p-ISSN: 1306-696x | e-ISSN: 1307-7945
Cilt : 26 Sayı : 6 Yıl : 2024

Hızlı Arama




SCImago Journal & Country Rank
Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Dergisi - Ulus Travma Acil Cerrahi Derg: 26 (6)
Cilt: 26  Sayı: 6 - Kasım 2020
DENEYSEL ÇALIŞMA
1. 
Geçici mekanik obstrüksiyona maruz kalmış, probiyotik ile beslenen sıçanlarda bağırsak mukozası
Gut mucosa in the rats exposed temporary mechanical obstruction fed with probiotic
Akay Edizsoy, Eyüp Yılmaz, Mehmet Hakan Çevikel, Çiğdem Yenisey, Serhan Sakarya, İbrahim Meteoğlu
PMID: 33107959  doi: 10.14744/tjtes.2020.30269  Sayfalar 833 - 842
AMAÇ: Mekanik obstrüksiyon nedeniyle ameliyat edilen hastalarda mukozal hasarı ve buna bağlı etkileri önlemek için sıçanlarda bir model oluşturuldu. Bazı gruplara yemleri ile probiyotik verilerek, bazıları ise standart yemlerle beslendi. Bağırsak mukozasının zarar görmesi ve buna bağlı olan etkilerin gruplar arasında farklılık ortaya çıkarması beklendi.
GEREÇ VE YÖNTEM: Kırk sekiz dişi wistar-albino tipi sıçan rastgele beş gruba ayrıldı. İlk operasyonda, kontrol grubu dışındaki sıçanların bağırsakları terminal ileum düzeyinde ipek ile bağlandı. İki grup 24, diğer iki grup 48 saat sonra tekrar ameliyat edildi ve terminal ileumdaki obtrüksiyonları kaldırıldı. Bu süre zarfında, 24 ve 48 saat obstrükte kalan gruplardan her birine probiyotik verildi. Yirmi dört saat sonra, kontrol grubu ve diğer gruplar örnekleme için üçüncü kez ameliyat edildi. Terminal ileum, karaciğer, dalak, MLN (mezenterik lenf nodu) ve kan örnekleri alındı.
BULGULAR: Kırk sekiz saat boyunca obstrükte kalan ve probiyotiklerle beslenen araştırma grubunda mukozal hücre kaybı ve mukozal ödemde belirgin olarak artış gözlendi. Bakteriyel translokasyon, probiyotik verilmeyen gruplarda daha yaygın bulundu. Doku GR (Glutatyon redüktaz) ve eritrosit CAT (katalaz), 24 saat boyunca tıkalı ve probiyotik verilen grupta daha düşüktü.
TARTIŞMA: Probiyotiklerle beslenen gruplardaki yüksek mukozal ödem oranları hasar olarak görülebilir, ancak probiyotiklerin mukozal bariyer etkisi ile uyumlu olduğunu düşünüyoruz. Böylece probiyotiklerle beslenen gruplarda, bakteriyel translokasyonun daha az görülmesi ve bazı antioksidan enzimlerin daha düşük bulunması mümkündür. Probiyotiklerin cerrahi hastalarda yararlarını belirlemek için ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.

2. 
Sepsis oluşturulan sıçanlarda probiyotiklerin koruyucu rolü
The protective role of probiotics in sepsis-induced rats
Mustafa Yılmaz, Ali Onur Erdem
PMID: 33107966  doi: 10.14744/tjtes.2020.70440  Sayfalar 843 - 846
AMAÇ: Oral alınan probiyotikler ile bağırsaklarda faydalı bakterilerin artırıldığı ve bu sayede bağırsakların enfeksiyonlar için koruyucu bariyer gücünün arttığı bilinmektedir. Bağırsak bariyer gücünün azalması ise oluşacak sepsiste tablonun kötüleşmesinde en önemli parametrelerden birisi olduğuna inanılmaktadır. Bağırsak bariyer gücünün artırılmasında birçok probiyotiğin etkili olduğu gösterilmiştir. Lactobacillus rhamnosus GG (LGG) bu konuda çalışılmış probiyotiklerden biridir. Bu çalışmanın amacı sepsis üzerine gastrointestinal bariyer güçlendirici etki için önemli bir probiyotik olan LGG’nin koruyucu etkisini araştırmaktır.
GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmamız Adnan Menderes Üniversitesi Hayvan Deneyleri Etik Kurulu onayı alındıktan sonra hayvan deneyleri laboratuvarında yapıldı. Çalışmada ağırlıkları 250–300 gram arasında değişen 24 adet genç sağlıklı erkek Wistar-Albino sıçan kullanıldı. Sıçanlar, deney öncesi tel kafeslerde, 12 saat aydınlık 12 saat karanlık sirkadiyen ritimde ve sıcaklığı 20–25 °C’de tutuldu. Yirmi dört sıçan rastgele olarak üç gruba ayrıldı ve Grup 1 (kontrol grubu, n=8), Grup 2 (sepsis grubu, n=8), Grup 3 (sepsis + probiyotik grubu, n=8) olarak çift kör şeklinde planlandı. Probiyotik olarak LGG 1x10–7 CFU/gün kullanıldı. Sepsis modeli için E. coli’nin serotiplerinden (0111: B4) ekstrakte edilen lipopolisakarit, 15 mg/kg’lık bir dozda intraperitoneal olarak enjekte edildi ve sıçanlar işemden 48 saat sonra sakrifiye edildi. Sakrifikasyon öncesi tüm hayvanlardan kan örnekleri alındı ve bu örnekler biyokimya laboratuvarına oksidan ve antioksidan parametreler değerlendirilmek üzere gönderildi.
BULGULAR: Grup 1’in CRP değeri Grup 2’den, Grup 3’ün de CRP değerleri Grup 2’den anlamlı olarak düşük saptandı, Grup 2’nin total tiyol seviyeleri Grup 1’e göre anlamlı derecede düşük iken, Grup 3’ün total tiyol seviyeleri Grup 2’den anlamlı derecede yüksek saptandı. eNOS, GPX, PON1 ve MDA düzeyleri için ise gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu.
TARTIŞMA: Bakteriyel translokasyonu azaltmak ve bağışıklık sistemini güçlendirmek için LGG gibi probiyotiklerin proflaktik olarak kullanımı, tedavi için ucuz ve etkili bir yöntemdir ve bu çalışmaların tekrarlanarak ileriye yönelik klinik çalışmalarla desteklenmesini öneriyoruz.

3. 
Adalimumab’ın tavşanlarda deneysel subaraknoid kanama sonrası oluşan serebral vazospasm üzerine iyileştirici etkileri
Ameliorating the effects of Adalimumab on rabbits with experimental cerebral vasospasm after subarachnoid hemorrhage
Gökhan Toğuşlu, Mehmet Fatih Erdi, Densel Araç, Fatih Keskin, İbrahim Kılınç, Gökhan Cüce
PMID: 33107964  doi: 10.14744/tjtes.2019.52504  Sayfalar 847 - 852
AMAÇ: Tümör nekroz faktörü a (TNFa) için yeni nesil bir rekombinant insan monoklonal antikoru olan adalimumab (ADA), güçlü anti-enflamatuvar etkilere sahiptir. Serebral vazospazmın gelişimi ve ilerlemesi için artmış enflamasyonun rolü detaylı bir şekilde belirlenmiştir. Bu çalışmada, tavşanlarda deneysel olarak oluşturulan serebral vazospazm modelinde ADA’nın biyokimyasal ve histopatolojik yöntemlerle muhtemel hafifletici ve nöroprotektif etkileri araştırıldı.
GEREÇ VE YÖNTEM: Otuz adet erkek Yeni Zelanda beyaz tavşanı rastgele kontrol, sadece subaraknoid kanama (SAH) ve SAH artı ADA tedavi gruplarına ayrıldı. SAH, tek sisterna magna otolog arteriyel kan enjeksiyonu ile oluşturuldu. ADA tedavisine intrasisternal kan enjeksiyonundan hemen sonra başlandı ve günde 72 saat devam edildi. Araştırmalar için elde edilen SAH, serum ve beyin sapı dokusunun uyarılmasından 72 saat sonra hayvanlar öldürüldü. SAK oluşumundan 72 saat sonra araştırma için serum ve beyin sapı doku örnekleri alındıktan sonra hayvanlar sakrifiye edildi.
BULGULAR: Beyin sapı dokusu ve plazma TNFa ve interlökin-1β, beyin sapı dokusu matriks metaloproteinaz-9 seviyeleri SAH sonrasında arttı ve tedaviden sonra kısmen azaldı. Beyin kaynaklı nörotrofik faktörün plazma seviyeleri SAH sonrasında azaldı ve tedaviden sonra kısmen restore edildi. ADA tedavisi, vazospastik baziler arterlerin orta kesit alanını önemli ölçüde arttırdı, baziler arter duvarı kalınlığını düşürdü ve ayrıca endotelyal apoptozisi düzeltti.
TARTIŞMA: Sonuçlar ADA’nın deneysel tavşan vazospazmında, serebral vazospazmı iyileştirmede etkili bir nöroprotektif ajan olduğunu göstermektedir.

4. 
Algan hemostatik ajan’ın sıçan kuyruk kanama modelinde kanama zamanı üzerine etkisi
Effects of Algan Hemostatic Agent on bleeding time in a rat tail hemorrhage model
Özgün Melike Gedar Totuk, Şevket Ergun Güzel, Hüsamettin Ekici, Ali Kumandaş, Selda Emre Aydıngöz, Enis Çağatay Yılmaz, Taylan Kırdan, Ahmet Midi
PMID: 33107963  doi: 10.14744/tjtes.2020.50384  Sayfalar 853 - 858
AMAÇ: Algan hemostatik ajan (AHA), hemostatik etkinliği bilinen Achillea millefolium, Juglans regia, Lycopodium clavatum, Rubus caesius ya da Rubis fruciosus, Viscum album ve Vitis viniferea’yı standardize miktarda içeren bir bitki ekstresidir. Bu çalışmada AHA’nın sıçan kuyruk kanama modelinde kanama zamanı üzerine etkinliğinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
GEREÇ VE YÖNTEM: Kırk sekiz Sprague Dawley sıçan (5–7 haftalık, 180–210 g), altı çalışma grubuna rastgele ve eşit sayıda randomize edildi. Çalışma grupları şunlardır: Heparin + salin (heparinize kontrol), heparin + AHA ile ıslatılmış sünger, heparin + sıvı AHA, salin (heparinize olmayan kontrol), AHA ile ıslatılmış sünger, sıvı AHA. Heparinize gruptaki sıçanlara üç gün boyunca günde üç kez intraperitoneal heparin (640 IU/kg) uygulandı. Kanama modeli oluşturmak için sıçanların kuyrukları kesildi. Çalışma grubuna göre kanama bölgesine salin ile ıslatılmış sünger, AHA ile ıslatılmış sünger ya da sıvı AHA uygulandı. Salin ya da AHA ile ıslatılmış sünger uygulanan gruplarda, kanamanın durumu her 10 saniyede bir kontrol edildi. Kanama 40 saniye sonra hala durmamış ise uygulanan tedavi başarısız kabul edildi. Sıvı AHA uygulanan grupta, kanama süresi kuyruk kesilmesinden kanama durana kadar geçen süre olarak tanımlandı ve kronometre ile ölçüldü.
BULGULAR: Heparin uygulanan ve uygulanmayan kontrol gruplarında kanama süresi 40 saniyenin üzerinde kaydedildi. Kanama bölgesine AHA ile ıslatılmış sünger uygulanan heparinize olan ve olmayan sıçanlarda ise kanama süresi anlamlı olarak kısalarak 20 saniyenin altına düştü (her iki grup için de p<0.001). Sıvı AHA uygulanan heparinize olan ve olmayan sıçanlarda kanama süresi sırasıyla 5.0±1.2 saniye ve 8.0±1.3 saniye olarak ölçüldü.
TARTIŞMA: AHA, sıçan kuyruk kanama msodelinde yüksek etkinliğe sahip bir hemostatik ajandır. Cerrahi girişimlerde ve acil durumlarda kanama kontrolü sağlanması için kullanılabilecek bir tedavi seçeneği olarak değerlendirilebilir.

KLINIK ÇALIŞMA
5. 
Kranyoserebral ateşli silah yaralanmalarında prognostik faktörler: Nöroşirürji bakış açısından 30 hastanın analizi
Prognostic factors in craniocerebral gunshot wounds: Analysis of 30 patients from the neurosurgical viewpoint
Alparslan Kırık, Soner Yaşar, Mehmet Ozan Durmaz
PMID: 33107971  doi: 10.14744/tjtes.2020.89947  Sayfalar 859 - 864
AMAÇ: Kranyoserebral ateşli silah yaralanmaları (KASY), kranyumun en ölümcül yaralanmalarıdır. Çoğunlukla askeri çatışmalara sekonderdir. Bu yaralanmaların ayrıca epilepsi, hidrosefali, enfeksiyon ve geç dönem bilişsel işlev bozuklukları gibi ciddi sonuçları da vardır. Çalışmamızın amacı, kliniğimizin KASY serisini sunmak ve bu yaralanmaların sonuçlarını ve prognostik faktörlerini tartışmaktır.
GEREÇ VE YÖNTEM: 2011–2019 yılları arasında bölümümüzde KASY tanısı ile tedavi edilen hastalar geriye dönük olarak incelendi. Yaralanma tipleri, yerleri, cerrahi tedavileri ve sonuçları analiz edildi. Radyolojik değerlendirme de yapıldı.
BULGULAR: Otuz hasta KASY tanısı ile tedavi edildi. Bunların hepsi erkekti ve yaş ortalaması 27.9 idi. Frontal lob 12 (%40) hastada etkilenirken, sekiz hastada temporal lob, altı hastada oksipital lob, üç hastada parietal lob ve bir hastada posterior fossa etkilendi. Yirmi üç hastaya cerrahi tedavi uygulandı. On üç hasta (%43.3) cerrahi veya tıbbi tedaviye rağmen kaybedildi.
TARTIŞMA: Kranyoserebral ateşli silah yaralarında ölüm oranı yüksektir. Ventriküler yaralanma, bihemisferik yaralanma, perforan yaralanma, beyin sapı hasarı ve başvuru anında düşük GKS skoru prognostik faktörlerdir. Daha iyi klinik sonuçlar elde etmek için uygun ve doğru hasta yönetimi zorunludur.

6. 
Alt ve üst ekstremitenin açık kırıklarında eksternal fiksatör uygulanmış internal fiksasyona geçilen olgularda komplikasyonların değerlendirilmesi
Evaluation of complications in patients with open fractures of the upper and lower extremity treated with internal fixation after the external fixation
Mahmut Bilir, Sezgin Bahadır Tekin
PMID: 33107969  doi: 10.14744/tjtes.2020.80236  Sayfalar 865 - 869
AMAÇ: Açık kırıklar tüm kas-iskelet sistemi yaralanmaları arasında önemli bir mortalite ve morbidite nedenidir ve sosyal, ekonomik birçok problemi beraberinde getirir. Gerek uzun tedavi süreleri gerekse işe dönüşün gecikmesi ile oluşan maliyet, bu durumları daha komplike hale getirmiştir. Bu çalışmada alt ve üst ekstremite açık kırıklarında eksternal fiksatör uygulanmış internal fiksasyona geçilen olgularda görülebilen komplikasyonların geriye dönük olarak olarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmaya 2007–2013 yılları arasında tedavi görmüş 49 hasta alındı. Bu hastaların 32’sine ilk yaralanmaları itibariyle kliniğimizde eksternal fiksatör uygulandı, geri kalan 17’si dış merkezde ilk tedavileri olan eksternal fiksatör uygulandıktan sonra kliniğimize başvurdular. Tüm hastaların yaralanma mekanizmaları, eksternal fiksatör ile takip periyodları, eksternal fiksatör sonrası debritman uygulanıp uygulanmadığı, eksternal fiksayondan internal fiksasyona geçerkenki süre, pin dibi enfeksiyonu, kaynama zamanı, geç kaynama, kaynamama, internal fiksasyon sırasında greft kullanımı, internal fiksasyon türü, reoperasyonu, osteomyelit varlığı ve takip zamanları kaydedildi.
BULGULAR: Radius, humerus, tibia ve femur kırıkları için sonuçlar ayrı ayrı değerlendirildi. Kırk dokuz hasta içinde 39 erkek,10 kadın mevcuttu. ortalama takip zamanı tibia için 28.6 ay, femur için 34, humerus için 26.9, radius için 27 aydı. Kırk dokuz hastanın 34’ü alt ekstremite (25 tibia, 9 femur), 15’i üst ekstremte (11 humerus, 4 radius) yaralanmasıydı. Kırk dokuz hastanın 32’sinde pin dibi enfeksiyonu, 11 olguda nonunion, 11 olguda gecikmiş kaynama, iki hastada ise osteomyelit bulguları mevcuttu.
TARTIŞMA: Açık kırıkları tedavi etmek daima zordur. Eksternal fiksasyon sonrası internal fiksasyona geçilen açık kırıklarda komplikasyonlara açıktır ve klinisyenlerin bu konunun bilincinde olup çıkabilecek sorunlara göre plan yapmaları gerekir.

7. 
Yaşlı ve intraventriküler kanaması olan hastalar eksternal ventrikül drenajı sonrası enfeksiyona daha yatkındır
Older patients with intraventricular hemorrhage are prone to infection after external ventricular drainage
Soner Yaşar, Alparslan Kırık
PMID: 33107953  doi: 10.14744/tjtes.2020.06159  Sayfalar 870 - 874
AMAÇ: Eksternal ventrikül drenajı (EVD) nöroşirürjide hayat kurtarıcı ve acil uygulanan bir girişimdir. Ancak enfeksiyon, EVD uygulanan hastalarda temel sorundur. Bu çalışmanın amacı, EVD’li hastaların enfeksiyon oranlarını analiz etmek ve enfeksiyon ve mortalite oranlarına katkıda bulunan faktörleri belirlemektir.
GEREÇ VE YÖNTEM: 2018–2019 yılları arasında acil EVD prosedürü uygulanan hastaların verileri geriye dönük olarak incelendi. Hastaların demografik özellikleri kaydedildi. Yaş, cinsiyet, EVD endikasyonu ve süresi ile enfeksiyon ve mortalite oranı arasındaki ilişki araştırıldı.
BULGULAR: Toplam 47 hastaya iki yıllık dönemde acil EVD uygulandı. Otuz (%63.83) hasta erkek, 17’si kadın olup ortalama yaş 28.02 idi. Ortalama drenaj süresi 6.2 gündü. Drenaj döneminde 58 beyin omurilik sıvısı (BOS) örneği analiz edildi ve 14 (%24.14) örnekte BOS kültürü pozitif bulundu. En yaygın mikroorganizma Staphylococcus epidermidis idi. Altı günden daha uzun süren yaşlı ve erkek hastalarda enfeksiyon oranı yüksekti. Dokuz (%19.15) hasta tedavi süresince öldü ve altısında intraventriküler kanama vardı.
TARTIŞMA: Altmış beş yaş üstü ve intarventriküler kanaması olan hastalarda EVD süresi daha kısa olmalıdır. Bu hasta grubunda mortalite daha yüksektir.

8. 
Palyatif bakım hastalarında görülen malign bağırsak obstrüksiyonlarında selektif cerrahi yaklaşım fayda sağlıyor mu?
Does a selective surgical approach to malignant bowel obstruction help in palliative care patients?
Ahmet Akbaş, Emin Daldal, Fatih Daşıran, Hüseyin Bakır, Hasan Dagmura, İsmail Okan
PMID: 33107972  doi: 10.14744/tjtes.2020.90250  Sayfalar 875 - 882
AMAÇ: Malign bağırsak obstrüksiyonu (MBO) ileri evre tümörlerin karıniçi metastatik yayılımına sekonder oluşan bir durumdur. Tedavi yaklaşımında hekimler arasında tam bir konsensüs yoktur. Bu yazıda, MBO tanısı konulan hastalarda tıbbi tedavi ile palyatif cerrahi tedavi uygulanmış olan hastaların karşılaştırmalı sonuçlarını değerlendirerek hekimlerin dikkatine sunmayı amaçladık.
GEREÇ VE YÖNTEM: 2010–2017 yılları arasında kanser tanısı ile tedavi gören ve cerrahi kliniğinden MBO semptomları nedeniyle konsültasyon istenen hastalar belirlenerek kaydedildi. Küratif amaçla ameliyat yapılan hastalar ile kliniğe konsülte edilen hastalardan obstrüksiyon semptomları olmayan hastalar çalışmadan çıkarıldı. Çalışmaya dahil edilen hastalara uygulanmış olan tedaviye göre cerrahi veya tıbbi tedavi olarak ikiye ayrıldı. Cerrahi tedavi gören ve tıbbi tedavi gören hastalar sağ kalım, oral gıda alımı ve semptomların düzelmesi açısından karşılaştırıldı.
BULGULAR: Çalışmaya yaşları 60.5±12.8 (27–88) olan 76 (30 kadın, 46 erkek) hasta alındı. Kırk sekiz (%64.9) hastaya cerrahi tedavi uygulanırken 28 (%35.1) hastaya tıbbi tedavi uygulandı. Cerrahı tedavi uygulanan hastalar ile tıbbi tedavi uygulanan hastaların yapılan istatistiksel karşılaştırmasında cerrahi tedavi uygulanan hastaların hastanede yatış süresi uzun (median 16 güne karşılık 4 gün; p<0.001), komplikasyon oranı yüksek (%27.1’e karşı %3.5; p=0.003) iken cerrahi sonrası oral gıda alımında rahatlama (%97.9 karşı %78.6; p=0.005) ve tedavi sonrası yaşam süresi daha uzun (median 105 güne karşılık 43 gün; p=0.035) olduğu gözlendi.
TARTIŞMA: Çalışma, palyatif bakım da dahil olmak üzere multidisipliner ekip tarafından değerlendirilen malign bağırsak tıkanıklığı olan hastalarda cerrahi tedavinin yaşam kalitesi parametreleri için daha iyi sonuçlara yol açtığını ortaya koymuştur.

9. 
Primer appendagitis epiploica da cerrahi müdahale gerektirir mi?
Does primer appendagitis epiploica require surgical intervention?
Barış Mantoğlu, Fatih Altıntoprak, Emrah Akın, Necattin Fırat, Emre Gönüllü, Enis Dikicier
PMID: 33107955  doi: 10.14744/tjtes.2020.09693  Sayfalar 883 - 886
AMAÇ: Primer apendajitis epiploica (PAE) akut bir hastalık olmasına rağmen, standart bir birinci seçenek tedavi konusunda fikir birliği yoktur. PAE için farklı cerrahi ve cerrahi olmayan girişimler mevcuttur.
GEREÇ VE YÖNTEM: 2013–2018 yılları arasında PAE tanısı almış toplam 39 hasta geriye dönük olarak hastalığın nüksü, tıbbi müdahale ve hastanede yatış gereksinimi açısından değerlendirildi. Ultrasonografi ve abdominal bilgisayarlı tomografi tanı aracı olarak kullanıldı. Hastalar ayrıca bir aylık ve uzun süreli takipler için değerlendirildi.
BULGULAR: Otuz dokuz hastanın 29’u erkek, 10’u kadındı. En erken altı ayda üç hastada nüks görüldü. Bu hastaların tümü nüks edenler dahil tıbbi tedaviye cevap verdi.
TARTIŞMA: Görüntüleme yöntemlerinin gelişmesi ile doğru tanın konulabilmesi mümkün olabilmekte ve sonuç olarak, cerrahi müdahale gerektirmeden tıbbi tedavi ile PAE tedavisinde uygulanabilir bir seçenek haline getirmektedir.

10. 
Anorektal apsede nötrofil lenfosit oranı ve trombosit lenfosit oranının değerlendirilmesi
The evaluation of neutrophil to lymphocyte ratio and platelet to lymphocyte ratio in anorectal abscess
Çağrı Akalın
PMID: 33107952  doi: 10.14744/tjtes.2020.04501  Sayfalar 887 - 892
AMAÇ: Anorektal apse (ARA) yaygın görülen cerrahi bir durumdur. Amacımız ARA’da nötrofil lenfosit oranı (NLO) ve platelet lenfosit oranını (PLO) değerlendirmektir.
GEREÇ VE YÖNTEM: Ocak 2014–Mart 2019 tarihleri arasında ARA tanılı hastalar geriye dönük olarak analiz edilip hasta grubu oluşturuldu. Kontrol grubu için sağlıklı bireyler çalışmaya dahil edildi. Grupların demografik özellikleri, tam kan sayımı (CBC), C-reaktif protein (CRP) değerleri olarak analiz edildi. Hastaların apse lokalizasyonu için bilgisayarlı tomografi sonuçları değerlendirildi. CBC’teki parametrelerden beyaz küre sayısı (WBC), NLO ve PLO değerleri saptandı. Receiver operating characteristic (ROC) analizi ile verilerin kestirim değerleri, duyarlılık ve özgüllüğü saptandı.
BULGULAR: Hasta grubunda WBC, CRP, NLO ve PLO değerleri istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek saptandı (p<0.001). Hastaların supralevator apse lokalizasyonu ile diğer ARA lokalizasyonları karşılaştırıldığında WBC’de istatistiksel olarak anlamlı fark saptanırken (p=0.003), CRP, NLO ve PLO’da istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). ROC analizinde, ARA tanısı için, WBC’de 9.99 103/μL kestirim değerinin %95 duyarlılık, %95 özgüllüğe; CRP’de 2.5 mg/dL kestirim değerinin %88 duyarlılık, %95 özgüllüğe; NLO’da 3.96 cutoff değerinin %82 duyarlılık, %95 özgüllüğe; PLO’da 112.84 cutoff değerinin %71 duyarlılık ve %68 özgüllüğe sahip olduğu belirlendi.
TARTIŞMA: ARA tanısında NLO’nun tanıya yardımcı bir belirteç olarak kullanılabileceğini fakat PLO’nun ise düşük sensitive ve spesiviteye sahip olduğunu düşünmekteyiz.

11. 
Travmatik beyin hasarında mortaliteyi tahmin etmede APACHE II mi INCNS mi?: Geriye dönük kohort çalışma
APACHE II or INCNS to predict mortality in traumatic brain injury: A retrospective cohort study
Güven Gürsoy, Canan Gürsoy, Yağmur Kuşcu, Semra Gümüş Demirbilek
PMID: 33107957  doi: 10.14744/tjtes.2020.22654  Sayfalar 893 - 898
AMAÇ: Mortaliteyi belirlemede akut fizyoloji ve kronik sağlık değerlendirme II (APACHE II) skorlama sistemi gibi birçok skorlama sistemi kullanılmasına rağmen travmatik beyin hasarına özgü değildir. INCNS travmatik beyin hasarı için Gao ve ark. tarafından geliştirilmiş yeni bir skorlama sistemidir. INCNS skorlama sistemi, enflamasyon, nutrisyon, bilinç, nörolojik fonksiyonlar ve sistemik durumu değerlendirmektedir. Çalışmamızın amacı travmatik beyin hasarında mortaliteyi tahmin etmede APACHE II ve INCNS’nin performansını değerlendirmektir.
GEREÇ VE YÖNTEM: Travmatik beyin hasarı nedeniyle anestezi yoğun bakım ünitesinde tedavi edilen 78 hasta çalışmaya alındı. Hastaların tıbbi kayıtları geriye dönük olarak incelendi. On sekiz yaşından küçük olanlar, yabancılar, eksik verileri olan hastalar çalışma dışı bırakıldı. Hastaların ilk 24 saat içindeki verileri ile APACHE II ve INCNS skorları hesaplandı ve kayıt edildi.
BULGULAR: Yetmiş sekiz hastanın 45’i (%57.7) erkek, 33’ü (%42.3) kadındır. Mortalite oranı %34.6 (27/78) olarak hesaplanmıştır. APACHE II ve INCNS skorlarının ortalaması sırasıyla 23.85±9.44 ve 14.43±8.75’dir. ROC eğrisi altında kalan alan APACHE II için 0.797, INCNS için 0.84’dür.
TARTIŞMA: INCNS skorlama sistemi; yoğun bakım ünitesinde travmatik beyin hasarı mortalitesini belirlemede APACHE II skorlama sistemine göre daha güçlüdür ve Türk hasta popülasyonuna uygun olduğu söylenebilir.

12. 
Üst ekstremitenin yüksek basınçlı enjeksiyon yaralanmaları ve literatürün gözden geçirilmesi
High-pressure injection injuries to the upper extremity and the review of the literature
Gökçe Yıldıran, Mustafa Sütçü, Osman Akdağ, Zekeriya Tosun
PMID: 33107958  doi: 10.14744/tjtes.2020.26751  Sayfalar 899 - 904
AMAÇ: Elin yüksek basınçlı enjeksiyon yaralanmaları ciddi, nadir yaralanmalardır. Bu yazıda, mevcut ve olası prognostik faktörlerin, tedavi yöntemlerinin ve değerlendirme kriterlerinin geriye dönük analizi sunuldu.
GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmaya 2005–2018 yılları arasında üst ekstremitede yüksek basınçlı enjeksiyon yaralanması olan 10 hasta alındı. Tüm hastalar kompartman sendromu açısından değerlendirildi; varsa fasiyotomi ve geniş debridman yapıldı. İlk debridmandan sonra ilk 24 saat içinde ikinci debridman yapıldı.
BULGULAR: On hasta (ort. yaş 30) geriye dönük olarak değerlendirildi. Enjekte edilen materyaller hayvan aşısı, tiner, yağ, dizel, su, plastik ve boya olarak bulundu. Ameliyat öncesi ve sonrası ortalama WBC düzeyleri sırasıyla 14.73 K/µL ve 9.62 K/µL idi. Ameliyat öncesi ve sonrası ortalama nötrofil düzeyleri sırasıyla 11.4 K/µL ve 6.49 K/µL idi.
TARTIŞMA: Erken ve seri debridmanlar ve kompartman sendromu değerlendirmesi gereklidir. Tüm önlemlere rağmen amputasyon ile sonuçlanabilir. Malzeme, enjeksiyon kuvveti ve geçen süre prognozdaki ana belirleyicilerdir. Yüksek basınçlı enjeksiyon yaralanmalarında agresif debridman gereklidir. Ancak, debridmanın yeterliliği değerlendirilmelidir çünkü dokuyu dizel veya tiner gibi materyallerden tamamen temizlemek imkansızdır. On olguluk çalışmadan edindiğimiz tecrübeye göre klinik ve makroskobik olarak debridman yeterliliği gözlendiğinde eşzamanlı olarak WBC ve nötrofil seviyelerinin de düştüğü belirlenmiştir. Bu nedenle WBC ve nötrofil seviyeleri debridmanın yeterliliği için bir indikatör olabilir, ne var ki bu yaralanmalar çok nadir yaralanmalar olsa da bu yorumu yapabilmek için daha geniş çalışmalara ihtiyaç vardır.

13. 
Majör sinir tutulumu olan travmatik el yaralanmalarında yaralanma şiddeti ile psikolojik morbidite, el fonksiyonu ve işe dönüş arasındaki ilişki: Bir yıllık takip çalışması
The association between injury severity and psychological morbidity, hand function, and return to work in traumatic hand injury with major nerve involvement: A one-year follow-up study
Nihal Tezel, Aslı Can
PMID: 33107961  doi: 10.14744/tjtes.2020.39472  Sayfalar 905 - 910
AMAÇ: Travmatik el yaralanmalarında, majör sinir etkilenimi ile yaralanma şiddeti ile psikolojik morbidite, el fonksiyonları ve işe dönüş zamanı arasındaki ilişkiyi araştırmayı amaçladık.
GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmaya majör sinir tutulumu olan 32 hasta alındı. Yaralanma sonrası hastaların demografik ve klinik özellikleri kaydedildi. Yaralanmanın şiddeti, El Yaralanması Ciddiyet Skoru (EYCS) kullanılarak değerlendirildi. El fonksiyonunu değerlendirmek için Kol, Omuz ve El (Q-DASH) skorları ve Duruöz El İndeksi (DEİ) kullanıldı. Psikolojik morbidite Beck Anksiyete Envanteri (BAE), Beck Depresyon Envanteri (BDE) ve Olay Etkisi Ölçeği-Revize (OEÖ-R) ile değerlendirildi. Bu değerlendirmeler yaralanmadan sonra ve ilk yılın sonunda yapıldı. İşe dönüş zamanı yaralanmadan sonraki ilk yılda kaydedildi. El ve parmak kavrama kuvvetinin ölçümü için Jamar El Dinamometresi ve pinçmetre kullanıldı.
BULGULAR: Yıl sonunda OEÖ-R, BDE, BAE, Q-DASH ve DEİ skorlarında başlangıç skorlara göre önemli iyileşmeler oldu. EYCS ile işe dönüş zamanı, Q-DASH ve el ve parmak kuvvetleri arasında anlamlı bir korelasyon bulundu. ECYS ile OEÖ-R, BDE, BAE ve kavrama kuvveti arasında anlamlı bir ilişki bulunmadı.
TARTIŞMA: Majör sinir tutulumu olan travmatik el yaralanmalarında yaralanmanın şiddeti el fonksiyonları, kavrama kuvvetleri ve işe dönüş zamanı ile önemli ölçüde ilişkilidir. Bu çalışmada, yaralanmanın şiddeti ile psikolojik morbidite arasında bir ilişki bulunmamıştır.

14. 
Seken av tüfeği saçma tanesi yaralanmalarının analizi ve atışın yeniden yapılandırılması
The analysis and shooting reconstruction of the ricocheted shotgun pellet wounds
Gökhan İbrahim Öğünç, Mustafa Tahir Özer, Ali İhsan Uzar, Mehmet Eryılmaz, Mustafa Mercan
PMID: 33107968  doi: 10.14744/tjtes.2020.76960  Sayfalar 911 - 919
AMAÇ: Bu çalışmada, asfalt yol yüzeyinden seken saçma tanelerinin 35 yaşındaki erkeğe isabet etmesi sonucunda ölüm olayı gerçekleşmiştir. Savcılık makamı, saçma tanelerinin sektiği noktanın tespit edilmesi için iki farklı sekme noktasından saçma tanesi dağılım kalıbı analizini talep etmiştir.
GEREÇ VE YÖNTEM: Hedeften 2 metre (A noktası) ve 1 metre (B noktası) uzaklıkta bulunan iki sekme noktasına 10’ar adet test atışı yapılmıştır. Atışlar sonrasında hedefte oluşan saçma tanesi dağılım kalıplarının alanları Gauss metodu ile hesaplanmıştır. Ardından, test sonuçları ile otopsi sonuçları, hedefe isabet eden saçma tanesi sayısı, dağılım kalıbı alanları ve sekme açıları bakımından karşılaştırılmıştır. Ayrıca, hedefe isabet eden saçma sayısı ile saçma dağlım kalıbı alanlarının otopsi verileriyle olan benzerlikleri iki kuyruklu Mann-Whitney U testi ile incelenmiştir.
BULGULAR: Kurbanın vücudundan 81 adet saçma tanesi elde edilmiştir ve saçma tanesi dağılım kalıbının alanı 2134 cm2’dir. A sekme noktasına yapılan atışlarda hedefteki ortalama saçma tanesi sayısı 82.1 ve saçma tanesi dağılım kalıbının alanı 2700 cm2’dir. B sekme noktasına yapılan atışlarda hedefteki ortalama saçma tanesi sayısı 132.6 ve saçma tanesi dağılım kalıbının alanı 4928 cm2’dir. İki kuyruklu Mann-Whitney U testi sonuçlarına göre A noktasından saçma tanelerinin dağılımı ile otopsi sonuçları arasında düşük seviyede (p<0.05 level Sig. 0.023; z=-2.424) benzerlik bulunmaktadır. Bununla beraber A noktasından seken saçma tanesi sayısı ile kurbanın vücudundan elde edilen saçma tanesi sayısı arasında benzerlik (p<0.05 level Sig. 0.481; z=-0.808) bulunmaktadır.
TARTIŞMA: Test sonuçlarına göre saçma taneleri kurbana 2 metre mesafeden sekerek isabet etmiştir.

15. 
Künt toraks travmasında Nexus X-ray kurallarının değerlendirilmesi
Evaluation of the Nexus X-ray rules in blunt thorax trauma
Ethem Acar, Ahmet Demir, Birdal Yıldırım, Gökhan Kaya, Ömer Doğan Alataş, Rabia Mihriban Kilinc, Arife Zeybek, Osman Özkaraca
PMID: 33107965  doi: 10.14744/tjtes.2020.55594  Sayfalar 920 - 926
AMAÇ: Künt toraks travmasının değerlendirilmesi için hala kabul edilmiş bir radyografik kural yoktur. Acil hekimleri tecrübelerine ve muayene bulgularına göre radyografi istemektedirler. Bu konuda çeşitli çalışmalar yapılmış ve bu çalışmaların bir kısmında radyografi kurallarının ilk adımlarını destekleyebilecek sonuçlarda tespit edilmiştir. Bunlardan biri Nexus toraks radyografi kuralıdır. Çalışmamızda, Nexus toraks radyografi kurallarının doğruluğunu belirlemeyi amaçlıyoruz.
GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmamız üniversite hastanemiz acil servisinde yapılan ileriye yönelik bir kohort çalışmasıdır. Çalışmada 690 hasta değerlendirildi.
BULGULAR: Çalışmamız sonucunda göğüs ağrısı, palpasyonla toraksta hassasiyeti, ani yavaşlama mekanizması nedeniyle daha fazla toraks grafisi çekildiğini ve tüm görüntülemenin yaklaşık %25’inde patoloji tespit edildiği gözlenmiştir. En sık rastlanan patolojiler kaburga kırığı idi. Hastaların yaklaşık %45’ine toraks bilgisayarlı tomografi (BT) çekildi ve toraks BT en sık olarak detaylı inceleme için istendi. Hastaları Nexus toraks radyografi kurallarına göre değerlendirdiğimizde ani yavaşlama, zehirlenme ve rahatsız edici ağrılı yaralanma mekanizmasının diğer parametrelerden daha önemli olduğu görülmektedir. Nexus toraks radyografilerinin genel duyarlılığı ve özgüllüğü sırasıyla %98 ve %38 olarak bulundu.
TARTIŞMA: Künt toraks travmasının değerlendirilmesinde, Nexus toraks radyografisi kuralları patolojik tanı açısından faydalı olarak değerlendirilmektedir.

16. 
Çocuklarda özofagus atrezisi kaçaklarına farklı bir yaklaşım
A different approach to leakage of esophageal atresia in children
Erol Basuguy, Mehmet Hanifi Okur, Serkan Arslan, Hikmet Zeytun, Bahattin Aydoğdu
PMID: 33107956  doi: 10.14744/tjtes.2020.17745  Sayfalar 927 - 931
AMAÇ: Farklı bir konservatif yaklaşımla özofagus kaçağı nedeniyle tedavi edilen hastaların sonuçlarını sunmayı amaçladık.
GEREÇ VE YÖNTEM: Kliniğimizde Şubat 2013–Ocak 2018 tarihleri arasında trakeoözofageal fistüllü özofagus atrezisi (EA) nedeniyle ameliyat edilen olan 98 hasta geriye dönük olarak incelendi. Anastomoz kaçağı olan hastalarda gebelik haftası, cinsiyet, vücut ağırlığı, başvuru günü, iyileşme süresi ve stenoz kaydedildi. Kaçak tespitinden sonra, nazogastrik kateter floroskopik olarak bir kılavuz tel kullanılarak nazojejunal katetere dönüştürüldü ve beslenme devam etti.
BULGULAR: Anastomoz kaçağı 18 (%18.3) hastada gelişti. Ortalama gebelik yaşı yaşı 35.4 haftaydı; hastaların onu kız ve sekizi erkekti. Ortalama ağırlık 2.41 kg idi. Başvuru günü doğumdan sonra ortalama 2.1 gün ve ortalama ameliyat zamanı doğumdan sonra 2.4 gün idi. Ortalama iyileşme süresi 21.1 gündü (8–60 gün). Sekiz hastada dilatasyon ile iyileşen darlık gelişti.
TARTIŞMA: Nazojejunal kateter kullanılarak yapılan konservatif tedavi yaklaşımımızın diğer tedavi yaklaşımlarına kıyasla komplikasyonları azaltıp, erken beslenmeyi sağlayacak ve maliyeti düşürecek etkili bir yöntem olduğuna inanıyoruz.

17. 
Akut biliyer pankreatit tanısında, izleminde ve tedavisinde farklı yaklaşımlar: Tutum anketi sonuçları
Different approaches in diagnosis, follow-up and treatment of acute biliary pancreatitis: Results of attitude survey
Erkan Somuncu, İnanç Şamil Sarıcı, Mehmet Celal Kızılkaya, Yasin Kara, Talha Sarıgöz, Yusuf Sevim, Tansu Altıntaş, Musa Diri, Betül Zeynep Yıldız, Rıdvan Gökay, Cenk Özkan, Osman Sıbıç, Adem Özcan, Ceren Başaran, Mustafa Uygar Kalaycı
PMID: 33107967  doi: 10.14744/tjtes.2020.72472  Sayfalar 932 - 936
AMAÇ: Akut biliyer pankreatit, acil cerrahi hastalıklarda genel cerrahlar arasında en sık karşılaşılan hastalıklardan biridir. Hekimden hekime değişen bu hastaların tanı ve tedavi yönetimindeki farklılıklar klinik uygulamada sık görülür. Bu farklılıkları sunmayı ve sonuçları literatürdeki güncel kılavuzlar ışığında tartışmayı amaçladık.
GEREÇ VE YÖNTEM: Akut biliyer pankreatit tanısında, takibinde ve tedavisinde hekimlerin yaklaşımlarına ilişkin 21 soru hazırlandı (Ek-A). Anketler, 20. Ulusal Cerrahi Kongresi’nde 94 genel cerrahi uzmanıyla yüz yüze görüşülerek dolduruldu.
BULGULAR: Anketi cevaplayan hekimlerin 38’i (%40) eğitim ve araştırma hastanesinde, 27’si (%29) devlet hastanesi’nde, 19’u (%20) üniversite hastanesinde ve 9’u özel sağlık kuruluşunda çalışmakta idi. Hekimlerin %85’i 10 yıllık deneyime sahip genel cerrahi uzmanlarıydı. Cerrahların %53’ü (50) her ay beşten az akut biliyer pankreatit vakası gördüğünü ve %35’i (34) takip için günlük olarak amilaz değeri istediklerini belirtti. Ultrasonografi ve bilgisayarlı tomografi en sık kullanılan görüntüleme yöntemleri idi ve yanıt verenlerin %15’i her hastaya manyetik rezonans kolanjiyopankreatografi yaptığını belirtti. Cerrahların %45’i pankreatit tanısı sırasında antibiyotik başladığını belirtti. Hafif-orta şiddette pankreatitli hastalarda erken dönemde kolesistektomi yapmayan cerrahların oranı %60 idi. Erken dönemde ameliyatı tercih etmeme nedeni %40 ile en sık ameliyat zorluğu ve ameliyatı erken dönemde desteklememe fikri idi.
TARTIŞMA: Tutum anketi sonuçlarına göre akut biliyer pankreatit tanısı, takibi ve tedavisinde genel cerrahi uzmanları arasında farklılıklar bulunmaktadır.

18. 
Saha hastanesinde kan transfüzyonu uygulanan hastalarda yaralanma şiddeti ve anatomik lokalizasyonunun analizi
Analysis of anatomical localization and severity of injury in patients with blood transfusion in urban terrain hospital
Sami Eksert, Aytekin Ünlü, Fevzi Nuri Aydın, Murtaza Kaya, Mehmet Burak Aşık, Ali Kantemir, Muharrem Öztaş, Kenan Keklikçi, Ender Sir
PMID: 33107973  doi: 10.14744/tjtes.2020.94789  Sayfalar 937 - 942
AMAÇ: Travma olgularında en önemli mortalite nedeni kanamadır. Yaralıların hızlı değerlendirmesi ve uygun transfüzyonu hayat kurtarıcıdır. Bu çalışmanın amacı, mevcut verilere dayanarak, kan/kan ürünü transfüzyon deneyimlerini analiz etmek, transfüzyon gereksinimi ile yaralanma şiddeti skoru (injury severity score-ISS), ve yaralanma bölgesinin anatomik yerleşimi arasında ilişkiyi değerlendirmektir.
GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmaya 30 Temmuz 2014–30 Temmuz 2016 tarihleri arasında, saha hastanesine başvuran ve en az bir ünite kan/kan ürünü transfüzyonu yapılan yaralılar alındı. Hastane transfüzyon kayıt defterinden, hastaların yaşı, yaralanma mekanizması, yaralanmanın anatomik yerleşimi, hastaneye kabul hemoglobin (g/dL) değeri, ISS, transfüze edilmiş eritrosit süspansiyonu, sıcak taze tam kan, taze donmuş plazma gibi kan ürünleri miktarı ve masif transfüzyon (MT) oranı ile ilgili veriler elde edildi.
BULGULAR: Tüm hastalar erkekti, ortalama yaş 28.7±7.8 yıl idi. Toplamda 579 hastadan 59’una (%10) 458 ünite RBC (ES+WFWB) transfüzyonu yapıldı. Transfüzyon uygulanan yaralıların %61’inde gövde (toraks±karın) yaralanması vardı ve bu hastaların %93’üne masif transfüzyon uygulandı. Hastaların % 71’inde ISS >15 idi ve bu hastalarda istatistiksel olarak anlamlı yüksek kan/kan ürünleri kullanımı ve MT oranı vardı (p=0.021, p=0.006).
TARTIŞMA: Yaralanmaların ve ISS’nin anatomik yeri, MT’nin hızlı bir şekilde belirlenmesinde ve kazazedelerin hayatta kalma oranlarında değerlidir. Özellikle gövde yaralanmalarında kanama kontrolü zordur ve transfüzyon gereksinimi ve mortalite oranları yüksektir. Ayrıca bu makale bir saha hastanesindeki, kentsel arazi çatışmasıyla ilgili transfüzyon verilerini sunmaktadır.

19. 
Ayak bileği kırıklı çıkıklarında cerrahi tedavisi sonrası zayıf klinik sonuçlara yol açan yaygın komorbiditeler
The common comorbidities leading to poor clinical outcomes after the surgical treatment of ankle fracture-dislocations
Mustafa Yalın, Furkan Çağlayan Aslantaş, Altuğ Duramaz, Mustafa Gökhan Bilgili, Emre Baca, Alican Koluman
PMID: 33107960  doi: 10.14744/tjtes.2020.35392  Sayfalar 943 - 950
AMAÇ: Ayak bileği kırıklı çıkığı kemik ve ayak bileğini çevreleyen yumuşak doku için büyük travmatik bir olaydır. Kemik stabilizasyonu, eklem immobilizasyonu, anatomik redüksiyon ve yumuşak doku koruması için müdahale mümkün olduğunca erken yapılmalıdır. Bu çalışmanın amacı, ayak bileği kırıklı çıkığı olan hastalarda ameliyat sonrası görülebilen majör komorbiditelerin sıklığını ve travma mekanizması ile bu komorbiditelerin klinik durumu arasındaki ilişkiyi belirlemektir.
GEREÇ VE YÖNTEM: Mayıs 2014–Şubat 2017 tarihleri arasında ayak bileği kırıklı çıkığı olan 30 hasta (25 erkek, 13 kadın) geriye dönük olarak incelendi. Tüm hastalar ameliyat sonrası en az 24 ay klinik ve radyolojik olarak değerlendirildi. Tüm hastalarda artroz, sinostoz, kondral lezyon varlığı araştırıldı ve AOFAS skorları ile fonksiyonel sonuçlar incelendi.
BULGULAR: Açık ayak bileği kırıklı çıkıklarında ortalama AOFAS skoru kapalı kırıklı çıkıklardan daha düşüktü (p=0.044). Eşlik eden bir osteokondral lezyonun (OCL) ve artmış hasta yaşının artroz gelişimi ile güçlü bir şekilde ilişkili olduğu bulundu (sırasıyla, p=0.005 ve p=0.017). Primer cerrahi uygulanan 29 hastanın dördü ve basamaklı cerrahi uygulanan dokuz hastanın dördünde AOFAS skorları kötü saptandı (p=0.071). Çıkık yönü ile AOFAS skorları arasında anlamlı ilişki bulunmadı (p=0.087).
TARTIŞMA: Açık ayak bileği kırıklı çıkığı olan hastalarda klinik ve fonksiyonel sonuçların daha kötü olduğu, artroz oranının yaşla arttığı ve sindezmosis vida kullanımının klinik ve fonksiyonel sonuçlar üzerinde istatistiksel olarak anlamlı bir etkiye sahip olmadığı gözlenmiştir.

OLGU SUNUMU
20. 
Akut pankreatite neden olan pankreas kistik ekinokokkozisi
Pancreatic cystic echinococcosis causing acute pancreatitis
Sabahattin Destek, Kamuran Cumhur Değer
PMID: 33107970  doi: 10.14744/tjtes.2019.85069  Sayfalar 951 - 954
Ekinokokkosiz, genellikle Echinococcus granulosus helmintinin neden olduğu zoonotik bir enfestasyondur. Köpek ve kedi gibi etoburlar kesin konakçı iken sığır, koyun keçi gibi otoburlar ara konakçıdırlar. İnsanlar ara konakçı olup onlarda kistik ekinokokkosize neden olurlar. Ülkemizde insidansı %14’dür. Hastalık %70 oranında karaciğerde yerleşir. Kist hidatiğin pankreasa yerleşmesi sıra dışı olup %0.2–0.6 oranında rastlanır ve nadiren akut pankreatite neden olur. Bu sunumda, akut pankreatit atağı ile kendini gösteren pankreas kist hidatiği saptanılan 45 yaşında bir erkek olgu sunuldu. İncelemelerinde pankreas gövde-kuyruk bölgesinde 97 mm çapında wirsung kanalı ile iştirakli, WHO sınıflandırmasına göre CE2 tipinde evre III kist hidatik, akut pankreatit ve splenomegali saptandı. İndirekt hemaglütinasyon testi >1: 2560 idi. Albendazol tablet ile dört hafta tıbbi tedavi sonrasında hastaya distal pankreatektomi ve splenektomi yapıldı. Hastanın üçüncü ayında IHA sonucu 1/32 olarak bulundu. Özellikle hastalığın endemik olduğu coğrafi bölgelerde, pankreastaki tüm kistik kitlelerin ayırıcı tanısında kist hidatik göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca pankeas kist hidatiğinin nadir görülmesine rağmen akut pankreatite neden olabileceği akla getirilmelidir.

21. 
Çölyak hastalığı ve dermatitis herpetiformisi olan bir hastada primer ince bağırsak lenfomasının serbest perforasyonu
Free perforation of primary small bowel lymphoma in a patient with celiac sprue and dermatitis herpetiformis
Hacı Bolat, Zafer Teke
PMID: 33107962  doi: 10.14744/tjtes.2019.49067  Sayfalar 955 - 959
İnce bağırsak lenfomaları oldukça nadir görülmekte olup gastrointestinal malign tümörlerin yaklaşık %1’ini oluşturmaktadır. Ancak, erişkin çölyak hastalığında malign hastalık riski yaklaşık %8–10 arasındadır ve en sık non-Hodgkin lenfoma gelişmektedir. Literatürde çölyak hastalığı ve ince bağırsak lenfomasının birlikte görüldüğü olgular bildirilmekle birlikte acil cerrahi gereksinimi üzerine vurgu son derece nadirdir. Biz bu olgu sunumunda gastrointestinal perforasyon bulguları ile acil servisimize başvuran ve özgeçmişinde çölyak hastalığı ve dermatitis herpetiformis öyküsü bulunan 55 yaşındaki bir erkek hastada operasyon sonrası tanısı konulan primer ince bağırsak lenfomasını sunuyoruz. Bu sunumun amacı, bu klinik durumu kısaca gözden geçirmek ve literatür ışığında tartışmaktır.

22. 
Hyalüronik asit ile kalça dolgusu sonrası yağ emboli sendromu olgusu
Fat embolism syndrome after gluteal augmentation with hyaluronic acid: A case report
İlhan Uz, Sercan Yalçınlı, Mehmet Efe
PMID: 33107954  doi: 10.14744/tjtes.2019.08433  Sayfalar 960 - 962
Yağ embolisi sendromu, klasik olarak akut solunum yetmezliği, nörolojik anormallikler ve peteşiyal döküntü kombinasyonu ile ortaya çıkar. Kırk altı yaşında kadın hasta acil servise ajitasyon, bilinç değişikliği ve uykuya meyil şikayetleri ile başvurdu. Hastanın acil servise gelmeden saatlerce önce bir güzellik merkezinde, kalçalarına estetik amaçlı hyalüronik asit (HA) enjeksiyonu yapıldığı öğrenildi. Cilt bulguları yoktu ancak hipoksemi ile akciğer bilgisayarlı tomografisinde (BT) iki taraflı buzlu cam opasiteleri ve plevral efüzyon bulguları mevcuttu, ayrıca beyin manyetik rezonans görüntülerinde (MRG) çok sayıda beyaz lezyon vardı. Acil servise bilinçte ani değişiklikler ile başvuran hastalar, geçirilmiş cerrahi veya invaziv estetik prosedürler için sorgulanmalıdır. Yağ embolisi sendromu, hastanın peteşial döküntüleri olmasa bile düşünülmelidir. Beyin MR ve akciğer BT bu hastalarda tercih edilen görüntüleme yöntemi olmalıdır.

DIĞER
23. 
Hakem Listesi
Reviewer List

Sayfa 963
Makale Özeti |Tam Metin PDF