DENEYSEL ÇALIŞMA | |
1. | Sıçanlarda oluşturulan ince bağırsak iskemi reperfüzyon hasarında ligustrazin’in etkisi The effect of ligustrazin in intestinal ischemia reperfusion injury generated on rats Hasan Polat, Özgür Türk, Bekir Yaşar, Onur UysalPMID: 26033647 doi: 10.5505/tjtes.2015.55212 Sayfalar 163 - 167 AMAÇ: İnce bağırsak iskemi reperfüzyon (İR) hasarı ciddi ve sık görülen klinik bir durumdur. Birçok etiyolojik etkenin neden olduğu süperiyor mezenterik arter’in (SMA) tıkanmasının sonucudur. İnce bağırsak iskemisini sepsis ve çoklu organ yetersizliği takip edebilir. Bu çalışmada vazodilatatör etkisi olan ligustrazin’in iskemik ince bağırsaklar üzerindeki etkilerini araştırmayı hedefledik. GEREÇ VE YÖNTEM: Kırk adet erkek Wistar cinsi sıçan randomize olarak üç gruba ayrıldı. Grup S’ye (n=7) sham operasyonu; Grup MI’ya (n=7) 45 dk’lık mezenterik iskemi ve takiben 60 dk’lık reperfüzyon; Grup MI+L’ye (n=7) 45 dk’lık mezenterik iskemi, takiben 60 dk’lık reperüzyon ve reperfüzyon başında 80 mg/kg ligustrazin intraperitoneal olarak verildi. Tüm sıçanlardan reperfüzyon sonunda doku malondialdehit (MDA) ve süperoksit dismutaz (SOD) düzeyi, doku nitrik oksit (NO) düzeyi için ince bağırsak doku örneği ve histopatolojik inceleme için jejunum ve ileum spesmeni alındı. BULGULAR: Grup MI-L’de doku MDA ve doku NO düzeylerinin Grup MI’ya göre anlamlı olarak azaldığı saptandı. Doku SOD düzeyi ise Grup S’ye benzer olarak bulundu. Grup MI-L’de Jejunum ve ileumda İR hasarının histopatolojik göstergesi olan jejunum Chiu sınıflaması skorlarının Grup MI’ya göre anlamlı olarak azaldığı tespit edildi. SONUÇ: Sonuç olarak, ligustrazin’in mezenterik İR’de hem biyokimyasal parametrelerde lipit peroksidasyonunu düzeltmekte, hem de histopatolojik skorlamada jejunum ve ileumdaki İR hasarının şiddetini azaltmaktadır. |
2. | Open abdomen yönetiminde erken dönem cerrahi alternatiflerin karşılaştırılması: Randomize ileriye yönelik çalışma Comparison of early surgical alternatives in the management of open abdomen: a randomized controlled study Ahmet Rencüzoğulları, Kubilay Dalci, Ismail Cem Eray, Orcun Yalav, Alexis Kofi Okoh, Tolga Akcam, Abdullah Ulku, Gurhan Sakman, Cem K ParsakPMID: 26033648 doi: 10.5505/tjtes.2015.09804 Sayfalar 168 - 174 AMAÇ: Abdominal kompartman sendromu (AKS), sınırlı bir anatomik alana sahip karında basıncın akut ve patolojik artışı ile karakterize olup, tedavi edilmediği takdirde yüksek oranda mortaliteyle sonuçlananan klinik bir durumdur. Karıniçi basıncın progresif yükselmesi sonucu ortaya çıkan bu sendromun etkileri sistemik olarak ortaya çıkar. Abdominal kompartman sendromunun tedavisi, artmış karıniçi basıncın düşürülmesidir. Dekompresif laparotomi kararını vermede en önemli kriter hastanın klinik tablosudur. Grade 3 ve 4 hastalarda dekompresif laparatomiyi takiben ameliyat sonrası karıniçi basıncın tekrar yükselmesini engellemek için karın kapatılmaz, açık abdomen uygulanır. Bu çalışmada, dekompresif laparotomi uygulanmış evre 3 ve 4 AKS’li hastalara geçici karın kapatılmasında kullanılan Vacuum-assisted closure (VAC) ve Bogota bag yöntemlerinin randomize ileriye yönelik değerlendirilmesi amaçlandı. GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çalışmaya Şubat 2007 ile Eylül 2010 tarihleri arasında Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Yoğun Bakımı’na travma, geçirilmiş cerrahi sonrası ya da medikal takiplerinin izlemi sırasında AKS gelişmiş ve tedavilerinin bir parçası olarak dekompresif laparotomi uygulanmış 40 hasta alındı. Hastalar ardışık randomizasyon yöntemi ile VAC ve Bogota bag olmak üzere iki gruba ayrıldı. Geçici karın kapama yöntemleri olan bu yöntemlerin sonuçları gruplar arasında randomize ileriye yönelik olarak klinik, laboratuvar, morbidite ve mortalite yönünden karşılaştırılarak değerlendirilldi. BULGULAR: Her iki gruptaki hastaların yaş, cinsiyet, vücut kitle indeksi ve yandaş hastalıkları gibi demografik özellikleri arasında anlamlı fark yoktu. AKS gelişen hastalarda etiyolojik faktörler arasında en sık neden 12 hastada (%30) görülen gastrointestinal sistem perforasyonu idi. İnsizyon boyutu ölçümlerinde VAC grubunda daha anlamlı bir azalma vardı. Hastanın primer fasya kapatılması için uygun hale gelmesi için geçen zaman VAC grubunda 16.9 gün iken, Bogota bag’li grupta 20.5 gün idi. Karıniçi basıncı düşürme değerlendirildiğinde; her iki grupta 1., 4. ve 7. günlerde benzer oranlarda düşme saptanırken, ameliyat sonrası 14. günde VAC grubunda anlamlı olarak daha fazla düşme saptandı. Mortalite gelişen hasta sayısı 12 (%30) iken, beş (%12.5) hasta VAC grubuna, yedi (%17.5) hasta Bogota bag grubuna aitti. TARTIŞMA: Bulgulara dayanarak geçici karın kapama yöntemi olarak VAC uygulamasının daha uygun olduğu kanaatindeyiz. |
KLINIK ÇALIŞMA | |
3. | Türkiye’de acil servislerde çalışan hekimler arasında şiddet ve tükenmişlik ilişkisinin değerlendirilmesi Assessment of the relation of violence and burnout among physicians working in the emergency departments in Turkey Bulent Erdur, Ahmet Ergın, Aykut Yuksel, İbrahim Türkçüer, Cuneyt Ayrik, Bora BozPMID: 26033649 doi: 10.5505/tjtes.2015.91298 Sayfalar 175 - 181 AMAÇ: Şiddet ve tükenmişlik hekimler arasında sık görülmektedir ancak ilişkileri açık değildir. Acil ünitelerinde çalışan hekimlerde şiddeti ve tükenmişlik üzerindeki muhtemel etkilerini değerlendirmeyi amaçladık. GEREÇ VE YÖNTEM: Bu kesitsel çalışmaya Denizli Pamukkale Üniversitesi Hastanesi, il, ilçe hastaneleri, 112 Acil Servis ve özel hastanelerin acil birimlerde çalışan tüm hekimler alındı. Veriler, katılımcıların kendi kendilerine uyguladıkları Maslach Tükenmişlik Ölçeğinin Türkçe versiyonu, şiddetin failleri ve demografik bilgiler hakkındaki sorulardan oluşan bir anket vasıtasıyla elde edildi. Ayrıca katılımcıların acil hekimi sertifika programından önceki bir ay boyunca maruz kaldığı veya tanıklık ettiği herhangi bir sözlü ya da fiziksel şiddet ankette soruldu. BULGULAR: Çalışmaya toplam 174 hekim (hedef grubun %85) alındı. Katılımcıların çoğu 24 ve 59 yaş aralığında, ortalama yaş 36.8±5.8 yıl idi. Şehir merkezindeki hastanede çalışanların çoğunluğunu evli erkek hekimler oluşturmaktaydı. Duygusal tükenme, toplam şiddet (p=0.012) ve sözel şiddet (p=0.016) arasında; duyarsızlaşma, toplam şiddet (p=0.021) ve sözel şiddet (p=0.012) arasında anlamlı bir ilişki vardı. TARTIŞMA: Elde ettiğimiz sonuçlar, acil birimlerinde çalışan hekimlerin yaşadığı tükenmişlik ve şiddet arasında güçlü bir ilişkinin olduğunu göstermektedir. Acil servisteki şiddet, hekimlerin refahı üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. |
4. | Geriatrik abdominal acil cerrahide mortaliteyi öngörmede skorlama sistemlerinin analizi The analysis of scoring systems predicting mortality in geriatric emergency abdominal surgery Murat Özban, Onur Birsen, Mahmut Şenel, Akın Özden, Burhan KabayPMID: 26033650 doi: 10.5505/tjtes.2015.05046 Sayfalar 182 - 186 AMAÇ: Cerrahi sonuçların doğru ölçümü, hastane ve cerrahın doğru değerlendirilmesi, olgudan bağımsız olarak mortalite tahmin yöntemleri tarafından yapılır. Bu çalışmanın amacı, mortaliteyi etkileyen faktörleri analiz etmek, klinik deneyimimizi ve hasta profilimizi sunmak ve bu hastalarda farklı skorlama sistemlerinin kullanımını araştırmaktır. GEREÇ VE YÖNTEM: 2004-2008 yılları arasında majör abdominal acil cerrahi geçirmiş 112 yaşlı hastanın dosyası geriye dönük olarak incelendi. APACHE II, ODIN, SAPS II genişletilmiş, P-POSSUM, Manheim peritonit skoru, Charlson komorbidite indeksi, Goldman ve ASA skorları hesaplandı. Bu skorlama sistemlerinin mortaliteyi öngörme açısından duyarlılık, pozitif prediktif değer ve odds oranları hesaplandı. BULGULAR: Hastalarımız için tüm mortalite oranı %33.9 oldu. Bu çalışmada mortaliteyi etkileyen faktörler başlangıç şikayeti, yoğun bakım ihtiyacı, mekanik ventilasyon ihtiyacı ve süresi, peritonit varlığı ve eşlik eden hastalık durumu olarak belirlendi. TARTIŞMA: Buna göre, bizim çalışmamızda APACHE II skorlama sisteminin bu grup hastalarda mortalite riskini öngörmede daha gerçekçi sonuçlar verdiği saptanmıştır. |
5. | Yanık sonrası skar kontraktürlerinin nadir bir Z-plasti yöntemi ile düzeltilmesi Repairing post burn scar contractures with a rare form of Z-plasty Nazım GümüşPMID: 26033651 doi: 10.5505/tjtes.2015.97404 Sayfalar 187 - 192 AMAÇ: Erken yanık tedavisinde birçok önlemler alınmasına rağmen, yanık sonrası kontraktürler yanık hastalarında hala ciddi bir problem olmaya devam etmektedir. Bu çalışmada, gevşetme kesisi ile birleştirilmiş bir Z-plasti şekli skar kontraktürlerinin düzeltilmesinde kullanıldı. GEREÇ VE YÖNTEM: Ameliyattan önce kontraktür çizgisi üzerine gevşetme kesisi ile birleştirilmiş bir Z ilerletme çevirme flebi çizildi. Gevşetme kesisi kontraktür çizgisi üzerinde romboid şekilli bir deri kaybı oluşturdu. Ardından, Z-plastinin her iki bacağı kesildi. Fleplerin hazırlanması sonrasında, romboid deri kaybını kapatmak için fleplerin ilerletme ve çevirmesi yapıldı. Cilt altı dokunun yanısıra, deri kenarları dikişlerle yaklaştırıldı. BULGULAR: Bu çalışma Z ilerletme çevirme flebi ile başarılı olarak tedavi edilmiş yanık sonrası skar kontraktürüne sahip 16 hastayı kapsadı. Yöntem, flep nekrozu, dikiş açılması, flep kaybı, enfeksiyon ve hematom gibi herhangi bir büyük komplikasyonla karşılaşılmadan kullanıldı. Tüm ilerletilip çevrilen flepler sorunsuz iyileşti. Biri dışında tüm hastalarda, etkili kontraktür gevşemesi bir veya iki Z-plasti kullanarak elde edildi. Ciddi üst ekstremite kontraktürü olan bir hastada, yetersiz gevşemeye bağlı az bir miktar artık kontraktür kaldı. TARTIŞMA: Hafif kontraktürler için bu Z-plasti işlemi değerlendirildiğinde, yöntem güvenli, basit ve etkili olup, yanık sonrası kontraktürlerin düzeltilmesinde yeni bir seçenek sunmaktadır. |
6. | Acil serviste künt göğüs travmasına bağlı tip 2 ikinci derece ve üçüncü derece atriyoventriküler blok sıklığı: Çok merkezli çalışma The frequency of type 2 second-degree and third-degree atrioventricular block induced by blunt chest trauma in the emergency department: A multicenter study Banu Şahin Yıldız, Mehmet Ali Astarcıoğlu, Nazire Başkurt Aladağ, Ahmet Çağrı Aykan, Hakan Hasdemir, Alparslan Şahin, Mustafa YıldızPMID: 26033652 doi: 10.5505/tjtes.2015.04763 Sayfalar 193 - 196 AMAÇ: Künt göğüs travmasını takiben tip 2 ikinci derece atriyoventriküler blok (Mobitz II) ve üçüncü derece atriyoventriküler blok iletim bozuklukları oldukça nadirdir. Dahası, travmayı takiben oluşan bu disritmilerden sorumlu patofizyolojik mekanizmalar henüz tam olarak anlaşılamamıştır. Biz travma ile ilişkili bu disritmilerin sıklığını tespit etmeyi amaçladık. GEREÇ VE YÖNTEM: Acil servise başvuran ardışık Mobitz II ve üçüncü derece atriyoventriküler bloklu 253 hasta, Ocak 2012 ile Mart 2013 tarihleri arasında değerlendirildi. Mobitz II ve üçüncü derece atriyoventriküler blok ve travma ile ilişkili sadece dört hasta mevcut çalışmaya alındı. Atriyoventriküler blok düzeyi elektrokardiyografik özelliklere göre tanımlandı. BULGULAR: 253 hastanın sadece dördü (ortalama yaş: 40.2±19.7 yıl, iki erkek) travma ile ilişkili bulundu. Tüm hastaların koroner anjiyografi veya çok kesitli bilgisayarlı tomografi ile koroner arterleri normal saptandı. Kalıcı kalp pili üçüncü derece atriyoventriküler bloğu olan iki hastaya takıldı. Hastaların hiçbirinde koroner arter hastalığı ve hipertansiyon yoktu. TARTIŞMA: Literatürde künt göğüs travmasına bağlı iletim kusurları nadir görülen klinik olgulardır ve genellikle geçici olmaktadır. Bu nedenle künt göğüs travması olan hastaların başvuru sırasında ve takiplerde atriyoventriküler blok açısından elektrokardiyografik değerlendirilmesi gerekir. |
7. | Distal femoral fraktürlerin fiksasyonu: Diz kinematiğinin restorasyonu Fixation of distal femoral fractures: Restoration of the knee motion Elsayed Ibraheem Elsayed MassoudPMID: 26033653 doi: 10.5505/tjtes.2015.00490 Sayfalar 197 - 203 AMAÇ: İyileşmiş distal femur kırıkları diz hareketlerinde çeşitli derecelerde kayıplara neden olmaktadır. Günlük aktiviteler için yere çömelme ve oturma gereği duyan Doğu toplumları için ciddi bir sorundur. Bu çalışmanın amacı, distal femur kırıklarında kondil destek plağı ve dinamik kondil vidası (DKV) kullanımının sonuçlarını karşılaştırmaktı. İncelenen implantların teknik uygulamasının optimizasyonunda klinik deneyimlerimizi sunduk. GEREÇ VE YÖNTEM: İki gruba ayrılmış (plak ve DCS) 57 hastanın 59 distal femur kırıkları kondil destek plağı veya DKV ile tedavi edilmiş ve ileriye yönelik olarak 24 ay izlenmiştir. BULGULAR: Plak grubu için kırıkların %67’sinde yeterli redüksiyon ve %13.3’ünde varus angülasyonu bildirilmiştir. DKS grubunda kırıkların %72.4’ünde yeterli redüksiyon ve %17’sinde posteriyor angülasyon bildirilmiştir. Her iki grupta redüksiyon yetersizliğinin diğer nedenleri de rapor edilmiştir. Plak grubundakilerin %50 ve DKS grubundakilerin %55’inde tam olarak diz hareket erimi gerçekleşmiştir. Plak ve DKS grubunda sırasıyla %75 ve %90 oranında tatmin edici fonksiyonel sonuçlar bildirilmiştir. TARTIŞMA: Diz kinematiğinin restorasyonu açısından her iki implant ile hemen hemen benzer sonuçlar elde edilmiştir. Kondil destek plağı ve DKS teknik açıdan optimal düzeye getirilebilir. |
8. | Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu’nca sonuçlandırılan tıbbi uygulama hatası olgularının değerlendirilmesi Evaluation of the medical malpractice cases concluded in the General Assembly of Council of Forensic Medicine Yüksel Aydın Yazıcı, Humman Şen, Suheyla Aliustaoğlu, Yiğit Sezer, Cengiz Haluk İncePMID: 26033654 doi: 10.5505/tjtes.2015.24295 Sayfalar 204 - 208 AMAÇ: Malpraktis sağlık hizmetlerinin sunulması sırasında kusurlu hareket edilmesi sonucu ortaya çıkan olaylardır. Tıp uygulamaları içerisinde, yapılan hataların tümü tıbbi uygulama hatası olmadığı gibi tıbbi uygulama hatalarının tümü de zararla ve dolayısıyla hukuki bir süreçle sonuçlanmamaktadır. Tedavi sürecinde gelişen zarar hem komplikasyon, hem de tıbbi uygulama hatası sonucunda ortaya çıkabilir. Bu çalışma ile Türkiye’de tıbbi uygulama hatası iddiası ile mahkemelere yansımış tartışmalı olguların Adli Tıp Genel Kurulu tarafından düzenlenmiş raporlarının değerlendirilmesi amaçlandı. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmamız, Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu’na 2000 ile 2011 yılları arasındaki 11 yılı kapsayan bir dönemde, tıbbi malpraktis iddiası ile gelen tüm olguları (n=330) kapsamaktadır. BULGULAR: Çalışmamızda Genel Kurulca değerlendirilen 330 olgunun %33.3’ünde “tıbbi uygulama hatası” olduğu tespit edildiği saptanmıştır. Bunlar kendi içinde değerlendirildiğinde %14.2’sini yanlış ya da eksik tedavi ve ameliyatın yapılması, tedavide yanlış ilaç kullanılması, gerekli inceleme yapılarak doğru tanı konulmasında geç kalınması, yapılan işlemlerin tıp kurallarına uygun olmadığı ve yapılan eylem ile kişide gelişen zarar arasında illiyetin olduğu tedavi hataları oluştururken, %9.7’sini tanı konulamaması, hatalı tanı, konsültasyon istenmemesi, bir üst merkeze sevk edilmemesi, ameliyat sonrası gelişen komplikasyonu zamanında tanımayarak müdahale edilmemesi gibi tanı hataları, %8.8’ini gereken özen ve dikkatin gösterilmediği, ameliyat sonrası gerekli takibin yapılmadığı, gerekli bilgilendirmenin yapılmadığı, hasta için çağrıldığı halde göreve gelmediği, uygun olmayan şartlarda müdahale edildiği özen eksiklikleri, %0.3’ünü meslekte acemiliğin neden olduğu hatalar, %0.3’ünü sağlık sistemindeki aksaklıklar nedeniyle idarenin hatasının olduğu görüldü. TARTIŞMA: Tıbbi uygulama hatalarının kontrol altına alınabilmesi için bu hataların iyi analiz edilmesi çok değerlidir. Hataların sağlık hizmetinin hangi aşamasında, hangi basamakta kimler tarafından yapıldığının araştırılması, sağlık hizmeti esnasında yapılan tüm inceleme ve tedavilerin, takiplerin düzenli ve doğru tutulması hem mesleki hem de adli tıbbi uygulamaların standardize edilmesi için önemli bir referans oluşturacaktır. |
9. | Opere tibia plato Schatzker tip I ve tip II kırıklarda, iyileşme üzerine obezitenin olumsuz etkisi var mı? The impact of obesity on the outcomes of the patients operated on due to Schatzker type I and type II tibial plateau fractures Gültekin Sıtkı Çeçen, Deniz Gülabi, Gökhan Pehlivanoğlu, Nurzat Elmalı, Akif TeközPMID: 26033655 doi: 10.5505/tjtes.2015.39197 Sayfalar 209 - 215 AMAÇ: Schatzker tip I ve tip II tibia plato kırıklarında tedavi sonuçlarının klinik ve radyolojik olarak değerlendirilmesi ve bu sonuçlara vücut kitle indeksinin (VKİ) etkisinin araştırılması. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışma, Schatzker tip I ve tip II tibia plato kırığı nedeniyle ameliyat edilen 64 olgu (44 erkek [%68.8], 20 kadın [%31.3]; ortalama yaş 21-80; dağılım 45.05±13.47) ile yapıldı. Klinik ve radyolojik sonuçlar Rasmussen skorlarına göre değerlendirildi. Değerlendirme sırasında VKİ saptandı. Obezitenin klinik ve radyolojik sonuçlar üzerindeki etkisi araştırıldı. BULGULAR: Schatzker tip II olgularda Rasmussen klinik skorları ile yaş arasında ters yönde %48.4 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı ilişki bulunduğu saptandı (p<0.01). SONUÇ: Tip II kırıklarda obez hastaların klinik ve radyolojik sonuçları normal kilosu olan hastalara göre kötü olarak bulundu. Obezite kısa sürede çözümlenebilecek bir sorun olmadığı için bu gurup hastalarda tedavi başarısını artırmanın, ancak yakın takip ve rehabilitasyonun yeterince yapılması ile mümkün olabileceğini düşünmekteyiz. |
10. | Elektrik yaralanmalarında elektrokardiyografi bulgularının klinik gidişte önemi The importance of electrocardiography in the clinical course of electric injuries Aslı Vural, Taner Sarak, Selahattin Vural, Ahmet Çınar YastıPMID: 26033656 doi: 10.5505/tjtes.2015.22623 Sayfalar 216 - 219 AMAÇ: Bu çalışmada, elektrik yaralanması nedeniyle başvuran hastaların demografik ve klinik özellikleri, elektrik akımı türleri ve hastaların elektrokardiyografi bulgularının klinik gidişte öneminin incelenmesi amaçlandı. GEREÇ VE YÖNTEM: Hastanemiz yanık tedavi merkezinde 2011-2012 yılları arasında elektrik yaralanması nedeniyle yatarak tedavi edilen 53 hasta (50 erkek [%94.3], 3 kadın [%5.7]; ortalama yaş 34.5±9.6; dağılım 19-61 yaş) geriye dönük olarak incelendi. Hastaların demografik ve klinik özellikleri, elektrokardiografi (EKG) bulguları ve klinik sonuçları değerlendirildi. BULGULAR: Hastaların beşi yüksek gerilimli akımla, 48’i düşük gerilimli akımla yaralanmıştı. Geliş elektrokardiyografilerinde 27’si normal iken 12’sinde sinüs taşikardisi, üçünde atriyal fibrilasyon, yedisinde sağ dal bloğu, dördünde ventriküler erken atım saptandı. Geliş EKG’si normal sinüs ritmi, sağ dal bloğu ve ventriküler erken atımı olan hastalarda ölüm görülmedi. Sinüs taşikardisi olan dört hasta, atriyal fibrilasyonu olan bir hasta hayatını kaybetti (p=0.007). Elektrik akımı türünün elektrokardiyografiye etkisine bakıldığında, yüksek gerilime maruz kalan iki hastada normal sinüs ritmi, iki hastada sinüs taşikardisi, bir hastada atriyal fibrilasyon izlendi. SONUÇ: Elektrik yaralanmalarında, hastaların geliş elektrokardiyografisinde sinüs taşikardisi ve atriyal fibrilasyonu olan hastalarda ölüm oranlarının fazla olduğu saptandı. Yüksek gerilimle olan elektrik yaralanmalarında bu elektrokardiyografi bulguları daha sık görüldü. Bu nedenle, elektrokardiyografi bulguları ve gerilim tipi hastaların klinik gidişinde prognostik değer taşıyabilir. |
OLGU SUNUMU | |
11. | Genç hastada spontan tek taraflı adrenal kanama Unilateral spontaneous adrenal hemorrhage in a young patient Muhammet Ferhat Çelik, Cevher Akarsu, Ahmet Cem Dural, Murat Çikot, Mustafa Gökhan Ünsal, Halil AlışPMID: 26033657 doi: 10.5505/tjtes.2015.54692 Sayfalar 220 - 222 Bu yazıda, herhangi bir spesifik sistemik hastalık öyküsü olmayan 19 yaşında genç bir hastada, nadir görülen tek taraflı adrenal hematomu sunuldu. Hasta bir gündür olan göğüs ağrısı şikayeti ile acil servise başvurdu. Ameliyat öncesi dönemde yapılan değerlendirmede çekilen kontrastlı bilgisayarlı tomografi sonucunda sol böbrek komşuluğunda 10.5x12.7 cm adrenal kitle ve hematom saptandı. Ameliyat sonrası kitlenin patolojik incelemesinde adrenal adenom saptandı. |
12. | Kompleks penis defektinin kompozit anterolateral uyluk ve vaskülarize fasta lata flebi ile onarımı The repair of complex penile defect with composite anterolateral thigh and vascularized fascia lata flap Şükrü Yazar, Muzaffer Eroglu, Ali Gokkaya, Atilla SemercıozPMID: 26033658 doi: 10.5505/tjtes.2015.47629 Sayfalar 223 - 227 Kompleks penis defektlerinin estetik ve fonksiyonel sonuçlarla tek aşamalı onarımı oldukça zorlayıcı cerrahi prosedürlerdir. Rekonstrüksiyon için uygun teknik ve materyal seçimi, eksik dokuların tipi, yara yüzeyinin genişliği ve donör saha göz önünde bulundurularak yapılır. Bu yazıda, geçirilmiş cerrahi bölgesinde gelişen enfeksiyona bağlı olarak parsiyel penis ve üretral defekt oluşan bir olgu sunuldu. Hasta perforator bazlı pediküllü kompozit anterolateral uyluk flebi ve vaskülarize fasya lata ile tedavi edildi. Üretral defekt vaskülarize fasya lata ile rekonstrükte edildi. Flebin geri kalan kısmı sağ kavernöz cisim ve penisteki deri defektinin kapatılmasında kullanıldı. Rekonstrüksiyon sonrasında fistül gelişmedi ve üretra çapı iyi olarak nitelendirildi. Pediküllü kompozit anterolateral uyluk flebi, kompleks penis defektlerinin fonksiyonel ve estetik tek aşamalı rekonstrüksiyonuna uygun farklı doku komponentleri sunmaktadır. |
13. | Künt travmada penetran kardiyak yaralanma: Olgu sunumu Penetrating cardiac injury in blunt trauma: a case report Yüksel Dereli, Murat ÖncelPMID: 26033659 doi: 10.5505/tjtes.2015.88393 Sayfalar 228 - 230 Künt toraks travmasına bağlı olarak nadiren kardiyak yaralanmalar görülebilmektedir. Kardiyak yaralanma genellikle hayatı tehdit eden durum yaratır, acil cerrahi müdahele geretirir ve bu hastaların perioperetif dönemde dikkatli takip edilmesi gerekir. Klinik tablo, yaralanma şekli, hastaneye ulaşana dek geçen süre, kanama miktarı, kardiyak tamponad varlığı veya ilave yaralanmalar gibi değişik faktörlere bağlıdır. Bu yazıda, künt toraks travmasına bağlı olarak penetran kardiyak yaralanma tespit edilen bir olgu sunuldu. Acil serviste araç içi trafik kazası nedeniyle değerlendirilen 61 yaşındaki erkek olgunun akciğer grafisinde pulmoner kontüzyon, kot kırığı ve kardiyak tamponad saptandı. Acilen ameliyata alınan hastada sağ atriyum yaralanması gözlendi. Kardiyak yaralanma primer dikiş tekniği ile onarıldı. Sonuç olarak, künt toraks travmalı hastalarda kardiyak yaralanma ihtimali yüksektir. Bu hastalarda dikkatli fiziksel inceleme, erken tanı ve tedavi gereklidir. |
14. | Nazal kırığa neden olan neodyum mıknatıs ile yaralanma: Olgu sunumu Neodymium magnet injury causing nasal fracture: a case report Andaç Aykan, Serbülent Güzey, Sedat Avşar, Serdar ÖztürkPMID: 26033660 doi: 10.5505/tjtes.2015.46588 Sayfalar 231 - 234 Teknolojik gelişmelere paralel olarak, küçük boyutlu ancak güçlü mıknatıslar günümüz cihazlarında sıkça kullanılmaktadır. Yabancı cisim yaralanmaları arasında oldukça ender olarak görülen mıknatıs yaralanmaları kendilerine has özellikleri nedeniyle tedavilerinde bazı zorluklar içerirler. Mıknatısın oluşturduğu manyetik alanın cerrahi enstrümanları etkilemesi ve müdahaleyi güçleştirmesi bu zorlukların en önemlilerinden bir tanesidir. Bu olgu sunumunda ender olarak karşılaşılan neodyum mıknatıs yaralanması sonucunda nazal bölgesinde hasar oluşan bir hasta ile mıknatısın çıkarılması esnasında karşılaşılan güçlük ve bunun aşılmasında kullanılan alternatif yaklaşımımız sunulmaktadır. |