DENEYSEL ÇALIŞMA | |
1. | Crush sendromunda gelsolin tedavisinin böbrekleri koruyucu rolü var mı?: Deneysel bir çalışma Is there a renal protective role for gelsolin treatment in crush syndrome? An experimental study Demet Acar, Mustafa Gülpembe, Emine Nur ÖzdamarPMID: 39668539 doi: 10.14744/tjtes.2024.43316 Sayfalar 845 - 851 AMAÇ: Bu çalışma, crush sendromu sıçan modelinde crush sıvısı resüsitasyonunun gelsolin tedavisi ile kombine edilmesinin böbrek fonksiyonu üzerindeki etkisini araştırmayı amaçlamaktadır. GEREÇ VE YÖNTEM: Yirmi dört yetişkin dişi Wistar albino sıçanı, crush sendromu için üç tedavi grubundan birine rastgele atandı: Kontrol (C) gru-bu, gelsolin + crush sıvısı (Gel) grubu ve yalnızca crush sıvısı (CF) grubu ile bir kontrol grubu (n=8). Sedasyon uygulanan sıçanlara, 5 saat süreyle bir kompresyon cihazı kullanılarak 2 kg'lık tek taraflı arka ekstremite kompresyonu uygulandı. Kontrol grubuna kompresyon sonrası herhangi bir tedavi uygulanmadı. Turnike çıkarıldıktan sonra, gelsolin grubundaki sıçanlara 0.1 ml steril salin içerisinde 2 mg/kg dozunda rekombinant insan gelsolin ve crush sıvısı intravenöz olarak uygulandı. CF grubuna yalnızca crush solüsyonu uygulandı. BULGULAR: 24. saatte CF grubunda CK düzeyleri kontrol ve gelsolin + CF gruplarına göre daha düşüktü (sırasıyla, 132 IU ve 630 IU [p=0.004] ve 519,5 IU [p=0.014]). 48. saatte hem CF hem de CF + gelsolin gruplarında CK düzeyleri kontrol grubuna göre daha düşüktü (sırasıyla, p<0.001 ve p=0.014), CF ve CF + gelsolin grupları arasında anlamlı fark yoktu (p=0.773). 72. saatte CF + gelsolin grubundaki CK düzeyleri kontrol grubuna göre daha düşüktü (p=0.023), ancak CF grubuyla karşılaştırılabilir düzeydeydi (p>0.05). Kontrol ve CF + gelsolin gruplarında 24. ve 72. saatteki BUN düzeyleri benzerdi (p>0.05). 48. saatte hem CF hem de CF + gelsolin gruplarında BUN düzeyleri kontrol grubuna göre daha düşüktü (sırasıy-la, p=0.001 ve p=0.003), CF ve CF + gelsolin grupları arasında anlamlı fark yoktu (p>0.05). 24. saatte gelsolin + CF grubunda kreatinin düzeyleri kontrol grubuna göre daha düşüktü (p=0.017). CF ve CF + gelsolin gruplarında ise benzerdi (p>0.05). 48. ve 72. saatlerde kreatinin düzeyleri hem CF hem de CF + gelsolin gruplarında benzer ancak kontrol grubuna göre düşüktü (p<0.05). Kreatinin düzeylerindeki değişiklikler tüm gruplarda benzerdi (p>0.05). SONUÇ: Bu çalışma, crush sendromunun tedavisinde gelsolinin crush solüsyonu ile birlikte uygulanmasının, tek başına crush solüsyonuna kıyasla üstün sonuçlar vermediğinin gösterildiği literatürdeki ilk örneği oluşturmaktadır. Bununla birlikte, değişen dozlarda gelsolin kullanan daha fazla araş-tırma yapılması gerekmektedir. |
2. | Ratlarda oluşturulan deneysel peritonit modelinde intraperitoneal LR-PRP'nin bakteriyel translokasyona etkisi The effect of intraperitoneal LR-PRP on bacterial translocation in an experimental model of peritonitis in rats Mustafa Hilkat Bilaloğlu, Ömer Rıdvan Tarhan, İsmail Zihni, Mümtaz Cem ŞirinPMID: 39668540 doi: 10.14744/tjtes.2024.57634 Sayfalar 852 - 860 AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, ratlarda oluşturulan deneysel peritonit modelinde Lökositten Zengin Trombositten Zengin Plazma'nın (LR-PRP) bakteriyel translokasyona etkisini incelemektir. Sekonder peritonit, gastrointestinal sistemin mukozal bariyerinin bütünlüğünün kaybı ile mikroorganizmaların peritoneal boşluğa kontaminasyonu sonucu oluşan peritonit tablosudur. LR-PRP’nin pozitif anti-enfeksiyöz, immün modülatör ve anjiyogenetik etkileri olduğu gösterilmiştir. GEREÇ VE YÖNTEM: Wistar-Albino ırkı 27 adet rat, sham, kontrol ve deney grubu olmak üzere 3 gruba ayrıldı. Ratlara anestezi altında laparotomi yapıldı ve çekum izole edildi. Sham grubunda işlem yapılmadı. Kontrol ve deney gruplarındaki ratların çekumları 18 Gauge iğne ile 5 dakika içerisinde 2 kez delindi. Deney grubundaki her ratın kan ürünü kendi üzerinde kullanılmak üzere LR-PRP hazırlandı ve intraperitoneal olarak uygulandı, tüm gruplardaki ratların batınları 8 dakika sonra kapatıldı. 8 saat sonra tüm hayvanlara anestezi altında relaparotomi yapılarak cerrahi egzanguinasyon uygulandı ve doku ve kan örnekleri alındı. Alınan kanlardan inflamatuvar parametreler (TNF-α,IL-1 ve IL-6) ve kan kültürü, alınan karaciğer, dalak ve mezenterik lenf nodu doku örneklerinden ise kültür çalışıldı. BULGULAR: Sham grubundaki ratlarda karaciğer doku kültürü üremesi saptanmadı, kontrol grubunda 6, deney grubunda 1 ratta üreme saptandı. Sham grubundaki ratların 2’sinde, kontrol grubundakilerin 7’sinde, deney grubundakilerin ise 1’inde mezenter lenf nodu doku kültür üremesi saptandı. Sham grubundaki ratlarda kan kültür üremesi saptanmadı, fakat kontrol grubundaki 8, deney grubundaki 3 ratta saptandı. Karaciğer doku kültürü, mezenter lenf nodu doku kültürü, kan kültürü bakımından; kontrol grupları ve deney grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olduğu gözlendi (sırasıyla p=0.049, p=0.008, p=0.015). Ortalama TNF-alfa, IL-1, IL-6 değerlerinin kontrol ve deney grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık göstermediği elde edildi (sırasıyla p=0.999, p=0.999, p=0.590). SONUÇ: Deneysel peritonit modeli bakteriyel translokasyona yol açtığı, uygulanan LR-PRP’nin, kontrol ve deney grupları karşılaştırıldığında bakteriyel translokasyonu karaciğer ve mezenterik lenf nodu doku kültürü ve kan kültüründe istatistiksel olarak anlamlı ölçüde baskıladığı tespit edildi. LR-PRP; literatürde belirtildiği gibi antimikrobiyal özellikler gösterip inflamasyonu baskılamadan bakteriyel translokasyonu engellemede etkili bulunmuştur. |
3. | İnstabil tibia proksimal metafiz kırıklarının tedavisinde sadece kanal içi çivi ve çivi-plak kombinasyonlarının sonlu eleman analizi Finite element analysis of intramedullary nailing and nail-plate combinations for treating unstable proximal tibial metaphyseal fractures Sefa Toksoy, Idris Demirtaş, Musa Güngörürler, Volkan ÖztunaPMID: 39668531 doi: 10.14744/tjtes.2024.08872 Sayfalar 861 - 867 yoktur. Çalışmamızın amacı sadece kanal içi çivi ve çivi-plak kombinasyonları ile tespitin karşılaştırmasını sonlu eleman analizi ile yapmaktır. Bu çalışmanın amacı tibia proksimal metafizer bölgenin stabil olmayan kırıklarında 4 delikli LC-DCP (Limited Contact Dynamic Compression Plate) plak kombinasyonlu kanal içi çivileme ile 8 delikli LC-DCP plak kombinasyonlu kanal içi çivilemenin (KİÇ) etkinliğini, faydasını ve farkını sonlu elemanlar analiziyle (SEA) değerlendirmektir. GEREÇ VE YÖNTEM: Tibia modelleri üzerinde metafizer bölgede, anteriorda diz ekleminin 5 cm distaline ve posteriorda diz ekleminin 8 cm distaline gelecek şekilde sagital düzlemde 30 derece açı oluşturan oblik kırık oluşturuldu. Üç adet tibia kullanılarak modeller oluşturuldu. Modellerden birine sadece kanal içi çivi uygulandı, diğerlerine ise çiviye ek olarak 4 delikli plak ve 8 delikli plak uygulandı. Bu modellerin 3 boyutlu bilgisayarlı tomografi görüntüleri kullanılarak sonlu eleman analizi yapıldı. Modellemeler üzerine aksiyel, lateral, koronal ve rotasyonel zorlamaların sonucunda oluşan deformasyon, deplasman, Von mises stres ve maksimum asal gerinim değerleri analiz edildi. BULGULAR: Tüm zorlamalar sonucunda yalnızca çivi ile tespit modelinde maksimum stres miktarının, maksimum deformasyonun ve deplasman miktarının fazla olduğunu gözlemledik. Aksiyel yüklenmede; çivi ve 8 delikli plak kombinasyonunda diğer modellerden farklı olarak çivideki en yüksek stres miktarının distal kilitleme vidası üzerinde yoğunlaştığını gördük. Tibiada oluşan maksimum asal gerinim, çivi ve plak kombinasyonuyla tespiti gösteren modellerde, yalnızca çivi ile tespit modeline göre daha fazla olduğunu gözlemledik. SONUÇ: Bu çalışmanın sonuçları çivi ile tedavi edilen instabil tibia proksimal kırıklarında 8 delikli plak ile kombinasyonlu tedavinin biyomekanik olarak daha üstün olduğunu göstermektedir. Plak kombinasyonlu çivi tedavisi ek cerrahi insizyon ve ek implant gerektirse de instabil kırıklar için redüksiyonun kalitesi, stabilitesi ve sürdürülebilirliği açısından avantajlıdır. |
KLINIK ÇALIŞMA | |
4. | Testis travması için yeni bir dereceleme sistemi ve bir yıllık takip sonuçları: Gülhane Dereceleme Sistemi A new grading system for testicular trauma and one-year follow-up results on male testicular function: Gülhane Grading System Turgay Ebiloglu, Nuriye Gül Bulut, Selçuk Sarıkaya, Adem Emrah Coguplugil, Özgür Çınar, CAN Sı&775;cı&775;mlı&775;, Halil Gürdal İnal, Selahattin BedirPMID: 39668537 doi: 10.14744/tjtes.2024.32035 Sayfalar 868 - 874 AMAÇ: Testis travmaları için kullanışlı bir derecelendirme sistemi bulunmamaktadır. American Association for the Surgery of Trauma (AAST) skrotal ve testiküler travmaları ayrı ayrı derecelendirmiştir. Bu durum kullanışlılığı bozmaktadır. Literatürler incelendiğinde de cerrahi kararı verme safhasında bu sınıflandırma sisteminin kullanılmadığını görilmektedir. Biz bu eksikliği gidermek amacı ile literatürleri inceleyip Gülhane Dereceleme Sistemini (GDS) geliştirdik. GDS’ye göre sınıflandırılmış skrotal ve testis travması sonrası bir yıllık takip sonuçlarına ilişkin altı yıllık deneyimimizi sunmaktayız. Çalışmamızda ayrıntılı hormonal, ultrasonografi (USG) ve spermiogram sonuçlarını bildirilmiştir. Tüm bu ayrıntılı konulara bir derecelendirme sistemine göre odaklanan hiçbir çalışma yoktur. GEREÇ VE YÖNTEM: Ekim 2016 ile Ekim 2022 tarihleri arasında toplam 41 hastada testis travması meydana geldi. Hastaları GDS'ye göre sınıflandırdık. G1 travması olan hastalar herhangi bir cerrahi müdahale yapılmadan sadece takip edildi. G2 travması olan hastalar cerrahi onarımla ameliyat edildi. G3 travması olan hastalara orşiektomi uygulandı. Acil dönem geçtikten sonra 1 yıllık takipte kan FSH, LH, toplam testosteron, serbest testosteron; testis boyutu, diğer testis boyutu, USG'de testis parankimi görünümü; toplam sperm sayısı, sperm konsantrasyonu, toplam motilite, progresif motilite ve spermiogramda morfoloji durumu kaydedildi. BULGULAR: Hastaların yaş ortalaması 25,56±6 (16-39) idi. 10 (%25) bilateral, 14 (%34) sağ ve 17 (%41) sol taraflı travma vardı. Bir yıllık takipte, tek taraflı G1 travması olan hastaların FSH, LH, total testosteron ve spermiyogram seviyeleri normaldi; tek taraflı G2 veya G3 travması olan hastaların FSH, LH seviyeleri hafif artmıştı, ancak testosteron ve sperm parametreleri normaldi; bilateral G3+G1 travması olan hastaların FSH ve LH seviyeleri normal testosteron seviyesini kolaylaştırmak için aşırı derecede artmıştı, ancak sperm morfoloji değeri normal popülasyondan düşüktü; bilateral G3+G2 travması olan hastaların FSH ve LH seviyeleri normal testosteron seviyesini kolaylaştırmak için aşırı derecede artmıştı, ancak tüm sperm parametreleri normal popülasyondan düşüktü; bilateral G3+G3 travması olan hastaların FSH ve LH seviyeleri aşırı derecede artmıştı, ancak diğer hormonal ve sperm parametreleri sıfırdı. SONUÇ: Derecelendirme sistemimiz skrotal ve testis travmaları için kullanılabilir yeni bir derecelendirme sistemidir. Tek taraflı etkilenen hastalar travma derecesine bakılmaksızın iyi bir iyileşme göstermiştir. İki taraflı etkilenen hastalarda çoğunlukla testosteron eksikliği ve/veya düşük spermiyogram parametreleri gözlenmiştir. |
5. | Özofagus perforasyonu yönetimi: Tek merkezli bir deneyim Esophageal perforation management: a single-center experience Sedat Çarkıt, Funda İpekten, Mustafa Karaağaç, Mustafa Gök, Muhammet AkyuzPMID: 39668535 doi: 10.14744/tjtes.2024.26020 Sayfalar 875 - 882 AMAÇ: Özofagus perforasyonu, boğazı mideye bağlayan kaslı tüp olan özofagusta bir delik veya yırtığın geliştiği ciddi bir tıbbi durumdur. Bu durum nadirdir ancak mediasten, plevra ve periton dahil olmak üzere çevre dokularda enfeksiyon ve enflamasyona yol açabileceğinden potansiyel olarak yaşamı tehdit eder. GEREÇ VE YÖNTEM: 2014 ve 2022 yılları arasında kurumumuzda tedavi edilen özofagus rüptürü vakaları üzerinde retrospektif bir çalışma yapıldı (18 vaka çalışmaya dahil edildi). Hastanın yaşı, cinsiyeti, risk faktörleri, tanıda gecikme, tanı yöntemi, perforasyon bölgesi, perforasyon etiyolojisi, tedavi yaklaşımı, komplikasyonlar, hastanede kalış süresi ve sonuç verileri toplandı. Her hasta için Pittsburgh Severity Skoru (PSS) hesaplandı. BULGULAR: Ortalama hasta yaşı 46.33 yıldı ve erkek baskınlığı (%72.2) vardı. Nedenler arasında iyatrojenik (%22.2), yabancı cisim (%50) ve travma (%27.8) yer alırken, perforasyonlar başlıca servikal (%38.9), torasik (%33.3) ve distal özofagusta (%27.8) görüldü. Daha yüksek mortalite yüksek WBC, gecikmiş tanı ve kontrast sızıntısı ile ilişkiliydi (p<0.05). BT bulguları ve komplikasyonlar YBÜ'de kalış süresini önemli ölçüde etkilemiş, apse azalmış ve mediastinit artmıştır (p<0.05). Yaş, hastanede yatış günü, cinsiyet, etiyoloji ve tedavi türü gibi diğer faktörler Pittsburg skorlarını anlamlı şekilde etkilememiştir (p>0.05). SONUÇ: Özofagus perforasyonu, önemli morbidite ve mortalite ile ilişkili zorlu bir klinik antite olmaya devam etmektedir. Hasta sonuçlarını optimize etmek için hızlı tanı, PSS gibi araçlar kullanılarak risk sınıflandırması ve özel yönetim stratejileri gereklidir. |
6. | Akut kolesistitte tıbbi yönetim veya cerrahi: Karar ağaçları ile tedavi seçiminin güçlendirilmesi Medical management or surgery for acute cholecystitis: Enhancing treatment selection with decision trees İsmail Sezikli, Mehmet Berksun Tutan, Veysel Barış Turhan, Murat Bulut Özkan, Ramazan TopcuPMID: 39668541 doi: 10.14744/tjtes.2024.64796 Sayfalar 883 - 891 AMAÇ: Bu çalışmada, akut kolesistit şüphesi olan hastaları yalnızca laboratuvar parametrelerini kullanarak medikal tedaviye uygun olanlar ve cerrahi müdahale gerektirenler olarak ayırt etmeyi amaçlayan bir karar ağacı algoritması geliştirilmiştir. GEREÇ VE YÖNTEM: Dört yıl içerisinde hastanemizde akut kolesistit nedeniyle tedavi edilen toplam 1352 hasta retrospektif olarak incelendi. Hastalar medikal tedavi görenler ve operasyon geçirenler olarak iki gruba ayrıldı. Çeşitli demografik ve laboratuvar parametreleri kaydedildi. Hastaları bu parametrelere göre sınıflandırmak için bir karar ağacı algoritması kullanıldı. Algoritmanın performansı 10 katlı çapraz doğrulama ile değerlendirildi. BULGULAR: Karar ağacı, cerrahi müdahale gereksinimini ayırt etmede en kritik parametre olarak trombosit-lenfosit oranını (PLR) belirledi. Algoritma, operatif ihtiyaç için %82.17 tanısal doğruluk ve gangrenöz kolesistiti ayırt etmede %73.86 doğruluk gösterdi. C-reaktif protein (CRP) seviyeleri, trombosit değerleri, beyaz kan hücresi sayımları ve hasta yaşı da karar verme sürecinde önemli faktörler olarak saptandı. Nekroz teşhisinde en yararlı parametre nötrofil-lenfosit oranı (NLR) oldu. SONUÇ: Karar ağacı algoritması, komplike olmayan ve komplike kolesistiti, kolaylıkla elde edilebilir laboratuvar parametreleri kullanarak etkili bir şekilde ayırt etmektedir. Bu yöntem, görüntüleme çalışmalarına hızlı ve maliyet etkin bir alternatif sunmakta, zamanında ve uygun tedavi kararları alınmasına yardımcı olarak hasta sonuçlarını iyileştirmekte ve sağlık maliyetlerini azaltmaktadır. |
7. | Ticari motosiklet kuryelerinde COVID-19 salgını sırasında ortopedik yaralanmalar ve koruyucu ekipman kullanımı: Tek 1. seviye travma merkezi deneyimi Orthopaedic injuries and the use of protective equipment in commercial motorcycle couriers during the Coronavirus Disease 2019 (COVID-19) pandemic: A single level 1 trauma center experience Mehmet Ekinci, Erol Günen, Cuneyt Ataoglu, Murat YilmazPMID: 39668536 doi: 10.14744/tjtes.2024.26177 Sayfalar 892 - 899 AMAÇ: Çalışmamızın amaçları İstanbul'da 1. düzey bir travma merkezinde COVID-19 pandemisi sırasında ticari motosiklet kuryelerinde trafik kazası sonrası görülen ortopedik yaralanmalar ve koruyucu ekipman kullanımının değerlendirilmesi, gelecekteki çalışmalara epidemiolojik bilgi ve fikir sağlamaktır. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmamıza Nisan 2020 ile Nisan 2022 tarihleri arasında çalışırken trafik kazası geçiren ve acil servise getirilen ticari motosiklet kuryeleri dahil edildi. Kaza esnasında kuryelerin giydiği kask, ceket, pantolon, eldiven ve bot gibi koruyucu ekipmanlar forma kaydedildi. Ortopedik yaralanmalar ve uygulanan tedaviler (konservatif ve cerrahi) kayıt altına alındı, diğer tıbbi bölümlere danışılarak diğer vücut bölgelerindeki yaralanmalar ve yaralanma tipleri kayıt altına alındı. Ehliyet süresi, motosikletin motor hacmi, motosiklet sürüş eğitimi, hava koşulları, kaza sırasındaki tahmini hız ve kazanın saati not edildi. BULGULAR: Araştırmaya 255 ticari motosiklet kuryesi dahil edildi. Yaralanmaların büyük çoğunluğunun (%56.9) majör travma olduğu, ayak ve ayak bileği bölgesinin yaralanmalardan en fazla etkilenen bölge (%31.8) olduğu görüldü. En sık kullanılan koruyucu ekipman kask (n=197, %77.3) iken, en az kullanılan ekipman ise motosiklet botuydu (n=54, %21.2). Çalışmadaki hastaların 50'si (%19.6) kask dahil herhangi bir koruyucu ekipman kullanmamaktaydı. Buna karşılık ticari motosikletli kuryelerin %22.7'si yalnızca kask takıyordu. Sadece 27 kurye (%10) motosiklet sürerken tam koruma ekipmanı giyiyordu. Çalışmada toplamda 157 kırık tespit edildi ve bunların 7'si (%4.5) açık kırıktı. SONUÇ: Motosiklet kullanırken kask takmanın zorunlu olması ve kask dışında koruyucu ekipman kullanımının oldukça az olması nedeniyle ekstremite yaralanmalarının görülme sıklığının oldukça yüksek olduğu görüldü. Çalışmamızda bu profesyonellere ileri düzey motosiklet sürüş eğitimi verilmesi, motorlu kuryelerin motosiklet koruyucu ekipman kullanımı konusunda farkındalıklarının artırılması ve bu konuyla ilgili yasal düzenlemeler oluşturularak denetimlerin arttırılmasının gerekli olduğu tespit edilmiştir. |
8. | Syndesmotic yaralanmalı ayak bileği kırıklarının tedavisinde vida fiksasyonu ile dinamik fiksasyonun karşılaştırılması Comparison of screw fixation and dynamic fixation in the treatment of ankle fractures with syndesmotic ruptures Erdal Güngör, Niyazi Ercan, Sancar Alp Ovalı, Mehmet Yağız Ayduğan, Hikmet ÇetinPMID: 39668533 doi: 10.14744/tjtes.2024.20094 Sayfalar 900 - 906 AMAÇ: Syndesmosis yaralanmaları ayak bileği kırıklarında, hastanın hareketliliği ve iyileşmesi üzerinde önemli bir etki yaratabilir. Bu çalışmanın amacı, ayak bileği kırıklarında syndesmosis yaralanmalarının tedavisinde vida fiksasyonu ile dinamik fiksasyon arasındaki redüksiyon kalitesi ve fonksiyonel sonuçları karşılaştırmaktır. GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çalışma ayak bileği kırığı ile birlikte syndesmosis yaralanması olan 48 hastanın (28 erkek, 20 kadın) kohort çalışmasıdır. Yirmi dört hasta tek seviyeli TightRope fiksasyonu ile tedavi edilirken, diğer yirmi dört hasta tek 3.5 mm kortikal vida fiksasyonu ile tedavi edildi. Klinik sonuçlar Amerikan Ortopedik Ayak ve Ayak Bileği Derneği (AOFAS) skoru, Olerud-Molander Ayak Bileği Skoru (OMAS), görsel analog skala (VAS) skoru ve Ayak ve Ayak Bileği Engellilik İndeksi (FADI) kullanılarak ölçüldü. BULGULAR: Hastaların ortalama yaşı 37.3∓15.1 yıl idi. Ortalama takip süresi 27.6∓13.5 ay idi. Vida fiksasyonu veya TightRope ile tedavi edilen gruplar arasında ortalama postoperatif bir yıllık AOFAS skoru (sırasıyla, 89.0 ve 86.0), OMAS (sırasıyla, 84.5 ve 85.1) ve FADI (sırasıyla, 85.4 ve 86.8) açısından anlamlı fark yoktu. Preoperatif ve postoperatif VAS skorları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıydı (p=0.020). Birinci yıl takipte, ortalama medial aralık vidalı grupta 4.3 mm (aralık: 2.1 ile 5.7 mm) ve dinamik fiksasyon grubunda 4.3 mm (aralık: 2.3 ile 5.7 mm) idi. Ortalama tibiofibular aralık vida fiksasyon grubunda 4.8 mm (aralık: 3.4 ile 6.4 mm) ve dinamik fiksasyon grubunda 5.1 mm (aralık: 4.0 ile 6.8 mm) idi. Bu arada, ortalama tibiofibular örtüşme vidalı fiksasyon ve dinamik fiksasyon gruplarında sırasıyla 7.8 mm (aralık: 4.2 ile 10.4 mm) ve 7.9 mm (aralık: 4.4 ile 10.9 mm) idi. SONUÇ: Dinamik fiksasyon yöntemi, vida fiksasyon yöntemi kadar fonksiyoneldir. Dinamik fiksasyonun vida fiksasyonuna göre erken dönemde tam yük taşıma ve iyi ağrı kontrolü gibi avantajları not edilmiştir. |
9. | Geriatrik kalça kırıklarında preoperatif C-reaktif protein-albümin oranının mortaliteyle ilişkisi: Kesitsel çalışma Association of preoperative C-reactive protein to albumin ratio and mortality in elderly patients with hip fractures: A cross-sectional study Onur Kaya, Eyyup Murat EfendiogluPMID: 39668534 doi: 10.14744/tjtes.2024.21433 Sayfalar 907 - 913 AMAÇ: Geriatrik dönem kalça kırıklarının hem hasta açısından hem de maliyet üzerine etkisi büyüktür. Geriatrik kalça kırığı cerrahisi sonrası mortaliteyi öngörebilecek preoperatif belirteçler hakkında az bilgi mevcuttur. Bu çalışma, kalça kırığı için cerrahi geçiren yaşlı hastalarda mortalite için C-reaktif protein/albümin oranı (CAR) dahil olmak üzere potansiyel risk faktörlerini araştırmayı amaçlamıştır. GEREÇ VE YÖNTEM: Bu kesitsel çalışmaya 180 yaşlı kalça kırığı hastası dahil edildi. Hastalar, hayatta kalanlar ve ölenler olmak üzere iki gruba ayrıldı. Serum CRP ve albümin düzeyleri, CAR ile birlikte, bu iki grup arasında CAR'ın yaşlı yetişkinlerde kalça kırığı ameliyatı geçiren hastalarda mortaliteyi öngörüp öngöremeyeceğini belirlemek için karşılaştırıldı. Hastaların beslenme durumunu değerlendirmek için Mini Beslenme Değerlendirme-Kısa Formu kullanıldı. BULGULAR: 180 katılımcının ortalama yaşı 78 idi ve %53.3'ü kadındı. Hastane ve yoğun bakım ünitesinde kalış süresi açısından bu iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu (p<0.05). Alıcı işletim karakteristiği (ROC) analizine göre, CAR (C-reaktif protein/albumin oranı) için kestirim değeri >0.15 olarak belirlendiğinde, CAR, geriatrik kalça kırığı ameliyatı sonrası mortaliteyi %74 duyarlılık ve %53 özgüllük ile öngördüğü görüldü. CAR'ın ROC eğrisi altında kalan alan (AUC) değeri 0.67 idi (95% CI: 0.57-0.76, p<0.001). CAR ve kırık ile cerrahi arasındaki zamanın mortalite için bağımsız bir değişken olduğu bulundu (sırasıyla, p=0.003, OR=1.37 ve p=0.044, OR=1.33). SONUÇ: Ameliyat öncesi dönemde bakılan CAR düzeyi yüksek olan ve kalça kırığı nedeniyle operasyon geçiren yaşlı hastalarda ölüm riskinde anlamlı bir artış olduğu görüldü. Ayrıca, kırıktan cerrahiye kadar geçen sürenin kısa olması bu hastalarda daha düşük mortalite ile ilişkili olarak bulundu. |
OLGU SUNUMU | |
10. | Nadir bir dental avulsiyon vakası: Uzun dönem başarıda hızlı replantasyonun önemi A rare dental avulsion case report highlighting the importance of rapid replantation for long-term survival Cigdem Elbek Cubukcu, Berkay Tolga Suer, Semin Camasuvi SonmezPMID: 39668542 doi: 10.14744/tjtes.2024.70079 Sayfalar 914 - 917 Dental avulsiyon, bir dişin diş soketinden tamamen çıkması durumudur. Dental avulsiyonun hızlı ve doğru tedavisi, çocuğun genel sağlığı ile estetik ve çiğneme fonksiyonu üzerinde potansiyel etkileri nedeniyle diş hekimliği pratiğinde önem arz eder. Bu olgu sunumu, 11 yaşında bir erkek hastada travmatik dental avulsiyonun klinik bulgularını, tanı sürecini, tedavi protokolünü ve takip sonuçlarını ayrıntılı olarak rapor etmektedir. Olgu, dental avulsiyonda hızlı müdahalenin ve zamanında replantasyonun, tedavi sonuçlarını optimize etmedeki önemini vurgulamaktadır. |
11. | Kanlı para oyunu sonrası gelişen el enfeksiyonu: Bir olgu sunumu Hand infection following bloody coin game: A case report Can Ege Yalçın, Levent Demir, Alp ErcanPMID: 39668532 doi: 10.14744/tjtes.2024.15314 Sayfalar 918 - 920 Kanlı para, çocuklar arasında sıklıkla oynanan ve giderek yaygınlaşan tehlikeli bir oyun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yazıda, bu oyun nedeniyle hastaneye yatış gerektiren ciddi bir el enfeksiyonu nedeniyle tedavi edilen bir hastayı sunmayı amaçladık. 13 yaşında bir kız çocuğu sağ el sırtında büyük bir eritem ile plastik, rekonstrüktif ve estetik cerrahi kliniğimize konsülte edildi. Sellülit lehine değerlendirilen hastada intravenöz antibiyoterapi, mutlak elevasyon, pansuman ve immobilizasyon ile klinik iyileşme sağlandı. Kanlı para ülkemizde çocukların sağlığını tehdit eden tehlikeli bir oyundur. Sağlık ve eğitim otoriteleri tarafından uygun önlemler alınmalıdır. |
12. | Transüretral rezeksiyonun nadir bir komplikasyonu: Geçici Körlük A rare complication of transurethral resection: Transient Blindness Necmi BayraktarPMID: 39668538 doi: 10.14744/tjtes.2024.33979 Sayfalar 921 - 924 Geçici körlük, ürologlar ve anestezistler tarafından tanınan iyi bilinen bir komplikasyon olan transüretral rezeksiyon (TUR) sendromunun son derece nadir görülen bir komplikasyonudur. TUR sendromu, işlem sırasında hipotonik sıvıların intravasküler emiliminden kaynaklanır. Bu olgu sunumunda, 80 yaşında bir erkek hastada transüretral prostat rezeksiyonu sonrası geçici körlük gelişmiştir. Hastanın tıbbi öyküsünde hipertansiyon, remisyonda akciğer kanseri ve paroksismal atriyal fibrilasyon vardı. Ameliyat spinal anestezi altında yapıldı. İşlem sırasında hastanın kör olduğu tespit edildi. Hastanın postoperatif kan örnekleri, TUR sendromu için bilinen bir risk faktörü olan yüksek plazma glisin düzeylerini ortaya çıkardı. Hastanın görme bozukluğu daha fazla müdahale edilmeden düzelmeye başladı. Bu olgu sunumu, hastanın tıbbi öyküsünü ve TUR sendromu ile ilişkili potansiyel riskleri göz önünde bulundurmanın önemini vurgulamaktadır. |
EDITÖRE MEKTUP | |
13. | Editöre Mektup Importance of age in assessment of SIRI and SII in patients with acute cholecystitis Eyüp KahyaPMID: 39668543 doi: 10.14744/tjtes.2024.77772 Sayfalar 925 - 926 Makale Özeti |Tam Metin PDF |