeyen kanamalarda radyolojik olarak obstrüksiyon bulunmayan olgularda ilk tercih edilecek yöntem kapsül endoskopi olmalıdır.
BACKGROUND: The aim of this study was to investigate the efficacy of capsule endoscopy (CE) performed on patients who presented to emergency room with clinically evident gastrointestinal (GI) bleeding from unknown source and were hospitalized for follow-up.
METHODS: Total of 38 patients who underwent CE and were followed-up for evaluation of clinically perceptible GI bleeding with no obvious etiology in Istanbul Medical Faculty emergency surgery department were included in the study. Patient data, which were collected between January 1, 2007 and June 1, 2015, were reviewed retrospectively.
RESULTS: Of the 38 patients included in this study, 12 (32%) patients were women and 26 (68%) were men. Average age was 55.57 years (range: 20–88 years). Nine patients were using anticoagulants. Ten patients were followed-up in intensive care, and 7 patients underwent angiography. Angioembolization was performed for 1 patient who was diagnosed as having active bleed with CE. Average erythrocyte suspension replacement was 20.7 units. Total of 13 patients underwent surgery for bleeding found with CE. Eleven (34%) patients underwent double-balloon endoscopy, during which 5 patients were treated with cauterization and sclerotherapy was performed on 2. Four (18%) patients died during the study period: 2 died as result of bleeding from unknown source, 1 died of cholangiocarcinoma recurrence, and 1 died of anastomotic leakage. One patient was readmitted to hospital due to recurrence of bleeding. Nineteen (50%) patients were treated successfully based on CE findings. Diagnostic yield of CE was determined to be 78.9%. Average length of hospital stay was 32.68 days (range: 3–153 days).
CONCLUSION: CE is an effective tool to detect source of GI bleeding. CE should be first choice of evaluation method for patients admitted to emergency room with obscure overt GI bleeding once radiological imaging determines absence of obstruction.

9.
Tiner yanıklarının genel özellikleri: Tek merkezli bir çalışma
General characteristics of paint thinner burns: Single center experience
Mustafa Celalettin Haksal, Cağrı Tiryaki, Murat Burç Yazıcıoğlu, Murat Güven, Ali Çiftci, Osman Esen, Hamdi Taner Turgut, Abdullah Yıldırım
PMID: 28261771  doi: 10.5505/tjtes.2016.66178  Sayfalar 51 - 55
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı tinere bağlı yanıkları önlemek için bu yanıkların karakteristik özelliklerini incelemek ve risk faktörlerine olan farkındalığı artırmaktır.
GEREÇ VE YÖNTEM: Tiner yanığı nedeniyle yanık ünitesine kabul edilen hastalar geriye dönük olarak tarandı, hastaların klinik kayıtları kapsamlı bir şekilde incelendi. Ortalama yaşları 27.79±11.49 (dağılım, 16–58 yaş) olan toplam 48 hasta (3 kadın, 45 erkek) çalışmaya alındı.
BULGULAR: Ortalama hastanede kalış süresi 30.25±27.11 (dağılım, 3–110) gündü, ortalama toplam yanık yüzey alanı %32.53±24.06 (dağılım, %3.0–90.0). Toplam 31 hastada yoğun bakım ünitesi ihtiyacı oldu. Tiner yanığı olan hastaların dokuzu kaybedildi (%18.8), geriye kalan 38 hasta tedavileri sonrasında taburcu edildi. Ana ölüm nedeni septisemi (n=7) ve respiratuvar yetersizlikti (n=6). Hastaların 12’sinde inhalasyon yanığı eşlik ediyordu, bunlardan altısı kaybedilmişti (%50). Septisemi (p=0.031) ve inhalasyon hasarı (p=0.01) varlığı açısından karşılaştırıldığında, kaybedilen veya taburcu edilen hastalar arasındaki farklar anlamlı idi.
TARTIŞMA: Tinerle temas, hızlı ve dikkatli tedaviler gerektiren çok ciddi klinik tablolara neden olabilen önemli bir yanık nedenidir. Klinisyenlerin bunun bilincinde olmalı, bu hasta grubunda inhalasyon yanığı ve sepsisin mortalitenin iki önemli nedeni olduğunu bilmelidir. Artan bilinçle önleyici tedbirler tanımlanabilir. Bu hasta grubunda mortalitenin azaltılması için daha fazla çalışma yapılmasına ihtiyaç vardır.
BACKGROUND: The aim of the present study was to present characteristic features and risk factors of paint thinner burns in order to raise awareness and help prevent these injuries.
METHODS: Records of patients admitted to the burn unit due to paint thinner burns were retrospectively reviewed, and patients with comprehensive data available were included in the study. Total of 48 patients (3 female and 45 male) with mean age of 27.79±11.49 years (range: 4–58 years) were included in the study.
RESULTS: Mean total hospitalization period was 30.25±27.11 days (range: 3–110 days), and mean total burn surface area was 32.53±24.06% (range: 3.0–90.0%). In 31 cases (64.6%), intensive care unit admission was required. Among all 48 patients, 9 (18.8%) died in hospital and remaining 38 were discharged after treatment. Primary cause of death was septicemia (n=7) or respiratory failure (n=6). Inhalation injury was present in 12 of the patients, 6 of whom died (50%). Statistically significant differences were found between expired and discharged patients when compared for presence of inhalation injury (p=0.01) and septicemia (p=0.031).
CONCLUSION: Ignition of paint thinner is an important cause of burn injuries that may result in very severe clinical picture. Patients require prompt and careful treatment. Clinicians should be aware that inhalation injury and sepsis are the 2 main factors affecting mortality rate in this group of patients. With increased awareness, preventive measures may be defined. Further studies are warranted to decrease mortality rate in this subgroup of burn patients.

10.
Yaşlılarda fiziksel şiddet: Acil servise başvuruların analizi
Physical violence among elderly: analysis of admissions to an emergency department
Yasemin Kılıç Öztürk, Erhan Düzenli, Cem Karaali, Faruk Öztürk
PMID: 28261772  doi: 10.5505/tjtes.2016.90457  Sayfalar 56 - 60
AMAÇ: Fiziksel şiddet kurbanda travma, yaralanma, ağrı ve işlev kaybına yol açmaya yönelik güç uygulama sonucu oluşan ve en sık görülen şiddet türüdür. Türkiye için bu alanda öncü nitelikteki çalışmada fiziksel şiddete uğrayan yaşlıların sosyodemografik özelliklerin ve şiddet mekanizmasının incelenerek Türk toplumunda yaşlıya yönelik şiddetle savaş için alınabilecek önlemler araştırıldı.
GEREÇ VE YÖNTEM: Geriye dönük çalışmada Ocak 2012 ve Temmuz 2013 tarihleri arasında Şanlıurfa Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servisi’ne darp nedeniyle başvuran 54 hastanın veri tabanı ve adli rapor kayıtları değerlendirildi.
BULGULAR: Darp tanılı 54 yaşlı hastanın 50’si (%92.4) erkekti. Olguların %55.6’sında (n=30) mükerrer darp tanımlandı. Mükerrer darp ve ateşli silah yaralanma sıklığı evde gerçekleştiği belirtilen olgularda anlamlı yüksek bulundu (p=0.006, p=0.007). Cerrahi gerektiren yaralanma sıklığı evde gerçekleşen darp olgularında daha sık görüldü (p=0.016).
TARTIŞMA: Ateşli silah yaralanması gibi ciddi yaralanmalar ve mükerrer darp olgularının hane içinde gerçekleşmesi darp nedeniyle başvuran yaşlıların koruma altına alınması gerektiğini göstermektedir.
BACKGROUND: Physical violence is defined as deliberate use of physical force likely to result in trauma, bodily injury, pain, or impairment. Present study is pioneering effort to evaluate mechanisms and sociodemographic features of physical violence targeting the elderly in Turkey and to investigate preventive measures.
METHODS: Database records and forensic reports were analyzed in this retrospective study of 54 elderly patients with trauma as result of physical violence who were admitted to emergency department of Şanlıurfa Training and Research Hospital between January 2012 and July 2013.
RESULTS: Of the 54 patients evaluated, 50 (92.4%) were male. History of experiencing previous violence was described by 55.6% (n=30) of the patients. Instances of repeat violence and firearm injuries most often occurred in the home (p=0.006, p=0.007). Need for surgical treatment was also greater among cases that occurred in the home (p=0.016).
CONCLUSION: Firearm injury, recurrent violence, and surgical treatment rates were higher among cases that occurred in the home. Urgent preventive measures are especially needed for the elderly who have already been victims of physical violence.

11.
Radyolojik ve klinik bulgulara rağmen sağ kolon divertiküllerinin tanısında cerrahi gerekli mi?
Is surgery necessary to confirm diagnosis of right-sided diverticulitis in spite of relevant clinical and radiological findings?
Erkan Yardimci, Mustafa Hasbahceci, Ufuk Oguz Idiz, Musa Atay, Huseyin Akbulut
PMID: 28261773  doi: 10.5505/tjtes.2016.51460  Sayfalar 61 - 65
AMAÇ: Batı toplumlarında sağ kolon divertikülleri nadir görülmektedir. Bu çalışmanın amacı bilgisayarlı tomografi ile tanısı konan sağ kolon divertiküllerinin konservatif tedavi ile sonuçlarını değerlendirmektir.
GEREÇ VE YÖNTEM: Şubat 2013 ile Aralık 2013 tarihleri arasında klinik ve radyolojik olarak sağ kolon ve çekal divertikülleri olan ve konservatif olarak tedavi edilen 12 hasta çalışmaya alındı. Demografik ve klinik veriler geriye dönük olarak değerlendirildi.
BULGULAR: Çalışmaya katılan kadın ve erkeklerin sayısı birbirine eşitti. Ortalama yaş 45.08±14.4 yıl idi. Hastaların hastaneye başvurmadan önce geçen süre 2.08±1.3 gün olup, en sık görülen semptom sağ alt kadran ağrısıydı (%72.7). On hastaya sadece abdominal tomografi çekilirken, iki hastaya hem abdominal tomografi hem de abdominal ultrasonografi çekilmişti. Ortalama hastanede yatış süresi 2.8±1.5 gün olup hastaların hepsi konservatif olarak tedavi edildi. Ortalama 8.2±5.6 aylık takipte hiçbir hastada nüks gözlenmedi.
TARTIŞMA: Komplike olmayan sağ kolon divertikülleri radyolojik olarak tanımlanabilir, bağırsakların istirahati ile birlikte antibiyotik tedavisi düşük nüks olanları ile tedavi seçeneği olarak kullanılabileceği gibi sonraki dönemlerde cerrahi gerekebileceği akılda tutulmalıdır.
BACKGROUND: Diverticulosis of the right colon is an uncommon entity. Aim of the present study was to report outcome in patients with right-sided diverticulitis diagnosed using computed tomography (CT) and treated conservatively.
METHODS: Twelve patients with clinical and radiological diagnosis of cecal or right-sided diverticulitis who were treated conservatively between February 2013 and December 2014 were included. Demographic and clinical data were retrospectively analyzed.
RESULTS: Female to male ratio was 1: 1 with mean age of 45.08±14.4 years. Mean length of symptom history before admission was 2.08±1.3 days. Most common presenting symptom was right lower abdominal pain, seen in 72.7% of the patients. Abdominal ultrasound alone was performed for 10 patients, and 2 also had abdominal CT. Mean duration of hospitalization was 2.8±1.5 days. All patients were successfully treated with medical therapy. There was no recurrence during mean follow-up period of 8.2±5.6 months.
CONCLUSION: If uncomplicated diverticulitis of the right colon is correctly diagnosed with radiological evaluation, antibiotic therapy and bowel rest should be considered as treatment modality, as there was no recurrence observed in short-term follow-up period and this option presents advantage of avoiding surgical intervention.

12.
Travmatik kanalikül kesi tamiri yapılan hastalarda anatomik ve fonksiyonel başarının değerlendirilmesi
Evaluation of anatomical and functional outcomes in patients undergoing repair of traumatic canalicular laceration
Hasan Aytoğan, Şeyda Karadeniz Uğurlu
PMID: 28261774  doi: 10.5505/tjtes.2016.65021  Sayfalar 66 - 71
AMAÇ: Tek taraflı kanaliküler kesi tamiri uygulanan hastalarda anatomik ve fonksiyonel başarıyı değerlendirmek.
GEREÇ VE YÖNTEM: 1 Ocak 2009 ile 31 Aralık 2014 tarihleri arasında tek cerrah tarafından kanalikül kesi tamiri yapılan hastalar çalışmaya dahil edildi. Hastaların demografik verileri, travmanın zamanı ve etkeni, uygulanan cerrahi yöntem ve izlem süreleri kaydedildi. Hastaların sulanma yakınmaları cerrahi sonrası entübasyon tüpünün çıkarılmasını takiben en son kontrol muayenede Munk skorlamasına göre değerlendirildi. Gözyaşı yolunun açıklığı kanaliküler irigasyon ile incelendi.
BULGULAR: Tek taraflı kanaliküler kesi tamiri yapılan 41 hastanın (35 erkek, 6 kadın) ortalama yaşı 31.85±18.9 (sınırlar, 1–79) idi. Travma dağılımı indirekt-avülsif yaralanma %66 (n=27), direkt-penetran yaralanma %34 (n=14) şeklindeydi. Kesi yeri sol alt kanalikül %63.4 (n=26), sağ alt kanalikül %19.5 (n=8) sağ üst kanalikül %9.8 (n=4) ve sol üst kanalikül %7.3 (n=3)olarak saptandı. Kırk bir hastadan 10’una pigtai lprob ile bikanaliküler anüler entübasyon uygulanırken, 31 hastaya monokanaliküler entübasyon uygulandı. İzlem süresi ortalama 6±5.7 ay idi. Hastaların tümünde lavaj açık bulundu. Munk skoru hastaların tamamında grade 0 olarak belirlendi.
TARTIŞMA: Günümüzde mikrocerrahi yöntemlerle yapılan kanalikül kesi tamiri ile çok başarılı sonuçlar elde edilmektedir.
BACKGROUND: The present study was designed to evaluate functional and anatomical success of traumatic canalicular laceration repair.
METHODS: Consecutive patients who presented at Atatürk Training and Research Hospital Eye Clinic, İzmir Katip Çelebi University Faculty of Medicine and had canalicular laceration repair performed by the same surgeon between January 2009 and December 2014 were included in the study. Demographic data, length of time between injury and surgery, and cause of the trauma, surgical method employed, and duration of follow-up were recorded. Postoperative epiphora was evaluated using Munk score. Patency of lacrimal system was assessed with canalicular irrigation.
RESULTS: Thirty-five male and 6 female patients were included in the study. Mean age of 41 participants was 31.85±18.9 years (range: 1–79 years). Avulsive injury was observed in 66% (n=27), and direct (penetrating) injury in 34% (n=14). Distribution of injured canaliculi was as follows: left inferior canaliculus 63.4% (n=26), right inferior canaliculus 19.5% (n=8), right superior canaliculus 9.8% (n=4), and left superior canaliculus 7.3% (n=3). Thirty-four patients had monocanalicular tube implantation (mini-Monoka) and 10 patients had bicanalicular annular intubation using pigtail probe. Average follow-up time was 6±5.7 months. Munk score was Grade 0 in all patients. Canalicular irrigation indicated all canaliculi were patent.
CONCLUSION: Recent microsurgical techniques result in successful repair of canalicular laceration.

KISA RAPOR
13.
Antikoagülan tedaviye bağlı meme hematomu
Anticoagulant-induced breast hematoma
Ebubekir Gündeş, Kamuran Cumhur Değer, Erdal Taşcı, Aziz Serkan Senger, Mustafa Duman
PMID: 28261775  doi: 10.5505/tjtes.2016.01657  Sayfalar 72 - 73
Tromboembolik olayların önlenmesinde yaygın olarak kullanılan varfarin en sık kullanılan oral antikoagülandır. Varfarine bağlı spontan meme hematomu oldukça nadiren görülen bir komplikasyondur. Varfarine bağlı memede hematom gelişmesi nadir bir durumdur.
Warfarin is the most commonly used oral anticoagulant and is widely prescribed to prevent thromboembolic events. Warfarin-dependent spontaneous breast hematoma is a very rare complication. Presently described is rare case of warfarin-induced breast hematoma.

OLGU SUNUMU
14.
Nadir görülen ileus nedeni: Künt karın travması sonrası geç dönem gelişen jejunal striktür
A rare cause of ileus: late jejunal stricture following blunt abdominal trauma
Ulaş Aday, Ebubekir Gündeş, Kamuran Cumhur Değer, Hüseyin Çiyiltepe, Şükran Kayıpmaz, Mustafa Duman
PMID: 28261776  doi: 10.5505/tjtes.2016.06981  Sayfalar 74 - 76
Penetran olmayan karın travmalarına bağlı geç dönemde oluşan ince bağırsak striktürü nadir ileus nedenidir. Sıklıkla mezenterde oluşan minör travmaya bağlı bağırsak duvarındaki lokalize beslenme bozukluğunun sonucu olduğu düşünülmektedir. Laparoskopi tanı ve tedavi uygulamalarında artan oranlarda uygulanmaktadır. Künt karın travmasına bağlı intestinal stenozlarda tanının patolojik değerlendirme ile desteklenmesi gerekir.
Small intestinal stricture forming in the late phase following nonpenetrating abdominal trauma is rare cause of ileus. It has often been suggested that it is result of localized feeding deficiency on the intestinal wall related to minor trauma in the mesentery. Laparoscopy has been increasingly used for diagnosis and treatment. Diagnosis should be supported by pathological analyses in case of intestinal stenosis related to blunt abdominal traumas.

15.
Karaciğer içerisinde dikiş iğnesine ait olgu sunumu ve literatür derlemesi
Case of an intrahepatic sewing needle and review of the literature
Ozgür Bostanci, Ufuk Oguz Idiz, Muharrem Battal, Cemal Kaya, Mehmet Mihmanli
PMID: 28261777  doi: 10.5505/tjtes.2016.48995  Sayfalar 77 - 80
İntrahepatik yabanci cisimler nadir olarak gözlenir. Birçok olguda gastrointestinal kanaldan migrasyon ile karaciğere geçiş olmaktadır. Komplike olmayan intrahepatik yabanci cisimler cerrahi müdahaleye ihtiyaç duyulmadan takip edilebilirler. Komplike olmuş intrahepatik yabanci cisimlerde ise laparotomi veya laparoskopi ile cerrahi müdahaleye gerek duyulabilmektedir. Bu olgu sunumunda karaciğerde insidental olarak dikiş iğnesi saptanmış 22 yaşındaki kadın olgu komplikasyonu olmadığı için takibe alındı. Takipleri sırasında karın ağrısı ve aralıklı ateş şikayetleri gelişti. Laparoskopik olarak eksplore edilen hastada karaciğer sağ lob lateralinde hemen safra kesesi komşuluğunda bir ucu karaciğerden dışarıda olduğu gözlenen dikiş iğnesi laparoskopik grasper ile çıkarıldı. Bu olgu sunumu ile birlikte literatürde bulunan 23 benzer olgu da irdelendi.
An intrahepatic foreign body (FB) is rarely observed. In most cases, object passes from the gastrointestinal tract to the liver via migration. Uncomplicated intrahepatic FB can be followed without surgical intervention; however, complicated intrahepatic FB requires laparoscopy or laparotomy. Presently described is laparoscopic operation on 22-year-old female patient who had incidental sewing needle in the right liver lobe. As there were initially no complications, follow-up monitoring was recommended. However, the patient subsequently complained of stomach pain and developed fever. Laparoscopic exploration located sewing needle in the right liver lobe lateral to the gall bladder with end of needle protruding from the liver. Needle was removed with laparoscopic grasper. Review of the literature regarding 23 other intrahepatic sewing needle cases is also presented.

16.
Komplike kist hidatikte sıradışı bir tablo: Nekrotizan pankreatit
An unusual appearance of complicated hydatid cyst: necrotizing pancreatitis
Hasan Ediz Sıkar, Levent Kaptanoğlu, Metin Kement
PMID: 28261778  doi: 10.5505/tjtes.2016.26820  Sayfalar 81 - 83
Hidatik akut pankreatit nadir görülen ve her zaman akut ödematöz pankreatit olarak seyreden bir tablodur. Karaciğer kist hidatiğinin safra yollarına açılması ve papiller açıklığın hidatik membranlarla tıkanması olası mekanizmalardan biridir. Epigastrik ve sağ üst kadran ağrısı, bulantı, kusma şikayetiyle başvuran 49 yaşında erkek hastanın bilgisayarlı tomografi incelemesinde karaciğer sol lobunda 5x5 cm ebatlarında kistin safra yollarına açılarak nekrotizan pankreatite yol açtığı görüldü. Endoskopik retrograd kolanjiyopankreatikografi denemesinin başarısız olması nedeniyle hastada kistotomi, koledok eksplorasyonu, T-Tüp drenaj ve omentoplasti operasyonu tercih edildi. Nekrotizan pankreatit için ilave girişim yapılmadı. Klinik ve laboratuvar bulguları hızla düzelen hastada bir yıllık takip süresinde tekrar pankreatit gelişimi saptanmadı. Hidatik ödematöz ve nekrotizan pankreatit benzer kliniğe sahiptir, papillada bulunan tıkanıklığın ortadan kaldırılmasıyla iyileşme süreci hızlı ve sorunsuz olmaktadır.
Hydatid acute pancreatitis is a rare condition and always presents as consequence of acute edematous pancreatitis. Intrabiliary rupture of hepatic hydatid cysts and obstruction of papillary orifice with hydatid membrane is possible mechanism. A 49-year-old man was admitted with epigastric and right upper quadrant pain, nausea, and vomiting. Computed tomography scan showed 5 x 5 cm cyst in left hepatic lobe, which had ruptured into the biliary tract and caused necrotizing pancreatitis. Endoscopic retrograde cholangiopancreatography trial failed. Surgical choice was drainage of cyst, insertion of T-Tube, exploration of common bile duct and omentoplasty. No additional necessary surgical intervention was necessary for necrotizing pancreatitis. Clinical and laboratory findings resolved rapidly and there was no recurrent pancreatitis episode during 1 year of follow-up. Hydatid edematous and necrotizing pancreatitis have similar progress. Recovery is quick and uneventful after elimination of mechanical obstruction of papillary orifice.