1. | ACİL SERVİSTE UYGUN NÖBET SİSTEMİ OLUŞTURMA STRATEJİLERİ THE STRATEGIES TO MAKE A SUITABLE ON-CALL SYSTEM IN THE EMERGENCY DEPARTMENT Arif Alper Çevik, C James Hollıman, Cüneyt AyrıkPMID: 11705165 Sayfalar 1 - 7 Makale Özeti |Tam Metin PDF |
2. | TRAVMA VE RESÜSİTASYON KURSU (TRK): İLK 2 YILIN DEĞERLENDİRMESİ Trauma and resuscitation course (TRC): evaluation of the first 2 years Korhan Taviloğlu, Cemalettin Ertekin, Recep Güloğlu, Rıfat Tokyay, Yılmaz AkgünPMID: 11705181 Sayfalar 8 - 12 Aralık 1998 ve Kasım 2000 tarihleri arasında, ülke genelinde 2'si eğitmen kursu ve 6'sı standart kurs olmak üzere toplam 8 Travma ve Resüsitasyon Kursu (TRK) düzenlemiştir. Yapılan anket sonuçlarına göre 63 eğitmen ve 121 kursiyerin görüşleri değerlendirilmiştir. Değerlendirme sonuçlarının ilerideki kurslara katkıda bulunacağına inandığımızdan, bu çalışmada tartışmayı uygun bulduk. İki eğitmen kursuna katılan 63 eğitmenden 55'i üniversite, geri kalan 8'i ise eğitim hastanelerinde görev yapmaktadır. Altı standart kursa toplam 121 hekim katılmış ve yaş ortalamaları 34 olarak belirlenmiştir. Katılımcıların hekimlik yaptığı ortalama süre 10 yıl (3 ay- 43 yıl) olarak saptanmıştır. Kursa katılan doktorların % 94'ü kursu içeriği yönünden yeterli bulmuştur. Kurs kitabını, katılımcıların % 15'i şekil ve resim açısından yetersiz bulmuştur. Kursun hedef kitlesinin en çok acil servis doktorları ve pratisyen hekimler olması gerektiğine inananlar çoğunluktadır. Sonuç olarak en büyük eleştirinin uygulamalı eğitimin eksikliği ve video oturumlarının azlığı ile TRK kitabımda şekillerin eksikliği olduğunu belirlemiş bulunmaktayız. Hedefimiz bu tip eleştirilerin ışığında, yeni kursların daha verimli ve yararlı olması yönünde gerekli değişiklikleri yapmak, acil travma ve resüsitasyon konusunda, ülke genelinde bir standardizasyona getirmektir. |
3. | HASTANELER ARASI SEVKLERDE KURALLARA UYULUYOR MU? DO EMERGENCY DEPARTMENTS COMPLY WITH THE RULES OF PATIENT TRANSPORTATION? Erol Armağan, Şule Akköse, Hüseyin Çebişci, Zülfi Engindeniz, Rifat TokyayPMID: 11705166 Sayfalar 13 - 16 Hasta sevk ederken acil servislerin en önemli çalışma ilkelerinden birisi de hasta şevkinde varolan kurallara uyumdur. Bu çalışma bölgemizde bu kurallara uyumun ne kadar sağlandığını anlamak amacıyla yapılmıştır, 01.05.1999-01.07.19999 tarihleri arasında acil servisimize başka bir hastaneden ambulans ile gelen 180 hastada Amerikan Acil Tıp Uzmanları Derneği (ACEP) nin hasta sevk kurallarına uyumun sağlanıp sağlanmadığı araştırılmıştır. Bulgular kurallara uyumun yeterli olmadığını göstermiştir. Çalışmanın sonuçları çevre hastanelerin acil servis ve travma bakımından sorumlu hekimlerinin aylık travma eğitim toplantısında sunulacak, bu konuda İl Sağlık Müdürlüğü, İl ve İlçe Devlet Hastaneleri, SSICya bağlı hastaneler ile görüşülerek belli protokollerin oluşturulması sağlanacak, hasta şevkinde daha iyi koşullar yaratılmaya çalışılacaktır. |
4. | TRAVMATİK DALAK YARALANMALARI TRAUMATIC SPLENIC INJURIES Erdoğan M Sözüer, Engin Ok, Oktay Banlı, Özhan İnce, Zeynep KekeçPMID: 11705167 Sayfalar 17 - 21 Künt veya penetran abdominal travması ve dalak yaralanması olan hastalarda halen en sık kullanılan cerrahi yöntem splenektomidir. Bu çalışmada, travmalı ve dalak yaralanması olan hastalarda uyguladığımız cerrahi yöntemleri ve sonuçlarını incelemeyi amaçladık. Toplam 225 hastanın 55 (%24)'i kadın, 170 (%76)'i erkek, yaş ortalaması 29 idi. Moore sınıflamasına göre; birinci derece 23 (%10), ikinci derece 96 (%43), üçüncü derece 75 (%33), dördüncü derece 24 (%11) ve beşinci derece dalak yaralanması 7 (%3) hastada tespit edildi. Splenektomi 203 (%90) hastaya uygulandı. Kalan 22 hastanın 18'ine (%8) (I. ve II. derece dalak yaralanması olan hastalar) splenorafı, 4'üne (%2) (II. derece yaralanma) parsiyel splenektomi yapıldı. Toplam 27 (%12) hastada mortalite gelişti. İlave organ yaralanması ile mortalite arasında belirgin bir korelasyon olduğu tespit edildi (Fisher Ki-Kare Testi; X2=9,538, p<0.002). Sonuç olarak; dalak yaralanmalarında, özellikle I ve II derece yaralanmalarda nonoperatif tedavi yöntemlerine olan yönelim hastaların yarısına yakınında gereksiz splenektomileri önleyebilir. Kombine yaralanmalar mortaliteyi artıran en önemli faktörlerden biridir. |
5. | ÖZOFAGUS YARALANMALARI ESOPHAGEAL INJURIES Cemalettin Ertekin, Hakan T Yanar, Recep Güloğlu, Korhan Taviloğlu, Şükrü DilegePMID: 11705168 Sayfalar 22 - 27 Özofagus yaralanmaları son yıllardaki antibiyotik ve cerrahi tekniklerdeki gelişme, monitörizasyon, solunum ve beslenme desteğinde artışa rağmen hala mortalitesi yüksek bir klinik tablodur. Prognoz ve tedavi şeklinin belirlenmesinde; perforasyon yeri, perforasyonun oluşumu ile teşhis arasında geçen süre, perforasyon bölgesinde organik veya fonksiyonel tıkanmanın olması, perforasyonun enflame veya tümörlü bölgede yer alması, gastro-özofajial reflünün bulunması, yandaş yaralanma ve hastalıklar ile yaş önemli rol oynar. Bu çalışmada Ocak 1995 ile Ocak 2001 tarihleri arasında İstanbul Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi ABD, Acil Cerrahi Servisine özofagus yaralanması nedeniyle başvuran 7 olgu retrospektif olarak değerlendirildi. Olguların 5'i erkek, 2'si kadın olup, ortalama yaş 36 idi (12-75). 4 olguda servikal, 3 olguda torakal özofagus yaralanması tespit edildi. Perforasyon nedenleri 3 olguda kurşunlanma, 1 olguda yabancı cisim (kemik)yutma, 1 olguda bıçaklanma, 2 olguda iatrojenik yaralanma idi. 3 olgu eksitus olurken, 4 olgu şifa ile taburcu edildi. Mortalitesi oldukça yüksek olan özofagus perforasyonlarında erken teşhis ve uygun tedavi yönteminin seçimi hayat kurtarıcı olup, erken teşhisi sağlayan en önemli etken ise yaralanmanın varlığından şüphe etmektir. |
6. | BİR ACİL TIP KLİNİĞİNİN 6 AYLIK FAALİYET SONUÇLARININ ANALİZİ THE ANALYSIS OF THE RESULTS OF ACTIVITIES FOR 6 MONTHS RELATING TO AN EMERGENCY MEDICINE CLINIC Başar Gander, Ali Çalıkuşu, Sadık Girişgin, Ayşegül BayırPMID: 11705169 Sayfalar 28 - 31 Acil tıp uzmanlık programları ülkemizde henüz 6yıllık bir geçmişe sahiptir. 1995 yılında kurulan ülkemizin ikinci üniversite acil tıp departmanı olan S.Ü.T.F Acil Tıp Anabilim Dalı ve kliniği 5 yıl içinde oldukça uzun bir yol almıştır. S.Ü.T.F Acil Tıp Kliniğinde 6 aylık süre içinde gözlem ve yoğun bakım ünitelerinde izlenen 974 hastanın acil tıp kliniğinde ortalama 45.53 saat kaldığı, bu süre sonunda 55.75'inin taburcu edildiği, % 45.25'inin ilgili kliniklere devir edildiği, % 4.00'ünün öldüğü saptanmıştır. Kliniğin 6 aylık faaliyet sonuçlarının incelendiği bu makaleden elde edilen sonuçlar ektedir. Acil tıp uzmanlık programlarının başlamasından sonra sevk idaresinden acil tıp uzmanlarının sorumlu olduğu acil servis sıra spesifik kliniklerin acil ve ayrı kliniklere sahip olması gündem gelmiştir. Acil tıp klinikleri 2 üniteden oluşur; 1- Gözlem ünitesi, 2- Yoğun bakım ünitesi, Gözlem Ünitesi: Acil servislerde geçen ilk saatlerden sonra taburcu olma ya da hastaneye yatırılma işlemlerine alternatif olarak ilk kez ABD' de yaklaşık yirmi yıl önce kullanılmaya başlamıştır. |
7. | SAFRA TAŞI İLEUSU: PREOPERATİF TANIYI DESTEKLEYEN DEMOGRAFİK VE KLİNİK KRİTERLER Gallstone ileus: demographic and clinical criteria supporting preoperative diagnosis Günay Gürleyik, Emin GürleyikPMID: 11705170 Sayfalar 32 - 34 Safra taşı ileusu, yüksek mortalite riski taşıyan nadir bir barsak tıkanması şeklidir. Bu nadir hastalığın preoperatif tanısı zordur. Bu çalışmanın amacı, ince barsak tıkanmalı olgularda safra taş ileusu şüphesini destekleyen bazı basit öğelerin ortaya konmasıdır. Bu amaçla 25 yıllık bir dönemde inkarsere dış fıtıklar haricindeki mekanik barsak tıkanmalı 1230 ve safra taşı ileusu bulunan 8 olgunun hastane kayıtlarını retrospektif olarak inceledik. İnce barsak tıkanmalı olguların %0.9'unda (8/886) neden olarak safra taşı bulundu. Sekiz olgumuz da ortalama yaşı 74 olan kadınlardı. İnce barsak tıkanmalı yaşlı (+ 70 yıl) kadınların % 18'inde safra taşı ileusu tanısı vardı. Adezyonlara neden olan önceki karın ameliyatları dışarıda tutulduğunda bu yaşlı kadın grubunda safra taşı ileus oranı %36'ya yükseldi. Önceki ultrason incelemeleri 5 (%62) olguda safra kesesi taşı varlığını göstermişti. Yalnızca bir olguda (%12.5), safra yollarında gaz varlığını gösteren direkt grafi sayesinde preoperatif olarak tanı konabildi. Tıkanma enterolitotomi ile tedavi edildi. İki (%25) olguda kolesistektomi eklendi. Erken postoperartif dönemde iki olgu (%25) kaybedildi. İleri yaş, kadın cinsi, bilinen safra taşı varlığı hikaye, tanıyı destekleyen öğeler olarak ortaya çıktı. Sonuç olarak safra taşı ileusu, inkarsere dış fıtığı olmayan, karın içi ameliyat geçirmemiş ince barsak tıkanmalı yaşlı kadınlarda sık görülen bir tıkanma nedenidir. Pnömobili preoperatif tanıyı koydurabilen radyolojik bulgudur. |
8. | PULMONER EMBOLİ RİSKİNİ ÖNLEMEDE İNFERİOR VENA KAVA FİLTRESİ UYGULAMALARIMIZ OUR EXPERIENCE WITH THE ROLE OF INFERIOR VENA CAVA FILTER IN THE PREVENTION OF PULMONARY EMBOLISM RISK Mehmet Kurtoğlu, Erol Aydın, Ahmet Necefli, Recep Güloğlu, Arzu PoyanlıPMID: 11705171 Sayfalar 35 - 39 Derin ven trombozu (DVT)'nun en ciddi ve ölümcül komplikasyonu halen pulmoner emboli (PE)'dir. Pulmoner emboli profilaksisinde kullanılan yöntemlerden biri de vena kava inferior filtresi (VKF) uygulanmasıdır. 1999-2000 yıllarında İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilimdalı Travma ve Acil Cerrahi Servisinde yatırılan 12 (8 erkek, 4 kadın) hastaya VKF uygulandı. Filtrelerin 10'u kalıcı, 2'si geçici tipte idi. Spinal kord travması sonrası gelişen kalıcı nörolojik defisitli (parapleji veya kuadripleji) 8 hastaya kalıcı filtre uygulandı. Kalıcı filtre uygulanan iki hastada ise malignite mevcuttu. İleri evre serviks kanseri olan ilk olguda alt ekstremitede DVT gelişti ve kanama riski yüksek olduğundan VKF uygulandı. Mesane kanseri olan diğer hastada ise düşük molekül ağırlıklı heparin (DMAH) kullanırken DVT gelişmişti. Daha kısa süreli PE profilaksisi gerektiren iki hastaya ise geçici VKF uygulandı. Bu olgulardan birincisinde, kapalı kafa travması (subaraknoidal kanama) tanısıyla yatmakta iken 8. gününde alt ekstremitede DVT gelişti ve yüksek kanama riski olduğu için filtre uygulandı. İkinci olguda ise kafa travması (subdural hematom+subaraknoidal kanama) ve multipl alt ekstremite fraktürleri mevcuttu.Filtre uygulaması İstanbul Tıp Fakültesi Radiodiagnostik ABD'nda gerçekleştirildi. (Resim 1). Kalıcı filtrelerde (LGM Venatech (B.Braun)) giriş yolu olarak sağ femoral ven kullanıldı. Geçici filtreler (Proliser Cordis (Johnson and Johnson Company)) ise sağ internal juguler ven yolu ile uygulandı. Kalıcı filtre uygulanan iki politravma hastası sepsis ve multiorgan yetmezliği gibi PE dışı nedenlerle kaybedildi. Diğerlerin ortalama 7,6 aylık takiplerde VKF uygulanması ile ilgili komplikasyon veya pulmoner emboli gelişmedi. Daha geniş olgu serisine ve uzun sureli takibe ihtiyaç olmakla birlikte, PE'yi önlemede VKF'nin etkili ve güvenli bir seçenek olduğunu düşünmekteyiz. |
9. | TRAVMATİK KARIN İÇİ BÜYÜK DAMAR YARALANMALARI TRAUMATIC INTRAABDOMINAL MAJOR VASCULAR INJURIES Ali Doğan Bozdağ, Yasin Peker, Yusuf Kumkumoğu, Hayrullah Derici, Okay Nazlı, Çağatay GürkökPMID: 11705172 Sayfalar 40 - 43 İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi II. ve III. Cerrahi Kliniklerinde Ocak 1990-Aralık 1999 tarihleri arasında opere edilen ve travmatik karın içi büyük damar yaralanması saptanan 47 olgu retrospektif olarak incelendi. Çalışmanın amacı mortaliteyi etkileyen faktörler araştırmaktı. Başvuru sırasında hemoglobin düzeyi (p<0.05), hematokrit (p<0.05), Glasgow Kamu Skalası (p=0.01), tansiyon arterial (p < 0.05), düzeltilmiş travma skoru (p=0.01), süre (p=0.01) ve yaralanan yandaş organ sayısı (p < 0.05), mortaliteyi etkileyen faktörler olarak belirlendi. Mortalite oranı %46.8, morbidite oram %41 olarak saptandı. |
10. | BÜYÜK KARIN AMELİYATLARINDAN SONRA TROMBOEMBOLİK PROFİLAKSİ THROMBOEMBOLIC PROPHYLAXIS AFTER MAJOR ABDOMINAL SURGERY Fehmi Çelebi, Ahmet A Balık, M İlhan Yıldırgan, Mahmut Başoğlu, Hatip Adıgüzel, Durkaya ÖrenPMID: 11705173 Sayfalar 44 - 48 Amaç: Büyük cerrahi işlem geçirmiş hastaların da tromboemboli profilaksisinde kullanılan yöntemlerin etkinliklerini karşılaştırmak. Hastalar ve Metod: Atatürk Üniversitesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı'nda Eylül 1998 ile Eylül 1999 tarihleri arasında elektif koşullarda büyük ameliyat geçiren hastalar randomize edilerek üç gruba ayrıldı. Grup 1'deki hastalara varis çorabı giydirildi. Grup 2'deki hastalara düşük molekül ağırlıklı heparin (LMWH) olan nadroparine calcium 0,3 ml 2850 lUAXa (Fraxiparine(r)) subkutan uygulandı. Grup 3' deki hastalara LMWH+ çorap kombinasyonu uygulandı. Bütün hastalara preoperatif dönemde ve klinik yakınması yoksa postoperatif 7. günde doppler sonografi ile alt ekstremite venleri kontrol edildi. Pulmoner emboli (PE) şüphesi olan hastalara akciğer perfüzyon sintigrafisi yapıldı. Bulgular: Grup 1, 2 ve 3'deki hastalar sırasıyla 91, 91 ve 92 hastadan oluşmaktaydı. Her üç grupta yaş ortalaması sırasıyla 57,25± 13,12; 54,53± 13,54 ve 53,65± 13,28 idi. Cinsiyet dağılımı E/K sırasıyla 51/38,56/35 ve 62/30 idi. Risk faktörü taşıyan hasta sayısı gruplara göre sırayla 27, 26 ve 37 idi. Postoperatif?. günde yapılan doppler ultrasonografide grup 1 'de 10, grup 2'de 8 ve grup 3'de 3 hastada derin ven trombozu (DVT) saptandı. Postoperatif dönemde grup Vde 6, grup 2 ve 3'de birer hastada yapılan akciğer perfüzyon sintigrafisinde PE ile uyumlu bulgular saptandı Gruplardaki hastaların yaralarında hematom sırasıyla 1, 8 ve 3 iken karın konan dreninden kanama 0, 2 ve 1 hastada gelişti. Grup 1'de 4 ve grup 2'de 2 olmak üzere toplam 6 (%2,2) hasta postoperatif dönemde tedavisi devam etmekteyken öldü. İstatistiksel olarak postoperatif PE ve yarada hematom grup 1 ile grup 2 arasında, postoperatif DVT ve PE gelişmesi grup 1 ile grup 3 arasında, risk faktörlerinde ise grup 2 ile grup 3 arasında fark vardı (p<0,05). Grup 2 ile grup 3 arasında postoperatif DVT, PE ve yarada hematom gelişmesi açısından sınırda bir fark saptandı. Ancak bu sonuç istatistiksel olarak anlamlı değildi. Sonuç: Ne tür profilaksi uygulanırsa uygulansın tromboembolik komplikasyonlar tamamen önlenememektedir. Çalışmamızda kombine profilaksinin daha etkili olduğu kanısına varıldı. |
11. | DEPREMDE YARALANAN HASTALARA YAKLAŞIM: 17 AĞUSTOS 1999 MARMARA DEPREMİ DENEYİMİMİZ EVALUATION OF THE EARTHQUAKE VICTIMS: AUGUST THE 17TH, 1999 OUR EXPERIENCE IN THE MARMARA EARTHQUAKE Necmi Kurt, Hasan Fehmi Küçük, Gürhan Çelik, Recep Demirhan, Özden Gül, Gülüm AltacaPMID: 11705174 Sayfalar 49 - 51 Amacımız on yedi Ağustos 1999' da meydana gelen Marmara Depremi'nde Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesinin deneyimini aktarmaktır. Deprem sonrası 30 günlük zaman diliminde hastanemize başvuran 698 yaralı, yaralanma şekilleri, yapılan tedavi yaklaşımları, morbidite ve mortalite açısından analiz edildi. Yatan 273 hasta yaralanan majör organ sistemine göre sınıflandırılırken; crush yaralanmalar ayrı bir grupta sınıflandırıldı. En sık görülen yaralanmalar crush yaralanma (%23.1), ekstremite kırıkları (%16.8) ve pelvis ve omurga kırıkları (%16.1) idi. En fazla yandaş yaralanmanın olduğu gruplar abdominal yaralanmalar (%45.5), crush yaralanmaları (%24.4) ve pelvis ve omurga yaralanmaları (%27.3) idi (p<0.05). Toplam mortalite % 7.3 idi. En sık mortalite görülen gruplar abdominal yaralanmalar (%27.3) ve crush yaralanmalar (%20) oldu (p<0.05). Crush sendromlu hastaların %61.9'una daha sonra gelişen kompartman sendromuna bağlı olarak fasiyotomi yapıldı. 31 hastaya hemodializ uygulandı. Depremlerle ilgili olarak en önemli sorun, deprem sahasında, hastaneler arasında ve hastane içi organizasyon problemleridir. Yüksek oranda yandaş travması olan hastalarda mortalite daha yüksek olmaktadır. Depremde en fazla görülen yaralanma türü crush yaralanmadır Erken tanı, uygun ve hızlı tedavi sağ kalımı artırmaktadır. |
12. | NEVIASER YÖNTEMİ İLE TEDAVİ EDİLEN AKUT GRADE III AKROMİOKLAVİKULAR ÇIKIKLARDA SONUÇLAR THE RESULTS IN ACUTE GRADE III ACROMIOCLAVICULAR DISLOCATIONS TREATED WITH NEVIASER'S METHOD Davut Keskin, Naci Ezirmik, Recep ÇelikPMID: 11705175 Sayfalar 52 - 55 Akut grade III akromioklavikular çıkıkların tedavisinde kullanılan yöntemler ve sonuçları üzerinde farklı görüşler vardır. Bu çalışmada Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı'nda Neviaser yöntemi ile cerrahi olarak tedavi edilen ve takip edilebilen 10 hastanın sonuçları değerlendirilmiştir. Hastaların hepsi erkek olup, yaşları 25 - 44 (ortalama 36.5) yıldır. Çıkık 5 olguda (%50) omuz üzerine düşme, 4 olguda (9640) trafik kazası, 1 olguda (%W) ise direk omuz travması sonucu oluşmuştur. Çıkık oluşması ile ameliyat zamanı arasında geçen süre 5 20 (ortalama 10.2) gündür.6 ay 2 yıl (ortalama 13.1 ay) takip edilen olguların hiç birinde komplikasyon gözlenmemiş ve 9 olguda (%90) çok iyi ve iyi sonuç elde edilmiştir. Bu çalışmanın sonucunda akut grade III akromioklavikular çıkıklı hastalarda Neviaser yönteminin iyi sonuçlar verdiği kanaatine varılmıştır. |
13. | PATELLA KIRIKLARINDA CERRAHİ TEDAVİ SONUÇLARI RESULTS OF SURGICAL TREATMENT IN PATELLAR FRACTURES Hakan Özdemir, Merter Özenci, Kürşat Dabak, Ahmet Turan AydınPMID: 11705176 Sayfalar 56 - 59 Çalışma; Mart 1996 Mart 2000 tarihleri arasında cerrahi tedavi uygulanan 20 hasta ile yapıldı. Hastaların 13'ü erkek, 7'si kadın ve yaş ortalaması 39.5 idi. Transvers kırığı olan 10 hastaya modifiye tension band, vertikal kırığı olan 3 hasta ile distal pol kırığı olan 2 hastaya lag screw veya mini spongioz vida ile fiksasyon, parçalı kırığı olan 5 hastaya ise K teli + periferik sirküler serklaj ile tespit uygulandı. Ortalama 24 ay süreyle takip edilen hastalar radyolojik bulgulara ve Levack tarafından tanımlanan kriterlere göre değerlendirildiler. Vakaların %55'inde iyi, %35'inde orta ve %10'unda kötü sonuç elde edildi. En iyi sonuçlar modifiye tensiyon band yöntemi ile tedavi edilen transvers kırıklarda elde edilirken, en kötü sonuçlar, periferik sirküler serklaj uygulanarak patellanın korunmaya çalışıldığı parçalı kırıklarda elde edildi. Çalışmanın sonucunda, cerrahi olarak tedavi edilen patella kırıklarında; kırığı oluşturan travmanın şiddeti, kırık tipi, uygulanan cerrahi teknik ve ameliyat sonrası rehabilitasyonun sonuç üzerinde önemli etkileri olduğu saptandı. Ayrıca, patella eklem yüzü bütünlüğünün korunamadığı çok parçalı kırıklarda patellektominin ciddi bir tedavi seçeneği olarak düşünülmesinin uygun olacağı sonucuna varıldı. |
14. | TRAVMATİK DİZ: MRG BULGULARI TRAUMATIC KNEE: MRI FINDINGS Gürkan Ege, Haluk Akman, Kısmet Kuzucu, Ekrem Ertem, Şafak ŞahlanPMID: 11705177 Sayfalar 60 - 65 Amaç: En sık yaralanan eklemlerden biri olan diz travmalarında, fizik muayene bulguları ve direkt grafiler tanıda sınırlı kalmaktadır. Manyetik rezonans görüntüleme (MRG) ise, kemik yapılara ek olarak menisküs ve bağlar gibi yumuşak doku patolojilerinin değerlendirilmesinde önemli bir fayda sağlamaktadır. Çalışmamızda, diz travmalarındaki MRG bulgularını değerlendirdik ve literatürle kıyasladık. Gereç ve yöntem: Ortopedi servisine diz travmasıyla gelen olgular arasından aperatif, artroskopik ve klinik korelasyonu olan 49 olguya ait 50 diz seçildi ve değerlendirildi. Fizik muayene ve direkt grafilerin tanıda yetersiz kaldığı olgulara MRG uygulandı. Bulgular: En sık rastladığımız bulgu kemik kontüzyonu oldu (n: 33). Daha sonra sırasıyla, 17 olguda ön çapraz bağ (ÖÇB) lezyonları, 12 olguda menisküs yırtıkları, 9 olguda osteokondral fraktür, 7 olguda kollateral bağ lezyonu ve 5 olguda kemik fraktürü tespit edildi. Sonuç: Diz travmalarında, MRG bulguları tanıya büyük katkı sağlamakta ve hastayı gereksiz tanısal artroskopi uygulamalarından korumaktadır. |
15. | KALÇA KIRIKLI-ÇIKIĞI (PİPKİN TİP-IV) İLE BERABER GÖRÜLEN TRAVMATİK AORT KAPAK RÜPTÜRÜ PIPKIN TYPE IV FRACTURE DISLOCATION OF THE HIP ASSOCIATED WITH A TRAUMATIC AORTIC VALVE RUPTURE Abdullah Göğüş, Sercan Akpınar, Mehmet Ünal, Bingür Sönmez, Azmi HamzaoğluPMID: 11705178 Sayfalar 66 - 69 Kardiak travmalar, politravmatize hastaların takibinde önemli bir klinik problemdir. Politravmatize hastalarda hastane öncesi ölümlerin üçte birini kardiotorasik travmalar oluşturmaktadır. Kardiak yaralanmalar, hastaneye canlı ulaşan hastaların ölüm nedenlerinin de büyük bir çoğunluğunu oluşturmaktadır. Bu ölümler sıklıkla multi-disipliner yaralanmaları olan politravmatize hastaların acil birimlerde eksik değerlendirme ve tanıları neticesinde olmaktadır. Burada, araç içi trafik kazası sonucu kalça kırıklı çıkığı (Pipkin Tip-IV) ve ayrışmamış sternum kırığı tanıları ile yatırılan, klinik takibi ve Ortopedik ameliyat hazırlıkları sırasında travmatik aort kapak rüptürü tanısı konan bir olgu sunulmaktadır. |
16. | HASTANIN KENDİSİNİN OLUŞTURDUĞU TRAVMATİK MAKRO GLOSSİYİ ÖNLEMEK İÇİN AĞIZ AŞISI APEREYİN KULLANIMI Use of a modified occlusal bite guard to treat self-induced traumatic macroglossia (two case reports) Serhat Yalçın, Buket Aybar, Cemalettin Ertekin, Recep GüloğluPMID: 11705179 Sayfalar 70 - 73 Amaç: Dilde devamlı olarak meydana gelen travmayı önlemek üzere ağız açıcı apareyin kullanımı Dizayn: İki vaka raporu. Araçlar: ağız açıcı aparey Sonuç: Ağız açıcı apareyin erken kullanılarak, travmatik makroglossi'li 16 yaşında erkek ve 22 yaşında bayan hastanın, diline gelen travmanın önlenmesi ve dildeki ödemin hızla giderilmesi. |
17. | PRİMER İNTESTİNAL LENFOMAYA BAĞLI İNTESTİNAL PERFORASYON OLGUSU A CASE OF SMALL BOWEL PERFORATION DUE TO PRIMARY INTESTINAL LYMPHOMA İbrahim Aydın, Ahmet Başkent, Gürhan Çelik, Acar Aren, M Zeki Eren, Erdal Ayar, Mete DemirPMID: 11705180 Sayfalar 74 - 76 |