DENEYSEL ÇALIŞMA | |
1. | Levosimendan ve N-Asetilsistein kombinasyonu deneysel karaciğer iskemi/reperfüzyon hasarı üzerine olumlu etkiler göstermektedir A combination of levosimendan and N-Acetylcysteine shows significant favorable efficacy on experimental liver ischemia/reperfusion injury Serkan Suakıtıcı, Bülent Barış Güven, Alpaslan Tanoglu, Sezai ÖzkanPMID: 34213003 doi: 10.14744/tjtes.2020.81782 Sayfalar 381 - 388 AMAÇ: İskemi/reperfüzyon hasarı (IRH), hipoksik bir organın yeniden oksijenlenmesi sonucu ortaya çıkan hücresel bir hasardır. Bu çalışmada, inotropik bir ajan olan levosimendan ile antioksidanların ve glutatyonun öncüsü olan N-Asetilsistein (NAS) kombinasyonunun deneysel bir karaciğer IRH modelindeki etkilerini incelemeyi amaçladık. GEREÇ VE YÖNTEM: Otuz sekiz sıçan rastgele beş gruba ayrıldı. İskemiden önce çalışma gruplarına önceden belirlenmiş bir miktarda ve sürede fizyolojik salin çözeltisi, NAS, levosimendan veya NAS+levosimendan kombinasyonu verildi ve infüzyon çalışmanın sonuna kadar devam etti. Hepatik pedikül, bir atravmatik ven klempi kullanılarak bağlandı ve 60 dakikalık iskemi sağlandı. Daha sonra klemp açıldı ve 60 dakika reperfüzyon sağlandı. Karaciğer dokusu örnekleri sıçanlar sakrifiye edildikten sonra alındı ve doku malondialdehit (MDA) ve miyeloperoksidaz (MPO) seviyeleri belirlendi. Ayrıca alınan kan örneklerinden serum tümör nekrozis faktör (TNF)-α, aspartat aminotransferaz (AST), alanin aminotransferaz (ALT) ve MPO düzeylerine de bakıldı. BULGULAR: IRH sonrası karaciğer dokusundaki konjesyon, vakuolizasyon ve nekroz düzeylerine dayanarak oluşturulan histopatolojik hasar skorlama sisteminde gruplar arasında, histopatolojik değişiklikler bakımından, istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar bulundu. Histopatolojik hasar skoru, plazma MPO, AST, ALT, doku MPO ve doku MDA değerleri, tedavi alan gruplarda kontrol gruplarına oranla istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük bulunurken, levosimendan ve NAS kombinasyon grubunda karaciğer histopatolojik hasar skoru diğerlerine oranla istatistiksel olarak ciddi anlamda düşük bulundu. TARTIŞMA: Literatürde ilk kez, karaciğer IRH’sında levosimendan ve NAS kombinasyonunun kullanılması ile enflamasyon ve oksidatif stresin belirgin şekilde baskılandığı ve karaciğer iskemisi reperfüzyon hasarının önemli ölçüde azaldığı gösterilmiştir. Bu sonuca göre, IRH durumunda levosimendan veya NAS’nin tek ajan olarak kullanımı yerine kombinasyon olarak kullanımı önerilebilir. |
2. | Deneysel intestinal iskemi-reperfüzyon modelinde selenyum tedavisinin bakteriyel translokasyon ve doku hasarı üzerinde etkileri The effects on bacterial translocation and tissue damage of selenium treatment in an experimental intestina ischaemia-reperfusion model Emine Yıldırım, Hilal Özer, İlter Özer, Adil Koyuncu, Timur YıldırımPMID: 34212999 doi: 10.14744/tjtes.2020.58901 Sayfalar 389 - 394 AMAÇ: İntestinal iskemi sonrası reperfüzyon gerçekleşmesi ile oluşan serbest oksijen radikalleri hücre için son derece toksiktir. Glutatyon peroksidaz ise reaktif oksijen türlerinin oluşumunu engelleyen önemli enzimlerdendir ve kofaktör olarak selenyuma ihtiyaç duyar. Çalışmamızın amacı selenyum uygulanmasının iskemi-reperfüzyon hasarını azaltıcı etkisini göstermektir. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmada 28 adet erkek Wistar sıçan kullanıldı. Denekler dört gruba ayrıldı. Üçüncü ve dördüncü gruba beş gün süre ile 10 mikrogram/kg/gün sodyum selenat intraperitoneal olarak verildi. Birinci ve üçüncü grup deneklere laparotomi yapıldı, ikinci ve dördüncü gruptaki deneklere ise laparotomi sonrası superiyor mezenterik arter 45 dakika klempe edilip iskemi oluşturuldu, ardından 90 dakika reperfüzyon sağlandı. Deneklerden malondialdehit için kan, karaciğer ve ileum örneği alındı. Bakteriyel translokasyon için karaciğer, dalak ve mezenterik lenf nodu doku örnekleri alındı, ayrıca ileumdan alınan örnek ile histopatolojik inceleme yapıldı. BULGULAR: İskemi-reperfüzyon grubunda mezenterik lenf nodlarında bakteriyel translakasyon diğer gruplardan anlamlı derecede fazla idi (p<0.05). Histopatolojik değerlendirmelere bakıldığında yine iskemi-reperfüzyon grubunda skor diğer gruplardan anlamlı derecede yüksekti (p<0.05). Serum, karaciğer ve ileum malondialdehit düzeyleri de iskemi-reperfüzyon grubundaki yüksekliğe bağlı olarak gruplar arasında anlamlı farklılık gösterdi (p<0.05). TARTIŞMA: Çalışmamız selenyumun serum ve doku MDA düzeylerini düşürdüğü, bağırsaklarda iskemi-reperfüzyon hasarı ile gelişen histopatolojik hasarı ve buna bağlı bakteriyel translokasyonu azalttığı göstermiştir. |
3. | Pinealektomize sıçanlarda melatoninin yanık yara iyileşmesine etkisi The effects of melatonin on the healing of burn wounds in pinealectomized rats E. Cigdem Karadag Sarı, Nedim SavacıPMID: 34212993 doi: 10.14744/tjtes.2020.12247 Sayfalar 395 - 401 AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, sıçanlarda melatoninin yanık yara iyileşmesine etkisini araştırmaktır. GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çalışmada 40 adet Wistar-albino cinsi deneysel erkek sıçanlar dört gruba ayrıldı: Grup 1; kontrol grubu, Grup 2; eksojen melatonin verilen grup, Grup 3; pinealektomi uygulanan grup ve Grup 4; pinealektomi yapıldıktan sonra eksojen melatonin uygulanan grup idi. Sıçanların sırtlarına kaynar suda bekletilmiş metal plak ile ikinci derece derin yanık oluşturuldu. Yedi gün boyunca yanık alanlarının iyileşmesi takip edildi. Yedi gün sonunda eksize edilen yanık alan dokularında hidroksiprolin, Tip 3 kollajen, ödem, iltihabi infiltrasyon, konjesyon, vasküler proliferasyon, fibrozis düzeyleri, staz zonu ve epitel kalınlıkları değerlendirildi. BULGULAR: Staz zonu kalınlığı Grup 2’de diğer gruplara oranla daha azdı (p=0.009). Tip 3 kollajen boyanma (p=0.031), fibrozis (p=0.011) ve ödem (p=0.031) Grup 2’de diğer gruplara oranla daha fazlaydı. Konjesyon kontrol grubunda Grup 4’e göre daha fazlaydı (p=0.031). Değerlendirilen diğer parametrelerde, gruplar arasında anlamlı bir fark görülmedi. TARTIŞMA: Bu çalışmada, total melatonin düzeyinin belli eşik düzeyi geçmesi durumunda, staz zonunu azaltarak yanık yara hasarının ilerlemesinde önleyici etkisi bulundu. Melatoninin, ayrıca hipertrofik skar gelişimini de önleyebildiği görüldü. Melatonin yanık yaralarında geleneksel tedaviyi destekleyebilecek potansiyel bir tedavi seçeneği olabilir. Bunun yanısıra, bu çalışmada belirtilen etkileri daha fazla değerlendirmek için daha uzun sürelerde ve daha yüksek dozlarda eksojen melatoninin uygulandığı çalışmalara ihtiyaç vardır. |
4. | Akut mezenterik iskemi sıçan modelinde Ficus carica çekirdek yağının iskemi reperfüzyon hasarı üzerine koruyucu etkileri Protective effects of Ficus carica seed oil on ischemia and reperfusion injury in a rat model of acute mesenteric ischemia Cenk Orak, Ferhat Şirinyıldız, Esra Gökmen Yılmaz, Gökhan Cesur, Rauf Onur EkPMID: 34213002 doi: 10.14744/tjtes.2020.76767 Sayfalar 402 - 409 AMAÇ: Akut mezenterik iskemi neticesinde gelişen iskemi reperfüzyon hasarındaki histopatolojik bozulmanın temel sorumlusu serbest oksijen radikalleri ve proenflamatuvar sitokinlerin artışıdır. Ficus carica ve çeşitli kısımlarının antioksidan ve antienflamatuvar özellikler gösterdiği geçmiş çalışmalarda bildirilmiştir. Bu çalışmada da Ficus carica çekirdek yağının, sıçanlarda intestinal iskemi reperfüzyon hasarı üzerine etkilerini incelemek amaçlanmıştır. GEREÇ VE YÖNTEM: Elli adet Wistar albino sıçan beş eşit gruba bölündü. Negatif kontrol (NC), sham-operated (Sham), iskemi ve reperfüzyon (IR), 3 ml/kg/gün Ficus carica çekirdek yağı (FC3), 6 ml/kg/gün Ficus carica çekirdek yağı (FC6). IR, FC3 ve FC6 gruplarına iskemi ve reperfüzyon prosedürü 45+120 dk boyunca uygulandı. Sham grubu sıçanlar yalnızca abdominal orta hat laparotominin ardından 165 dk boyunca bekletildi. BULGULAR: Proenflamatuvar sitokinler olan IL-1β ve TNFα doku seviyeleri FC6 grubunda IR grubuna gore anlamlı derecede düşüktü (p<0.05) FC6 ve FC3 gruplarının MDA ve MPO düzeyleri IR grubuna kıyasla düşük olup, FC6 grubundaki düşüş FC3 grubundaki düşüşten istatistiksel olarak daha fazlaydı (p<0.05). FC6 ve FC3 gruplarının her ikisinde de SOD ve CAT enzimleri ile indirgenmiş glutatyon seviyeleri IR grubuna kıyasla düşük olsa da FC3 ve FC6 grupları arasında anlamlı fark yoktu (p<0.05). Histopatolojik olarak FC3 ve FC6 gruplarının her ikisi de IR grubundan düşük, FC6 grubu ise FC3 grubundan daha düşük bir skorla evrelendi (p<0.05). TARTIŞMA: İncir çekirdeği yağının oral kullanımı, olasılıkla antioksidan ve antienflamatuvar özellikleri sebebiyle, sıçanlarda akut mezenterik iskemi modeline bağlı gelişen iskemi reperfüzyon hasarındaki biyokimyasal ve histopatolojik bulguları tersine çevirebilmektedir. |
KLINIK ÇALIŞMA | |
5. | Akut pankreatitde organ yetersizliğinin önemi ve prognostik belirteç sistemleri ile karşılaştırılması Comparison between prognostic indicators in organ insufficiency with acute pancreatitis Deccane Düzenci, Mehmet Yalnız, Murat İspiroğluPMID: 34212994 doi: 10.14744/tjtes.2020.18552 Sayfalar 410 - 420 AMAÇ: Akut pankreatit (AP) pankreas bezinde inaktif halde bulunan sindirim enzimlerinin çeşitli nedenlerle aktif hale geçmesi sonucunda, pankreas bezinde, çevre dokularda ve enflamasyonun yayılmasıyla sistemik bir etki gösterebilen klinik durumdur. Hastalığın prognozunda en sık Ranson ve Atlanta gibi sınıflama sistemleri kullanılmaktadır. Ancak akut pankreatite bağlı gelişen organ yetersizlikleri, laboratuvar verileri ve hastaların antropometrik özelliklerinin de hastalığın şiddeti ve prognozuyla ilişkili olduğu ortaya konmuştur. Çalışmamızda AP seyrinde ortaya çıkan organ yetersizlikleri, biyokimyasal parametreler ve hastalara ait antropometrik verilerin, Ranson ve Atlanta sınıflama (AS) sistemleri ile arasındaki ilişkiyi ortaya koymayı amaçladık. GEREÇ VE YÖNTEM: AP’li 19 ile 89 yaşları arasında 153 hastanın Ranson ve Modifiye Atlanta Sınıflaması (MAS) skoru hesaplanarak laboratuvar verileri, bel çevresi, vücut kitle indeksi (VKİ) gibi antropometrik verileri, organ yetersizliği tablosu araştırıldı. Gelişen organ yetersizlikleri (akciğer, karaciğer, böbrek, kalp ve multiorgan yetersizliği) Ranson değeri ve MAS skoru yüksekliğiyle ilişkili (p<0.05) olarak bulundu. Çalışmaya alınan hastalardan 13’ünde (%8.4) multiorgan yetersizliği, 17’sinde (%11.1) Sistemik enflamatuvar response sendromu (SIRS) gelişmiştir. On hasta (%6.5) hayatını kaybetti. Organ yetersizlikleri, multiorgan yetersizliği (MOY) ve SIRS gelişen hastalarla hayatını kaybeden hastalar arasında yapılan istatistiksel analizde p değeri (p<0.05) olarak anlamlı ilişki saptandı. Bel çevresi ve vücut kitle indeksi Ranson değeriyle ilişkili saptanmazken, Modifiye Atlanta Sınıflamasıyla bel çevresi arasında anlamlı ilişki saptandı (p<0.01). Laboratuvar verilerinden üre ve ALT yüksekliği, Ranson ve Modifiye Atlanta Sınıflamasıyla ilişkili saptanırken (p<0.001), 0 ve 48. saatte bakılan C-reaktif protein (CRP) değerindeki yüksekliklerden sadece 48. saatteki CRP değeri Ranson değeriyle ilişkili olarak bulundu (p<0.05). BULGULAR: Organ yetersizliği, MOY, SIRS, her iki şiddet skoruyla korele olmasının yanında mortalite ile de anlamlı olarak koreleydi. Ek olarak kolesterol, trigliserit ve yatış anındaki CRP düzeyiyle mortalite arasında anlamlı korelasyon elde edilirken; kalsiyum, lipaz ve hematokrit gibi laboratuvar verileriyle anlamlı ilişki saptanmadı. TARTIŞMA: Sonuç olarak, akut pankreatitin şiddet ve prognozunu belirlemede ve şiddetli seyreden pankreatitlerde ortaya çıkabilecek olan organ yetersizlikleri açısından dikkatli olunmasında; klasik şiddet skorlama sistemlerinin yanında hastalara ait vücut kitle indeksi, bel çevresi ve kolesterol, trigliserit, ALT, CRP gibi laboratuvar verileri önemli prognostik bilgiler vermektedir. |
6. | Pediatrik hastalarda C-MAC D-Blade videolaringoskop ve direkt laringoskopinin karşılaştırılması: Randomize kontrollü çalışma Comparison of the C-MAC D-Blade videolaryngoscope and direct laryngoscope in pediatric patients: Randomized controlled trial Konul Hajiyeva, Özlem Selvi Can, Volkan Baytaş, Çiğdem Yıldırım GüçlüPMID: 34212998 doi: 10.14744/tjtes.2020.58455 Sayfalar 421 - 426 AMAÇ: Endotrakeal entübasyon klinisyenler için önemli bir beceridir ve bazı hastalarda çeşitli nedenlerden dolayı zor olabilir. Günümüzde çeşitli tiplerde videolaringoskoplar mevcuttur ve genellikle direkt laringoskopi başarısız olduğunda kurtarma cihazı olarak kullanılmaktadır. Pediatrik hava yolunun; yetişkinlerle karşılaştırıldığında bazı farklılıkları vardır ve bunlar zorlayıcı olabilir. Bu çalışmanın amacı pediyatrik hastalarda C-Mac D-Blade ve yaygın olarak kullanılan Macintosh laringoskopu karşılaştırmak ve değerlendirmektir. GEREÇ VE YÖNTEM: Etik kurul onayı ve ebeveynlerden bilgilendirilmiş onam sonrası, elektif cerrahi geçirecek ve endotrakeal entübasyon gereksinimi olan 5–10 yaş arası (10–40 kg) toplam 56 pediatrik hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalar Macintosh laringoskop veya C-Mac D-Blade videolaringoskop ile laringoskopi ve entübasyon için eşit iki gruba randomize edildi. Glottik görünüm, girişim sayısı, entübasyon süresi, herhangi bir komplikasyon ve hemodinamik veriler kaydedildi. İstatistiksel anlamlılık düzeyi p<0.05 olarak kabul edildi. BULGULAR: Zor hava yolu beklenmeyen pediyatrik hastalarda; ortalama entübasyon süresi C-Mac D-Blade ile anlamlı olarak daha kısaydı (21±9 ve 41±7 saniye, sırasıyla) (p<0.001). İki grubun sonuçları geri kalan parametreler açısından benzerdi. TARTIŞMA: Mac D-Blade videolaringoskop, güvenli bir şekilde ve benzer bir başarı oranı ile Macintosh Blade’e kıyasla entübasyon süresini yaklaşık iki kat kısalttı. Videolaringoskoplar rutin entübasyon, eğitim ve zor entübasyon için bir kurtarma cihazı için iyi bir alternatif olabilir. |
7. | Doğu Azerbaycan bölgesinde helikopter acil sağlık hizmetleri: Hastaların sonuçlarının değerlendirilmesi Helicopter Emergency Medical Services in East Azerbaijan province: Assessment of patients’ outcome Amir Ghaffarzad, Amin Ghalandarzadeh, Farzad Rahmani, Rouzbeh Rajaei Ghafouri, Fatemeh Dorosti, Hamid Reza Morteza-bagiPMID: 34212990 doi: 10.14744/tjtes.2020.04788 Sayfalar 427 - 433 AMAÇ: Doğu Azerbaycan bölgesinde helikopter ile acil sağlık hizmetleri yoluyla taşınan hastaların sonuçlarını değerlendirmeyi hedefledik. GEREÇ VE YÖNTEM: Bu retrospektif kesitsel çalışma, Ağustos 2014–Mart 2017 arası Tebriz Helikopter ile Acil Sağlık Hizmetleri merkezi tarafından taşınan hastalar üzerinde gerçekleştirildi. Veri toplamak için merkezin kayıtları kullanıldı. İstatistiksel analiz SPSS v.20 yazılımı ile yapıldı; istatistiksel anlamlılık düzeyi 0.05’in altında kabul edildi. BULGULAR: Tebriz hastanelerine 167 görevle toplam 268 hasta sevk edildi. Hastaların ortalama yaşı 34.26±19.43 idi ve 173 (%65) hasta erkekti. Çağrıların en yaygın nedeni profesyonel bakım ihtiyacı idi (%91.4). Görevlerin çoğu kırsal yollar üzerindeydi. Hedeflerin ortalama mesafesi yaklaşık 99.13±35.9 km, ortalama transfer süresi 54.68±14.17 dakika iken, ortalama tahmini kara rota süresi 86.38±26.26 dakikaydı. En yaygın tanı travmaydı; Glasgow Koma Skalası (GCS) 13’ün üzerinde ve hastaların çoğunun yaşamsal bulguları stabildi. Hastaların yaklaşık yüzde 98’i sıvı tedavisi almış ve yüzde 71’i immobil idi ve sadece yüzde 6’sının entübasyona ihtiyacı vardı. Ayrıca, hastaların yüzde 28’inin Yoğun Bakım Ünitesine (YBÜ) ihtiyacı vardı ve bunların yüzde 56’sı daha sonra vefat etti. Ayrıca, hastaların yüzde 28’inin Yoğun Bakım Ünitesine (YBÜ) ihtiyacı vardı ve bunların yüzde 56’sı daha sonra hayatını kaybetti. TARTIŞMA: Sonuçlarımız, Tebriz helikopter acil sağlık hizmetlerinin hasta nakil süresini kısalttığını ve ölüm oranını uluslararası standartlara yaklaştırdığını göstermektedir. |
8. | Akut apandisit ve perfore apandisiti öngören faktörlerin belirlenmesi An investigation into the factors predicting acute appendicitis and perforated appendicitis Sami Akbulut, Cemalettin Koç, Tevfik Tolga Şahin, Emrah Şahin, Adem Tuncer, Khaled Demyati, Emine Şamdancı, Cemil Çolak, Sezai YılmazPMID: 34213000 doi: 10.14744/tjtes.2020.60344 Sayfalar 434 - 442 AMAÇ: Akut apandisit (AAp) ön tanısıyla ameliyata alınan hastalarda AAp ve perfore AAp’yi öngören faktörlerin belirlenmesidir. GEREÇ VE YÖNTEM: Mayıs 2009 ile Aralık 2018 arasında 1316 hastaya AAp ön tanısıyla apandektomi yapıldı. AAp’yi öngören faktörlerin belirlenmesi için apendiks’teki enflamatuvar değişikliklerin varlığı gözönünde bulundurularak hastalar iki gruba ayrıldı: AAp (AAp grubu; n=1043) ve normal appendiks (Non-AAp; n=273). Ayrıca apendiks perforasyonunu öngören faktörlerin belirlenmesi için AAp tespit edilen hastalar perforasyon varlığı gözönünde bulundurularak iki gruba ayrıldı: AAp (AAp grubu; n=850) ve perfore AAp grubu (perfore AAp grubu; n=193). Kantitatif değişkenler için optimal kesim noktalarının belirlenmesi için ROC eğri analizi kullanıldı. Gruplar univariate analiz yöntemelri ile karşılaştırıldı ve p≤0.20 değeri alan değişkenler multivariate alojistik regresyon modeline (backward stepwise) alındı. BULGULAR: AAp’yi öngören faktörlerin belirlenmesi için yapılan multivariate analiz cinsiyet (erkek; p=0.034; OR: 1.42), WBC (≥10.900; p=0.022; OR: 1.52), MPV (≥29.1; p=0.006; OR: 1.57), TBil (≥0.61; p=0.034; OR: 1.42), CRP (≥0.725; p=0.002; OR: 1.71), NLR (≥5.13; p=0.034; OR: 1.50), PNR (≥24.04; p=0.001; OR: 0.53) ve US bulgularının (AAp+; p<0.001; OR: 2.88) AAp’yi öngörmede bağımsız birer faktör olduğunu göstermiştir. Apendiks perforasyonunu öngören faktörlerin belirlenmesi için yapılan multivariate analiz yaş (≥32 yıl; p<0.001; OR: 2.54), TBil (≥0.67; p=0.046; OR: 1.46), CRP (≥3.75; p<0.001; OR: 2.99) ve NLR (≥5.69; p=0.006; OR: 1.84) perforasyonu öngörmede bağımsız birer faktör olduğunu göstermiştir. TARTIŞMA: Hem AAp hem de perforasyonun öngörülmesinin, acil servise AAp ön tanısıyla başvuran hastaların değerlendirmesinde klinisyene yardımcı olacağına inanıyoruz. Bu yaklaşım aynı zamanda negatif apendektomi ve perforasyon oranlarının azaltılmasına katkıda bulunacaktır. |
9. | Çocuk yaş grubunda endoskopik pilonidal sinüs tedavisi (EPSiT): Erken sonuçlar Endoscopic pilonidal sinus treatment (EPSiT) in the pediatric age group: Short-term results Zeynep Merve Gökbuget, Rahşan Özcan, Ayşe Karagöz, Ayşe Çiğdem Tütüncü, Gonca Topuzlu TekantPMID: 34213001 doi: 10.14744/tjtes.2020.74677 Sayfalar 443 - 448 AMAÇ: Pilonidal sinüs (PS) tedavisinde endoskopik pilonidal sinüs tedavisi (EPSiT) yönteminin erken dönem sonuçlarını değerlendirmektir. GEREÇ VE YÖNTEM: Haziran 2018–Temmuz 2019’da EPSiT yöntemiyle tedavi edilen olgular geriye dönük olarak incelendi. Olguların demografik verileri, cerrahi işlem süresi, ameliyat sonrası ağrı, hastanede kalış süresi, normal aktiviteye geçiş ve yara iyileşme süresi ve EPSiT işleminin sonuçları değerlendirildi. BULGULAR: Yirmi dokuz olgunun (20 erkek, 9 kız) yaş ortalaması 15.5±2.8 yaş idi. Vücut kitle indeksi (VKİ) ortalaması 25.8±4.2 idi. Sekiz olgu (%28) dış merkezde girişim sonrası nüksle başvurmuştu. Fistül sayısı ortalama 1.17 (1–2) idi. Fistül lokalizasyonu olguların 24’ünde orta hat, beşinde lateral yerleşimliydi. EPSiT işleminin süresi ortalama 57±13.9 dakika, hastanede kalış süresi ortalama 11.4±7.2 saat idi. Ağrı skoru ortalama 0.86 (0–3 arasında) ve analjezik kullanımı ortalama 37 saat (12–72 saat) olarak bulundu. Tam yara iyileşmesi primer başvuran hastalar için 19 gün (7–60 gün) idi. Olguların 25’inde erken yara iyileşmesi (ortalama 14 gün) ve dördünde geç yara iyileşmesi (ortalama 60 gün) görüldü. İzlem süresi 8.3±3.34 ay idi. Tam günlük aktiviteye geçiş 2.1 gün (0–30 gün) iken 16 olguda (%53) aynı gün idi. Ameliyat sonrası izlemde dokuz olguda erken (kanama: 1) ve geç (granülasyon dokusu: 1, nüks: 7) komplikasyonlar görüldü. Nüks saptanan sekiz olgunun (%27.5) yedisi primer, biri nüks sonrası başvurmuştu. Nüks görülme süresi ortalama 5.8±2.8 ay idi. Bu sekiz olgunun ikisine re-EPSiT yapıldı, biri takipten çıktı, beşine tekrar EPSiT planlanmaktadır. TARTIŞMA: Endoskopik pilonidal sinüs tedavisi yöntemi kolay uygulanabilir, ağrısız, kısa hastanede kalış süresi olan ve normal günlük aktiviteye hızlı dönüşü sağlayan minimal invaziv bir yöntemdir. EPSiT ve diğer tedavi yöntemleri sonrası görülen nükslerde rahatlıkla ve tekrarlayan uygulamalar yapma olanağı sağlamaktadır. |
10. | Erken ve ultra-erken müdahalenin anevrizmatik subaraknoid kanamada sonuç üzerine etkileri The effects of the early and ultra-early intervention on the outcome in aneurysmatic subarachnoid hemorrhage Ahmet Tolgay Akıncı, Yener Aktürk, Banu Tütüncüler, Metin Orakdöğen, Osman ŞimşekPMID: 34212997 doi: 10.14744/tjtes.2020.49196 Sayfalar 449 - 456 AMAÇ: Anevrizmatik subaraknoid kanama için optimal müdahale zamanlaması nöroşirürjide tarihsel olarak tartışmalı konulardan biridir. Çok sayıda çalışma konuya değinmesine rağmen, hastalığın doğası nedeniyle bu çalışmaların birçok sınırlamaları vardır. Erken ve ultra-erken müdahaleler son yıllarda giderek daha fazla destekçiye ulaşmıştır. Bununla birlikte, erken ve ultra-erken müdahalenin hastalığın sondurumu üzerindeki etkileri netlik kazanmamıştır. GEREÇ VE YÖNTEM: Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Uygulama Hastanesi’nde tek merkezli geriye dönük bir kohort çalışması yapıldı. Çalışma, 1 Ocak 2001 ve 31 Aralık 2015 tarihleri arasında anevrizmal subaraknoid kanama ile başvuran tüm hastalara ait verileri içerdi. Hastalar WFNS Derecelerine göre “İyi Derece (I-III)” veya “Kötü Derece (IV-V)” olmak üzere iki gruba ayrıldı. Hastalar ayrıca Glasgow Sondurum Skalası puanlarına göre “Olumsuz (1–2)” veya “Olumlu (3–5)” sondurum olarak sınıflandırıldı. Veriler istatistiksel olarak analiz edilerek, erken ve ultra-erken müdahalenin sondurum üzerindeki etkileri değerlendirildi. BULGULAR: Çalışma döneminde toplam 580 hasta kabul edildi. Bunlar arasından 494 hasta çalışma için uygun bulundu. Ortanca yaş (çeyrekler arası aralık) 55 (18) yıl idi. İki yüz kırk dört hasta (%49.4) kadın iken 250 hasta (%50.6) erkekti. Üç yüz on dört hasta (%63.6) ameliyat edildi ve 25 hastaya (%5.1) endovasküler tedavi uygulandı. Ultra-erken müdahale 60 hastada (%12.1), erken müdahale 142 hastada (%28.7) (bu grup ultra-erken müdahale grubunu da kapsamaktadır) sağlandı. Düşük dereceli ultra erken tedavi grubu ile diğerleri arasında anlamlı bir sondurum farkı mevcuttu (p=0.007). Benzer şekilde, düşük dereceli erken tedavi grubu ile diğerleri arasında anlamlı bir sondurum farkı vardı (p<0.001). TARTIŞMA: Bu çalışma, anevrizmatik subaraknoid kanamada erken veya ultra-erken müdahaleye yönelik artan eğilimi desteklemektedir. Bulgularımız, hem erken hem de ultra-erken müdahalenin düşük dereceli anevrizmatik subaraknoid kanama hastalarında sondurum üzerinde olumlu etkileri olduğunu göstermiştir. Anevrizmatik subaraknoid kanama için en uygun müdahale zamanını açıklığa kavuşturmak için daha homojen ve büyük örneklerle yeni çalışmalar gerçekleştirilmelidir. |
11. | Yaşlı hastalardaki kompleks proksimal humerus kırıklarının primer tedavisinde Humelock çimentosuz reversible omuz artroplastisinin kullanılması Primary treatment of complex proximal humerus fractures using Humelock cementless reversible shoulder arthroplasty in the elderly Teoman Atıcı, Cenk Ermutlu, Selcan Yerebakan, Ali Özyalçın, Kemal DurakPMID: 34212996 doi: 10.14744/tjtes.2020.46879 Sayfalar 457 - 464 AMAÇ: Proksimal humerus kırıkları tüm kırıkların %5’ini oluşturur. Yaşlılarda en sık görülen üst ekstremite kırıklarıdır. Bu geriye dönük çalışmada proksimal humerus kırığı sebebi ile Humelock II Reversible ters omuz protezi kullanarak tedavi ettiğimiz 65 yaş üstü hastaların klinik sonuçlarını incelemeyi amaçladık. GEREÇ VE YÖNTEM: Neer 3–4 parça ya da parçalı baş kırığı sebebi ile 2014–2019 yılları arasında ters omuz protezi kullanarak tedavi ettiğimiz 65 yaş üstü 31 hasta (25 kadın, 6 erkek) geriye dönük olarak incelendi. Öncesinde cerrahi tespit denenenler, nörolojik arazı ya da geçirilmiş üst ekstremite kırığı olanlar, travma sonrası üç haftadan fazla zaman geçenler, altı aydan kısa takibi olanlar ve eşlik eden kırığı olanlar çalışma dışı tutuldu. Yirmi sekiz hasta son değerlendirmeye alındı. Kırık mekanizması, travmadan ameliyata kadar geçen süre, hastanede kalış süresi ve ASA skorları not edildi. Bütün olgularda Humelock II Reversible protez kullanıldı. Hastaların son kontrollerindeki eklem hareket açıklıkları (EHA), UCLA, DASH ve Constant skorları incelendi. BULGULAR: Ortalama yaş 72.2 (65–95) ve ortalama takip süresi 15.5 (6–48) aydı. Ortalama UCLA, Constant ve DASH skorları sırasıyla 27.6 (14–35), 67.9 (38–80) ve 30.8 (9.9–79.2) bulundu. Ortalama fleksiyon, abdüksiyon, iç ve dış rotasyon sırasıyla 130 (110–160), 100 (70–140), 40 (15–60) ve 39 (15–75) dereceydi. TARTIŞMA: Ters omuz protezi 65 yaş üstü hastalarda proksimal humerus kırıklarının tedavisi için oldukça güvenilir bir yöntemdir. Bu yaş grubunda bile iyi fonksiyonel sonuçlar ve geniş EHA elde edilebilir. Omuz abdüksiyonu için tüberkulumların tespiti şart olmasa da, eksternal rotasyonu iyileştirir ve tüm olgularda denenmelidir. Proksimal humerus kırığı nedeniyle ters omuz protezi yapılmış hastaların sonuçları başka etiyolojilerle opere edilmiş hastalarınki kadar iyidir. |
12. | Ayak bileği kırığı nedeniyle ameliyat edilen hastaların kısa dönem takiplerinde distal tibiofibular eklem uyumunda meydana gelen değişiklikler ile klinik ve fonksiyonel sonuçlar arasındaki ilişki The relationship between changes in distal tibiofibular joint congruence and clinical and functional results in the short-term follow-up of patients operated on for ankle fracture Abdullah Demirtaş, Hilmi Gürcan, Mehmet Esat UygurPMID: 34212995 doi: 10.14744/tjtes.2020.23691 Sayfalar 465 - 471 AMAÇ: Ayak bileği kırığı nedeniyle ameliyat edilen hastalarda distal tibiofibular eklem (DTFE) uyumundaki değişikliklerin klinik ve fonksiyonel sonuçlar üzerindeki etkisi belirsizdir. Çalışmamızın amacı, ayak bileği kırıkları nedeniyle ameliyat edilen hastaların kısa dönem takiplerinde DTFE uyumunda meydana gelen değişiklikler ile klinik ve fonksiyonel sonuçlar arasındaki ilişkiyi değerlendirmektir. GEREÇ VE YÖNTEM: Ayak bileği kırığı nedeniyle ameliyat edilen hastaların hastane kayıtları retrospektif olarak incelendi. Ameliyattan en az 18 ay sonra bilateral ayak bileği bilgisayarlı tomografi taraması yapılan hastaların verileri kullanıldı. DTFE uyumu dört yöntem kullanılarak değerlendirildi. Metot 1’de tibia ve fibulanın en belirgin anterior noktaları arasındaki mesafe (Anterior insisura [Aİ]) ve tibia ve fibulanın en belirgin posterior noktaları arasındaki mesafe (Posterior insisura [Pİ]) ölçüldü. Metot 2’de fibulanın longitudinal aksının en belirgin anterior ve posterior noktasından tibiaya çizilen dik çizgi temel alınarak sırasıyla, direkt anterior (DA) ve direkt posterior (DP) mesafeleri ve tibianın en belirgin anterior noktasından DA’ya çizilen dik çizgi temel alınarak direkt translasyon (DT) mesafesi ölçüldü. Metot 3’de tibianın en belirgin anterior ve posterior noktasını birleştiren çizgi ile fibulanın en belirgin anterior ve posterior noktasını birleştiren çizgi arasındaki açı (Rotasyon açısı [RA]) ölçüldü. İlk üç metotda, yaralı ve yaralı olmayan taraf arasındaki mesafe ve açı farkları (dAI, dPI, dDA, dDP, dDT, dRA) hesaplandı. Metot 4’de yaralı tarafta herhangi bir rotasyonel/translasyonel uyumsuzluk subjektif olarak rapor edildi. Klinik ve fonksiyonel değerlendirme için Amerikan Ortopedik Ayak ve Ayak Bileği Derneği (AOFAS) ayak bileği-ayak arkası skalası, Olerud-Molander Ayak Bileği Skoru (OMAS) ve Visual Analog Skala (VAS) kullanıldı. BULGULAR: Otuz hasta (18 erkek, 12 kadın; ortalama yaş, 43.3 [dağılım, 20-78 yıl] yıl) çalışmaya dahil edildi. Ortalama takip süresi 37.6 (dağılım, 18-54 ay) aydı. dDA ve AOFAS-ağrı alt skalası arasında (r=-0,37; p=0,04), dDP ve OMAS arasında (r=-0.57; p=0.01) ve dDT ve AOFAS-ağrı, AOFAS-fonksiyon ve OMAS arasında (r=-0.55 p=0.01; r=-0.40; p=0.03; r=-0.39; sırasıyla p=0.04) negatif korelasyon belirlendi. TARTIŞMA: dDA, dDP ve dDT değerlerindeki değişiklikler klinik ve fonksiyonel sonuçları etkilemektedir. Daha iyi sonuçlar elde etmek için bu parametreler DTFE'nin redüksiyonu sırasında hastanın anatomisine uygun olarak sağlanmalıdır. |
13. | Acutrak vidası kullanılarak yapılan anterior odontoid vida fiksasyonu: 19 hastanın sunumu Anterior odontoid screw fixation using Acutrak screw: Report of 19 patients Yusuf Kurtuluş Duransoy, Mesut Mete, Ülkün Ünlü Ünsal, Murat Aydın, Mehmet ZileliPMID: 34213004 doi: 10.14744/tjtes.2020.86345 Sayfalar 472 - 477 AMAÇ: Bu makale, anterior odontoid vida fiksasyonu (AOF) uygulanan hastaların klinik ve radyolojik sonuçlarını sunmayı amaçlamaktadır. GEREÇ VE YÖNTEM: Unstabil odontoid kırığı olan toplam 19 hasta Acutrak vidası ile ameliyat edildi. BULGULAR: Hastalar ortalama 12.5 ay takip edildi. Hastaların bilgisayarlı tomografi incelemelerinde %87.5 oranında radyolojik füzyon saptandı. TARTIŞMA: Acutrak vidaları AOF için kullanılabilir. Bu çalışma, Acutrak vidası kullanılarak yapılan literatürdeki en geniş klinik çalışma olup, Acutrak vidalarının odontoid kırıkların tedavisindeki etkinliğini değerlendirebilmek için daha büyük ileriye yönelik klinik çalışmalara ihtiyaç vardır. |
OLGU SUNUMU | |
14. | Whiplash (kamçı) yaralanması sonrası torasik kanal yaralanmasına bağlı olağan dışı solunum yolu tıkanıklığı Unusual airway obstruction due to thoracic duct injury after whiplash injury Dae Sung Ma, Sung Wook Chang, Dong Hun KimPMID: 34212992 doi: 10.14744/tjtes.2020.08055 Sayfalar 478 - 482 Travmatik şilotoraks, künt travmayı takiben nadir görülen bir durumdur. Anatomik bir varyasyon nedeniyle herhangi bir seviyede kanala doğrudan hasar sonucu lenfatik sıvı sızıntısı meydana gelebilse de, künt travma sonrası torasik kanal yaralanmasına bağlı bir solunum yolu tıkanıklığı hiç tanımlanmamıştır. Bu yazıda, whiplash yaralanması sonrası torasik kanal yaralanmasına bağlı solunum yolu tıkanıklığı gelişen olağan dışı bir olguyu sunuyoruz. Altmış yaşında erkek hasta künt travma sonrası allodini ile acil servise başvurdu. Başlangıç toraks bilgisayarlı tomografisinde (BT) vertebral kırık eşlik etmeyen, C2’den T3 spinal seviyesine kadar bir prevertebral hematom ve pnömomediastinum görüldü. Yedi gün sonra çekilen BT’de, solunum yolunun kompresyonuyla beraber üst boyun seviyesine uzanan artmış miktarda mediastinal ve prevertebral sıvı birikimi gösterdi. Hasta, sağ torakotomi yoluyla torasik kanal ligasyonu ve boyun insizyonu yoluyla sıvının boşaltılması için ameliyat edildi ve şikayeti olmadan taburcu edildi. Prevertebral boşlukta servikal ve üst torasik omurga seviyesinde hematom ve pnömomediastinum bulunduğunda, torasik kanal yaralanmasının neden olduğu solunum yolu tıkanıklığı komplikasyonunu dışlamak için hasta yakından izlenmelidir. |
15. | İntestinal malrotasyonun eşlik ettiği apendiks apsesi: Yanlış tanı alan bir olgu sunumu Misdiagnosis of appendiceal abscess with intestinal malrotation: A case report Zhi-bin Zhang, Tao YangPMID: 34213005 doi: 10.14744/tjtes.2020.92836 Sayfalar 483 - 485 Bu yazıda, karın ağrısı şikayeti ile acil servise başvuran 75 yaşında bir erkek olgu sunuldu. Bilgisayarlı tomografide (BT), mezenter kökü torsiyonu ile bu bölgeyi çevreleyen sıvı ortaya kondu. Genel anestezi altında yapılan acil laparotomide, intestinal malrotasyonlu apendiks apsesi görüldü. Torsiyone mezenter restorasyonundan sonra apandisektomi yapıldı. Ameliyat sonrası antibiyotikler ve diğer semptomatik tedaviler uygulandı. Bu nedenle, preoperatif abdominal BT’nin mezenterik volvulus, çevre bağırsak duvarının kalınlaştığı ve eksüdasyon gösterdiği, sağ alt karın ağrısının olmadığı durumlarda, nadir görülen intestinal malrotasyon ve batında ektopik apandisit durumu göz önünde bulundurulmalıdır. |
16. | Minör travma sonrası dev over tümörü rüptürüne bağlı gelişen hipovolemik şok: Olgu Sunumu Hypovolemic shock due to giant ovarian tumor rupture after minor trauma: A case report Yılmaz Güler, Hasan Çalış, Serkan Şengül, Özkan Özen, Zülfikar KarabulutPMID: 34212991 doi: 10.14744/tjtes.2020.07045 Sayfalar 486 - 489 Travmaya bağlı jinekolojik tümör rüptürleri oldukça nadir görülür. Rüptür, tümör çapına ve kanamaya bağlı olarak rüptüre olduğu alan ya da organda akut abdominal ağrıya yol açabildiği gibi, peritonite de sebep olabilmektedir. Bu çalışmamızda, minör travma sonrası gelişen rüptüre bağlı hipovolemik şok tablosuna neden olan dev epitelyal tip over tümör rüptürü olgusunu sunacağız. Altmış dokuz yaşında kadın hasta yürürken yere düşme sonrası gelişen karın ağrısı ve bilinç bulanıklığı şikayetleriyle hastanemiz acil servisine başvurdu. Abdominal tomografide karın içi yaygın hemorajik sıvı ve 27.5x21x15 cm çapında karın sağ alt kadrandan sol kadrana doğru uzanan kitle lezyonu tespit edildi. Hasta hipovolemik şok tablosunda acil ameliyat edildi. Ameliyatta sağ over kaynaklı, ortasından tamamen rüptüre olmuş, kistik komonentler içeren ve yaklaşık 30x20x15 cm çapında kitle lezyonu saptandı. Kanama alanlarında hemostaz sağlanarak kitle total olarak çıkarıldı. Hasta ameliyat sonrası altıncı gün şifa ile taburcu edildi. Travmaya bağlı jinekolojik tümör rüptürleri nadir görülür. Ancak travmanın tipine bağlı olmaksızın mutlaka akılda tutulması gereken bir durumdur. Bu durum özellikle travma sonrası radyolojik olarak karıniçi kanamanın saptandığı ancak sıklıkla yaralanan karaciğer ve dalak gibi organların radyolojik olarak normal olduğu durumlarda önemlidir. |