DENEYSEL ÇALIŞMA | |
1. | Serum Fizyolojikle Yapılan Lavaj Sıcaklığının Peritoneal Fibrinoliz ve Adezyon Gelişimine Etkisi Effects of saline lavage temperature on peritoneal fibrinolysis and adhesion formation Yavuz Savaş Koca, Ömer Rıdvan Tarhan, Selçuk Kaya, Berit Gökçe CeylanPMID: 27135070 doi: 10.5505/tjtes.2015.95881 Sayfalar 1 - 6 Amaç Oda sıcaklığındaki serum fizyolojikle yapılan periton lavajı peritonda hipotermi, vazokonstriksiyon, hipoksi ve asidoza neden olur. Bu etkilerin fibrinolizi azalttığı bilinmektedir. Fibrinolizin bozulması ise kalıcı adezyona neden olmaktadır. Normotermik lavaj bu zararlı süreci engelleyerek peritoneal adezyonları azaltabilir. Gereç ve Yöntem Rat çekal abrzyon modeli kullanıldı. Kontrol hayvanlarına herhangi bir tedavi uygulanmazken, deney gruplarına (her birinde n=24) hipotermik ve normotermik serum fizyolojik ile lavaj uygulandı. Postoperatif 1, 3 ve 10’uncu günlerde periton dokusunda peritoneal fibrinolizin ana parametreleri olan doku plazminojen aktivatörü (tPA) ve plazminojen aktivatör inhibitor tip-1 (PAI-1) bakıldı. Adezyonlar ameliyat sonrası 10. günde değerlendirildi. Sham grubunda (n=8) laparotomi sonrası periton örnekleri alındı ve sağlıklı peritondaki bazal tPA ve PAI-1 değerleri tespit edildi. Bulgular Çekal abrazyon, PAI-1 düzeylerini postoperif 1. günde yaklaşık 10 kat kadar artırarak adezyonlara neden oldu. Normotermik serum fizyolojik ile lavaj bu travmatik PAI-1 artışını engelleyerek deney boyunca normal seviyeye sabitledi ve adezyon gelişimini azalttı. Hipotermik lavaj da PAI-1 yükselişini azalttı ancak adezyonların önlenmesi istatistiksel olarak anlamlı değildi. Sonuç Sonuçlarımız göstermektedir ki, normotermik serum fizyolojik ile lavaj peritoneal fibrinolizi düzelterek adezyonları azaltmaktadır. |
2. | Yağ dokusundan elde edilmiş stromal vasküler fraksiyonla doldurulmuş ven greftleri ile periferik sinir kayıplarının onarımı: Deneysel çalışma Repairing peripheral nerve defects by vein grafts filled with adipose tissue derived stromal vascular fraction: an experimental study in rats Heval Selman Ozkan, Ozlem Karatas Silistreli, Bekir Ergur, Saime İrkorenPMID: 27135071 doi: 10.5505/tjtes.2015.12612 Sayfalar 7 - 11 Amaç: Periferik sinir defektlerinin onarımda ven greftleri ile beraber hücre kültürleri kullanımı çalışmaları literatürde bulunmaktadır. Yağ dokusu kaynaklı kök hücrelerin periferik sinir iyileşmesini arttırdığını gösteren çalışmalar literatürde bulunmaktadır. Bu nedenlerle periferik sinir defekti onarımlarında ven grefti ve yağ dokusu kaynaklı kök hücre kombine olarak kullanımı etkilerini değerlendirmek amacı ile sıçanlarda deneysel çalışma uyguladık. Yöntem ve Gereç: Bunun için yaklaşık 300gr ağırlığında 30 adet Wistar albino cinsi sıçan 3 çalışma grubuna ayrıldı. Birinci cerrahi basamakta tüm hayvanların sağ tibial sinirlerinde yaklaşık 8mm sinir defekti oluşturuldu. Grup 1’de (10 hayvan) otojensinir grefti kullanıldı. Grup 2’de (10 hayvan) içi boş ven grefti ile, Grup 3’de (10 hayvan) ise ven grefti içine yağ dokusu kaynaklı kök hücre doldurularak onarım uygulandı. Bu işlemden 3 ay sonra çalışmanın ikinci cerrahi basamağında hayvanlar sakrifiye edilerek onarım uygulanan sinir bölgesinden biyopsi alındı. Alınan örnekler ışık mikroskopu ile histopatolojik olarak değerlendirildi. Bulgular: İstatistiksel olarak gruplar arasında myelin ve akson çapı arasında anlamlı farklar yokken, akson sayısı açısından anlamlı farklar mevcuttu. Sonuç: Sonuçlarımıza göre periferik sinir kayıplarının onarımında SVF ve ven grefti kombinasyonu uygulanabilir bir seçenektir. |
KLINIK ÇALIŞMA | |
3. | Pediatric deep burns caused by hot incense ashes during 2014 Spring Festival in Fuyang city, China Jian Wang, Bo Zhou, Ren-qin Tao, Xu-lin ChenPMID: 27135072 doi: 10.5505/tjtes.2015.92892 Sayfalar 12 - 16 |
4. | Akut Apandisit ve Renal kolik ayırımında çok değerli laboratuvar markırları vardır. Laboratory markers has many Valuable Parameters in the discrimination between acute appendicitis and renal colic Ethem Acar, Önder Özcan, Hasan Deliktaş, Halil Beydilli, İsmail Kırlı, Ömer Doğan Alataş, Cem Şahin, Birdal Yildırım, Ahmet Korkut BelliPMID: 27135073 doi: 10.5505/tjtes.2015.69488 Sayfalar 17 - 22 Akut apandisitte tek başına tanı koydurucu bit parametre yoktur. Tanıda anamnez, klinik, laboratuar testleri, radyolojik görüntüleme yöntemleri bir arada kullanılarak negatif laparatomi oranını azalmak ve tanıda gecikme nedeniyle morbidite oranını artırmamak hedeflenmektedir. Ayırıcı tanıları ekarte etmek bu amaca yardımcı olmaktadır. Biz bu çalışmayla karın ağrısının en sık sebepleri olan apandist ve renal koliğin ayırımında kullanılacak inflamatuarmarkırları değerlendirerek ayırıcı tanıda bize sağlayabileceği katkıları irdelemeyi amaçladık. MATERYAL-METOT Çalışmamız da karın ağrısı şikayeti ile gelmiş ve tetkikleri sonucu akut apandisit ön tanısı konularak ameliyata alınan ve patolojik tanısıdaakut apandisit olan 215 hastanın verileri ile yine aynı şikayetlerle acil servisimize başvurup yapılan tetkikleri sonucunda renal kolik tanısı konan 200 hastanın verilerinin retrospektif olarak yeniden değerlendirilmiştir. Kontrol grubu olarak dâhiliye polikliniğine herhangi bir şikayeti olmayıp, sadece kan sayımı yaptırmak için başvuran 65 hastannın verileri gene retrospektif olarak değerlendirmeye alınmıştır. Vakaların acil servise geliş anında alınan WBC, RDW, Hb, MCV, MPV, Nötrofil, Lenfosit, NLR, PLR değerleri incelenmiş olup, p≤0,05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir. Her bir grup kontrol grubuyla ve birbiriyle karşılaştırılmıştır. Karşılaştırılmalar yapılırken grupların dağılımına bakılmış, dağılımı normal olan gruplara parametrik, dağılımı normal olmayan gruplarda nonparametrik testler yapılmıştır. BULGULAR: Akut apandisit(n: 215) ve renal kolik(n: 200) grubunda; yaş, WBC, Hb, MCV, Nötrofil, Lenfosit, NLR ve PLR arasında istatistiksel olarak anlamlı değişiklik olduğu, Akut Apandisit(n: 215) ve kontrol grubunda; yaş, WBC, Hb, RDW, MPV, nötrofil, Lenfosit NLR ve PLR arasında istatistiksel anlamlı fark olduğu ve yine renal kolik ve kontrol grubunda; yaş, WBC, RDW, MPV, nötrofil ve NLR arasında istatistiksel fark olduğu görülmüştür Hastalara ROC Curve analizi yapıldığında WBC,Nötrofil, NLR ve PLR’nin AUC altında kalan alanları sırasıyla 0.896, 0.916, 0.888 ve 0.725 olarak tespit edilmiştir. SONUÇ WBC, RDW, MPV, Nötrofil ve NLR’nin renal kolik ile herhangi bir rahatsızlığı olmayan hastaların ayırımında ve WBC, Hb, RDW, MPV, Nötrofil, Lenfosit, NLR ve PLR’nin akut apandist hastalarının herhangi bir rahatsızlığı olmayan hastalardan ayırımında, daha da önemlisi WBC,Hb, Nötrofil, Lenfosit, PLR ve NLR’nin acil servislerde karın ağrısı ile başvuran hastalarda akut apandisit ile renal kolik ayırımında kullanışlı bir parametre olabileceğini düşünmekteyiz. |
5. | Survival probability in self immolation attempters: a prospective observational cohort study Mehdi Moradinazar, Saeed Amini, Mohammadreza Baneshi, Farid Najafi, Nikzad Abbasi, Mari AtaeePMID: 27135074 doi: 10.5505/tjtes.2015.96155 Sayfalar 23 - 28 |
6. | Venous glucose, serum lactate and base deficit as biochemical predictors of mortality in patients with polytrauma. Sameh Saad, Naglaa Mohamed, Amr Moghazy, Gouda Ellabban, Soliman El-kamashPMID: 27135075 doi: 10.5505/tjtes.2015.96832 Sayfalar 29 - 33 |
7. | Türkiye’de Çocuk Yanık Merkezi Olmanın Sonuçları The Outcome of Becoming a Pediatric Burn Center in Turkey Can İhsan Öztorun, Sabri Demir, Müjdem Nur Azılı, Atilla Şenaylı, Ziya Livanelioğlu, Emrah şenelPMID: 27135076 doi: 10.5505/tjtes.2015.46417 Sayfalar 34 - 39 Giriş: Yanık tüm dünyada çocuklarda travmaya bağlı ölümlerin en önemli nedenlerinden biridir. Amaç: Hastanemizde çocuk yanık merkezi Ağustos 2009’da kuruldu. Bu çalışmanın amacı; yanık tedavi merkezi kurulmadan önceki ve kurulduktan sonraki hasta profillerini ve verileri karşılaştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Ocak 2005 ile Ağustos 2009 tarihleri arasında yanık hastaları Çocuk cerrahisi servisine kabul edilmekteydi ve bu serviste yoğun bakım hizmeti verilmiyordu. Ağustos 2009 tarihinden itibaren hastanemizde kurulan yanık merkezinde ise yoğun bakım hizmeti de verilmeye başlandı. İlk dönemde serviste takip edilen toplam 316 olgu Grup I, ikinci dönemde yanık merkezine kabul edilen toplam 442 olgu ise Grup II olarak tanımlandı ve bu iki grup arasındaki veriler karşılaştırıldı. Bulgular: Grup I de olguların yaş ortalaması 5.1 yıl; Grup II’ de 7.7 yıldır. Toplam vücut yanık yüzdesi ortalaması Grup I de %16.12, Grup II de %17.54 tür. Her iki grupta da en sık haşlanma yanıkları görülmekle birlikte Grup I ile karşılaştırıldığında Grup II’de alev yanıklarının 2.13 kat elektrik yanıklarının 3.44 kat ve alev + inhalasyon yanıklarının 8.33 kat ve toplam yanık yüzey alanının % 40’ın üzerinde olduğu olguların 2.41 kat daha fazla oranda görüldüğü tesbit edildi. Mortalite oranları Grup I de % 0, Grup II de ise %2.26 bulundu. Sonuç: Yanık ünitesi formatında hasta kabul edilen bir servisten yanık merkezine dönüş; çok daha ağır olguların kabul edilmesini getirmektedir. Bu ise yanık ekibinin bir yandan bu yeni hasta profili ile mücadele ettiği diğer yandan daha önce hiç karşılaşmadığı hasta kayıplarını daha az travma ile atlatmayı öğrendiği yeni, sabır ve dikkat gerektiren bir süreci getirmektedir. Bu aynı zamanda tüm yanık ekibi için gerçek bir eğitim sürecidir. |
8. | Mandibula subkondil ve yüksek ramus kırıklarına retromandibular transparotid yaklaşım: İki nokta fiksasyonu Retromandibular Transparotid Approach to Mandibular Subcondylar and High Ramus Fractures: Two-point Fixation Cem Aslan, Mubin Hoşnuter, Soysal Baş, Osman Tan, Dağhan Işık, Mustafa DurgunPMID: 27135077 doi: 10.5505/tjtes.2015.21774 Sayfalar 40 - 45 Amaç: Mandibula kondil bölgesinin kırıkları çok yaygın görülmesine rağmen bu bölgenin tedavisi üzerinde tartışmalar devam etmektedir. Son yıllarda ekstrakapsüler kondil kırıklarının tedavisinde açık cerrahi yöntemlerin kapalı tedavilere göre daha etkili olduğu yönünde genel bir görüş birliği mevcuttur. Ancak, bu sefer de cerrahi yaklaşım tartışmalı hale gelmiştir. Bu çalışmanın amacı, retromandibular transparotid yaklaşımın subkondil/yüksek ramus mandibula kırıklarının onarımındaki etkinliğini test etmektir. Gereç ve Yöntem: Subkondil/yüksek ramus mandibula kırığı olan 24 hasta retromandibular transparotid yaklaşımla iki nokta fiksasyonu ile opere edilmiştir. Hastalar operasyon sırasında kanama ve operasyon sonrasındaki dönemde ise hematom, infeksiyon, frey sendromu, tükrük fistülü, fasyal sinir hasarı, oklüzyon, kırık stabilitesi, kırık bölgesinde kronik ağrı, kulakta hissizlik ve temporomandibular eklem hareketleri açısından değerlendirilmiştir. Bulgular: Sadece bir hastada major bir komplikasyon olarak, fasyal sinirin temporal dal hasarıyla karşılaşılmıştır. Sonuç: Retromandibular transparotid yaklaşım extrakapsüler kondil kırıklarının internal fksasyonunda güvenli ve etkili bir yöntem olarak gözükmektedir. |
9. | An alternative method to free flap for distal leg and foot defects due to electrical burn injury: Distally Based Cross-Leg Sural Flap Cengiz Eser, Erol Kesiktaş, Eyüphan Gencel, Emrah Efe Aslaner, Metin YavuzPMID: 27135078 doi: 10.5505/tjtes.2015.35306 Sayfalar 46 - 51 |
10. | Distal Tibia Kırıklarında Cerrahi Tedavi: Açık veya MIPO? Surgical treatment of distal tibia fractures: Open versus MIPO? Deniz Gulabi, Halil İbrahim Bekler, Fevzi Sağlam, Zeki Tasdemir, Gultekin Sıtkı Cecen, Nurzat ElmalıPMID: 27135079 doi: 10.5505/tjtes.2015.82026 Sayfalar 52 - 57 Distal tibia kırıklarının cerrahi tedavisi: Acik veya MIPO? GİRİŞ Yetersiz cilt örtusu, hemen cilt altinda olması ve zayıf kan dolaşımı nedeniyle distal tibia kırıkların cerrahi tedavisi tartışmalıdır. Bu vaka-kontrol çalışmasinda geleneksel yerine oturtma, içerden tespit ile minimal invazif(MIPO) plaklama yöntemini karşılaştırmayı amaçladık.Hipotezimiz ise MIPO yöntemiyle daha iyi sonuçların elde edilebileceğiydi. MATERYAL VE METOD, Yaş(+3), cinsiyet ve kırık paterni(AO sınıflamas) esas alınarak; geleneksel yerine oturtma ve içerden tespit uygulanan 22 hasta, MIPO kullanılarak tedavi edilen 22 hasta ile kıyaslanmıştır. Yara sorunları, Amerkan ayak ve ayak bileği cerrahi skorlaması(AOFAS), radyolojik kaynama, kötü kaynama, gecikmiş kaynama, hastanedeyatissuresi, travmadanameliyatakadarbeklemesuresi ve operasyon süresi değerlendirme kriterleri olarak kullanilmistir. SONUCLAR Gruplar arasında AO/OTA kırık tipi, yaş, cinsiyet, AOFAS skoru, travmadan ameliyata kadar geçen süre,takip süresi, kaynama süresi, gecikmiş kaynama, kötö kaynama ve enfeksiyon açısından istatiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır. Operasyon süresi açık grupta MIPO grubuna kıyasla anlamlı şekilde uzun olduğu gözlendi.Hastanede yatış süresi açık cerrahi grubunda MIPO grubuna göre anlamlı şekilde uzun olduğu gözlendi. ÇIKARIMLAR Sonuç olarak, MIPO;kısalmış hastane kalış süresi, azalmış enfeksiyon oranı ve düşük maliyet nedeniyle distal tibia AO/OTA A ve B tip kırıklarda; daha başarılı olduğunu söyleyebiliriz. |
11. | İnterkondiler humerus kırıklarının tedavisinde triseps reflekting pedikül ve olekranon osteotomisi yaklaşımlarının karşılaştırılması The comparison of triceps-reflecting anconeus pedicle and olecranon osteotomy approaches in the treatment of intercondylar fractures of the humerus İbrahim Azboy, Mehmet Bulut, Cahit Ancar, Abdullah Demirtaş, Emin Özkul, Mehmet Gem, Hilmi Karadeniz, Hüseyin ArslanPMID: 27135080 doi: 10.5505/tjtes.2015.42948 Sayfalar 58 - 65 AMAÇ: Eklem içi humerus alt uç kırıklarının tedavisinde triseps-reflekting ankoneus pedikül (TRAP) ve olekranon osteotomisi yöntemlerinin fonksiyonel sonuçları karşılaştırıldı. GEREÇ VE YÖNTEM: Eklemi içi humerus kırığı olan 40 hasta geriye dönük olarak incelendi. Bunlardan 22 hastaya (12 erkek, 10 kadın; ortalama yaş 37.8 yıl dağılım 17–70) TRAP, 18 hastaya (11 erkek, 7 kadın; ortalama yaş 35.4 yıl dağılım 18–62) olekranon osteotomisi uygulandı. Kırık sınıflaması AO/ASIF sınıflamasına göre yapıldı. Fonksiyonel sonuçlar Mayo dirsek performans skoru ve Kol, Omuz ve El Engellilik (DASH) skoru ile değerlendirildi. BULGULAR: Triseps-reflekting ankoneus pedikül grubunda dirsek eklem hareket açıklığı ortalama 108° (dağılım 40°–140°) iken olekranon osteotomisi grubunda ortalama 98° (dağılım 70°–115°) bulundu. Eklem hareket açıklığı bakımından iki grup arasında istatiksel olarak anlamlı fark bulundu (p=0.038). Her iki grup arasında DASH ve MEPS puanı bakından istatiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p=0.412, p=201, sırasıyla). Komplikasyon oranları TRAP grubunda %27.2 iken olekranon osteotomisi grubunda %55 bulundu. TARTIŞMA: Triseps-reflekting ankoneus pedikül yöntemi, olekranon osteotomisine göre dirsek eklem hareket açıklığını sağlamada daha başarılıdır. Ayrıca TRAP yöntemi komplikasyon oranlarını ve yeniden ameliyat gereksinimini azaltmaktadır. |
12. | Trafik Kazasına Maruz Kalan Olgularda İkincil Mağduriyet: Adli Olgu Bildirimi Yapılmadan veya Otopsi Uygulanmadan Defnedilme Secondary Victimization on the Traffic Accident Victims: Getting Buried Without Decleration of the Forensic Case and Performing the Autopsy Zerrin Erkol, Yavuz Hekimoğlu, Bora Büken, Gözde Şirin, Rıza Yılmaz, Harun AkkayaPMID: 27135081 doi: 10.5505/tjtes.2015.47817 Sayfalar 66 - 75 Amaç: Çalışmada; trafik kazasına maruz kalan ve otopsi yapılmadan defnedilen olguların analizi ile adli olgu bildirimi ve otopsinin öneminin vurgulanması amaçlanmaktadır. Gereç ve Yöntem: Adli Tıp Kurumu Birinci İhtisas Kurulu’nda 2004-2008 yılları arasında düzenlenen raporlar içerisinde trafik kazasına maruz kalmış ve otopsi yapılmadan defnedilmiş bulunan toplam 542 ölüm olgusu retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Olguların 376’sı (%69,37) erkek, 166’sı (%30,63) kadın; ortalama yaş 58.50±20,91 (3-98 yaş arasında) idi. En fazla olgu 61-üstü yaş grubunda (301 olgu-%55,53) bulunuyordu. Olguların 336’sı (%61,99) hastanede, 241’i (%44,47) kaza sonrası 1-12 ay içerisinde ölmüş olup ölü muayenesi sadece 124 (%22,88) olguda yapılmıştı. Olguların 344’ünde (%63,5) adli olgu bildirimi yapılmadan Mernis ölüm tutanağı düzenlendiği belirlendi. Kurul kararında; 95 olguda (%17,53) otopsi yapılmadığından ölüm nedeninin belirlenemediği, 57 (%10,52) olguda ise otopsi yapılmadığından kaza ile ölüm arasında illiyet bağı olup olmadığının bilinemeyeceği yönünde görüş belirtilmişti. Sonuç: Bulgularımız, trafik kazasına maruz kalan olgularda adli olgu bildiriminin gerçekleştirilmesinin ve zamanında otopsi yapılmasının önemini vurgulamaktadır. |
13. | Lökosit Sayısı, Yüzde Nötrofil Oranı ve C-Reaktif Protein Konsantrasyonlarının “Kesim Değeri” Düzeylerinde Apandisit Tanısındaki Değerleri Predictive Value of Leucocyte Count, Neutrophil Percent and C-Reactive Protein Concentration “Cut-Off Value” On The Diagnose Of Appendicitis Cüneyt Ayrık, Ulaş Karaaslan, Ahmet Dağ, Seyran Bozkurt, İbrahim Toker, Filiz DemirPMID: 27135082 doi: 10.5505/tjtes.2015.91112 Sayfalar 76 - 83 Amaç: Bu çalışmada akut apandisit şüphesiyle ameliyat edilenlerde preoperatif lökosit sayımı, nötrofil yüzdesi ve CRP’nin kesim değeri düzeylerinde apandisit tanısı koymada prediktif değerlerinin araştırılması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Ocak 2008 - Kasım 2010 tarihleri arasında acil servise karın ağrısı ile başvuran ve akut apandisit ön tanısı ile ameliyata alınan hastalar retrospektif tarandı. Hastalar histopatalojik bulgulara göre üç gruba ayrıldı. Grup I: normal apendiks, grup II: komplike olmayan apandisit, grup III: komplike apandisit. Laboratuar ölçümlerinin ayırt ediciliğine yönelik ROC eğrileri oluşturularak, her bir ölçüme ait kesim değerleri belirlendi ve pozitif patolojiyi ayırt edicilik performansları değerlendirildi Bulgular: Çalışmaya alınan 320 hastanın 175’i erkek (%54,7) ve 145’i kadın (%45,3) olup, yaş ortalaması 35,95±14,75’idi. WBC kesim değeri 12,080 olup toplam apandisitlileri (grup II+III) normal apendikslilerden ve grup II’yi grup I’den ayırmada anlamlı bulunurken (p<0,001,) grup II’yi, grup III’ten ayırt etmede anlamlı bulunmadı (p=0,768). Yüzde nötrofil oranı kesim değeri %73 olup, grup II+ grup III’ü, grup I’den ve grup II’yi, grup I’den anlamlı olarak ayırt ettiği (p<0,001) ancak grup II’yi, grup III’ten ayırt edemediği tespit edildi (p=0,681). CRP kesim değeri 45,98 olup grup II+grup III’ü grup I’den ve grup II’yi grup I’den ayırmada anlamlı bulunmadığı, grup II’yi, grup III’ten ayırt etmede anlamlı olduğu( p<0,001) saptandı. Tüm ölçümler birlikte değerlendirildiğinde sadece yüzde nötrofil artışı komplike olmayan apandisit riskini artırırken (OR: 1,082; p < 0,001), hem nötrofil hem de CRP’deki artış komplike olma riskini arttırdığı tespit edildi (OR: nötrofil =1,066; p=0,009- CRP= 1,005; p=0,013). Sonuç: Laboratuar testlerinin kesim değerleri tanıya ve tedavini şeklinin belirlenmesine yardımcı olabilir. Özellikle CRP düzeylerinde belirlenen kesim değerleri, konvansiyonel appendektomi veya laparoskopik appendektomi şeklinde seçilecek cerrahi yöntemin belirlenmesinde ve ameliyat sırasında kullanılacak insizyonun tercihi açısından yol gösterici olabilir |
14. | Çocuklarda Suprakondiller Humerus Kırığı Sonrası Damarsal Yaralanmalar Vascular Injury Following Supracondylar Humerus Fractures in Children Emin Özkul, Mehmet Gem, Celil Alemdar, Hüseyin Arslan, İbrahim Azboy, Velat ÇelikPMID: 27135083 doi: 10.5505/tjtes.2015.83720 Sayfalar 84 - 89 AMAÇ: Çocuk suprakondiller humerus kırığı sonrası ekstremite distalinde nabız alınamayan hastaların sonuçlarını değerlendirmektir. GEREÇ VE YÖNTEM: Suprakondiler humerus kırığı sonrası ekstremite distalinde nabız alınamayan 42 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Preoperatif ve post operatif nörolojik muayene bulguları, yaralanma şekli, yaralanma ile hastaneye başvuru arasında geçen süre ve ameliyata alınma zamanı, hastanede kalma süresi ve ameliyat sonrası görülen komplikasyonlar açısından hastalar değerlendirildi. BULGULAR: Tüm hastalarda Gartland tip 3 kırık mevcuttu. Yirmi yedi hastada redüksiyon sonrası radial nabız palpe edilmeye başlandı. On hastada sadece doppler ile belirlenen akım mevcut iken, iki hastada akım alınamadı. Dolaşım bozukluğu olmayan bu iki hastada da ameliyattan bir gün sonra doppler ile akım alınmaya başlandı. Redüksiyon sonrası dolaşım bozukluğu devam eden ve doppler USG ile akım alınamayan diğer 3 (%7) hastaya acil vasküler eksplorasyon uygulandı. Bir hastaya primer sütürasyon, diğer 2 hastaya ise saphenous greft ile tamir uygulandı. SONUÇ: Suprakondiller humerus kırığına bağlı nabızsız el gelişen hastalar, redüksiyon sonrası yeniden değerlendirilmeli; ekstremite dolaşımı düzelenler ve dolaşım bozuluğu bulguları olmayanlar için sadece yakın takip, dolaşım bozukluğu devam edenlere ise damar tamiri yapılmalıdır. |
15. | AO 42A ve 42B tipi tibia kırıklarında uyguladığımız perkütan kilitli plak ve intramedüller çivi tespit sonuçlarının retrospektif analizi Retrospective analysis of AO 42A-B type tibia fractures treated with percutaneus locked plating and intramedullary nailing Fuat Bilgili, Ayhan Kılıç, Sami Sökücü, Atilla Sancar Parmaksızoğlu, Kamil Serdar Çepni, Yavuz Selim KabukçuoğluPMID: 27135084 doi: 10.5505/tjtes.2015.56956 Sayfalar 90 - 96 Amaç: Bu çalışmada AO 42A ve 42B tipi tibia kırıklarında uygulanan perkütan kilitli plak(PKP) ve intramedüller çivi(İMÇ) tespit sonuçlarının retrospektif analizi yapıldı. Tespit tipinin kaynama zamanı ve fonksiyonel sonuçlar üzerinde etkisinin olup olmadığı ve komplikasyonları sorgulandı. Gereç ve yöntem: Bu retrospektif çalışmaya 2006-2010 yılları arasında eklem dışı tibia distal uç kırığı tanısıyla cerrahi tedavi edilen 42 hasta dahil edildi. Hastaların 18’i kapalı İMÇ ile(grup 1), 24’ü ise PKP(grup 2) ile tedavi edildi. Ortalama yaş 41 (dağılım: 16-70) yıl olan hastaların 32’si erkek, 10’u kadındı. Kırıklar AO sınıflamasına göre sınıflandırıldı. Hastaların kaynama zamanları, fonksiyonel sonuçları ve komplikasyonları ( kaynamama, kötü kaynama, enfeksiyon, implant çıkarma) karşılaştırıldı. Fonksiyonel sonuçları karşılaştırmada The American Orthopaedic Foot and Ankle surgery(AOFAS) skorlaması kullanıldı. Bulgular: Ortalama takip süresi Grup I için 20 (12-32) ay, Grup II için 22 (13-34) aydı. Kırık kaynama zamanı grup 1’de 16 (12-24) hafta, grup 2’de 19 (16-24) haftaydı. Kırık kaynama zamanı İMÇ ile tespit edilen hastalarda anlamlı derecede daha kısaydı ( p=0.002 ). Son kontroldeki AOFAS skoru Grup I için 85 ( dağılım: 69-100 puan ), Grup II için 81 puan ( dağılım: 60-95 puan ) bulundu, aralarındaki fark istatistiksel açıdan anlamlı değildi ( p=0.06 ). Grup II’deki 2 hastada kaynamama görüldü. Grup 1'de 2 hastada, grup 2'de 1 hastada dizilim kusuru görüldü. Grup 1’de 2 hastada, grup 2’de ise 3 hastada yüzeyel enfeksiyon oluştu. Sonuç: İMÇ ile tespit edilen kırıklarda kaynama daha erken oluştu. İstatistiksel olarak anlamlı olmasada İMÇ yapılanlarda komplikasyonlar daha az, fonksiyonel sonuçlar daha iyiydi. Anahtar Kelimeler: intramedüller çivi, perkütan kilitli plak, distal tibia, kırıklar |
OLGU SUNUMU | |
16. | Travmatik Kiyazmal Sendroma Bağlı Izole Bitemporal Hemianopsi Isolated Bitemporal Hemianopsia Due to Traumatic Chiasmal Syndrome Bülent Yazıcı, Sertaç Argun KıvançPMID: 27135085 doi: 10.5505/tjtes.2015.90540 Sayfalar 97 - 99 Yirmi yaşında, erkek hasta her iki gözünde nesnelerin yarısını görememe ve okurken bulanık görme yakınmalarıyla başvurdu. Hastanın yakınmaları bir yıl önce kranyo-orbital kırıklara yolaçan bir trafik kazasından sonra başlamıştı. Göz muayenesinde total bitemporal hemianopsi ve hafif ekzotropya saptandı. Görme keskinlikleri her iki gözde 1.0’dı. Radyolojik incelemede fronto-etmoid ve sfenoid kemiklerde kırıklar ve optik kiyazmada incelme saptandı. Hipotalamo-hipozifer bir bozukluk saptanmadı. İzlem sırasında görsel bulgularda değişiklik olmadı. Nadir olmakla birlikte, künt kafa travması kiyazmal çaprazlaşan sinir demetlerinde izole bir hasara ve buna bağlı olarak normal görme keskinliğinin eşlik ettiği bir bir bitemporal hemianopsiye yol açabilir. Travmatik kiyazmal sendrom bitemporal hemianopsinin ayırıcı tanısında göz önünde tutulmalıdır. |
17. | Bir Servikal Travma Olgusunda İlginç Direk Grafi ve Bilgisayarlı Tomografi Görüntüleri Interesting X-Ray and Computed Tomography Images of a Cervical Trauma Patient Havva Kalkan, Ganime Dilek Emlik, Mesut SivriPMID: 27135086 doi: 10.5505/tjtes.2015.49596 Sayfalar 100 - 102 Acil servise düşme veya motorlu taşıt kazası sonrası bilinç kaybıyla gelen olguların yaklaşık %5-10’unda servikal vertebra fraktürü ve kord hasarlanması vardır. Tanıda görüntüleme yöntemleri özellikle bilgisayarlı tomografi(BT) ve direk grafi önemli role sahiptir. Amacımız C3-4 dislokasyonu ve distraksiyonu olan ve shearing hasarlanma olarak adlandırılan servikal travma olgusunda ilginç BT ve direk grafi bulgularını tanımlamaktır. C3-4 vertebra korpusları arasında hematom nedeniyle belirgin genişleme görülmüştür fakat fraktür hattı ve major vasküler yaralanma saptanmamıştır. Görüntüler oldukça ilginçti. Ayrıca klinik değerlendirmede NEXUS ve Kanada kuralları dikkate alınmıştır. Görüntüleme yöntemleri özellikle de reformat BT görüntüleri hasarın ne olduğu ve nerede olduğunu bulmada kolaylık sağlar. |
18. | Nadir bir akut karın nedeni: Spontan ortak hepatik kanal perforasyonu A rare cause of acute abdomen: spontaneous common hepatic duct perforation Hüseyin Pülat, Oktay Karaköse, Mehmet Fatih Benzin, Mehmet Zafer Sabuncuoğlu, Recep ÇetinPMID: 27135087 doi: 10.5505/tjtes.2015.95142 Sayfalar 103 - 105 Spontan ekstrahepatik safra yollarının perforasyonu, genellikle bebeklerde görülür. Erişkinlerde nadir görülmesine rağmen ölümcül safra peritonitiyle seyredebilir. Bundan dolayı akut karın tablosu ile başvuran bir hastaya zaman kaybetmeden karın ultrasonografisi ve bilgisayarlı tomografi gibi radyolojik görüntüleme yöntemleri ile ayırıcı tanı yapılmalıdır. Bu görüntüleme tetkiklerinde safra taşı hastalığı ile birlikte perihepatik serbest sıvı veya koledoğun takip edilememesi durumunda ayırıcı tanıda düşünülmelidir. Ciddi komplikasyonlarından korunmak için acil cerrahi girişim planlanmalıdır. Bu yazıda erişkin bir hastada spontan ortak hepatik kanal perforasyonuna bağlı gelişen nadir bir akut karın sebebini sunmayı amaçladık. |
19. | Spontan splenik arter anevrizma rüptürü: klinikte nadir görülen bir akut abdomen sebebi Spontaneous rupture of the splenic artery aneurysm: a rare clinical presentation of acute abdomen. Mehmet Timuçin Aydın, Mehmet Mahir Fersahoğlu, Sinan Tezer, Mehmet Okuducu, Birol Ağca, Kemal MemişoğluPMID: 27135088 doi: 10.5505/tjtes.2015.32654 Sayfalar 106 - 108 Acil serviste nadir olarak görülen spontan splenik arter rüptürü ani başlayan akut karın ağrısını olarak ortya çıkabilir ve tanı zamanlı olarak konulamazsa yüksek mortalite ile seyreder. Karın ağrısı yakınması ile başvuran 33 yaşında erkek hastada akut batın bulguları ile tanı çalışmasında sırasında hipovolemik şoka girdi ve acil aparatomide rüptüre splenik arter anevrizması splenektomi ile kontrol altına alındı. |
OLGU SERISI | |
20. | Çocuklarda duodenum perforasyonları Duodenum perforations in children Şenol Emre, Emrah Aydın, Rahşan Özcan, Gonca Topuzlu Tekant, Ergun Erdoğan, Osman Faruk Şenyüz, Sinan CelayirPMID: 27135089 doi: 10.5505/tjtes.2016.69947 Sayfalar 109 - 113 Amaç: Kliniğimizde duodenal perforasyon nedeniyle takip ve tedavisi yapılan olguların incelenmesidir. Olgular ve Yöntem: Duodenal perforasyon tanısı ile 1990 – 2014 yılları arasında tedavi edilen 14 olgunun kayıtları geriye dönük olarak incelendi. Bulgular: 1990 – 2014 yılları arasında kliniğimize başvuran 14 olgunun (8E, 6K) ort. başvuru yaşı 6,2 yıl (25 gün - 16 yıl)dı. İki olgu primer olarak başvuruda bulunurken, 12 olgu dış merkezlerden yönlendirilmişti. Ortalama başvuru süresi 3,2 (1 gün – 1 hafta) gündü. Perforasyon nedeni 10 olguda duodenal ülser, 3 olguda travmatik perforasyon, ichtiosisli 2 aylık bir olguda ise idiopatik idi. Bir olguda nesidioblastozis nedeniyle totale yakın pankreatektomi sonrasında hiperbilüribineminin devam etmesi üzerine yapılan laparotomide duodenal perforasyon saptanarak hastaya duodenum 1. ve 2. kıtalara rezeksiyon, pilor rezeksiyonu, koledekojejunostomi, gastrojejunostomi ve jejunojejunostomi uygulandı. Kalan 13 hastada primer tamir yapıldı. Primer tamir yapılan hastaların birinde ek olarak gastrostomi açılırken 9 olguya omentoplasti yapıldı. Takipte 12 olgunun herhangi bir klinik yakınması yokken, iki olgu kaybedilmiştir. Sonuç: Duodenal perforasyonlar çocuk cerrahlarının nadir karşılaştıkları cerrahi problemlerden biridir. Bu nedenle karın ağrısının ayırıcı tanısında akılda tutulmalıdır. Cerrahi sağaltımda primer onarım (duodenorafi ± omentoplasti), etkin ve güvenli bir cerrahi yöntemdir. |