1. | YÜKSEK ENERJİLİ ATEŞLİ SİLAHLARLA VE MAYINA BASMA SONUCU MEYDANA GELEN EKSTREMİTE YARALANMALARI INJURIES OF THE EXTREMITIES CAUSED BY HIGH ENERGY GUNSHOTS AND LAND-MINES Murat Doğan, Serhat Oğuz, Orhan ÇelenPMID: 11813476 Sayfalar 231 - 233 Bu çalışmada Şırnak Askeri Hastanesinde Ocak 1997 ile Temmuz 1999 tarihleri arasında yüksek enerjili ateşli silahlarla ve mayına basma sonucu meydana gelen, acil olarak ameliyata alınan ekstremite yaralanmaları retrospektif olarak değerlendirildi. Toplam 236 olgunun 147'si (%62.3) alt ekstremite yaralanması 89'u (%37.7) üst ekstremite yaralanmasıydı. En sık görülen yaralanmalar üst ekstremitede el; alt ekstremitede ayak yaralanması şeklindeydi. En dramatik yaralanmalar anti tank mayınla tuzaklanmış, anti personel mayına basma sonucu meydana gelirken; kaşarlanmanın yeri ve şiddeti ateşli silahın cinsine, gücüne, şahsın yaralanma anındaki pozisyonuna ve ateşli silahtan olan uzaklığına bağlı olarak değişmekteydi. |
2. | PEPTİK ÜLSER PERFORASYONLARI PERFORATED PEPTIC ULCERS Ahmet A Balık, Fehmi Çelebi, Mahmut Başoğlu, İlhan Yıldırgan, Sabahattin DalgaPMID: 11813477 Sayfalar 234 - 236 Peptik ülser perforasyonu nedeni ile 1983-1998 yılları arasında ameliyat edilen 248 hastanın kayıtları retrospektif olarak incelendi. Hastaların 112'sinde (%45.1) kronik, 34'ünde (%13.7) akut ülser hikayesi varken, 102 hastada (%41.2) ülser hikayesi yoktu. Hastaların 228'inde (%92.0) duodenal, 9'unda (%3.6) jukstapilorik, 6'sında (%2.4) marjinal, 5'inde (%2.0) antral ülser mevcuttu. Hastaların 42'si (%16.9) semptomların başlamasından sonraki ilk 12 saat içinde hastaneye müracaat ederken 206'sı (%83.1) 12 saatten sonra (12 saat-6 gün) müracaat etti. İntraabdominal sepsis olan 126 hasta (%50.8) ile ciddi yandaş hastalığı olan 32 hastaya (%12.9) basit kapama+omentoplasti yapılırken, 32 hastaya (%12.9) bilateral trunkal vagotomi (BTV) + piloroplasti, 34 hastaya (%13.7) basit kapama + omentoplasti + BTV + gastroenterostomi, 21 hastaya (%8.5) basit kapama + omentoplasti +proksimal gastrik vagotomi (PGV), 3 hastaya (%1.2) BTV + antrektomi yapıldı. Definitif işlem yapılmayan hastalara H2 reseptör blokerleri veya proton pompa inhibitörleri verildi. Endoskopik kontrole 193 hasta (%77.8) geldi. Definitif işlem yapılıp kontrole gelen 53 hastanın 2'sinde (%3.8) nüks tespit edildi ve bu hastalara medikal tedavi uygulandı. Definitif işlem yapılmayıp kontrole gelen 140 hastanın 34'ünde (%24.3 nüks tespit edildi. Bu hastaların 2'sine definitif işlem olarak PGV yapılırken diğerlerine medikal tedavi uygulandı. Nüks oranı definitif işlem yapılmayan hastalarda definitif işlem yapılanlardan anlamlı derecede yüksek olarak bulundu (p<0.01) |
3. | TRAFİK KAZALARINDA RİSK FAKTÖRLERİ RISK FACTORS IN TRAFFIC ACCIDENTS Erdoğan M Sözüer, Cuma Yıldırım, Vesile Şenol, Demet Ünalan, Melis Naçar, Osman GünayPMID: 11813478 Sayfalar 237 - 240 Trafik kazaları her yaş grubundan insanı etkileyen önemli bir halk sağlığı sorunudur. Bu çalışmada amaç; trafik kazalarının hangi şartlarda daha fazla olduğunu; kazaların gün ay ve yıl içindeki dağılımlarını tespit etmek, ayrıca kazaya neden olan diğer etkenleri belirlemektir. Çalışma, Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Polikliniği'nde yapıldı. 1998 yılı içindeki 12 aylık zaman periyodunda acil polikliniğe 31.550 hasta müracaat etti. Bunların 7098'i (%22) trafik kazası idi. 7098 hastadan %10 sistematik örneklem ile tespit edilen 710 hasta çalışmaya alındı. Çalışmaya alınan hastaların 504'ü erkek (%7l), 206'sı kadın (%29) olup yaş ortalaması 26.0 (1-85) olarak bulundu. Trafik kazaları gün içinde saat 12.00-18.00 arasında, hafta sonları ve mayıs-haziran aylarında artmaktadır. Kazaların oluş şekli şehir içi ve şehir dışı yollarda aynıdır ancak şehir içi trafik kazalarında yayaya çarpma oranı yüksektir. En çok kaza yapan araç otomobil olmasına rağmen mortalitesi en yüksek araç kazası otobüs, minibüs ve motosiklettir. Hastaların %80.5'inin ilk tedavi yeri üniversite hastanesi olmuştur. Acile trafik kazası nedeni ile getirilen hastaların 619'u (%87.1) geçici travma tanısı almış ve tedavilerinden sonra şifa ile taburcu edilmişlerdir. 52 hasta (%7.3) ise kaybedilmiştir. Kazaların oluş yeri, zamanı, kazaya karışan araçlar ve kaza sonrası hastaya yapılan tıbbi tedavinin kalitesi hastanın morbimortalitesini önemli derecede etkiler. |
4. | KRANYAL ATEŞLİ SİLAH YARALANMALARI VE TEDAVİ YAKLAŞIMLARI TREATMENTS OF CRANIAL GUNSHOT INJURIES Bayram Çırak, M Bahadır Güven, Nejimi Kıymaz, Serdar IşıkPMID: 11813479 Sayfalar 241 - 243 1995- 1998 yılları arasında kliniğimize başvuran kraniyal ateşli silah yaralanmalı 21, vaka yaş, cinsiyet, kraniyal yaralanmanın şekli, giriş Glaskow Koma Skalası (GKS), tedavi ve mortalite yönünden analiz edildi. Hastaların yaşları 9-24 arasındaydı. 19'u erkek, 2'si kadındı. Kraniyal ateşli silah yaralanmalarının nedenleri arasında ilk sırayı terör nedeniyle silahlı çatışma alıyordu. Hastaların tamamına düz grafi ve bilgisayarlı tomografi (BT) tetkiki yapıldı. 9 olguda intraserebral, 4 olguda subdural, 1 olguda intraventriküler, 1 olguda epidural hematom saptandı. 9 olguda yaralanmaya sebebiyet veren şarapnel parçası veya kurşunun intrakraniyal harabiyet sonrası kraniumda sabit kaldığı görüldü. Giriş GKS 3-5 arasındaki hastalar tüm tedaviye rağmen eksitus oldu. GKS göre 11-15 arasındakiler in tedavileri şifayla sonuçlandı. Olguların 15'ine cerrahi tedavi uygulandı. Cerrahi uygulanan hastalarda lasere dokular debride edildi ve dekompresyon gerektiren patoloji varsa- tedavi edildi. 3 olguda' postoperatif dönemde BOS fistülü gelişti reoperasyon ile dura onarımı yapıldı. Olguların giriş GKS puanı, BT ile ayrıntılı değerlendirme ve acil cerrahi, lasere dokuların genişliği ve lokalizasyonu ile postoperatif komplikasyonların morbidite ve mortalite üzerine etkisi tartışıldı. |
5. | TRAVMATİK KORPUS KALLOZUM LEZYONLARI TRAUMATIC LESIONS OF THE CORPUS CALLOSUM Gürkan Ege, Haluk Akman, Feyza Karagöz, Erhan EmelPMID: 11813480 Sayfalar 244 - 249 Travmatik korpus kallozum (KK) lezyonlarının saptanmasında MRG ve bilgisayarlı tomografinin (BT) tanı değerinin belirlenmesi ve lezyonların özelliklerinin saptanması. Olgular ve Yöntem: Acil polikliniğine getirilen, Glasgow Koma Skalası (GKS) skoru 12 ve altında olan ve erken dönemde hem BT, hem MRG yapılmış olan 49 olguda KK lezyonlarının varlığı ve özellikleri retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Olguların 20'sinde (%40.8) toplam 31 KK lezyonu saptandı. MRG'de. lezyon saptanan 20 hastanın sadece 7'sinde lezyonlar BT'de görüldü. MRG'de lezyonların büyük bir kısmı nonhemorajik (%87) olduğu halde, BT'de saptanan 7 lezyonun üçü nonhemorajikti (%42.8). 20 hastanın 7'sinde (%35) lezyonlar sadece spleniumda yerleşmişti. Diğer olgularda spleniumla birlikte ya da tek başına KK ön bölümünde lezyon vardı. KK lezyonlu hastalarda ventrikül içi kanama ile DAH'ın diğer komponentlerinden olan beyin sapı ve subkortikal ak madde lezyonlarının bulunma olasılığı KK lezyonu olmayan hastalara göre yüksekti, ancak farklar anlamlı değildi. Sonuç: Travmatik KK lezyonları orta-ağır kafa travmalı hastalarda sık görülür. Lezyonların çoğu spleniumda yerleşir ve nonhemorajiktir. Travmatik KK lezyonlarının saptanmasında MRG'nin tanı değeri BT'den çok daha yüksektir. |
6. | TRAVMA HASTALARININ EPİDEMİYOLOJİK ÖZELLİKLERİNİN ARAŞTIRILMASI DETERMINATION OF THE EPIDEMIOLOGICAL CHARACTERISTICS OF THE TRAUMA PATIENTS Murat Pekdemir, Yıldıray Çete, Oktay Eray, Rıdvan Atilla, A Alper Çevik, Ahmet TopuzoğluPMID: 11813481 Sayfalar 250 - 254 Travmaya bağlı yaralanmalar hakkında ülkemizin epidemiyolojik verilerine katkıda bulunmak amacıyla Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi Acil Servisine 1.1.1997 ve 30.6.1997 tarihleri arasında başvuran erişkin travma hastaları retrospektif olarak incelendi. İncelenen 1063 hastanın 626'sı erkek (%59), 437'si kadın (%41) ve hastaların yaş ortalamaları 40.6±18'di. En sık yaralanma nedeni (%43.5) düşme idi. Yetmişbeş hastada düzeltilmiş travma skoru < 12 bulundu. Hastaların %90.8'inin ambulans dışındaki bir araçla acil servise getirildiği saptandı. Hastaların 13'ü (%1.2) öldü, 872 hasta (%82) acil servisten taburcu oldu, 118'i (%11.1) hastaneye yatırıldı, 73'ü (%6.9) başka bir sağlık kuruluşuna sevk edildi. Altmışbeş yaşın üzerindeki hastaların ve penetran travmalı hastaların hastaneye yatışları daha fazla idi (sırasıyla p=0.001, p=0.003). Penetran travmalı hastalarda aperatif girişim ve ölüm daha fazlaydı (sırasıyla p=0.000, p=0.009). |
7. | KÜNT GÖĞÜS TRAVMASINA BAĞLI TRAKEOBRONŞİYAL YARALANMALAR: 10 YILLIK DENEYİM TRACHEOBRONCHIAL INJURIES DUE TO THE BLUNT THORACIC TRAUMA: A 10 - YEAR EXPERIENCE Alpaslan Çakan, Ufuk Çağırıcı, Teoman Buduneli, Mehmet Aşkın, Serpil Sevinç, Ahmet ÜçvetPMID: 11813482 Sayfalar 255 - 259 Trakeobronşiyal yaralanmalar ender görülmelerine karşın yaşamı tehdit edici niteliktedir. Başarılı bir tanı ve tedavi için kuşku düzeyinin yüksek olması gerekir. Bu yazıda, geçen 10 yılı kapsayan süre içinde künt göğüs travmasına bağlı trakeobronşiyal yaralanma nedeniyle tedavi edilen yedi olgu gözden geçirildi. Klinik kuşkunun ardından yapılan bronkoskopi ile kesin tanı kondu. Yaralanmaların çoğu, sağ bronş sisteminde lokalize olup (beş hasta), sadece bir olguda sol bronşiyal sistem ve bir olguda da trakea yerleşimli idi. Büyük oranda primer tamir uygulandı (beş hasta), iki hastada lobektomi gerekli oldu. Postoperative mortalite görülmedi, ancak bir olguda ampiyem, iki olguda onarım hattında kısmi stenoz olmak üzere toplam üç olguda komplikasyon gelişti. |
8. | KARIN DUVARI FITIKLARINA BAĞLI MEKANİK BARSAK TIKANMALARI MECHANICAL INTESTINAL OBSTRUCTION CAUSED BY ABDOMINAL WALL HERNIAS Adem Akçakaya, Orhan Alimoğlu, Turgut Hevenk, Gürhan Baş, Mustafa ŞahinPMID: 11813483 Sayfalar 260 - 265 Barsak tıkanmaları acil cerrahi girişim gerektiren önemli patolojilerdendir. Tedavisinde seçilecek cerrahi yöntem, girişim için geçen süre ve tekrarının önlenmesi gibi sorunlar güncelliğini korumaktadır. Etyolojide gelişmiş ülkelerde postoperatif yapışıklıklar ön sırada iken gelişmekte olan ülkelerde boğulmuş fıtıklar ön plandadır. Bu çalışmada 1993-1999 yılları arasında kliniğimizde mekanik barsak tıkanması tanısı ile opere edilen 147 olgudan 80 boğulmuş karın duvarı fıtığı retrospektif olarak değerlendirildi. 80 olgunun 50'si (%62.5) erkek, 30'u (%37.5) kadın ortalama yaş 59 (4-94) idi. İnguinal herni 49 vaka ile en sık sebepti. Fıtık kesesi içinde en sık ince barsaklar tespit edildi. Olgulardan 14'üne(%17,5) fıtık onarımı dışında ek cerrahi girişim uygulandı. Toplam morbiditemiz %22.5 mortalitemiz %7.5 olarak tespit edildi. Barsak tıkanıklığı bulguları ile başvuran hastalarda fıtık noktaları dikkatle muayene edilmelidir. Acil girişimlerde morbidite ve mortalite oranları yüksek olduğundan karın duvarı fıtığı saptanan hastalara elektif cerrahi girişim uygulanmalıdır. |
9. | KÜNT VÜCUT TRAVMALARINI TAKİBEN İZOLE ÜRETEROPELVİK BİLEŞKE (UPJ) YARALANMALARI ISOLATED URETEROPELVIC JUNCTION (UPJ) LACERATION FOLLOWING BLUNT BODY TRAUMA Lütfü Tahmaz, Orhan Yalçın, Sezgin Yağcı, Mutlu Sağlam, Doğan Erduran, Çetin HarmankayaPMID: 11813484 Sayfalar 266 - 270 Çalışmada künt vücut travmalarını takiben nadiren ortaya çıkan üreteropelvik bileşke yaralanmalarında radyolojik değerlendirme aşamaları ve klinik tedavi yaklaşımlarının incelenmesi amaçlandı ve 1995-2000 Ocak arasında GATA Üroloji AD, Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi Üroloji AD, Elazığ Asker Hastanesi Üroloji Servisine başvuran, künt batın travmaları olan hastalardan üreteropelvik bileşkenin tek başına yaralandığı 8 hasta yer aldı. Vakalar 1 çocuk (12 yaşlarında) ve 7 erişkin hastayı içeriyordu (1 kadın, 6 erkek, 18-62 yaş arası). Hastalarda tanıda abdominopelvik USG(Ultrasonografi), IVP (İntravenöz Pyelografi), abdominopelvik CT(Bilgisayarlı Tomografi) ve retrograd-antegrad pyelografi kullanıldı. Hastalar perkütan nefrostomi, antegrad ve retrograd double j kateter uygulamaları ve rekonstriktif açık cerrahi uygulamaları ile tedavi edildiler. Hastalarda extravazasyonun ortadan kalkması ve üreteropelvik geçişin sağlanması ile tam tedavi sağlandı. |
10. | İATROJENİK ÜRETERAL TRAVMALARDA TEDAVİ PLANLARIMIZ VE SONUÇLARI TREATMENT PLANS AND RESULTS IN IATROGENIC URETERAL INJURIES Gökhan Gökçe, Hakan Kılıçarslan, Semih Ayan, S Siyami Hocaoğlu, E Yener GültekinPMID: 11813485 Sayfalar 271 - 274 10 yıllık bir periyot içerisinde 19 iatrojenik üreler travmalı olgunun tedavisi yapıldı. Jinekolojik operasyonlar %52.6 ile en sık 1 travmaya neden olan cerrahi girişimlerdi. Altı olgunun teşhisi operasyon anında, 13 olgunun teşhisi ise operasyondan sonra 14-180. günler arasında konuldu. Operasyon sırasında üreler travması belirlenen 6 olgunun 5'i başarılı bir şekilde tedavi edilirken 1 olguya nefrektomi yapıldı. Geç tanı konulan 13 olgunun 7'sine perkütan nefrostomi ile başlangıç tedavisi yapıldı. Diğer 5 olgunun 2'sine üreteroneosistostomi, 1'ine üreteroüreterostomi ve 1'ine ise üreterolizis yapıldı. Üç olguda operasyon sonrası takiplerde üreteral darlık belirledik. Bu olgularda endoürolojik yaklaşım ile tedavi sağlandı. Sonuçta iatrojenik üreter travmalarının operasyon anında tanısı ve tedavisi önemliyken, geç dönemde tanı konulan iyatrojenik üreteral travmalı olgularda ilk tedavi seçeneği olarak perkütan nefrostomi önermekteyiz. |
11. | HEMODİNAMİK STABİLİTE KÜNT DALAK TRAVMASININ NONOPERATİF TEDAVİSİNDE EN ÖNEMLİ FAKTÖRDÜR HEMODYNAMIC STABILITY IS THE MOST IMPORTANT FACTOR IN NONOPERATIVE MANAGEMENT OF BLUNT SPLENIC TRAUMA Neşet Köksal, Mehmet Ali Uzun, Tolga MüftüoğluPMID: 11813486 Sayfalar 275 - 280 Ocak 1998'den itibaren kliniğimizde, künt dalak yaralanmalı seçilmiş çocuk ve erişkin olgularda non-operatif tedavi yöntemini tercih ediyoruz. Ocak 1998-Mayıs 2000 tarihleri arasında künt dalak yaralanması nedeniyle kliniğimize başvuran 26 olgudan 20'sine, yaralanma derecesi ve yaş sınırlaması dikkate alınmaksızın hemodinamik stabiliteyi esas alan non-operatif tedavi protokolümüzü uyguladık. Non-operatif tedavi uygulanan hastalara tanısal amaçlı bilgisayarlı tomografi (BT) çekildi. Künt dalak yaralanması olan hastalarımızdaki non-operatif tedavi oranı %76.9' dur (çocuk hastalarda; %83.3, erişkin hastalarda: %71.4). Non-operatif tedavi uygulanan olgularımızda komplikasyon ve mortalite gözlenmedi. Preoperatif değerlendirme sonucu acil cerrahi girişim uygulanan 6 hastada yandaş yaralanmalar mevcuttu. Operatif ve non-operatif tedavi uygulanan gruplar arasında yaş açısından anlamlı bir fark bulunmadı (p=0.421). Ameliyat edilen hastalardaki ortalama aperatif dalak yaralanma derecesi 3 iken, non-operatif tedavi uygulanan hastalardaki BT ile değerlendirilen ortalama dalak yaralanma derecesi 2.6 idi (p=0.572). Hastanede kalış süresi aperatif grupta 7.6, non-operatif grupta 8.6 gün idi (p=0.572). Operatif tedavi uygulanan hastalardaki ortalama kan transfüzyonu 1.1 ünite iken, non-operatif tedavi uygulanan hastalarda 0.6 ünite idi (p=0.453). Sonuçlarımıza göre, yaralanmanın bilgisayarlı tomografi ile derecelendirilmesi ve yaş sınırlaması dikkate alınmaksızın, non-operatif tedavi uygulanacak hastaların seçiminde hemodinamik stabilite esastır. |
12. | YOĞUN BAKIM ÜNİTESİNDE PERKUTAN ENDOSKOPİK GASTROSTOMİ PERCUTANEOUS ENDOSCOPIC GASTROSTOMY IN ICU İbrahim Özkan Akıncı, Perihan Özcan, Simru Tuğrul, Nahit Çakar, Figen Esen, Sümer Yamaner, Kutap AkpirPMID: 11813487 Sayfalar 281 - 283 Yoğun bakım ünitesinde enteral beslenme esnasında regürjitasyon ve buna bağlı aspirasyon pnömonileri ile sıkça karşılaşılmaktadır. Perkutan endoskopik gastrostomi (PEG) uygulaması bu riski azaltarak hastanede kalış süresini kısaltması, ayrıca hastaya bakım kolaylığı getirmesinden dolayı sıkça tercih edilir bir çözüm olmuştur. Çalışmamızda 1997-98 yıllarında ünitemizde PEG yöntemi ile enteral beslenme uygulanmış 31 hastada, uygulamanın nasogastrik beslenmeye göre aspirasyon ve trakeal aspiratta üreme sıklığına etkisini araştırdık. Uzun süren koma veya diğer sebeplerle oral beslenemeyecek ve enteral beslenmesi gerekli olacak olgulara PEG uygulandı. Yaş ortalamaları 60.5(19.4 olan hastalarımızın aspirasyon değerlendirmeleri klinik izleme göre yapıldı. PEG öncesi aspirasyon ve buna bağlı beslenmenin kesilmesi hasta başına ortalama 1.57 ((1.43) defa olmuşken, PEG sonrası bu değerin 0.67 ((0.73) değerine gerilediği görüldü. Aynı şekilde PEG öncesi trakeal aspiratta üreme ortalama 3.14 ((1.95) defa olmuşken PEG, sonrası bu değer l.52 ((1.47)'ye gerilemiştir (p=0,0019). |
13. | CERRAHİ EKSPLORASYON SONRASI GÖZDEN KAÇIRILAN ÜRETER YARALANMALARINDA PERKÜTAN NEFROSTOMİ VE DRENAJ İLE TEDAVİ YAKLAŞIMI MISSED URETERAL INJURIES FOLLOWING SURGICAL EXPLORATION WITH PERCUTANEOU NEPHROSTOMY AND DRAINAGE Lütfü Takmaz, Mete Kilciler, Sezgin Yağcı, Mutlu Sağlam, Doğan Erduran, Çetin HarmankayaPMID: 11813488 Sayfalar 284 - 287 Cerrahi explorasyonu takiben üreter travması ve ürinoma oluşumu gözden kaçırılan 12 hasta evalüe edildiler. Ateş, halsizlik, titreme nöbetleri ve lökositoz geç dönemde ortaya çıkan semptom ve bulgulardı. Kontrastlı Abdomino pelvik tomagrafi tüm hastalarda ürinomayı ortaya çıkardı. Hematüri hastaların 6'sında mevcuttu. 6 hastaya İVP ile tanı konulamadı. Perkütan Nefrostomi cerrahiyi takiben geç dönem üreter yaralanması ve ürinoma oluşumu tespit edilen hastalarda ilk basamak tedavi yöntemi oldu. Ürinoma perkütan boşaltıldı. Böylece ciddi bir ateşli silah yaralanması ve explarasyonu takiben hastayı erken bir ikinci operasyondan koruduk. Bu hastalarda intraoperatif ağır kanama varlığından dolayı hızlı explorasyon zorunluluğunu, kolon yaralanmasından dolayı olan kötü yara iyileşmesini ve yüksek hızlı merminin blast etkisinin geç dönemde oluşturduğu doku nekrozunu sonradan ortaya çıkan ürinoma ve üreter yaralanmasının nedeni olarak düşündük. 8 hasta nefrostomi ile tam tedavi elde edildi. Ortalama takip süresi 3 aydı. 2 hastada psoas hitch + üreteroneosistostomi, 1'inde boariflep+ psoas hitch + üreteroneosistostomi ve bir hastada üreteroüreterostomi yapıldı. Bu 4 hastada rekonstroksiyonun nedeni üreteral fistülün devamı ve uzun dar üreter seçmenlidir. Sonuç olarak perkütan nefrostomi ve drenajın böyle yaralanmalar sonrasında ilk tedavi basamağı olabileceği düşünüldü. Geç dönemde gerekirse rekonstrüksiyon uygulanması ikinci basamaktır. |
14. | GÖĞÜS TRAVMASI: 126 OLGUNUN ANALİZİ CHEST TRAUMA: ANALYSIS OF 126 CASES İrfan Yalçınkaya, Fuat Sayır, Mehmet Kurnaz, Ufuk ÇobanoğluPMID: 11813489 Sayfalar 288 - 291 Aralık 1994 ve Nisan 2000 tarihleri arasında kliniğimize göğüs travması nedeniyle yatırılan hastaların kayıtları gözden geçirildi. 126 hastanın 113'ü (%89.7) erkek, yaş aralığı 7-96 arasında olup ortalaması 35.3 idi. Bütün göğüs travmalı hastalarda en sık görülen neden 48 olgu (%38) ile trafik kazası olup künt travmalı 73 olgu (%57.9) vardı. 36 olgu politravmalı idi. Hemo ve/veya pnömotoraks en sık görülen göğüs yaralanması idi (%85.7). Kot fraktürleri 47 olguda vardı (%36.2'sinde 3 kottan daha fazlasında fraktür vardı). 4 hastada yelken göğüs ve 5'inde de göğüs duvarı defekti saptandı. Yine 6 hastada pulmoner kontüzyon ve 8'inde de intraparankimal hematom vardı. Plevral drenaj 106 olguda uygulandı (8'i bilateral) ve torakotomi 11'inde endike idi (6 olgu acil). Mortalite %6.9 olup (n: 8), 4'ü politravmalı gruba aitti. Mortalite büyük ölçüde politravma ile ilgilidir. Göğüs travmalı hastalarda yoğun bakım şartlarında hızlı, etkin tanı ve tedavi yaklaşımı, morbidite ve mortalitenin azaltılmasında önemli noktalardan birisini oluşturmaktadır. |
15. | BAYANLARDA HİPERLİPİDEMİ VE AKUT PANKREATİT: GEBELİK KONTRENDİKE MİDİR ? İKİ OLGUNUN İNCELENMESİ ACUTE PANCREATITIS AND HYPERLIPIDEMIA IN FEMALES IS THE PREGNANCY CONTRAINDICATED ? AN ANALYSIS OF TWO CASES Ekrem Kaya, Adem Dervişoğlu, M Fikret Gürsel, Zafer Malazgirt, Kayhan ÖzkanPMID: 11813490 Sayfalar 292 - 295 |
16. | ASCARİS LUMBRİCOİDES'E BAĞLI GRANÜLOMATÖZ PERİTONİT GRANULOMATOUS PERITONITIS DUE TO ASCARIS LUMBRICOIDES Mustafa Aldemir, Gülşen Yılmaz, Sadullah Girgin, Yılmaz AkgünPMID: 11813491 Sayfalar 296 - 298 Ascariazis, sanitasyon koşullarının uygun olmadığı yerlerde özellikle çocuklar ve gençlerde yaygın olarak rastlanan bir helmintik enfestasyondur. Ağız yoluyla alınan parazit yumurtalarından, ince barsakta çıkan lavralar kan ve lenf dolaşımıyla akciğerlere gelir. Alveol duvarını aşarak siliyer hareketlerle hipofarinkse gelen lavralar yutkunmakla tekrar gastrointestinal sisteme döner ve erişkin hale gelir. En sık jejenum ve proksimal ileumda yaşarlar. Olguların çoğu asemptomatik olurken, bazen karaciğer abselerine, akciğerde Löffler sendromu'na, bilier ve intestinal obstrüksiyonla seyreden hastalıklara sebep olabilirler. Nadiren ince barsaklardaki Ascaris lumbricoides (AL) peritona geçerek granülomatöz peritonit meydana getirebilir. Bu çalışmada 8 aylık gebe bir kadında gastrointestinal sistemde herhangi bir perforasyon odağı olmadan görülen bir peritoneal ascariazis olgusu, bebeğin yaşamını kaybetmesi ve annenin hayatını tehdit etmesi nedeniyle sunulmuş ve granülomatöz peritonit literatür ışığı altında irdelenmiştir. |