DENEYSEL ÇALIŞMA | |
1. | Sıçanlarda arka bacak iskemi modelinde alfa lipoik asitin iskemi/reperfüzyon hasarı üzerine etkisi Effects of alpha lipoic acid on ischemia-reperfusion injury in rat hindlimb ischemia model Arif Aydın, Alpagan Mustafa YıldırımPMID: 28074465 doi: 10.5505/tjtes.2016.00258 Sayfalar 509 - 515 AMAÇ: Bu çalışma sıçanlarda arka bacak modelinde alfa lipoik asitin iskemi reperfüzyon hasarını önlemedeki etkinliğini araştırmak amacıyla yapıldı. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmada 250–300 gr ağırlığında 40 adet Sprague Dawley cinsi erkek sıçan kullanıldı. Her grupta 10 hayvan olacak şekilde, randomize dört grup oluşturuldu. Tüm sıçanlarda arka bacak kompozit ada flebi hazırlandı. Grup 1’de arka bacakta femoral damarlara klemp uygulanıp hemen açıldı ve iskemi oluşturulmadı. Grup 2’de dört saat iskemi uygulandı ve sonrasında 24 saat reperfüzyon edildi. Grup 3’te dört saat iskemi sonrası parenteral olarak serum fizyolojik verildi ve 24 saat reperfüzyon yapıldı. Grup 4’te dört saatlik iskemi sonrası parenteral olarak alfa lipoik asit verildi ve 24 saat reperfüzyon yapıldı. Tüm sıçanlar 24 saatlik reperfüzyon sonrası sakrifiye edildi. Biyokimyasal inceleme için kan, karaciğer ve transplante edilen arka bacaktan kas dokusu örneği alındı. Homogenizasyon sonrası kanda ve dokularda nitrit, nitrat, glutatyon, MDA, TNF-alfa, plazmada vitamin A, vitamin E, vitamin C düzeyleri test edildi. BULGULAR: İskemi sonrası alfa lipoik asit eklenen grupta GSH (eritrosit), MDA (karaciğer), vitamin C (plazma),TNF-alfa (kas) değerlerinde yalnız iskemi veya iskemi ve serum fizyolojik uygulanan gruplara göre anlamlı farklar görüldü. TARTIŞMA: Çalışmamızda, alfa lipoik asitin iskemi-reperfüzyon hasarını önlemede olumlu etkilerinin olduğu bulunmuştur. Ancak klinik uygulama için yeni ve geniş çalışmalara ihtiyaç vardır. |
2. | Tavşanlarda oluşturulan akut apandisit modelinde medikal tedavinin histopatolojik bulgular üzerindeki etkisi Effect of medical treatment on histological findings in rabbits with acute appendicitis Gürcan Şimşek, Barış Sevinç, Yaşar Ünlü, İsmail Hasırcı, Hüseyin Kurku, Ömer KarahanPMID: 28074455 doi: 10.5505/tjtes.2016.79825 Sayfalar 516 - 520 AMAÇ: Akut apandisit dünyada genel cerrahların karşılaştığı en sık akut karın nedenidir. Bu çalışmada, akut apandisit oluşturulan tavşanlarda antibiyotik tedavisinin akut apandisitte ortaya çıkan histopatolojik bulgular üzerine etkisinin değerlendirilmesi amaçlandı. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışma için 21 adet Yeni Zelenda cinsi (Oryctogaluscuniculus), erkek ve ağırlıkları 2050–2450 gram arasında değişen tavşan kullanıldı. Denekler üç gruba ayrıldı: Grup 1: Apendiks ligasyonu yapılan ve antibiyotik tedavisi verilen grup (n=7), Grup 2: Apendiks ligasyonu yapılan ama antibiyotik tedavisi verilmeyen grup (n=7), Grup 3: Apendiks ligasyonu yapılmayan ve antibiyotik tedavisi verilmeyen grup (sham grubu) (n=7). BULGULAR: Grup 1 ve Grup 2 arasında yapılan istatistiksel analiz sonucunda Grup 2’de ortaya çıkan histopatolojik değişiklikler Grup 1’den anlamlı olarak daha şiddetliydi. TARTIŞMA: Antibiyotik tedavisi akut apandisitte histolojik olarak enflamasyonun şiddetini azaltmaktadır. |
3. | Deneysel spinal kord travmasında eritropoetin ve tadalafilin terapötik etkinliği Therapeutic efficacy of tadalafil and eriythropoietin in experimental spinal cord injury Çağrı Kökoğlu, Emre Delen, Ali Arslantaş, Didem Arslantaş, Burcu Kökoğlu, Zühtü Özbek, Sema Uslu, Ahmet Tolgay AkıncıPMID: 28074456 doi: 10.5505/tjtes.2016.37571 Sayfalar 521 - 525 AMAÇ: Bu çalışma, spinal kord travması (SCI) oluşturulan sıçanlarda eritropoetin ve tadalafilin etkinliğini araştırmak için yapıldı. GEREÇ VE YÖNTEM: Sprague-Dawley cinsi 35 adet sıçan beş gruba ayrıldı. Spinal kord travması T10 vertebraya laminektomi işleminden sonra klip kompresyon yöntemi uygulanarak gerçekleştirildi. Birinci grupta travma yapılmadı ve normal biyokimyasal değerler için kullanıldı. İkinci grup çözücü grubu idi ve travma sonrası 1 cc serum fizyolojik verildi. Üçüncü grup travma sonrasında tek doz 2000 ü/kg intraperiteneal yol ile eritropoetin verildi. Dördüncü gruba ise travma sonrasında tek doz 2 mg/kg oragastrik yol ile tadalafil verildi. Beşinci gruba herhangi bir tedavi verici işlem yapılmadan sadece travma uygulandı ve travmadaki biyokimyasal değerlerin tespiti için kullanıldı. Tüm denekler cerrahi işlemden 48 saat sonra desakrafiliye edildi. Kan ve doku örneklerinden malondialdehid (MDA) ve toplam antioksidan kapasite (TAOK) değerleri ölçüldü. BULGULAR: Eritropoetin verilen grupta diğer tüm gruplara göre en düşük serum ve doku MDA değerlerine ulaşılmıştır. Tüm gruplara göre serum TAOK değerleri en yüksek tadalafil verilen grupta bulunmuş iken doku TAOK değerleri en yüksek eritropoetin verilen grupta tespit edilmiştir. TARTIŞMA: Tadalafil ve eritropoetinin dokudaki oksidatif stresi azaltarak spinal kord travmasında ikincil hasarlanmayı engelleyebileceği sonucuna varıldı. |
4. | Timokinonun akut periferik sinir hasarı üzerine akut etkisi: Deneysel bir çalışma The acute effects of thymoquinone on acute peripheral nerve injury: an experimental study İsmail Gülşen, Hakan Ak, Mikail Kara, Abdulsemat Gökalp, Veysel Akyol, Ömer Faruk Koçak, Murat Çetin RağbetliPMID: 28074457 doi: 10.5505/tjtes.2016.40204 Sayfalar 526 - 530 AMAÇ: Bu çalışmanın amacı akut sinir hasarında timokinonun akut dönem etkilerini değerlendirmektir. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışma sıçan sinirinde siyatik sinirde ezilme modeli geliştirilerek yapıldı. Sıçanlar kontrol, travma ve timokinon tedavi grubu olmak üzere üç gruba ayrıldı (n=6). Sinir hasarından yedi gün sonra hasar yerinden siyatik sinir doku örnekleri alındı. Bu doku örneklerinde histolojik ve steryolojik çalışma yapıldı. Akson çapı, myelin kalınlığı ve akson yoğunluk ölçümleri yapıldı. BULGULAR: Gruplar arasında akson çapı, miyelin kalınlığı ve akson yoğunluğu bakımından anlamlı bir farklılık görülmedi. TARTIŞMA: Timokinon akut sinir hasarı üzerinde akut dönemde iyileştirici etkiye sahip değildir. |
KLINIK ÇALIŞMA | |
5. | Akut travma hastalarında periferik ve viseral arteriyel yaralanmaların endovasküler tedavisi Endovascular treatment of peripheral and visceral arterial injuries in patients with acute trauma Aysun Erbahçeci Salık, Filiz İslim, Barbaros Erhan ÇilPMID: 28074458 doi: 10.5505/tjtes.2016.92645 Sayfalar 531 - 535 AMAÇ: Bu çalışma, penetran ve künt travmaya bağlı akut periferik ve viseral arteriyel yaralanması olan hastalarda endovasküler tedavinin etkinliğini araştırmayı amaçlamaktadır. GEREÇ VE YÖNTEM: Mart 2010 ve Haziran 2014 tarihleri arasında, penetran ve künt travmaya bağlı periferik ve viseral arteriyel yaralanma nedeniyle bölümümüzde endovasküler yolla tedavi edilen yaşları 35.8±11.3 yıl (dağılım: 18–56 yıl) olan 12 hasta (11 erkek) geriye dönük olarak incelendi. Hastaların 11’inde selektif koil embolizasyonu, birinde partikül embolizasyonu ile yaralanan arterler embolize edildi. Endovasküler tedavi kriterleri; kontrastlı bilgisayarlı tomografide aktif arteriyel ekstravazasyon veya psödoanevrizma ve hemoglobin seviyelerinde düşüş veya geçici hemodinamik instabilite idi. BULGULAR: Arteriyel yaralanma mekanizmaları dört hastada ateşli silah yaralanması, beş hastada delici kesici alet yaralanmasına bağlı penetran travma ve üç hastada trafik kazasına bağlı künt travma idi. Travmatik lezyonlar sağ hepatik arterde (n=3), sol hepatik (n=2), sağ hepatik ve sağ renal (n=1), sol inferior epigastrik (n=2), sol fasiyal (n=1), anteriyor tibial (n=1) ve derin femoral (n=1) arterlerde yer almaktaydı. Tüm olgular işleme bağlı komplikasyon olmaksızın teknik başarı ile tedavi edildi. İki hasta hastane yatışlarının 29. ve 43. günlerinde eşlik eden yaralanmaları nedeniyle kaybedildi. Ortanca hastane yatış süresi altı gün (1–43 gün) ve ortalama yoğun bakım yatış süresi ise 7.7 (0–43 gün) gündü. TARTIŞMA: Bizim deneyimlerimize göre endovasküler tedavi akut periferik ve viseral arteriyel yaralanmaların tedavisinde etkili ve güvenli bir seçenektir. |
6. | Yaşlı travma hastalarında mortaliteyi öngörmeded gözden geçirilmiş Travma Skoru, Yaralanma Şiddet Skoru ve Travma ve Yaralanma Şiddet Skoru’nun karşılaştırması Comparison of Revised Trauma Score, Injury Severity Score and Trauma and Injury Severity Score for mortality prediction in elderly trauma patients Shahrokh Yousefzadeh-chabok, Marieh Hosseinpour, Leila Kouchakinejad-eramsadati, Fatemeh Ranjbar, Reza Malekpouri, Alireza Razzaghi, Zahra Mohtasham-amiriPMID: 28074459 doi: 10.5505/tjtes.2016.93288 Sayfalar 536 - 540 AMAÇ: Altmış beş yaş ve üstü kişilerde travma önde gelen beşinci ölüm nedenidir. Bu çalışma geriyatrik travma olgularında mortaliteyi öngörmede Gözden Geçirilmiş Travma Skoru (RTS), Yaralanma Şiddet Derecesi Skoru (ISS) ve Travma ve Yaralanma Şiddet Skorunu (TRISS) karşılaştırmayı amaçlamıştır. GEREÇ VE YÖNTEM: 2010 ila 2011 yılları arasında Rasht, Poursina Hastanesi’ne kabul edilmiş 352 yaşlı travma hastasının kayıtlarında yapılmış enine kesit çalışmasıdır. Hastanın prognozuna ilişkin ROC analizini kullanarak yaralanmayı skorlama sistemleri özgüllük, duyarlılık ve kesim değerleri açısından karşılaştırıldı. BULGULAR: Hastalar ortalama 71.5 yaşındaydı. En sık görülen yaralanma mekanizması trafik kazası olup hastaların %13.9’u kaybedilmişti. Sağ kalan yaşlılara göre ölenlerin ISS’si daha yüksek idi. Ölenlere göre yaşlı sağ kalanlarda TRISS ve RTS skorları daha yüksek olup farklılıklar istatistiksel açıdan anlamlı idi (p<0.001). Yaşlı travma hastalarında mortaliteyi öngörmede RTS, ISS ve TRISS skorlama sistemlerinin en iyi kesim değerleri sırasıyla ≤6, ≥13,5 ve ≤2, duyarlılıkları sırasıyla %99, 84 ve 95, özgüllükleri ise %62, 62 ve 72 idi. TARTIŞMA: Hem anatomik hem de fizyolojik parametrelerin kombinasyonu olduğu için mortalitenin en güçlü öngördürücü parametresi TRISS idi. |
7. | Cinsiyet Fournier gangreni prognozuna etkili bir faktör değildir: Olgu-eşleme çalışması Gender does not affect the prognosis of Fournier’s gangrene: a case-matched study Pınar Sarkut, Özgen Işık, Ersin Öztürk, Barış Gülcü, Ilker Ercan, Tuncay YılmazlarPMID: 28074460 doi: 10.5505/tjtes.2016.27095 Sayfalar 541 - 544 AMAÇ: Kadın cinsiyet Fournier gangreni (FG) için olumsuz bir prognostik faktör olarak görülmektedir. Ancak literatürde bu konuya özgün yeterli veri yoktur. Bu olgu-eşleme çalışması kadın cinsiyetin FG prognozuna etkisini incelemek için yapıldı. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmaya alınan hastalar kliniğimizin 120 hastalık ileriye yönelik olarak tutulan veritabanından çekildi. Otuz iki kadın hasta aşağıdaki kriterler baz alınarak 32 erkek hastayla eşleştirildi: Semptom süresi, FG severity indeks (FGSI) skoru, hasta yaşı, etiyoloji ve eşlik eden diyabetes mellitus (DM) varlığı. Daha sonra iki grup hasta klinik sonuçlar açsından karşılaştırıldı. BULGULAR: Medyan yaş 57 (22–80) idi ve 35 (%54.7) hastada DM vardı. Hastalara ortalama 3 (1–9) debridman yapıldı ve 15 hastaya (%23.4) saptırıcı stoma açıldı. Mortalite oranı %28.1 (64’te 18 hasta) idi. Kadınlarda FG daha yaygındı (p=0.009), daha fazla debridmana ihtiyaç duyulmuştu (p=0.005), kadınlar yoğun bakım ünitesinde daha fazla oranda kalmıştı (p=0.035) ve kadınlarda split thickness skin graft (STSG) ile rekonstrüksiyon daha fazla oranda yapılmıştı (p=0.040), ancak mortalite oranları iki grup arasında benzerdi (p=0.264). TARTIŞMA: Fournier gangreni kadınlarda erkeklere oranla daha yaygın seyreder. Bu muhtemelen kadınların anatomik yapısı ile ilgilidir. Ancak kadın cinsiyet FG mortalitesini artıran bir faktör değildir. |
8. | Gebelikte akut apandisit: 20 hamile kadın olgu çalışması Acute appendicitis during pregnancy: case series of 20 pregnant women İlker Murat Arer, Songül Alemdaroğlu, Hasan Yeşilağaç, Hakan YabanoğluPMID: 28074461 doi: 10.5505/tjtes.2016.58458 Sayfalar 545 - 548 AMAÇ: Hamilelikteki en sık akut karın nedeni akut apandisittir. Apandisit bulgularının çoğu normal hamlilelik sürecinde olabileceğinden, gebelerde akut apandisit tanısı zordur. Çalışmamızın amacı, hamilelik döneminde karşılaştığımız akut apandisit olgularını aktarmak ve bu zor durumda uygun tedaviyi araştırmak. GEREÇ VE YÖNTEM: 2005–2015 yılları arasında akut apandisit nedeniyle ameliyat edilen 20 hamile kadın hasta çalışmaya dahil edildi. Veriler geriye dönük olarak toplandı. Hastalar, yaş, bulgu ve semptomlar, gestasyon yaşı, fiziksel inceleme bulguları, ameliyat süresi ve komplikasyon açısından incelendi. BULGULAR: On altı (%80) hastaya açık, dört (%20) hastaya laparoskopik apendektomi yapıldı. Ortalama yaş 29.6±5.6 yıldı. En sık semptom karın ağrısıydı (%95). Altı (%30) hasta 1. üç ayda, dokuz (%45) hasta 2. üç ayda ve beş (%25) hasta son üç ayda idi. On iki (%60) hastada ultrasonografide akut apandisit bulgusu saptandı. Negatif apendektomi oranı %30’du. Sadece bir (%5) hastada maternal komplikasyon saptandı. Hiç fetal komplikasyon saptanmadı. TARTIŞMA: Yüksek maternal ve fetal komplikasyon oranlarından dolayı, gebelerde akut apandisitin doğru tanısı ve hızlı cerrahi tedavisi yapılmalıdır. |
9. | Klinik olarak tanı konulamayan penil fraktür olgularına MR görüntülemenin katkısı Contribution of MRI to clinically equivocal penile fracture cases Rüştü Türkay, Mustafa Gürkan Yenice, Sema Aksoy, Gökhan Şeker, Selçuk Şahin, Ercan İnci, Volkan Tuğcu, Ali İhsan TaşcıPMID: 28074462 doi: 10.5505/tjtes.2016.50955 Sayfalar 549 - 552 AMAÇ: Penil fraktür tunika albugineada oluşan rüptür olup acil cerrahi müdahale gerektirir. Olguların çoğunluğu klinik değerlendirme ile tanı alabilirse de literatürde belirtildiği gibi %15 gibi bir oranda sadece klinik ile tanı konulmasında zorlanılabilir. Bu durumda görüntüleme tanı konmasında yardımcı olabilir. GEREÇ VE YÖNTEM: Bizim çalışmamızda tanısı klinik olarak konulamamış 20 hastaya manyetik rezonans (MR) görüntüleme yapıldı. Manyetik rezonans görüntülerinde tunikal bütünlük kaybı ve eşlik edebilecek diğer patolojiler araştırıldı. Rüptür izlenen olgularda bu rüptürün lokalizasyonu ve uzunluğu kaydedildi. Hastaların tamamı ameliyat edildi. Görüntüleme bulguları operasyon bulguları ile karşılaştırıldı. BULGULAR: Manyetik rezonans görüntülemede 19 tunikal rüptür tanımlandı. Bir olguda sadece hematom görüntülenebilmiş olup tunikal rüptür lehine bir bulgu saptanmadı. Hiçbir olguda üretral yaralanma gözlenmedi. Görüntüleme bulgularının tamamı operasyon bulguları ile doğrulandı. TARTIŞMA: Klinik olarak tanısında zorlanılan penil fraktür olgularında MR görüntüleme tanının doğrulukla ve güvenle konmasında kritik bilgiler sağlayabilir. |
10. | Trimalleoler ayak bileği kırıklarında posterior malleol fiksasyonunun önemi: Retrospektif çalışma Importance of fixation of posterior malleolus fracture in trimalleolar fractures: A retrospective study Sinan Karaca, Meriç Enercan, Guzelali Ozdemir, Sinan Kahraman, Mutlu Çobanoğlu, Metin KüçükkayaPMID: 28074463 doi: 10.5505/tjtes.2016.44844 Sayfalar 553 - 558 AMAÇ: Bu çalışmanın amacı cerrahi olarak tedavi edilen trimalleoler kırıklarda posterior malleol (PM) fiksasyonunun etkinliği ve önemini değerlendirmektir. GEREÇ VE YÖNTEM: 2004 ile 2011 yılları arasında PM içeren ayak bileği eklemi kırıklı toplam 57 olgu açık redüksiyon ve internal fiksasyonla tedavi edildi. Posterior malleol fiksasyonu 46 olguda kanüllü vida ile, 11 olguda plak ise plak ile gerçekleştirildi. Tüm olgular Amerikan Ortopedik Ayak ve Ayak Bileği birliği Skoru (AOFAS), Amerikan Ortopedik Cerrahlar Akademisi Ayak ve Ayak Bileği Anketi (AOOS), Görsel Analog Skala (VAS) ve sağlam tarafla karşılaştırılan ayak bileği eklemi hareketliliği ile değerlendirildi. BULGULAR: Yaşları 23 ile 85 arasında (ortalama 55.9) olan, 36’sı kadın ve 21’i erkek olan olguların ortalama takip süresi 44.6 (24–108) aydı. Cerrahiye kadar geçen süre 1.1 (1–3) gündü. AOFAS’a göre 21 olgu mükemmel ve 26 olgu iyi olarak değerlendirildi. AOOS skoru ortalama 92.4 (32–100) idi. Ortalama VAS istirahatta 1.1 ve yürümede 1.3 idi. Sağlam tarafla karşılaştırıldığında, ayak bileği eklemi plantar fleksiyonunda anlamlı farklılık görülmedi (p=0.325) ancak ayak bileği eklemi dorsifleksiyonunda anlamlı farklılık görüldü (p<0.001). TARTIŞMA: Posterior malleolün anatomik redüksiyon ve rijit internal fiksasyonu, yeterli fiksasyon için zayıf kemik kalitesi problem olan yaşlı hastalarda bile tatminkar klinik ve fonksiyonel sonuçlar sağlar. Küçük PM fragmanlarının bile fiksasyonu rehabilitasyona daha stabil bir yapı oluşturabilir. |
11. | Üst ekstremite travma öyküsü olan otizm spektrum bozukluğu tanılı çocuklarda el fonksiyonlarının değerlendirilmesi Investigation of hand function among children diagnosed with autism spectrum disorder with upper extremity trauma history Meral Huri, Sedef Şahin, Hülya KayıhanPMID: 28074464 doi: 10.5505/tjtes.2016.58712 Sayfalar 559 - 565 AMAÇ: Çalışmamız üst ekstremite travma öyküsü olan ve olmayan otizmli çocukların el fonksiyonlarını karşılaştırmak amacı ile planlandı. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmaya otizm spektrum bozukluğu tanısı ile takip edilen toplam 65 (Grup I, n=28; Group II, n=37) çocuk dahil edildi. Çocukların el fonksiyonları 9-Delikli Peg Testi ve Jebsen El Fonksiyon Testi ile değerlendirildi. Üst ekstremite ve elin somatoduyusal algısı Duyusal İşlemleme ve Praksis Testi’nin somatoduyusal algı alt testleri ile değerlendirildi. Sonuçlar Student t-testi and Mann-Whitney U-Testi ile SPSS 20 bilgisayar programı ile karşılaştırıldı. BULGULAR: Her iki el fonksiyon testine ait sonuçlar travma geçmişi olmayan çocuklar lehine farklı bulundu (p<0.05). Üst ekstremite somatosensoriyel algı ile el fonksiyon testleri arasındaki ilişki incelendiğinde, çocukların 9-Delikli Peg Testi ve Jebson El Fonsiyonları Test puanları ile Manuel Obje Algısı ve Taktil Uyaranın Lokalizasyonu test puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişkiler bulundu (p<0.05). TARTIŞMA: Travma öyküsü olan otizm spektrum bozukluğu tanılı çocuklar zayıf somatoduyusal algı ve el fonksiyonlarına sahiptirler. Acil servislerde çalışan profesyonellerin somatoduyusal algı, el fonsiyonları ve üst ektremite travma öyküsü arasındaki kuvvetli ilişki konusunda bilgilendirilip, farkındalıklarının arttırılmasınının; bu popülasyondaki çocukların rehabilitasyon süreçleri için önemli olduğu düşünülmektedir. |
OLGU SUNUMU | |
12. | Travmatik pankreas kanal transeksiyonunda stentlemeyle birlikte ERKP: Olgu sunumu ERCP with stenting of traumatic pancreatic duct transection: A case report Deepa Prashant Makhija, Jayesh Desale, Charu Tiwari, Hemanshi ShahPMID: 28074451 doi: 10.5505/tjtes.2016.09334 Sayfalar 566 - 568 Seyrek görülmekle birlikte pankreas yaralanmaları çeşitli içi boş ve solid organlara yakınlıkları nedeniyle yüksek bir morbiditeyle ilişkilidir. Erken tanı koyma zorluğu morbiditeye katkıda bulunmaktadır. Pankreas kanalının durumu yaralanmayı derecelendirmede ve tedavi kararında önemli bir etkendir. Düşük dereceli yaralanmalarda konservatif tedavi uygulanır. Daha yüksek dereceli pankreas yaralanmaları genellikle cerrahi yolla tedavi edilir. Son zamanlarda kolanjiyobiliyer ve pankreatik patolojilerin etkili tanısal ve terapötik bir yöntemi olarak endoskopik retrograd kolanjiyopankreatikografi (ERKP) kullanılmaya başlanmıştır. Bu yazıda, endoskopik retrograd kolanjiyopankreatikografi kılavuzluğunda pankreas kanalı stentlenerek başarılı bir şekilde tedavi edilen posttravmatik komplet pankreas kanal transeksiyonu olan 12 yaşındaki bir erkek çocuğu sunuldu. Travma ortamında ERKP’nin terapötik avantajları ve ilişkin zorluklar vurgulanmaktadır. |
13. | Perfore apandisitte pulmoner sekestrasyonun neden olduğu hemoptizi: Seyrek görülen bir olgunun raporu Hemoptysis caused by pulmonary sequestration in perforated appendicitis: A rare case report Dario Tartaglia, Francesca Cascione, Matteo Modesti, Desiree Gianardi, Rosilde Caputo, Christian Galatioto, Massimo ChiarugiPMID: 28074452 doi: 10.5505/tjtes.2016.99542 Sayfalar 569 - 571 Pulmoner sekestrasyon seyrek görülen ve genellikle semptomsuz bir doğuştan anomalidir. Bu rahatsızlığın optimal tedavisi hâlâ tartışmalı olup cerrahi rezeksiyonları veya aberan arterin anjiyografik embolizasyonunu içerir. Perfore apandisitin neden olduğu akut sağ alt kadran karın ağrısının eşlik ettiği pulmoner sekestrasyonla ilişkili hemoptiziyle gelen 51 yaşında nadir görülen bir erkek olguyu sunuyoruz. |
14. | Balık kılçığı yutulmasına bağlı gelişen ince bağırsak perforasyonunun laparoskopik rezeksiyon ve anastomozu Laparoscopic resection and intracorporeal anastomosis of perforated small bowel caused by fish bone ingestion Ahmet Cem Dural, Muhammet Ferhat Çelik, Hakan Yiğitbaş, Cevher Akarsu, Mahmut Doğan, Halil AlışPMID: 28074453 doi: 10.5505/tjtes.2016.88137 Sayfalar 572 - 574 Bu yazıda, balık kılçığına bağlı jejunal perforasyon sonrası üç gündür olan epigastrik ağrı şikayeti ile acil servise başvuran 52 yaşında erkek hasta sunuldu. Yapılan karın incelemesinde yaygın hassasiyet ve rebound mevcuttu. Ayakta direkt karın grafisinde diafragma altı serbest hava tespit edildi. Hastaya peptik ülser perforasyonu ön tanısıyla tanısal laparoskopi uygulandı. Yapılan eksplorasyonda jejunal anslarda şiddetli enflamasyon, ödem, proksimal ince bağırsak anslarında obstrüksiyona bağlı dilatasyon ve balık kılçığına bağlı perforasyon odağı görüldü. Perfore ince bağırsak ansı laparoskopik stapler ile rezeke edilip karıniçi anastomoze edildi ve perfore segment trokar yerinden karın dışına alındı. Hastanın ameliyat sonrası takiplerinde sorunu olmadı ve dördüncü günde taburcu edildi. Bu örnekte balık kılçığına bağlı ince bağırsak perforasyonu ve obstrüksiyon gelişen hastada laparoskopik rezeksiyon ve anastomoz tanımlanmıştır. |
15. | Obturator herni kalça ve diz ağrısının ayırıcı tanısında yer almalıdır Obturator hernia should be considered in the differential diagnosis of hip and knee pain Ahmet Korkut Belli, Gündüz Memiş, Özcan Dere, Ulaş Koşan, Okay NazlıPMID: 28074454 doi: 10.5505/tjtes.2016.91582 Sayfalar 575 - 577 Obturator herni tüm hernilerin yaklaşık olarak %0.05–1.4’ünü oluşturan nadir bir hastalıktır. Genellikle zayıf, yaşlı ve düşkün kadınlarda görülmektedir. Uyluk iç kısmından dize yayılan ağrı (Howship Romberg bulgusu) hastalığa özgüdür. Bu yazıda, obturator fıtık tanısı alan bir hasta ve obturator fıtığın tanısal güçlükleri sunuldu. Yetmiş üç yaşında düşkün bir hasta, bulantı, iştahsızlık ve sol kalçasından uyluk iç kısmına ve dize yayılan şiddetli ağrı şikayeti ile acil servise başvurdu. Öncelikli vertebral disk hernisi düşünülen hastanın çekilen abdomino-pelvik bilgisayarlı tomografisinde sol obturator fıtık saptandı. Obturator fıtık tanısı güç olan nadir bir hastalıktır. Hekimler kalça ve diz ağrısının ayırıcı tanısında obturator fıtığı dahil etmelidirler ve lüzüm halinde Howship Romberg bulgusunu sorgulamalıdırlar. Erken tanı konulması hem mortalite ve morbiditeyi azaltmaktadır hem de daha az invaziv yöntemlerle tedavi olanağı sunmaktadır. |