p-ISSN: 1306-696x | e-ISSN: 1307-7945
Cilt : 26 Sayı : 3 Yıl : 2025

Hızlı Arama




SCImago Journal & Country Rank
Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Dergisi - Ulus Travma Acil Cerrahi Derg: 26 (3)
Cilt: 26  Sayı: 3 - Mayıs 2020
ÖZEL DERLEME
1. 
COVID-19 pandemisi sırasında travma ve acil cerrahi uygulamaları için öneriler
Recommendations for trauma and emergency general surgery practice during COVID-19 pandemic
Ali Fuat Kaan Gök, Mehmet Eryılmaz, Mehmet Mahir Özmen, Orhan Alimoglu, Cemalettin Ertekin, Mehmet Hamdi Kurtoğlu
PMID: 32394416  doi: 10.14744/tjtes.2020.79954  Sayfalar 335 - 342
COVID-19, mevcut olan sınırlı bilgilere göre, yaşlılar ve yandaş hastalıkları olan her yaştan insan için ciddi problemler yaratabilecek yeni bir hastalıktır. Ayrıca, tüm yaş grupları da risk altındadır. Sağlık çalışanları, mesleklerinin doğası gereği her türlü enfeksiyona yakalanma riskine en çok maruz kalan profesyoneller olmuştur. Elektif cerrahiler COVID-19 hastalarına bakım vermek için ertelenmiştir. Bununla birlikte, travma cerrahisi, akut karın ve acil endoskopiler gibi bazı müdahaleler geciktirilemez. Sağlık sisteminin sürdürülebilirliğini korumak için sağlık çalışanlarının korunması en önemli konulardan birisidir. Öte yandan, acil sağlık hizmeti gerektiren hastalara da uygun tedavi sağlanmalıdır. Sağlık çalışanları, kendilerini ve hastalarını mümkün olduğunca koruyarak, en uygun tedavi yöntemini seçmelidir. Bu çalışma, COVID-19 pandemisi sırasında, bir cerrahın yapması gereken müdahale kaçınılmaz olduğunda nasıl uygun davranabileceğini özetlemeyi amaçlamaktadır.

DENEYSEL ÇALIŞMA
2. 
Avülsiyon yaralanmalarında fondaparinuks ve dabigatranın etkileri: Deneysel bir çalışma
Effects of dabigatran and fondaparinux on degloving injuries: An experimental study
Alper Ural, Fatma Bilgen, Duygun Altıntaş Aykan, Abdulkadir Yasir Bahar, Mehmet Bekerecioğlu, Dilan Altıntaş Ural
PMID: 32436968  doi: 10.14744/tjtes.2020.26678  Sayfalar 343 - 350
AMAÇ: Avülsiyon yaralanmalarının yönetimi hala zorlayıcı bir konudur ve avülsiye olan deri flepleri nekroza uğrayabilmektedir. Antikoagülan ajanlar olan fondaparinuks ve dabigatran ile tedavi edilen avülsiyon yaralanmalarında tekrar yerine sütüre edilen fleplerin sağkalımını artırması hedeflenerek avülsiyon yaralanmalarının tedavisinde faydalı olabileceğini düşündük.
GEREÇ VE YÖNTEM: Yirmi dört adet Wistar sıçanı üç gruba ayrıldı: Kontrol grubu (Grup 1), fondaparinuks grubu (Grup 2) ve dabigatran grubu (Grup 3). Tüm sıçanların kuyruğunda bir avülsiyon yaralanma oluşturulduktan 15 dakika sonra, avülsiyonlu dokular geri yerine sütüre edildi. Grup 1, 10 gün boyunca periton içine 1 ml/gün serum fizyolojik aldı. Grup 2, 10 gün boyunca periton içine 0.3 ml/kg/gün fondaparinuks aldı. Grup 3, 10 gün boyunca oral olarak 30 mg/kg/gün dabigatran aldı. Tedavilerin sonunda, morfolojik ve histopatolojik parametreler ve kuyruk doku sağkalımları değerlendirildi.
BULGULAR: Histopatolojik incelemede fondaparinuks ve dabigatran gruplarında kuyruklarının çoğunluğunun sağlam kaldığı ve enflamasyonun ise hafif düzeyde olduğu gözlendi. Fondaparinuks ve dabigatran gruplarına göre kontrol grubunda ortalama kuyruk nekroz uzunluğu ve inflamasyonun şiddeti istatistiksel olarak daha yüksek bulundu (p<0.05). Dabigatran ve fondaparinuks grupları arasında nekrotik alanın uzunluğu ve diğer histopatolojik parametreler açısından anlamlı bir fark saptanmadı (p>0.05).
TARTIŞMA: Dabigatran ve fondaparinuks, avülsiyon yaralanmasında morfolojik ve histopatolojik bulgular ile doku sağkalımını artırmıştır. Bununla birlikte, bu çalışmanın bulguları yeni deneysel çalışmalar ve özellikle klinik çalışmalar ile desteklenmeli ve geliştirilmelidir.

3. 
Sıçan arka uzuv kas modelinde iskemi/reperfüzyon hasarına yönelik likopenin koruyucu etkisi
The protective effects of lycopene on ischemia/reperfusion injury in rat hind limb muscle model
Mehmet Kirişçi, Bülent Güneri, Muhammed Seyithanoğlu, Ülkü Kazancı, Adem Doğaner, Hakan Güneş
PMID: 32436980  doi: 10.14744/tjtes.2020.81456  Sayfalar 351 - 360
AMAÇ: Önemli bir mortalite ve morbidite sebebi olan iskelet kasının akut iskemi/reperfüzyon (I/R) hasarı oksidatif stres ile ilişkilidir. Etkin bir antioksidatif ve bir tür karotenoid pigment olan likopen meyve ve sebzelerde bulunmaktadır. Çalışmamız sıçan arka uzuv kas modelinde likopenin İ/R hasarına karşı koruyucu etkisini incelemektedir.
GEREÇ VE YÖNTEM: Otuz iki adet Wistar-albino türü sıçan kontrol, likopen, İ/R ve İ/R+likopen gruplarına rasgele dağıtıldı. Likopen ve İ/R+likopen gruplarındaki sıçanlar deneyden önceki 15 gün boyunca ağızdan günde, 10 mg/kg miktarında likopen aldı. Tüm sıçanlara genel anestezi altında böbrek altı seviyesinde abdominal aorta diseksiyonu uygulandı. I/R ve I/R+likopen gruplarında aorta, böbrek altı seviyesinde iki saat süre ile klemp kullanılarak kapatıldı. Ardından bu gruplarda iki saat süre ile reperfüzyona olanak sağlandı. Feda edildikten sonra sıçanların arka uzuv kasından biyokimyasal ve histopatolojik inceleme için örnekler alındı.
BULGULAR: I/R+likopen grubunda serum ve doku malondialdehit ve iskemi modifiye albumin düzeyleri I/R grubuna kıyasla anlamlı derecede düşüktü (p<0.001). I/R grubunda serum glutatyon peroksidaz (GSH-Px) düzeylerinin kontrol ve I/R+likopen gruplarındakine göre anlamlı derecede düşük olduğu belirlendi (p<0.05). I/R grubunda doku GSH-Px düzeyleri likopen grubundakine göre anlamlı derecede düşüktü (p=0.003). Diğer üç gruba oranla I/R grubunda serum süperoksit dismutaz (SOD) düzeylerinin anlamlı derecede düşük olduğu saptandı (p<0.001). I/R grubunda doku SOD seviyeleri kontrol ve likopen gruplarındakine göre anlamlı derecede düşüktü (p=0.005). Histopatolojik incelemelerde I/R+likopen grubunda I/R hasarına bağlı enflamatuvar değişimlerin belirgin olarak az olduğu görüldü.
TARTIŞMA: Çalışmamız sıçan iskelet kası modelinde likopenin I/R hasarına karşı hücre koruyucu etkinliğini göstermektedir.

4. 
Sıçanlarda sinir transeksiyon modelinde siyatik sinirin acil ve gecikmeli primer onarımı
Immediate versus delayed primary repair of the sciatic nerve in a nerve transaction model in rats
Azmi Tufan, Feyza Karagöz Güzey, Burak Eren, Abdurrahim Taş, Cihan İşler, Aslı Kahraman Akkalp, ilker Güleç, Vildan Ayşe Yayla, Murat Çabalar
PMID: 32436974  doi: 10.14744/tjtes.2019.48579  Sayfalar 361 - 365
AMAÇ: Periferik sinir yaralanmasında cerrahinin zamanlaması hala tartışmalıdır. Periferik sinir hasarının derhal ve gecikmiş primer (yedi gün sonra) onarımının sonuçları değerlendirildi.
GEREÇ VE YÖNTEM: Wistar cinsi sıçanlar 4 gruba ayrıldı: Sinir keskin şekilde Grup 1, 2 ve 4’te kesildi. Grup 1’de hemen dikildi ve Grup 2’de yedi gün sonra dikildi ve Grup 4’te dikilmedi. Grup 3’te sol siyatik sinir sadece eksplore edildi. Sekiz hafta sonra, yaralanan sinir bölgesinden doku örnekleri alındı. Her iki gastrocnemius kasları tartıldı. Sinir örnekleri akson dejenerasyonu açısından incelendi. Miyelin vakuolizasyonu, akson düzensizliği ve ödem/enflamasyon parametreleri değerlendirildi.
BULGULAR: Acil ve gecikmiş primer onarım grupları arasında akson dejenerasyonu skoru ve gastrocnemius kasının ağırlığı açısından anlamlı fark yoktu. Bununla birlikte, bu parametreler her iki tamir grubunda da kontrol grubundan anlamlı derecede daha iyiydi ve sinir kesisi yapılmayan gruptan anlamlı derecede daha kötüydü.
TARTIŞMA: Sıçanlarda siyatik sinir transeksiyon modelinde onarımın yaklaşık bir hafta geç yapılması acil onarım ile karşılaştırıldığında, kesilmiş sinirin uyardığı kasın histolojik sonuçlarını ve ağırlığını etkilememiştir.

5. 
İnfrarenal aort oklüzyonu ile oluşan intestinal hasarında adalimumab’ın koruyucu etkisi
The protective effects of adalimumab on intestinal injury induced with infrarenal aortic occlusion
Ahmet Pergel, Levent Tümkaya, Gökhan Demiral, Muhammet Kadri Çolakoğlu, Süleyman Kalcan, Ali Özdemir, Tolga Mercantepe, Başar Erdivanlı, Adnan Yılmaz
PMID: 32436975  doi: 10.14744/tjtes.2019.59607  Sayfalar 366 - 372
AMAÇ: Çeşitli cerrahi ve organ transpalantasyonu, strangüle herniasyonlar ve neonatal nekrotizan enterokolit gibi klinik durumlarda ortaya çıkan intestinal iskemi reperfüzyon (I/R) hasarı cerrahi yoğun bakım ünitelerindeki ölümlerin en başlıca sebebini oluşturur. İskemi-reperfüzyon (IR) neden olduğu bağırsak hasarında oksidatif stresin rol oynadığı bildirilmesine rağmen kalıcı bir çözüm bulunamamıştır. Bu çalışmada I/R neden olduğu ince bağırsak üzerindeki etkilerini moleküler düzeyde inceyerek, adalimumab (ADA) ve antioksidanların olası koruyucu potansiyelini geleceğe dönük ele aldık.
GEREÇ VE YÖNTEM: Toplam 24 erkek Sprague-Dawley sıçanlar rasgele olarak kontrol, iskemi/reperfüsion (I/R) ve I/R+ADA uygulama grubu olmak üzere üç gruba ayrıldı.
BULGULAR: I/R grubunda ince bağırsak dokusunda GSH seviyesinde bir değişiklik gözlemlenmemekle beraber MDA seviyesini ve kaspaz-3 pozitif enterositlerin sayısal yoğunluğunu artırdığını gözledik (sırasıyla, p=0.00; p=0.00). Bunun yanında villus kripta yapılarında dejenerasyona neden olduğunu saptatık. ADA tedavisinin I/R grubuna kıyasla MDA seviyesini ve kaspaz-3 pozitif enterositlerin sayısal yoğunluğunu azalttığını gözlemledik (sırasıyla, p=0.00; p=0.011).
TARTIŞMA: Adalimumab, I/R neden olduğu intestinal hasarın önlenmesinde yararlı olabilir.

6. 
Deneysel alkali koroziv ösefageal ve mide yanıklarında Hyperium perforatum’un (Sarı Kantaron) iyileştirici etkisi
The healing effects of Hyperium perforatum (St. John’s Wort) on experimental alkaline corrosive eosephageal and stomach burns
Erkan Güvenç, Selahattin Kıyan, Yiğit Uyanıkgil, Emel Öykü Çetin, Fatih Karabey, Türker Çavuşoğlu, Burak Gökçe
PMID: 32436985  doi: 10.14744/tjtes.2019.93428  Sayfalar 373 - 383
AMAÇ: Koroziv yanıklarda en sık etiyolojik neden alkali maddelerdir. Hypericum Perforatum’un deneysel özofagus ve mide alkali koroziv yanık modelinde etkili olup olmadığı araştırıldı.
GEREÇ VE YÖNTEM: Araştırmada 42 adet, 200–300 gram ağırlığında, Wistar Albino sıçanlar seçildi ve 6 grup oluşturuldu; Grup 1: Kontrol, Grup 2: Yanık+SF (YSF), Grup 3: Yanık+Kantaron (YK), Grup 4: Yanık+Plasebo (YP), Grup 5: Kantaron (K), Grup 6: Plasebo (P). Tedavi sonrasında 15. gün diseksiyon uygulanarak alınan özofagus, mide ve karaciğer doku örneklerinden, histopatolojik ve biyokimyasal belirteçlere (SOD, GPX, MDA, CAT) bakıldı. Uygulanan ilaç formulizasyonunun fibroblastlar üzerine sitotoksitesi invitro koşullarda erişkin insan dermal fibroblast hücre hattında değerlendirildi (HDFa, Gibco invitro hücre kültürü, C-013-5C).
BULGULAR: Deneklerin ağırlık değerlerinin karşılaştırmasında Grup 1, 3, 4 ve 6 da ağırlık artış, Grup 2’de ağırlık kaybı saptandı, Grup 5’te ise anlamlı bir fark saptanmadı. YK grubunda özefagusta submukozal kollojen birikimi, muskularis mukoza hasarı, tunika muskularis hasarı ve kollojen akümülasyonu kontrol grubu ile benzerdi, fakat YSF ve plasebodan daha azdı. Midede mukozal hasar, gastrik bez dilatasyonu, submukozal PMNL infiltrasyonu YK grubunda kontrol grubu ile benzer ve YSF grubundan daha az idi. Kantaronun letal kosantrasyonu 2.58 gr/mL idi.
TARTIŞMA: Kantoron özefagus ve midenin orta derecede alkali koroziv yanıklarında subakut periyotta korumada etkilidir. Kantaronun gastrointestinal sistemin koroziv yanıklarında kullanılabileceği akılda tutulmalıdır.

KLINIK ÇALIŞMA
7. 
Laparaskopik apendektomide apendiks güdüğünün kapatılmasında intrakorporial sütüre karşı Hem-o-lok clips: Randomize ileriye yönelik çalışma
Hem-o-lok clips versus intracorporeal knotting for the closure of the appendix stump in laparoscopic appendectomy: A prospective randomized study
Orhan Ureyen, Sedat Tan, Emrah Dadalı, Mehmet Yıldırım, Enver İlhan
PMID: 32436964  doi: 10.14744/tjtes.2019.02248  Sayfalar 384 - 388
AMAÇ: İntrakorporial sütür ve Hem-o-lok klipsin birbirlerine etkinlik, güvenilirlik ve maliyet açısından üstünlüklerinin araştırılması amaçlandı.
GEREÇ VE YÖNTEM: Acil servise başvuran ve akut apandist tanısı ile ameliyat kararı verilen olgulara laparoskopik apendektomi uygulandı. Apendiks güdüğü Hem-o-lok klips (Grup I) ve intrakorporial sütür 2/0 ipek (Grup II) ile kapatıldı. Gruplar demografik veriler (yaş cinsiyet, vücut kitle indeksi [VKİ], ASA), operasyon süresi, maliyet, operasyondan sonra 2.–6.–12.–24.–36. saat ve 7. gün ağrı yönünden karşılaştırıldı.
BULGULAR: Olguların yaş, cinsiyet ve VKİ gibi demografik verileri gruplar arası benzerdi (p>0.05). Peroperatif ve ameliyat sonrası görülen komplikasyonlar açısından gruplar arası karşılaştırmalarında anlamlı fark bulunmadı (p>0.05). Hiçbir olguda ameliyat sonrası bulantı kusma, ileus ve karıniçi apse görülmedi. Olguların ameliyat süreleri, hastanede kalış süreleri ve maliyeti açısından gruplar arasında anlamlı fark bulunmadı (p>0.05). Olguların gruplara göre ağrı skorları arasında anlamlı fark bulunmadı. Ameliyat tipi ağrı skorlarını etkilemedi (p>0.05).
TARTIŞMA: Bu çalışma laparoskopi apendektomi de, apendiks güdüğünün kapatılmasında hem intrakorporial sütür hemde Hem-o-lok klipsin etkin, güvenilir ve benzer maliyetli olduğunu gösterdi. Uygulanacak yöntemin seçiminde cerrahın deneyimi baz alınmalıdır.

8. 
Akut apandisit tanısında tiyol/disülfit homeostazının modifiye Alvarado ve RIPASA skorları ile karşılaştırılması
Comparison of thiol/disulphide homeostasis with modified Alvarado and RIPASA scores in the diagnosis of acute appendicitis
Servan Gökhan, İsmail Erkan Aydın, Gül Pamukçu Günaydın, Çağdaş Yıldırım, Fatih Tanrıverdi, Selahattin Gürü, Fatih Ahmet Kahraman, Ozcan Erel
PMID: 32436977  doi: 10.14744/tjtes.2019.65118  Sayfalar 389 - 395
AMAÇ: Bu çalışma, akut apandisit tanısında tiyol/disülfit homeostaz parametrelerinin rolünü göstermeyi ve bu parametrelerin modifiye Alvarado ve RIPASA skorlama sistemleriyle birlikte kullanılmasının yararlı olup olmadığını belirlemeyi amaçlamaktadır.
GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çalışma, acil servise 01.07.2017 ve 31.12.2017 tarihleri arasında sağ alt kadran ağrısı şikayeti ile başvuran ve çalışmanın dahil edilme kriterlerini karşılayan 265 hastada ileriye yönelik olarak gerçekleştirildi. Oksidatif stres belirteçleri iki grupta değerlendirildi. Bu parametrelerle modifiye Alvarado ve The Raja Isteri Pengiran Anak Saleha Appendicitis (RIPASA) skorlama sistemleri arasındaki ilişki analiz edildi.
BULGULAR: Apandisit grubunda ortalama disülfit, disülfit/native tiyol ve disülfit/total tiyol seviyeleri anlamlı olarak yüksek bulundu (p<0.001). Native tiyol, total tiyol ve native tiyol/total tiyol ortalamaları aynı grupta anlamlı olarak düşüktü (sırasıyla, p<0.001, 0.001 ve 0.007). Ortalama disülfid, disülfid/native tiyol ve disülfid/total tiyol seviyelerinin RIPASA sonuçlarına göre yüksek riskli grupta anlamlı olarak yüksek olduğu saptanmıştır (sırasıyla, p=0.016, 0.003 ve 0.001).
TARTIŞMA: Tiyol/disülfit homeostaz parametreleri, akut apandisit tanısında modifiye Alvarado ve RIPASA skorlama sistemleriyle birlikte kullanılabilir.

9. 
Safra kanalı taşları için yapılan acil endoskopik retrograd kolanjiyopankreatografi sonrası laparoskopik kolesistektomi uygulanan hastaların perioperatif sonuçları: Zamanlama önemli mi?
Perioperative outcomes of the patients treated using laparoscopic cholecystectomy after emergent endoscopic retrograde cholangiopancreatography for bile duct stones: Does timing matter?
Rahman Şenocak, Süleyman Utku Çelik, Şahin Kaymak, Oğuz Hançerlioğullari
PMID: 32436986  doi: 10.14744/tjtes.2020.94401  Sayfalar 396 - 404
AMAÇ: Koledokolitiyazis nedeni ile acil endoskopik retrograd kolanjiyopankreatografi (ERCP) yapılan hastalarda laparoskopik kolesistektomi (LK) için optimal zamanlama konusunda fikir birliği yoktur. Her ne kadar bazı veriler erken dönemde cerrahinin veya tek aşamalı LK ile birlikte yapılan laparoskopik safra kanalı eksplorasyonunun daha olumlu sonuçlara sahip olduğunu düşündürse de deneyim eksikliği, gerekli malzeme yokluğu veya klinik kısıtlılıklar nedeniyle geç dönem LK çoğunlukla ERCP sonrası sebat eden safra taşı olan hastaların standart tedavisi olarak tercih edilmektedir. Bu çalışmanın amacı, ERCP ve LK arasındaki farklı zaman aralıklarının perioperatif sonuçlar üzerindeki etkilerini değerlendirmektir.
GEREÇ VE YÖNTEM: ERCP ile ana safra kanalı taşları tedavi edilen ve daha sonra LK uygulanan ardışık hastaların ameliyat öncesi ve sonrası verileri geriye dönük olarak incelendi. Farklı zaman aralıklarının sonuçlar üzerindeki etkisini değerlendirmek için hastalar son yapılan ERCP’den LK’ye kadar geçen süreye göre üç gruba ayrıldı: 2 hafta içinde (Grup 1), 2–6 hafta arasında (Grup 2) ve 6 haftadan sonra (Grup 3).
BULGULAR: Bu çalışmada ortalama yaşı 52.8 olan toplam 67 hasta analiz edildi. Olguların kapalı ameliyattan açığa geçme oranı Grup 1’de %20, Grup 2’de %25 ve Grup 3’te %13.6 idi (p=0.646). Bu oran erkek hastalarda %25 ve kadınlarda ise %14.2 olarak hesaplandı. Gruplar arasında cinsiyet, yandaş hastalık, laboratuvar ve safra kesesi özellikleri, ameliyat süresi ve hastanede kalış süresi açısından anlamlı fark bulunmadı. Perioperatif komplikasyon oranı %17.9 bulundu; ancak gruplar arasında komplikasyon oranı açısından anlamlı fark saptanmadı (p=0.289).
TARTIŞMA: Bu çalışmadan elde edilen sonuçlar, ERCP sonrası yapılan LK’nin komplike olmayan standart kolelitiazis için yapılan LK’den daha kompleks ve daha yüksek açığa geçiş oranına sahip olduğunu desteklemektedir. Kolelitiazise eşlik eden ana safra kanalı taşları olan hastalarda ERCP sonrasında farklı zaman aralığında uygulanan LK’nin perioperatif sonuçlar üzerinde anlamlı bir etkisi görülmemesine rağmen, LK’nin açık cerrahiye geçmesi açısından ERCP’den sonraki 2–6 hafta kritik bir dönemdir. Ayrıca geç dönemde yapılan LK’de ciddi komplikasyonların ortaya çıkabileceği ve tekrarlayan biliyer atakların olabileceği göz önünde bulundurulduğunda ERCP sonrası LK’nin erken dönemlerde yapılması önerilir.

10. 
Kene çıkartım tekniklerinin değerlendirilmesi ve karşılaştırılması ile kene çıkarma sırasında yapılan teknik hatalar
Evaluation and comparison of tick detachment techniques and technical mistakes made during tick removal
Ahmet Rıza Şahin, Hakan Hakkoymaz, Ali Muhittin Taşdoğan, Ekrem Kireçci
PMID: 32436976  doi: 10.14744/tjtes.2020.59680  Sayfalar 405 - 410
AMAÇ: Keneler insan ve hayvanların önemli ektoparazitleridir. Keneler insanlara hastalığa neden olan patojenler bulaştırabilir. Kene teması Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi dahil olmak üzere çeşitli viral ve bakteriyel enfeksiyonlara yol açabilir. Kenelerin uygun yöntemlerle zamanında çıkarılması hastalık bulaşımının önlenmesi için önemlidir. Kene çıkartım teknikleri hastalığın oluşmasında etkili olabileceği için incelemeye değer bulunmuştur. Çalışmamızda bu tekniklerden ikisi olan kementle çıkarma ve tweezers yöntemlerini değerlendirmek, iki yöntemi karşılaştırmak ve bu yöntemlerle yapılan hataları incelemek amaçlanmıştır.
GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çalışma ileriye yönelik bir kesitsel çalışma olarak tasarlandı, acil servise kene teması ile başvuran hastalarda sağlık profesyonelleri veya hastaların kendileri tarafından çıkarılan keneyle ilgili olgular yer aldı. Keneler büyüme periyodlarına göre larva, nimf ve yetişkin olarak kaydedildi. Kene çıkartım türleri ve çıkarmada yapılan hatalar kaydedildi.
BULGULAR: Kenelerin çoğunluğu (%77.4) sağlık profesyonelleri tarafından, daha düşük bir oranda ise hastaların kendileri tarafından el ile çıkarılmıştı (%22.6). Yetmiş iki hastada (%77.4) herhangi bir hata bulunmadı, kene bir bütün olarak çıkarılmıştı, 15 hastada (%16.1) parçalanmış olarak çıkarılırken, 6 (%6.45) hastada ise kene bir bütün olarak çıkarılmış ancak sütürler yanlış bağlanmıştı. Teknik hatalara bağlı kene parçalanması en çok kişilerin kendi çıkardığı kenelerde görüldü.
TARTIŞMA: Bu çalışmanın sonuçları uygun ve doğru bir şekilde uygulandığında hem kement atma hem de tweezers tekniklerinin kene çıkarmada etkili olduğunu göstermiştir. Bu konuda halkın farkındalığını artırma ve eğitim programları artırılmalıdır.

11. 
Geriatrik hastada acil cerrahi: Tek merkezde geriye dönük değerlendirme
Emergency surgery in geriatrics: A retrospective evaluation in a single center
Özlem Sezen, Banu Çevik
PMID: 32436982  doi: 10.14744/tjtes.2020.90914  Sayfalar 411 - 417
AMAÇ: İnsanlarda yaşam beklentisi arttıkça, yaşlı insanlara uygulanan cerrahi prosedürler cerrahi ve ameliyat sonrası bakımdaki gelişmelere paralel olarak artmaktadır. Geriatrik hastaların morbidite-mortalitesini araştıran önemli sayıda çalışma acil ameliyat geçirenlerle ilgilidir. Bu çalışmanın amacı yaşlılarda acil cerrahi sonrası mortalite ve morbiditeyi etkileyen faktörleri araştırmaktır.
GEREÇ VE YÖNTEM: Ocak–Aralık 2018 tarihleri arasında Sağlık Bilimleri Üniversitesi Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde acil şartlarda ameliyat edilen 65 yaş ve üstü 200 hastanın verileri geriye dönük olarak değerlendirildi.
BULGULAR: Hastaların demografik özellikleri yaş, cinsiyet, ASA fiziksel durumları, komorbiditeleri, fonksiyonel olarak bağımlı olup olmadıkları, ameliyat tipleri, anestezi tekniği, ameliyat süresi, intraoperatif kan transfüzyonu, hematokrit düzeyindeki değişiklikler (perioperatif dönemde) cerrahi sonrası sonuç (yoğun bakım ya da servise transfer) kaydedildi. Kısa vadeli ölümlerin risk tahmini, Charlson Comorbidity İndeks (CCİ) ve APACHE II puanlama sistemleri kullanılarak tahmin edildi.
TARTIŞMA: Hastaların yaş ortalaması 74.8±6.7 idi ve kadın sayısı (n=134, %67) erkeklerden daha yüksekti. Yüksek ASA fiziksel durum skorları, bağımlı yaşam koşulları, uzun ameliyat süresi, genel anestezi, intraoperatif kan transfüzyonu, düşük Htc değerleri (<%25), yüksek APACHE II skorları ve 10 yıllık sağ kalım skorlarının CCİ’ye göre daha düşük olması yoğun bakım ünitesine kabulü etkileyen faktörlerdir.

12. 
Travmatik beyin hasarında dekompresif kraniektomi: Transkraniyal Doppler ultrasonografi yol gösterici olabilir mi?
Decompressive craniectomy in traumatic brain injury: Transcranial Doppler sonography used as a guide
Ramazan Sarı, Fatih Han Bolukbasi, Eylem Burcu Kahraman Özlü, Nejat Isik, Melek Güra Çelik, İlhan Elmacı
PMID: 32436966  doi: 10.14744/tjtes.2020.04640  Sayfalar 418 - 424
AMAÇ: Dekompresif kraniektomi (DC), travmatik beyin hasarı (TBH) sonrası intrakraniyal hipertansiyon tedavisinde kullanılan etkin bir yöntemdir. Transkraniyal Doppler ultrasonografi (TCD) ölçümlerinin dekompresif cerrahi endikasyonundaki etkisini göstermektir.
GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmaya Glasgow Koma Skoru (GCS) <9 olan 16 TBH hastası alındı. İntrakraniyal basınç (ICP) izleme ve TCD ölçümleri sürekli olarak kaydedildi. DC, ICP ve TCD kayıtlarına göre yapıldı. Glasgow Sonuç Ölçeği (GOS) skorları 3 ay sonra değerlendirildi.
BULGULAR: Hastaların yaş ortalaması 31.18±17.51, GCS 3 ile 14 arasında değişmekte olup, ortalama 9.62±3.95 idi. Ortalama GOS 3.12±1.85 idi. İki hastaya (%12.5) kraniektomi, 14 hastaya (%87.5) kraniektomi ve lobektomi birlikte yapıldı. ICP’deki düşüş (22.12±10.41, 22.62±7.35, 15.50±6.64) ve pulsatilite indeksi (PI) (1.96±1.10, 1.64±0.75, 1.91±2.48) 3–5 ve 1–5 günleri arasında belirgin olarak anlamlıydı. Beş güne kadar olan PI ve Vmax değerleri arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır.
TARTIŞMA: TCD, gerçek zamanlı bir monitör olarak, TBH hastalarının tedavisinde cerrahi yaklaşımın erken kararına yardımcı olabilir.

13. 
Distal tibial epifizyolizin cerrahi tedavisinde travma mekanizması, kırık paterni ve fiksasyon tekniğinin klinik sonuçlar ve epifiz büyümesinin durması üzerine etkisi
The role of trauma mechanism, fracture pattern and fixation technique on clinical outcomes and epiphyseal growth arrest in the surgical treatment of distal tibial epiphysiolysis
Furkan Çağlayan Aslantaş, Mustafa Yalın, Mehmet Hakan İlter, Alkan Bayrak, Erdem Edipoğlu, Bülent Tanrıverdi, Altuğ Duramaz, Mustafa Gökhan Bilgili
PMID: 32436969  doi: 10.14744/tjtes.2019.27354  Sayfalar 425 - 430
AMAÇ: Distal tibial epifiz kırıkları, epifiz büyüme plağına zarar verir. Distal tibial epifiz yaralanmasından sonra epifiz büyümesi durması (EBD), osteoartrit, refleks sempatik distrofi ve ayak bileği eklemi sertliği de görülebilir. Bu çalışmanın amacı, cerrahi olarak tedavi edilen distal tibial epifiz kırıklarında travma mekanizması, kırık paterni ve fiksasyon tekniğinin klinik sonuçlar ve EBD üzerindeki etkisini değerlendirmektir.
GEREÇ VE YÖNTEM: 2011–2017 yılları arasında distal tibial epifiz kırığı nedeniyle opere edilen 27 hasta geriye dönük olarak değerlendirildi. Travma mekanizması, fiksasyon tekniği, ameliyat öncesi süre, kırık tipinin klinik sonuçlar ve EBD üzerine etkileri incelendi. Klinik sonuçlar AOFAS (Amerikan Ortopedik Ayak ve Ayak Bileği Skoru) ve MOXFQ (Manchester-Oxford Ayak Anketi) skorları ile değerlendirildi.
BULGULAR: Çalışmaya alınan 27 hastanın 17’si erkek, 10’u kadındı. Hastaların yaş ortalaması 11.9 idi (dağılım 5–17 yaş). Epifizyal hasarın en önemli komplikasyonu sekiz hastada büyüme duraklamasıydı. Travma mekanizması, fiksasyon teknikleri ve kırık paternine göre klinik skorlar ve komplikasyonlar açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark gözlenmedi (p>0.05).
TARTIŞMA: Travma mekanizması, kırık paterni ve fiksasyon materyali ne olursa olsun, distal tibial epifiz kırıklarında komplikasyonları azaltmak ve EBD’yi önlemek için anatomik bir redüksiyon elde edilmelidir.

14. 
Anstabil servikal yaralanmalarda bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme bulgularının karşılaştırılması
Computed tomography vs. magnetic resonance imaging in unstable cervical spine injuries
Meltem Songür Kodik, Cenk Eraslan, Ömer Kitiş, Yusuf Ali Altuncı, Hüseyin Biçeroğlu, Ali Akay
PMID: 32436971  doi: 10.14744/tjtes.2019.35813  Sayfalar 431 - 438
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı atlanabilen anstabil servikal yaralanmaların belirlenmesinde bilgisayarlı tomografinin (BT) rolünü araştırmaktır.
GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çalışmada acil servise Haziran 2014 ile Haziran 2018 arasında künt servikal travma tanısı ile başvuran olgular yer almaktadır. Tüm olgular ilk önce yapılan bir BT incelemesini takiben servikal manyetik rezonans görüntülemesine (MRG) tabi tutulmuşlardır. Tüm görüntüleme sonuçları gözden geçirilmiş ve kararlar acil tıp uzmanı, nöroradyolojist ve beyin cerrahından oluşan bir ekip tarafından fikir birliği ile alınmıştır. Diğer değişkenler arasında yaş, cinsiyet, Glasgow koma skalası, ek morbidite, çoklu travma, nörolojik defisitler, intrakraniyal hemoraji, ekstremite kırıkları ve yaralanmanın mekanizması yer almaktadır.
BULGULAR: Çalışmaya alınan 195 hastanın bilgileri analiz edildiğinde; hastaların ortalama yaşı (±standart sapma) 47.34±21.90 yıl olup 140’ı erkek (%71.8) 18’i (%9.2) 18 yaşın altında idi. En sık görülen yaralanma mekanizması yüksekten düşme idi (n=100; %51.3). Altın standart olarak MRG kullanılmış olup, anstabil servikal travma tanısında BT’nin duyarlılığı %77.7 (%95 GA [67.1–86.1]) iken, özgüllüğü %100.0 (%95 GA [59.0–100.0]) saptanmıştır.
TARTIŞMA: Her ne kadar BT anstabil servikal yaralanmaların tanısında rölatif olarak iyi olsa da duyarlılığı yeterli değildir. Bundan dolayı anstabil yaralanması olan olgularda MRG çekilmesi daha uygundur.

15. 
Altmış beş yaş üstü kalça kırığı olgularında tedavi yöntemi ve ameliyata alınma zamanının mortaliteye etkisi
Effect on mortality of treatment method and surgery time for hip fracture patients aged over 65 years
Cihat Ekici, Özhan Pazarcı, Seyran Kılınç, Zekeriya Öztemür, Hayati Öztürk, Gündüz Tezeren, Okay Bulut
PMID: 32436981  doi: 10.14744/tjtes.2020.81780  Sayfalar 439 - 444
AMAÇ: Sunulan çalışmada 65 yaş üstündeki kalça kırığı nedeni ile ameliyat edilen hastalarda implant çeşidi ve cerrahi zamanlamanın mortaliteye etkisinin değerlendirilmesi amaçlandı.
GEREÇ VE YÖNTEM: Altmış beş yaş üstü 301 hasta incelendi. Hastalar Grup 1 çimentolu hemiartroplasti, Grup 2 çimentosuz hemiartroplasti ve Grup 3 femur proksimal çivi yapılanlar olarak ayrıldı. Ameliyat zamanı, kırık ve demogrofik bilgileri geriye dönük kaydedildi.
BULGULAR: Bilgilerine ulaşılamayan 59 hasta çıkarıldıktan sonra çalışmaya 242 hasta dahil edildi. Hastaların ortalama yaşı 80.5 (65–100) idi. Tedavi yöntemine göre hasta gruplarına bakıldığında; Grup 1 (n=146) %60.3, Grup 2 (n=54) %22.3, Grup 3 (n=42) %17.4. İlk 48 saate opere edilenlerle, sonrasında opere edilenler arasında anlamlı bir fark bulunmadı (p=0.834). Tedavide implant seçiminin survey üzerine etkisi vardı (p=0.016). Çimentolu hemiartroplasti yapılan hastaların surveyinin çimentosuz hemiartroplasti ve proksimal femoral çivi (PFN) yapılanlara göre daha uzun olduğu görüldü.
TARTIŞMA: Her üç grupta da ilk 48 saatte ameliyata alınmamanın mortalite üzerinde anlamlı etkisinin olmadığı görüldü. Bunun yanında yaş ve cinsiyet mortalite üzerine etkilidir. Ayrıca implant seçimide mortaliteyi etkilemektedir.

16. 
Modifiye Stoppa yaklaşımı ile ameliyat edilen asetabulum kırıklarında farklı anestezi tekniklerinin intraoperatif kan kaybı üzerine etkisi
Effects of different anesthesia techniques on intraoperative blood loss in acetabular fractures undergoing the Modified Stoppa approach
Ahmet Emrah Açan, Cem Yalın Kılınç, Emre Gültaç, Başak Altıparmak, Ali İhsan Uysal, Nevres Hürriyet Aydoğan
PMID: 32436967  doi: 10.14744/tjtes.2019.09294  Sayfalar 445 - 452
AMAÇ: Asetabulum kırığı nedeniyle Modifiye Stoppa yaklaşımı ile ameliyat edilen hastalardaki intraoperatif kanama miktarına, anestezi tekniğinin etkisini değerlendirmektir.
GEREÇ VE YÖNTEM: Ocak 2014 ve Temmuz 2018 tarihleri arasında asetabulum kırığı nedeniyle Modifiye Stoppa yaklaşımı ile ameliyat edilen 63 hasta geriye dönük olarak değerlendirildi. İki taraflı asetabulum kırığı (n=6), antiagregan tedavisi (n=3), anestezi kayıtlarında eksiklik (n=3), hemodinamik instabilite nedeniyle acil pelvik cerrahi geçirmiş (n=5), dalak yırtığı (n=2) ve karaciğer yırtığı (n=1) olan, toplam 20 hasta çalışmadan dışlandı. Hastalar genel anestezi yapılanlar (GA) (n=22) ve kombine epidural-genel anestezi yapılanlar (CEGA) (n=21) olmak üzere iki gruba ayrıldı. İntraoperatif kanama miktarı ve intraoperatif ve/veya ameliyat sonrası kan transfüzyon ihtiyacı, değerlendirilen ana ölçüm parametreleriydi.
BULGULAR: Gruplar arasında yaş, cinsiyet, kırık tipi, yaralanma mekanizması, yaralanma ile cerrahi arasındaki süre, yaralanma şiddet skoru, eşlik eden yaralanmalar ve komorbiditeler açısından istatistiksel anlamlı fark yoktu (p>0.05). Ortalama intraoperatif kanama miktarı GA grubunda 717.27 ml (300–1.600 ml) ve CEGA grubunda 473.81 ml (150–1.020 ml) bulundu (p<0.001). İzole asetabulum kıırğı olan olgularda ise, intraoperatif kan transfüzyon ortalaması, GA grubundaki 14 hastada 2.43 ünite (1–5 ünite) ve CEGA grubundaki 15 hastada 1.27 ünite (1–4 ünite) bulundu (p<0.001).
TARTIŞMA: CEGA yapılan hastalarda, GA yapılan hastalara göre daha az intraoperatif kanama görüldü. Bu, uzun öğrenme eğrisi ve yüksek kanama riski olan asetabulum cerrahi için önemli bir avantajdır.

17. 
Akut el, el bileği ya da ön kol yaralanmalarında yaralanmanın ciddiyeti ile özürlülük oranları ve işe geri dönüş zamanı arasındaki ilişki
Associations between initial injury severity in acute hand, wrist or forearm injuries and disability ratings and time to return to work
Sercan Çapkın, Ali Cavit, Kutay Yılmaz, Eralp Erdoğan, Tufan Kaleli
PMID: 32436973  doi: 10.14744/tjtes.2019.40524  Sayfalar 453 - 461
AMAÇ: Modifiye El Yaralanması Ciddiyet Skoru (MEYCS) ile değerlendirilen el, el bileği ve ön kol yaralanmalarının başlangıçtaki anatomik şiddeti ile yaralanma sonrası özürlülük oranları ve işe geri dönüş zamanı arasındaki ilişkiyi araştırmaktır.
GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmaya akut el, el bileği ve önkol yaralanması nedeniyle ameliyat edilen 94 hasta alındı. Yaralanmanın şiddeti MEYCS ile belirlendi. Yaralanmadan 6 ay sonra hastaların özürlülük oranları ‘Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik’e göre hesaplandı. İşe geri dönüş süresi, yaralanma ile hastanın işe geri dönüşü arasındaki sürenin (gün) uzunluğu olarak tanımlandı. MEYCS ile özürlülük oranları ve işe geri dönüş zamanı arasındaki ilişki Sperman korelasyon analizi ile araştırıldı.
BULGULAR: Ortalama MEYCS; 125.23 (5–880), üst ekstremite özürlülük oranı (ÜEÖO);17.64±22.6 (dağılım: 0–94) ve total vücut özürlülük oranı (TVÖO); 10.57±13.45 (dağılım: 0–56) olarak bulundu. Çalışmaya dahil edilen 87 (92.6%) hasta eski işine geri döndü. Ortalama işe geri dönüş zamanı; 138.69 (dağılım: 35–365 gün) olarak bulundu. MEYCS ile ÜEÖO ve TVÖO arasında, işe geri dönüş zamanı ile ÜEÖO ve TVÖO arasında istatiksel olarak anlamlı bir korelasyon bulundu (p<0.001).
TARTIŞMA: Sonuç olarak, yaralanmanın başlangıçtaki şiddeti arttıkça hastaların özürlülük oranları ve işe geri dönüş zamanları artmaktadır. Hastaların ilk değerlendirmesinde yaralanmanın ciddiyetini saptayarak prognoz hakkında ön görüye sahip olmak hastaların gelecekteki kalıcı sakatlık seviyesini tahmin etmede ve böylelikle hasta beklentilerinin makul düzeyde tutulması sağlanarak psikososyal destek açısından önemli olabilir.

18. 
İki yaşından küçük çocuklarda PECARN kafa kravması klinik karar kurallarına uyum
Compliance with PECARN head injury decision rules in children under two years old
Aydın Gerilmez, Arif Tarkan Calışaneller
PMID: 32436970  doi: 10.14744/tjtes.2019.36902  Sayfalar 462 - 468
AMAÇ: Çocukluk çağında acil servise başvuruların yaygın nedenlerinden biri çoğunluğu minör olan kafa travmalarıdır. Bu hastalarda BT (bilgisayarlı tomografi) çekim ihtiyacının belirlenmesine yardımcı olması amacıyla son birkaç yılda bazı klinik karar kuralları yayınlanmıştır. Bu çalışmada iki yaşından küçük minör kafa travmalı çocuklarda BT çekim kararlarında PECARN (Pediatric Emergency Care Applied Research Network) kurallarına uyum araştırıldı.
GEREÇ VE YÖNTEM: Bu geriye dönük, tek merkezli çalışma iki yaşından küçük, travma oluşumunu takip eden ilk 24 saat içinde acil servise ilk başvurusunu yapan ve başvuru Glaskow Koma Skala skorları 14 ve 15 olan hafif kafa travmalı hasta grubunda yürütüldü.
BULGULAR: Çalışmaya toplam 262 hasta dahil edildi. Bu hastaların 214’üne (%81.7) BT incelemesi yapıldığı, 48’ine (%18.3) yapılmadığı saptandı. BT taraması yapılmayan 48 hastanın hiçbirinde klinik olarak önemli travmatik beyin hasarı gelişmediği belirlendi. BT incelemesi yapılan 214 hastadan 89’unda (%34) BT çekim kararı verilirken PECARN kurallarına uyulduğu, 125 (%47.7) hastada bu kurallarına uyulmadığı saptandı. PECARN kriterlerini karşılamayan ve BT incelemesi yapılan hastaların hiçbirinde klinik olarak önemli travmatik beyin hasarı gelişmediği, PECARN kriterlerini karşılayan 89 hastanın sadece dördünde (%1.5) klinik olarak önemli travmatik beyin hasarı geliştiği saptandı. Bu sonuçlara göre, kurumumuzda PECARN kurallarına uyum oranı %52.3 idi.
TARTIŞMA: PECARN kılavuzunun tüm belirleyici kriterleri dahil edilerek yürütülen çalışmamızda PECARN kurallarına uyum oranının düşük olduğu saptanmıştır. Gereksiz BT çekim oranlarının düşürülmesi için klinisyenlerin bu kuralları direkt veya modifiye ederek kullanması iyi bir başlangıç noktası oluşturabilir. Fakat klinisyen deneyimi, ebeveyn beklentisi, medikolegal çekinceler ve ekonomik faktörlerin bu karar üzerindeki etkisi unutulmamalıdır.

OLGU SERISI
19. 
Penetran toraks travmalarından sonra görülebilen diyafragma yaralanmalarının tanı ve tedavisinde VATS’nin rolü
The role of VATS in the diagnosis and treatment of diaphragmatic injuries after penetrating thoracic traumas
Fazlı Yanık, Yekta Altemur Karamustafaoğlu, Yener Yörük
PMID: 32436965  doi: 10.14744/tjtes.2019.02682  Sayfalar 469 - 474
AMAÇ: Penetran torasik travması sonrasında görülebilen diyafragma yaralanmalarının tanısında bazı zorluklar yaşanabilmektedir. Tanı konulamamış küçük diyafragma yaralanmaları, sonraki dönemde ciddi sağlık sorunlarına yol açabilirler. Bu çalışmanın amacı, penetran toraks travması sonrasında görülebilen diyafragma yaralanmalarının tanı ve tedavisinde VATS’nin (Video Yardımlı Torakoskopik Operasyonlar) rolünü değerlendirmektir.
GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çalışmada, 268 penetran toraks travmalı hasta arasından, Haziran 2008 ile Haziran 2018 tarihleri arasında bölümümüzde diyafragma yaralanması şüphesi ile VATS uygulanan toplam 22 hasta geriye dönük olarak değerlendirildi.
BULGULAR: Yirmi (%91) hasta erkek, iki hasta (%9) kadın olup, yaş ortalamaları 28.01±6.4 (18–42) yıldı. Penetran travmanın yerine göre 11 (%50) hastada sağ taraftan, diğerlerine sol taraftan VATS yapıldı. On (%45) hastada diyafragma laserasyonu tespit edildi ve tamir edildi. VATS ile diyafragma laserasyonunun saptanan altı olguda (%27) radyolojik olarak ek travmatik patolojiler saptandı. Radyolojik olarak yaralanmanın atlanma oranı %18’di. VATS’ın özgüllüğü, duyarlılığı, pozitif prediktif değeri ve negatif prediktif değerini sırasıyla %75, %71.5, %60 ve %83.3 olarak hesaplandı. Penetran travma tipleri, yaşları ve cinsiyetleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamadı (p>0.05). 36.2±9.3 (9–62) ve aylık ortalama takip süresince hiçbir komplikasyon görülmedi.
TARTIŞMA: Penetran toraks travma sonrası şüpheli izole diyafragma laserasyonu düşünülen, radyolojik olarak belirlenemeyen hemodinamik olarak stabil hastalarda VATS’ın önemli ve uygulanabilir olduğu görüşündeyiz.

OLGU SUNUMU
20. 
Pediatrik künt renal travmalarda transkateter embolizasyon: Olgu sunumu ve literatür derlemesi
Transcatheter embolization in pediatric blunt renal trauma: Case report and review of the literature
İbrahim Kartal, Hasan Ali Durmaz, Sanem Güler Çimen, Sertaç Çimen, Hamit Ersoy
PMID: 32436984  doi: 10.14744/tjtes.2019.93043  Sayfalar 475 - 481
Bu yazıda, pediatrik olgularda künt abdominal travma sonucu gelişen renal yaralanmaların tedavisinde transkateter embolizasyon kullanımı ve sonuçları, bir olgu ve literatür eşliğinde değerlendirildi. Abdominal künt travma sonrası çocuklarda renal yaralanma gerçekleşmesi durumunda tedavi tercihi renal travmanın derecesine ve hastanın hemodinamisine bağlı olmakla birlikte, tedavide mümkün olduğunca non-operatif yöntemlerin kullanılması önerilmektedir. Transkateter embolizasyon kullanımı erişkinlerde renal yaralanmalarda pratikte yaygın olarak kullanılırken, çocuklarda kullanımı ile ilgili deneyim azdır. Yedi yaşında erkek hastada künt abdominal travma ve buna bağlı olarak gelişen grade IV renal yaralanma nedeniyle takibe alındı. Konservatif yöntemlerle takip edilen hastada travma sonrası 15. günde hematüri ve hemodinamide bozulma gerçekleşti. Renal anjiyografide; sağ inferior segmental arterde psödoanevrizma ve arteriyovenöz fistül saptandı. Hastaya transkateter embolizasyon başarılı şekilde uygulandı, herhangi bir komplikasyon olmadığı gibi renal hasarda görülmedi. Literatür değerlendirmesinde pediatrik künt abdominal travma sonrası renal yaralanama nedeniyle yapılan transkateter embolizasyonun renal yaralanma derecesine bakılmaksızın başarı oranı %89.47’dir. Transkateter embolizasyon başarısızlığı nedeniyle dört hastada nefrektomi yapılmış, hiçbir hastada uzun dönemde komplikasyon gözlenmemiştir. Bu sonuçlar eşliğinde çocuklarda, künt abdominal travma sonrası renal yaralanmaların transkateter embolizasyon ile tedavisinde; düşük komplikasyon ile yüksek başarı bildirilmekte ve uzun dönemde renal fonksiyonun korunmasında da güvenilir bir yöntem olduğu anlaşılmaktadır.

21. 
Tüplü dalış sonrası gelişen akut iskemik kolit için cerrahi yaklaşım: Olgu sunumu
Surgical approach for acute ischemic colitis after scuba diving: A case report
Eun Soo Choi, Han Deok Kwak, Jae Kyun Ju
PMID: 32436978  doi: 10.14744/tjtes.2019.67523  Sayfalar 482 - 485
Tüplü dalış sırasında dekompresyon nedeniyle ortaya çıkabilecek klinik belirtiler büyük ölçüde değişmekle birlikte esas olarak gastrointestinal sistemde sadece hafif semptomlar bildirilmiştir. Özellikle, hava embolisinin neden olduğu iskemik kolit nadirdir. Biz başarısız konservatif tedavi uygulanan ancak cerrahi olarak başarılı bir şekilde tedavi edilen tam kalınlıkta iskemik kolit olgusunu sunuyoruz. Bildirdiğimiz hususlar tüplü dalıştan sonra dekompresyonun gastrointestinal sistemde ciddi semptomlara neden olabileceğini ve cerrahi bir yaklaşım gerektirebileceğini düşündürmektedir. Tedavi semptomların şiddetine ve hastanın durumuna bağlı olmakla birlikte cerrahi yaklaşımlar düşünülmelidir.

22. 
Gergedanın neden olduğu gecikmiş travmatik diyafragma rüptürü
Rhinoceros-related delayed traumatic diaphragmatic rupture
Michael Sebastian, Alia Abdullah, Mohamed Abusharia, Fikri M Abu-Zidan
PMID: 32436979  doi: 10.14744/tjtes.2019.73857  Sayfalar 486 - 488
Hayvanların neden olduğu yaralanmalar, saldıran hayvanın davranışına ve anatomisine dayanarak analiz edilmelidir. İnsanlarda gergedanla ilgili yaralanmalar son derece nadirdir. Bu vesileyle, bir gergedan tarafından göğsünden boynuz darbesi aldıktan üç yıl sonra başvuran kadın hastada yaşamı tehdit eden travmatik diyafragma hernisi olgusunu bildiriyoruz. Kırk yedi yaşında kadın hasta karın ağrısı, safralı kusma ve bir günlük obstipasyon ile başvurdu. Önceden bir hafta boyunca tekrarlayan kolik tarzında karın ağrısı atakları geçirmişti. Hastadan üç yıl önce hayvanat bahçesinde veteriner asistanı olarak çalışırken göğsüne bir gergedan tarafından boynuz darbesi aldığını ve yoğun bakım ünitesine kabul edildiği öğrenildi. Muayenede karın şişkin, yumuşak ve gevşekti. Bağırsak sesleri abartılıydı. Batın grafileri çoklu hava sıvı seviyeleri gösterdi. Röntgen çekimi sırasında takip edilen gastrografin kontrast maddesi ince bağırsakta takılıp kaldı ve yedi saat sonra bile kolona ulaşmadı. Abdominal ve torasik bilgisayarlı tomografi taraması, kolonun splenik fleksurasının sol göğüste sol diyafragma fıtığı içine yerleşmiş olduğunu gösterdi. Acil laparotomide sol diyaframda 4 cm’lik postero-lateral defekt içine fıtıklaşan kolonun splenik fleksurasının sağlıklı olduğu görüldü. Bu kolon segmenti redükte edildi ve defekt emilemeyen sütürlerle onarıldı. Ameliyat sonrası iyileşme sorunsuzdu. Hasta ameliyattan 10 gün sonra taburcu edildi. İnsanlarda gergedanın neden olduğu yaralanmalar son derece nadirdir. Yaşamı tehdit eden travmatik diyafragma hernisi birkaç yıl ertelenebilir. Tanısı için şüphe indeksinin yüksek düzeyde olması gereklidir.

23. 
Gastrik volvulustan dokuz yıl sonra görülen gezici dalak torsiyonu: Multiparitenin etkisi?
Torsion of wandering spleen nine years after gastric volvulus: Effect of multiparity?
Serkan Karaisli, Turan Acar, Nihan Acar, Erdinç Kamer, Mehmet Hacıyanlı
PMID: 32436983  doi: 10.14744/tjtes.2019.91606  Sayfalar 489 - 492
Gezici dalak nadir görülen bir durumdur ve torsiyon veya enfarktüs gibi hayatı tehdit eden komplikasyonlara sebep olabilir. Semptomsuz olabilir, kronik abdominal ağrı veya intraabdominal kitle ile prezente olabilir. Klinik tanısı genellikle zor olduğu için, radyolojik incelemeler tanıda çok önemli bir rol oynamaktadır. Otuz yedi yaşında multipar kadın karın ağrısı şikayeti ile acil servise başvurdu. Hastanın öyküsünden dokuz yıl önce gastrik volvulus nedeniyle ameliyat geçirdiğini öğrenildi. Ameliyat öncesi tanı ultrasonografi ve bilgisayarlı tomografi ile yapıldı. İrreversibl infarkt nedeniyle splenektomi yapıldı. Gezici dalak torsiyonu, akut karına neden olabilen nadir bir klinik durumdur. Bilgisayarlı tomografi ameliyat öncesi tanı için altın standarttır. Gastrik volvulus ve gezici dalak benzer etiyolojilere sahiptir. Literatürde, bu iki hastalığın yetişkinlikte birlikteliği nadiren bildirilmiştir. Bununla birlikte, bildiğimiz kadarıyla, bu olgu, yetişkinlikte farklı zamanlarda bu iki patolojinin ortaya çıkışını bildiren ilk çalışmadır.

24. 
Nadir bir olgu: Künt abdominal yaralanma sonucu gelişen izole süperiyor mezenterik ven yaralanması
A rare case: Isolated superior mesenteric vein injury occurring after blunt abdominal trauma
Mehmet Kubat
PMID: 32436972  doi: 10.14744/tjtes.2019.39932  Sayfalar 493 - 495
Künt karın travmalarına bağlı intraabdominal vasküler yaralanmalara ender rastlanmaktadır. Süperiyor mezenterik ven (SMV) ve portal ven yaralanmalarının acil şartlarda görüntülenmesi oldukça zordur. Bu yazıda, düşük hızlı araç içi trafik kazasında direksiyon simidine çarpma ile oluşan künt batın travması sonucu izole SMV yaralanması olan hasta ve tedavi yaklaşımımız sunuldu. Altmış iki yaş erkek hasta acil servise girişini takiben yapılan muayenesinde karında minimal distansiyon ve yaygın hassasiyet olduğu görüldü. Ultrasonografisinde, karın içerisinde yaygın mayi varlığı ve şüpheli karaciğer yaralanması bildirildi. Abdominal tomografide perihepatik ve perisplenik alanlarda sıvı varlığı saptandı. Solid organ yaralanmasının olmadığı görüldü. Laparatomide ince bağırsak mezenterinde yaralanma görüldü. SMV üzerinde splenik ven birleşimi altında defekti mevcuttu. Uç yan damar anastomozu ve primer onarım gerçekleştirildi. Altı ay süreyle yapılan takiplerinde hastanın aktif şikâyeti olmadığı, yapılan tetkikler sonucunda SMV ve portal ven de patoloji olmadığı görüldü. Hemodinamik açıdan stabil olan süperior mezenterik venöz yaralanmalarında tecrübeli cerrahlarca uygulanan vasküler onarım tekniklerinin kullanılmasının anatomik ve fonksiyonel bütünlüğün devamlılığı açısından önemli olduğunu düşünmekteyiz.