DIĞER | |
1. | Ön Sayfalar Front Matter Sayfalar I - IX |
DENEYSEL ÇALIŞMA | |
2. | Nikardipin'in yanık staz zonu üzerine etkisi: Ratlarda deneysel bir çalışma The effect of nicardipine on the zone of stasis in burns: An experimental rat model Ramazan Deniz, Murat İğde, Nesrin Tan Başer, Numan Atılgan, Nihat Yumuşak, Nihat Birtane, Ufuk ZanPMID: 40052321 PMCID: PMC11894231 doi: 10.14744/tjtes.2025.04876 Sayfalar 207 - 213 AMAÇ: Yanık staz zonu, uzayan iskemiye karşı çok hassastır ve bu iskemiyi engellemek yanık tedavisinin bir hedefi haline gelmiştir. Yanık staz zonundaki olası hasarı önlemek önemlidir, çünkü bu bölgenin canlılığı yeterli perfüzyon sağlanırsa korunabilir. Çalışmamızda ratlarda deneysel olarak oluşturulan bir yanık modelinde bir vazodilatör ve kalsiyum kanal blokörü olan Nikardipin’in sistemik olarak uygulanmasının yanık staz zonu üzerinde etkilerini araştırmayı amaçladık. Nikardipin’in yanık staz zonundaki iskemik süreci aaltabileceğini ve böylece doku perfüzyonunu ve canlılığını koruyabileceğini düşündük. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmaya toplam 20 Wistar-Albino rat dahil edildi. Ratlar 10 tanesi kontrol grubu 10 tanesi tedavi grubu olmak üzere 2 gruba ayrıldı. Regas ve Ehrlich tarafından tanımlanan deneysel yanık modeli kullanıldı. Yanık yaraları oluşturmak için kaynar suda önceden ısıtılmış 1x2 cm'lik metal çubuklar, anestezi altındaki ratların sırt derisine 30 saniye boyunca uygulandı. Kontrol grubuna hiçbir tedavi uygulanmazken, tedavi grubuna 3 gün boyunca gastrik lavaj yoluyla sistemik olarak 5 mg/kg dozunda Nikardipin verildi. Yara iyileşmesi 3 gün boyunca dijital kamera kullanılarak takip edildi. Tedavi grubundaki ratlardan biri exitus nedeniyle çalışmadan çıkarıldı. 3. Günün sonunda ratların sırt derisi yanık alanları dahil edilerek eksize edildi ve histopatolojik incelemeye gönderildi. Ek olarak, dijital görüntülerden elde edilen veriler kullanılarak yanık alanlarının fotoğrafik analizi yapıldı. BULGULAR: Nikardipin tedavisi staz zonundaki yanık iyileşme parametrelerini önemli ölçüde iyileştirdi. Kontrol grubuyla karşılaştırıldığında, tedavi grubu ödem (0.78'e karşı 2.80, p<0.05), konjesyon (0.22'ye karşı 2.80, p<0.05), inflamasyon (0.67'ye karşı 2.90, p<0.05), vaskülarizasyon (0.11'e karşı 2.70, p<0.05) ve fibrozis (0.22'ye karşı 2.90, p<0.05) için daha düşük skorlar gösterdi. Kantitatif ölçümler ayrıca nekroz bölgesi kalınlığında (1079.75 µm'e karşı 2818.82 µm, p<0.05) ve nekroz alanında (249.33 µm²'ye karşı 400.13 µm², p<0.05) önemli bir azalma ortaya koydu. Bu bulgular, nikardipinin yanık yaralanmalarında iskemik ilerlemeyi etkili bir şekilde azalttığını ve doku iyileşmesini desteklediğini göstermektedir. SONUÇ: Ratlarda yapmış olduğumuz deneysel çalışma, Nikardipin'in yanık staz zonundaki hasarı önleme ve tedavi etme potansiyeline sahip olduğunu ve yanık yaralanmalarında terapötik bir rol oynayabileceğini göstermektedir. |
KLINIK ÇALIŞMA | |
3. | Şiddetli akut biliyer pankreatitin belirlenmesinde serum trombopoietin düzeylerinin erken biyobelirteç olarak kullanımı The utilization of serum thrombopoietin levels as an early biomarker in determining severe acute biliary pancreatitis Ahmet Sencer Ergin, Andaç Uzdoğan, Serap Gültekin, Turan Turhan, Özgür AkgülPMID: 40052310 PMCID: PMC11894239 doi: 10.14744/tjtes.2024.23583 Sayfalar 214 - 220 AMAÇ: Bu çalışmada, akut biliyer pankreatitli hastalarda erken prognostik bir belirteç olarak, bir büyüme faktörü ve aynı zamanda bir akut faz reaktanı olan trombopoietinin (TPO) hastalığın ciddiyetini öngörmedeki etkinliğinin belirlenmesi amaçlandı. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmaya Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü'ne başvuran 72 akut pankreatit hastası dahil edildi. Hastaların akut pankreatitinin ciddiyeti, 2012'de revize edilmiş Atlanta Sınıflandırması kullanılarak belirlendi ve TPO seviyelerini belirlemek için her hastadan hastaneye yatıştan sonraki ilk 6 saat içinde kan alındı. TPO seviyeleri, C-reaktif protein (CRP) seviyeleri ve diğer prognostik skorlama sistemleriyle karşılaştırıldı. BULGULAR: Atlanta Sınıflamasına göre TPO, şiddetli pankreatit grubu ile orta ve hafif pankreatit grupları arasındaki farkı belirlemede istatistiksel olarak anlamlıydı. Akut pankreatit şiddetini değerlendirmede serum TPO düzeyinin duyarlılık ve seçicilik oranları incelendiğinde, 81.61 pg/dl değeri, duyarlılığı %86.6, seçiciliği ise %69 olarak belirlendi. Çalışmamızda TPO düzeylerinin şiddetli pankreatit tespitindeki doğruluğu diğer skorlama sistemleriyle karşılaştırıldığında, Balthazar skorlama sisteminin ROC eğrisi analizlerinde ağır pankreatiti öngörmede en yüksek duyarlılığa (AUC: 0.905) sahip olduğu tespit edildi (%95 güven aralığı). Öte yandan serum TPO düzeyi şiddetli akut pankreatitin ikinci en güçlü göstergesiydi (AUC: 0.831). SONUÇ: Bulgulara göre TPO, akut biliyer pankreatitli hastalarda hastalığın ciddiyetini tahmin etmede erken bir belirteç ve prognostik belirteç olarak faydalıdır. Ancak daha geniş hasta grupları ile randomize çalışmalara ihtiyaç vardır. |
4. | İntranodal lenfanjiografinin postoperatif lenfatik kaçakların tedavisindeki etkinliği Efficiency of intranodal lymphangiography in the treatment of postoperative lymphatic leakage Ahmet Baş, Ahmet Üstündağ, Muhammet Özdemir, Sefa Ergün, Cesur Samancı, Osman Şimşek, Onur TutarPMID: 40052319 PMCID: PMC11894238 doi: 10.14744/tjtes.2024.79444 Sayfalar 221 - 225 AMAÇ: Bu çalışmada intranodal lenfanjiografinin (İL) postoperatif lenf kaçağı (LK), şilotoraks ve şilöz asit tedavisindeki yerini değerlendirdik. GEREÇ VE YÖNTEM: Nisan 2018 ile Temmuz 2022 tarihleri arasında cerrahi sonrası LK gelişen ve İL ile tedavi edilen 8 hasta geriye dönük olarak tespit edilip çalışmaya dahil edilmiştir. Sekiz hastanın altısı bilateral total tiroidektomi, birisi akciğer lobektomi ve birisi total abdominal histerektomi bilateral salfingooferektomilidir. İL öncesi bir hastada cerrahi torasik duktus ligasyonu denenmiştir. Lenfanjiografi bulguları, teknik ve klinik başarı ve komplikasyonlar analiz edilmiştir. Teknik başarı ultrason eşliğinde lenf nodu ponksiyonu ve pelvik ve abdominal lenfatik sistemin floroskopi ile görüntülenmesi olarak tariflenmiştir. Klinik başarı ise cerrahi drenlerden gelenin hızlı bir şekilde azalarak işlemden 1 hafta içinde gelenin durması olarak tariflenmiştir. BULGULAR: Teknik ve klinik başarı hastaların tümünde elde edilmiştir. Lenfanjiografik incelemede; yağ bazlı iyotlu kontrast madde kaçağı sekiz hastanın yedisinde tespit edilebilmiştir. İşlem ile cerrahi drenin çekilmesi arasında geçen süre medianı 3 gündür (1-6 gün). Takip sürecindeki hiçbir hastada LK, şilotraks ve şilöz asit izlenmemiştir (21-73 ay, median 38). SONUÇ: İL; kabul edilebilir teknik ve klinik başarı oranlarıyla, tiroid ve torakoabdominal cerrahi sonrasında gelişen LK için güvenli ve etkin bir yöntem olarak ön plana çıkmaktadır. |
5. | Ameliyat sırasında kendini güvende hissetme ölçeğinin türkçe geçerlilik ve güvenilirlik çalışması Turkish validity and reliability study of the Feeling Safe During Surgery Scale Hamdiye Banu Katran, Nurgül Arpag, Fatma Eti Aslan, Fethi GülPMID: 40052317 PMCID: PMC11894240 doi: 10.14744/tjtes.2024.73814 Sayfalar 226 - 232 AMAÇ: Bu çalışma, “Ameliyat Sırasında Kendini Güvende Hissetme Ölçeği ”nin Türkçe geçerlilik ve güvenilirliğini değerlendirmek ve Türk toplumuna uygunluğunu incelemek amacıyla metodolojik olarak gerçekleştirilmiştir. GEREÇ VE YÖNTEM: Bu metodolojik geçerlik ve güvenirlik çalışmasının verileri 01 Aralık 2021 ve 30 Haziran 2022 tarihleri arasında İstanbul'daki bir üniversite hastanesinin genel cerrahi kliniklerinde bölgesel anestezi ile elektif cerrahi geçiren 148 hastadan toplanmıştır. Verilerin toplanmasında, araştırmacılar tarafından literatür doğrultusunda hazırlanan “Hasta Bilgi Formu” ve orjinali İsveççe olan “Ameliyat Sırasında Kendini Güvende Hissetme Ölçeği” ölçeğin Türkçe versiyonu aracılığıyla hastalarla yüz yüze görüşülerek elde edildi. Verilerin analizinde SPSS Amos 26 istatistiksel analiz programı kullanıldı. BULGULAR: Ölçeğin kapsam geçerlilik indeks değeri 0.96 olarak belirlendi. Doğrulayıcı faktör analizi, Ameliyat Sırasında Güvende Hissetme Ölçeği Türkçe formunun orijinal ölçekle kabul edilebilir düzeyde uyumlu olduğunu ortaya koydu. Türkçe'ye uyarlanan ölçeğin dil yapısının anlaşılır ve içeriğinin uygun olduğu belirlendi. Toplam puan için Cronbach alfa katsayısı α=0.839 olup yüksek güvenilirlik düzeyinde olarak değerlendirildi. Sonuç olarak, Ameliyat Sırasında Kendini Güvende Hissetme Ölçeği'nin Türkçe versiyonu geçerli, güvenilir ve zaman içinde değişmez olduğu belirlendi. SONUÇ: Ameliyat Sırasında Kendini Güvende Hissetme Ölçeği'nin Türkçe versiyonu, cerrahi birimlerde rejyonel anestezi ile elektif cerrahi geçiren hastaların cerrahi süreç boyunca kendilerini güvende hissetmelerini değerlendirmek için Türk toplumunda kullanılabilir geçerli ve güvenilir bir araçtır. |
6. | Patlamaların etkilerinin değerlendirilmesi: On yıllık retrospektif çalışma Evaluation of the effects of explosions: A ten-year retrospective study Burak Kaya, Sait Özsoy, Hüseyin Balandız, Mükerrem Safalı, Mesut AkyolPMID: 40052314 PMCID: PMC11894232 doi: 10.14744/tjtes.2024.40088 Sayfalar 233 - 241 AMAÇ: Patlamalar yalnızca savaş alanlarına özgü olmayıp; aynı zamanda dünya çapında tüm toplumları etkileyen küresel bir güvenlik sorununu temsil etmektedir. Bu çalışma, özellikle askeri personel bağlamında, klinisyenlerin her an karşılaşabileceği, çoklu mekanizmalara sahip patlamaların neden olduğu yaralanmaların etkilerini aydınlatmayı amaçlamaktadır. Ayrıca, bu yaralanmaların klinik özellikleri de incelenmiştir. GEREÇ VE YÖNTEM: Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gülhane Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı (Gülhane Askeri Tıp Fakültesi) tarafından 2008-2017 yılları arasında değerlendirilen toplam 7865 hasta dosyası retrospektif olarak incelenmiştir. Çalışmamızda patlama sonucu yaralanan toplam 906 vaka değerlendirilmiştir. Olguların tıbbi kayıtları ve sağlık raporları incelenerek yaş ve cinsiyete göre görülme sıklığı, askeri rütbeleri, patlama tipi, patlamanın kaynağı, yara tipleri, etkilenen vücut bölgesi ve sekel lezyonlar açısından analiz edilmiştir. BULGULAR: Bu çalışma, patlama yaralanmalarının ağırlıklı olarak genç erkekleri, özellikle de askeri personeli etkilediğini göstermektedir. Tespit edilen en yaygın etiyolojik faktör terörizmdi. Patlama yaralanmalarının en sık araç dışı yayalarda meydana geldiği ve çoğunlukla el yapımı patlayıcılar ve mayınlarından kaynaklandığı tespit edildi. Patlama yaralanmalarının çoğunlukla şarapnel etkisi ile çoklu bölge yaralanmalarına neden olduğu ve sıklıkla cerrahi müdahale gerektirdiği tespit edildi. Tüm tedavilere rağmen patlama yaralanmalarının %53.4'ünün sekel bıraktığı görüldü. SONUÇ: Çalışmamızın sonuçları, patlama yaralanmalarının önemli ve karmaşık bir sorun olduğunu ortaya koymaktadır. Patlamalar birden fazla vücut sistemini etkilemekte ve ciddi yaralanmalara neden olmaktadır. Patlamaların insan vücudunu nasıl etkilediğinin anlaşılması, özellikle güvenlik güçlerinin karşılaştığı patlama olaylarında ciddi yaralanmaları en aza indirecek veya muhtemel ortadan kaldıracak planların geliştirilmesine yardımcı ol |
7. | Laparoskopik kolesistektomi uygulanan hastalarda postoperatif analjezi için erektör spina düzlem bloğu ve rektus kılıf bloğunun karşılaştırılması: Retrospektif eşdeğerlik çalışması Comparison of erector spinae plane block and rectus sheath block for postoperative analgesia in patients undergoing laparoscopic cholecystectomy: A retrospective non-inferiority study Mete Manıcı, Ilayda Kalyoncu, Merve Ümran Yılmaz, Ergün Mendeş, Derya Salim Uymaz, Emre Balık, Yavuz GürkanPMID: 40052318 PMCID: PMC11894234 doi: 10.14744/tjtes.2024.77756 Sayfalar 242 - 248 AMAÇ: Laparoskopik kolesistektomi (LK) sonrası analjezi yönetimi, optimal konfor ve iyileşmeyi sağlamak için kritik öneme sahiptir. Bu çalışmada, erektör spina düzlem bloğu (ESPB) ve rektus kılıf bloğunun (RSB) opioid tüketimi üzerindeki etkileri eşdeğerlik açısından değerlendirildi. GEREÇ VE YÖNTEM: Bu retrospektif çalışmada, Aralık 2022 ile Mart 2023 tarihleri arasında hastanemizde LK operasyonu geçiren, Amerikan Anesteziyoloji Derneği (ASA) skoru I-II olan, 18-75 yaş aralığındaki 44 hasta değerlendirildi. Hastalar ESPB (n=24) ve RSB (n=20) olmak üzere iki gruba ayrıldı. ESPB grubuna preoperatif bilateral 20 mL %0.25 bupivakain, RSB grubuna postoperatif bilateral 20 mL %0.25 bupivakain uygulandı. Birincil sonuç ölçütü ameliyattan sonraki ilk 24 saat içindeki opioid tüketimiydi. BULGULAR: RSB ve ESPB grupları demografik olarak benzerdi. İlk 24 saatteki opioid tüketimi ESPB grubunda 6.29±1.73 mg, RSB grubunda ise 6.60 ±3.41 mg olmuş ve iki grup arasında anlamlı fark görülmedi (%95 GA -1.64 ila 1.02; p=0.717). Eşdeğerlik marjin sınırı -2 mg olarak alındığında, RSB grubundaki opioid tüketiminin ESBP grubuna benzer olduğu görüldü. ESPB grubunda üç hasta ve RSB grubunda beş hastaya ameliyat sonrası bakım ünitesinde fentanil kurtarma analjezisi gerektirdi (p=0.400). Gruplar VAS ağrı skorları ve ameliyat sonrası ilk 24 saatte bulantı/kusma gelişen hasta sayısı açısından benzerdi (p>0.05). SONUÇ: ESPB ve RSB'nin karşılaştırılabilir analjezik etkinlik gösterdiği ve RSB'nin 24 saatlik opioid tüketimi açısından LK cerrahisinde ESPB'den daha düşük olmadığı bulundu. Grupların kurtarma analjezisi, VAS skorları, omuz ağrısı, bulantı-kusma sıklığı açısından benzer olduğu görüldü. |
8. | Akut biliyer pankreatitli hastalarda koledokolitiazisin öngörülmesi: Gereğinden fazla mı değerlendiriyoruz? Might be over-evaluated: Predicting choledocholithiasis in patients with acute biliary pancreatitis Aykut Çelik, Cemalettin Ertekin, Leman Damla Ercan, İrem Gider, Feza Ekiz, Mehmet İlhan, Hakan Yanar, Mustafa Kayıhan Günay, Ali Fuat Kaan GökPMID: 40052312 PMCID: PMC11894233 doi: 10.14744/tjtes.2024.36114 Sayfalar 249 - 258 AMAÇ: Pankreatite bağlı gelişen karaciğer ve kolestaz enzim yüksekliği ile bilirubin değerlerindeki artış koledokolitiazisi taklit etmektedir. Bu çalışmamızda akut biliyer pankreatitli (ABP) hastaların demografik ve laboratuvar cut-off değerleri ile koledokolitiazis varlığı arasındaki bağlantıyı açıklamayı amaçladık. GEREÇ VE YÖNTEM: Ocak 2010 ile Aralık 2022 tarihleri arasında İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı’nda ABP tanısı konulmuş hastalar retrospektif olarak incelendi. Manyetik rezonans kolanjiopankreatografi (MRCP), endoskopik ultrason (EUS) ve endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi (ERCP) sonuçlarına göre koledokta taş varlığı belirlendi. Koledokta taş bulunan ve bulunmayan grupların demografik ve laboratuvar değerleri karşılaştırıldı. ROC eğrisi ve Lojistik regresyon analizine göre cut-off değerleri belirlendi ve her değişken için ayrı ayrı modellemeler oluşturuldu. BULGULAR: Toplam 1026 ABP hastası değerlendirildi. MRCP’si olmayan ve kolestaz enzimleri yüksek olmayan hastalar çıkartıldı. Dahil edilen 584 hastanın 188’inde (%32.2) koledokolitiazis saptandı. Multivariate analizde yaş, gama-glutamil transferaz (GGT), alkalen fosfataz (ALP), direkt bilirubin istatistiksel olarak koledokolitiazis ile ilişkili bulundu. Her bir değişkenin cut-off değerleri; yaş için 65, GGT için 394 U/L, ALP için 173 U/L, direkt bilirubin için 1.42 mg/dL saptandı. Bu 4 parametrenin cut-off değerlerinin altında kaldığı ve koledoğun temiz olduğunu tahmin ettiğimiz grupta negatif prediktif değerin %97’ye kadar çıktığı görüldü. SONUÇ: Akut biliyer pankreatitli hastaların başvuru anındaki demografik ve laboratuvar verileriyle koledoğun taştan temiz olduğunu %97’den fazla başarıyla tahmin edebildik. Çalışmamıza sadece koledokolitiazis şüphesi nedeniyle MRCP çektiğimiz hastaları dahil ettiğimiz düşünülürse, enzimleri normal seyreden ve koledokolitiazis görülmeyen akut biliyer pankreatit hastaları da bu gruba eklendiğinde negatif prediktif değerimiz daha da yüksek çıkacaktır. Ayrıca bu hastaların takiplerinde hiçbir hastada komplikasyon izlenmedi. Bu durum bize koledokta taş düşünülmeyen hastaların öncelikle takip edilebileceğini ve gerektiğinde ek görüntüleme yöntemleri ile desteklenebileceğini düşündürmektedir. Bu sayede hem koledokolitiazis düşünülmeyen hastalara gereksiz görüntüleme yapılmayarak maliyet düşürülürken hem de gereksiz işlemlerden doğabilecek mortalite ve morbiditenin önünde geçilmiş olacaktır. |
9. | Yürüyüş parametreleri ve fonksiyonel kapasite açısından travma ve diabetes mellitus nedenli transtibial amputelerin karşılaştırılması Comparison of trauma and diabetes mellitus-induced transtibial amputees in terms of gait parameters and functional capacity Neşe Tosun, Fatih ErbahçeciPMID: 40052320 PMCID: PMC11894242 doi: 10.14744/tjtes.2024.83923 Sayfalar 259 - 268 AMAÇ: Bu çalışmanın amacı diyabetik ve travmatik transtibial amputelerin (TTA) yürüyüş parametreleri, denge, ağırlık aktarma simetrisi, fonksiyonel kapasite, fonksiyonel mobilite, protez memnuniyeti ve yaşam kalitesi sonuçlarını karşılaştırmak. GEREÇ VE YÖNTEM: 10 travma 10 diyabet nedenli TTA birey çalışmaya dahil edildi. Travma ve diyabet gruplarında yer alan amputelerin tamamı aktif vakum sistem (AVS), karbon kompozit ayaklı transtibial protez kullanmaktaydı. Yürüyüş analizi ve ağırlık aktarma simetrisi bilgisayarlı yürüyüş analizi sistemi, denge Biodex Denge Sistemi (BBS), fonksiyonel kapasite Altı Dakika Yürüme Testi (6MWT), fonksiyonel mobilite Zamanlı Kalk Yürü Testi (TUG) ve Merdiven Çıkma Testi (SCT), protez memnuniyeti Trinity Amputasyon ve Protez Deneyim Ölçeği (TAPES) ve yaşam kalitesi Kısa Form-36 (SF-36) ile değerlendirildi. BULGULAR: Travmatik ve diyabetik grup sonuçları karşılaştırıldığında yürüyüş parametrelerinden çift adım uzunluğu (ÇAU) (p=.004), ampute ekstremite adım uzunluğu (AAU) (p=.019), sağlam ekstremite adım uzunluğu (SAU) (p=.005), denge değerlendirmesinin parametreleri olan genel postural stabilite (p=.000), anterio-posterior (A-P) postural stabilite (p=.000), medio-lateral (M-L) postural stabilite (p=.007), SCT (p=.000), TAPES’in aktivite kısıtlanması alt bölümü (p=.029) parametreleri arasında travmatik grup lehine anlamlı fark bulundu. Hız, kadans, adım genişliği, ampute ve sağlam ekstremite ağırlık taşıma yüzdeleri, TUG, SF-36 ve TAPES (Psiko-sosyal Uyum, Protez Memnuniyeti, Günlük Kullanım Süresi alt bölümleri) parametreleri arasında anlamlı fark bulunmadı. SONUÇ: Çalışmamızda travmatik ve diyabetik amputelerin aktif vakum sistem protez kullanmaları özellikle diyabetik amputelerin sonuçlarına olumlu yansımış, travmatik amputelerle yakın sonuçların ortaya çıkmasına katkı sağlamıştır. Diyabetik amputelerin protezlerini travmatik amputeler kadar uzun süre kullanmaları, aktif olmaları, protez ve suspansiyon sistem seçimi rehabilitasyonu kolaylaştırıcı faktör olarak ilgili sağlık profesyonellerine farklı bir bakış açısı sağlayabilir. |
10. | Travmatik periferik sinir yaralanmalarının Adli Tıp açısından değerlendirilmesi Evaluation of traumatic peripheral nerve injuries in terms of Forensic Medicine Emre Gürkan Bulutluöz, Hüseyin Balandız, Sait ÖzsoyPMID: 40052316 PMCID: PMC11894235 doi: 10.14744/tjtes.2024.73076 Sayfalar 269 - 275 AMAÇ: Travmatik periferik sinir yaralanmaları, genç yaşlarda engelliliğe yol açan başlıca nedenlerden biridir. Bu çalışmada, travmatik nedenlerle periferik sinir yaralanması gelişen olguların adli tıbbi açıdan değerlendirilmesi ve karakteristik özelliklerinin ortaya konması amaçlanmıştır. GEREÇ VE YÖNTEM: Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi Adli Tıp polikliniğine 01.09.2016-31.06.2023 tarihleri arasında başvuran 6953 olgu retrospektif olarak incelenmiş ve travmatik periferik sinir yaralanması olan 393 olgu çalışmaya dahil edilmiştir. Olguların yaşı, cinsiyeti, mesleği, travma nedeni, dava kapsamı, yaralanan periferik sinirler, eşlik eden kemik kırığı, kas gücü ve duyusal kayıp, fonksiyonel iyileşme durumu, psikiyatrik tanı ve elektromiyografi (EMG) sonuçları incelenmiştir. Tüm olguların tıbbi raporları ilgili yasal mevzuatlar kapsamında değerlendirilmiştir. BULGULAR: Çalışmada yaşları 17-70 arasında değişen 393 vaka (ort. 28.2 yaş) incelenmiştir. Olguların %94.9’u güvenlik personelidir. En sık yaralanma nedenleri patlayıcı madde ve ateşli silah yaralanmalarıdır. Peroneal, ulnar ve tibial sinirler en sık hasar gören sinirlerdir. EMG bulgularına göre, yaralanan sinirlerin %82.79’unda parsiyel, %17.21’inde total aksonal dejenerasyon saptanmıştır. Yaralanmalar en sık dirsek-ön kol bölgesinde meydana gelmiştir. Olguların %5.1’inde fonksiyonel tam iyileşme gözlenmiştir. %73.3’ünde kemik kırıkları, özellikle diz-bacak bölgesinde saptanmıştır. %22.1’inde psikiyatrik bozukluk gelişmiştir. Yaralanmaların %94.5’i araz niteliğindedir ve %60.7’sinde yaralanmanın üzerinden 18 ay geçtikten sonra muayene gerekmektedir. %94.9’unda engel oranı oluşturacak sekel tespit edilmiştir. SONUÇ: Travmatik periferik sinir yaralanmalarının adli tıp açısından detaylı değerlendirilmesi yapılmış, bu yaralanmalarla askeri çatışma bölgelerinde sıkça karşılaşıldığı gösterilmiştir. Yaralanmalar sonucunda oluşan semptomlarının dikkatli incelenmesi gereklidir. EMG bulguları, sinir yaralanmalarının değerlendirilmesinde etkili olup, fizik muayene ile birlikte değerlendirilmelidir. |
11. | Acil servisteki abdominal travma vakalarında mortaliteyi öngören faktörler Predictive factors of mortality in patients with abdominal trauma Ömer Faruk Turan, Didem Çankaya Gökdere, Murat Genç, Bensu Bulut, Medine Akkanöz, Hüseyin Mutlu, Ramiz YazıcıPMID: 40052323 PMCID: PMC11894230 doi: 10.14744/tjtes.2025.64644 Sayfalar 276 - 282 AMAÇ: Travmatik yaralanmalar, özellikle de abdominal travmalar, dünya çapında önemli bir mortalite nedenidir. Bu çalışmanın amacı, basit, hızlı ve erişilebilir klinik ve laboratuvar parametreleri kullanarak abdominal travma hastalarında mortalite ve morbidite için prediktif faktörleri değerlendirmek ve acil serviste karar verme için skorlama sistemlerinin geliştirilmesine odaklanmaktır. GEREÇ VE YÖNTEM: Ekim 2022 ve Mart 2024 tarihleri arasında bir 1. Seviye Travma Merkezinde retrospektif bir kohort çalışması yapılmıştır. Abdominal travma ve multitravma geçiren 18 yaş ve üzeri hastalar çalışmaya dahil edilirken, eksik kayıtları, bilinen kronik hastalıkları veya yakın zamanda travma öyküsü olan vakalar çalışma dışı bırakılmıştır. Demografik veriler, vital bulgular, laboratuvar sonuçları, görüntüleme bulguları, klinik skorlar ve sonuçlara ilişkin veriler toplanmıştır. Bağımsız mortalite prediktörlerini ve bunların cut-off değerlerini belirlemek için lojistik regresyon ve ROC analizleri yapılmıştır. BULGULAR: Çalışmaya dahil edilen 693 hastada mortalite oranı %3.6'dır. En yaygın travma mekanizmaları trafik kazaları (%59.3) ve düşmeler (%23.4) olmuştur. Mortalitenin bağımsız belirleyicileri arasında yaş ≥54, GKS (Glasgow Koma Skalası) ≤14, ISS (Yaralanma Şiddeti Skoru) ≥24 ve şok indeksi ≥1.08 yer almıştır. ROC analizi, GKS'nin mortalite için en yüksek prediktif değere sahip olduğunu (AUC: 0.828), bunu ISS, yaş ve şok indeksinin izlediğini ortaya koymuştur. Yüksek ALT, AST, laktat ve kreatinin düzeyleri literatür bulgularıyla uyumlu olarak daha kötü sonuçlarla ilişkilendirilmiştir. SONUÇ: Yaş, GKS, ISS ve şok indeksi, abdominal travma hastalarında mortalitenin güçlü belirleyicileridir. Bu parametrelerin klinik karar verme sürecine entegre edilmesi, risk sınıflandırmasını geliştirebilir ve hasta yönetimini iyileştirebilir. Travma bakımını iyileştirmek ve mortalite oranlarını azaltmak için prospektif çok merkezli çalışmalar ve ulusal travma kayıtları gereklidir. |
12. | KA bifurkasyon anevrizmalarında klinik, bifurkasyon ve anevrizma morfolojik özelliklerinin rüptür riski üzerine etkisi The effect of clinical, bifurcation, and aneurysm morphological characteristics on the risk of rupture in internal carotid artery bifurcation aneurysms Rıfat Akdağ, İdris GürpınarPMID: 40052313 PMCID: PMC11894236 doi: 10.14744/tjtes.2025.37680 Sayfalar 283 - 290 AMAÇ: Bu çalışmada, yırtılmış anevrizmaları yırtılmamış anevrizmalarla karşılaştırarak internal karotid arter (ICA) bifurkasyon anevrizmalarının (ICAbifAn) yırtılma riskiyle ilişkili klinik ve morfolojik özellikleri incelemeyi amaçladık. GEREÇ VE YÖNTEM: İki merkezli gözlemsel çalışmaya, intrakraniyal anevrizması olan 1512 hastadan oluşan bir veritabanından tanımlanan 66 ICA-bifAn hastasını (%4.3) dahil ettik. Aşağıdaki veriler toplandı ve yırtılma riskiyle ilişkili olup olmadıkları açısından değerlendirildi: demografik veriler, tıbbi geçmiş, anevrizma boynu ve kubbe boyutu, darboğaz faktörü, en/boy oranı (AR) ve boyut oranı, kubbe projeksiyonu ve lokalizasyonu, ICA (D1), M1 ve A1 çapları ve ICA–M1 (β), ICA–A1 (γ) ve M1–A1 (α) açıları. BULGULAR: Çalışmaya altmış ICAbifAn vakası dahil edildi. Bunlardan 26'sı (%43.3) yırtılmış ve 34'ü (%56.7) yırtılmamış anevrizmalardı. Yırtılan grup yırtılmamış gruptan daha gençti (p=0.017). Yırtılan grubun daha küçük bir α açısı (p=0.018) ve yırtılmamış gruba göre önemli ölçüde daha dar A1 (p=0.004) ve M1 (p=0.005) damar çapları vardı. Düzensiz şekil (p=0.001), AR >1.7 ve dar boyun (p=0.007) yırtılmanın önemli öngörücüleriydi. Lojistik regresyon analizi, AR, α açısı ve M1 ve A1 çaplarının anevrizma yırtılmasının önemli öngörücüleri olduğunu ortaya koydu. ROC analizinde, 126.2°'lik bir α açı kesme değeri %61.5 duyarlılık ve %67,7 özgüllük gösterdi (AUC=0,67). 2 mm'lik bir kesme M1 çapı sırasıyla %61.5 duyarlılık ve %76.4 özgüllük gösterdi (AUC=0.71). Ayrıca, 1,5 mm'lik bir kesme A1 çapı sırasıyla %73.1 duyarlılık ve %71.1 özgüllük gösterdi (AUC=0.75). SONUÇ: Bu çalışma, anevrizma ve bifurkasyon geometrisinin ICAbifAn rüptürü riski üzerindeki etkisine dair içgörüler sağladı ve bu, diğer daha yaygın bifurkasyon bölgesi anevrizmalarına uygulanabilir. Kaosun hakim olduğu bifurkasyon bölgesindeki basit morfolojik ölçümler, ICAbifAn rüptürü olasılığını değerlendiren klinisyenler için yararlı göstergeler olabilir. |
13. | Ürolojik acil durumlarda ChatGPT'nin yanıt yetkinliği ChatGPT's competence in responding to urological emergencies Mazhar Ortaç, Rıfat Burak Ergül, Hüseyin Burak Yazılı, Muhammet Firat Özervarlı, Şenol Tonyalı, Omer Sarılar, Faruk ÖzgörPMID: 40052309 PMCID: PMC11894229 doi: 10.14744/tjtes.2024.03377 Sayfalar 291 - 295 AMAÇ: Son yıllarda, yapay zekâ (AI) uygulamaları tıpta ve birçok diğer alanda bir bilgi kaynağı olarak kullanılmaktadır. Bu çalışma, ChatGPT'nin ürolojik aciller (ÜA) konusunda gösterdiği performansı değerlendiren ilk çalışmadır. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışma, halk tarafından ürolojik acillerle ilgili sıkça sorulan soruları (SSS) ve Avrupa Üroloji Derneği (EAU) kılavuzlarını incelenerek oluşturulan ürolojik acillerle ilgili soruları içermektedir. SSS, sosyal medya (Facebook, Instagram ve X) veya doktor / hastane web say-falarında halk tarafından sorulan sorular arasından seçilmiştir. Tüm sorular İngilizce olarak ChatGPT 4 (Premium versiyonu) ile sorulmuş ve cevaplar kaydedilmiştir. İki ürolog, yanıtları global kalite puanı (GQS) skalasına göre 1-5 puan arasında değerlendirmiştir. BULGULAR: Toplam 73 yanıtın 53'ü (%72.6) 5 GQS puanına sahipti ve yalnızca 2 yanıt (%2.7) 1 GQS puanına sahipti. 1 GQS puanına sahip yanıtlar priapizm ve ürosepsis ile ilgiliydi. En yüksek GQS puanına (%82.3) sahip konu ürosepsis iken, en düşük puanlar renal travma (%66.7) ve postrenal akut böbrek 15 hasarı konularındaydı (%66.7). EAU kılavuzuna dayalı olarak oluşturulan soru sayısı 42 idi. Bu sorulara oluşturulan yanıtların 23'ü (%54.8) hekimlerden 5 GQS puanı aldı. SSS'ye yönelik yanıtlar için GQS ortalama puanı 4.38±1.14 idi ve bu, EAU kılavuzuna dayalı sorular için ortalama GQS puanından (3.88±1.47) istatistiksel olarak daha yüksekti (p=0.009). SONUÇ: Bu çalışma, ilk kez ChatGPT'nin SSS'lerin yaklaşık dörtte üçünü doğru ve tatmin edici bir şekilde yanıtladığını göstermiştir. Buna karşılık, ÜA hakkında kılavuz temelli soruları yanıtlarken ChatGPT'nin doğruluğu ve yetkinliği önemli ölçüde azalmıştır. |
14. | Pediatrik proksimal falanks kırıklarında intramedüller vida tespitinin sonuçları: Prospektif bir olgu serisi Outcomes of intramedullary screw fixation in pediatric proximal phalanx fractures: A prospective case series Ömer Ayık, Serkan Bayram, Uğur Kayık, Murat TaşkınPMID: 40052315 PMCID: PMC11894228 doi: 10.14744/tjtes.2024.64236 Sayfalar 296 - 302 AMAÇ: Bu prospektif olgu serisinde, eklem dışı proksimal falanks kırığı olan çocuk hastalarda intramedüller vida (İMS) ile tespitin kısa ve orta dönem radyolojik ve klinik sonuçlarının değerlendirilmesi amaçlandı. GEREÇ VE YÖNTEM: Ocak 2020 ile Haziran 2022 tarihleri arasında 5-18 yaş arası 11 hastaya (8 erkek ve 3 kız) IMS fiksasyonu uygulandı. Kırık lokalizasyonuna bağlı olarak antegrad veya retrograd teknikler kullanıldı. Ameliyat sonrası hastalar 3-5 gün boyunca parmak atelleri ile immobilize edildi ve ardından ev egzersizleri ve fizyoterapi uygulandı. Kemik kaynaması ve fonksiyonel durum rehabilitasyondan bir ve dört hafta sonra değerlendirildi. Hasta memnuniyeti, kaynama durumu ve parmak hareket aralığı da değerlendirildi. Memnuniyet sonuçları mükemmel, iyi, orta ve kötü olmak üzere dört gruba ayrıldı. BULGULAR: Ortalama yaş 9.4 (dağılım=5-14) yıl ve ortalama takip süresi 29.1 (24-36) aydı. Olguların 8'inde sağ el, 3'ünde sol el ve 8'inde dominant el etkilenmişti. Olguların 4'ünde boyun, 4'ünde şaft ve 3'ünde taban kırığı vardı. Yaralanma mekanizması beş oyun topu, üç düşme, iki ezilme ve bir yumruklama şeklindeydi. Hastaların bize başvurma süresi ortalama 2.5 (dağılım: 0-11) gündü. Yedi hastaya retrograd fiksasyon tekniği, dört hastaya ise antegrad fiksasyon tekniği kullanılarak ameliyat yapıldı. Kırık kaynaması 9 hastada ilk ay içinde gözlendi ve 2 hastada ikinci ayın sonunda tamamlandı. Ameliyat edilen parmağın metakarpofalangeal eklem, proksimal interfalangeal eklem ve distal interfalangeal eklem hareket açıklığı son takipte değerlendirildi; kontralateral tarafla karşılaştırıldığında sırasıyla 1.8 (0-10), 2.7 (0-10) ve 0.9 (0-10) defisit saptandı. On hastada mükemmel, bir hastada ise iyi sonuç elde edildi. SONUÇ: İntramedüller vida tekniği, özellikle düşük sosyoekonomik durum ile karakterize kırsal bölgelerde, pediatrik proksimal falanks kırıklarının cerrahi tedavisinde önemli avantajlar sunmaktadır. Bu yaklaşım, K-teli ile pin dibi tespit gerekliliğini ortadan kaldırmakta, hastanede yatış ve ek tedavi gereksinimini önemli ölçüde azaltmakta ve ailesel faktörlerin tedavi süreci üzerindeki olumsuz etkilerini en aza indirmektedir. |
15. | Okul çağı çocuklarındaki klavikula orta diafiz kırıklarında iki cerrahi dışı tedavi yönteminin radyolojik sonuçları: Sekiz bandajı ile kol askısı benzer etkinliğe sahiptir Radiological outcomes of two non-surgical management methods for mid-shaft clavicle fractures in school-age children: No difference between figure-of-eight bandage and arm sling Ali Engin Daştan, Arman Vahabi, Volga Öztürk, Taha Ahmet Türkoğlu, Aytek Hüseyin Çeliksöz, Okan Tezgel, Levent Küçük, Erhan Coşkunol, Kemal AktuğluPMID: 40052311 PMCID: PMC11894237 doi: 10.14744/tjtes.2025.29946 Sayfalar 303 - 309 AMAÇ: Cerrahi dışı tedavi, pediatrik klavikula kırıklarında için sıklıkla kullanılması, hangi yöntemle yapılacağına dair literatürde sınırlı veri bulunmaktadır. Çalışmanın amacı, okul çağı çocuklarındaki klavikula orta diafiz kırıklarında sekiz bandajı ve kol askısının radyolojik sonuçlarını karşılaştırmaktır. GEREÇ VE YÖNTEM: Hastalar tercih edilen konservatif tedavi yöntemine göre iki gruba ayrıldı. (Grup 1: kol askısı, Grup 2: sekiz bandajı). İlk başvuruda ve takipte açılanma ve kısalma miktarı ölçüldü. Genel özellikler ve radyolojik veriler iki grup arasında karşılaştırıldı. BULGULAR: Grup 1'de 10 kız ve 10 erkek, Grup 2'de ise 12 kız ve 17 erkek vardı (p=0.761). Grup 1'de ilk başvurudaki ortalama kısalma 7.28±6.06 mm ve Grup 2'de 6.65±5.58 mm idi (p=0.625). Takipteki ortalama kısalma Grup 1'de 6.24±5.59 mm ve Grup 2'de 5.59±4.91 mm idi (p=0.569). Başlangıç başvurusundaki ortalama açılanma Grup 1'de 21.28±10.05° ve Grup 2'de 20.41±12.23° idi (p=0.752). Takipteki ortalama açılanma Grup 1'de 14.45±9.41° idi; Grup 2'de 11.82±10.27° (p=0.189). Grup içi karşılaştırmalarda, her iki grupta da başlangıç kısalma miktarı ile takipteki kısalma miktarı arasında anlamlı bir fark bulunmadı [p=0.062 (grup 1); p=0.190 (grup 2)]. Açısal değerler incelendiğinde, iki grupta da takipler sırasında açılanma miktarının istatistiksel olarak anlamlı şekilde azaldığı görüldü [p=0.001 (grup 1); p=0.001 (grup 2)]. SONUÇ: Okul çağı çocuklarındaki klavikula orta diafiz kırıklarında sekiz bandajı ve kol askısının radyolojik sonuçları benzerdir. |
16. | ChatGPT Türk ortopedi ve travmatoloji yeterlilik sınavını geçebilir mi? Türk Ortopedi Cerrahları yapay zeka'ya karşı Can ChatGPT pass the Turkish Orthopedics and Traumatology Board Examination? Turkish orthopedic surgeons versus artificial intelligence Çağdaş Pamuk, Abdullah Faruk Uyanık, Ersin Kuyucu, Meriç UğurlarPMID: 40052322 PMCID: PMC11894241 doi: 10.14744/tjtes.2025.07724 Sayfalar 310 - 315 AMAÇ: Yapay zekanın dünyada birçok ortopedi yeterlilik sınavında başarılı sonuçlar elde edebildiği bilinmektedir. Bu nedenle bu çalışma, ChatGPT'nin Türk Ortopedi ve Travmatoloji Yeterlilik Sınavı yazılı bölümündeki performansını değerlendirmeyi, bu performansı sınava giren adayların sonuçlarıyla karşılaştırmayı ve ChaGPT'nin sınavı geçmek için yeterli olup olmadığını araştırmayı amaçlamaktadır. GEREÇ VE YÖNTEM: Bu retrospektif gözlemsel çalışmada, ChatGPT'nin son dört yılda Türkiye'de yapılan ve halka açık olarak yayınlanan ortopedi yeterlilik sınavında sorulan 400 soruda geçer not alıp almadığı değerlendirilmiştir. ChatGPT'nin performansı, sınava giren adayların ortalama puanlarıyla karşılaştırılmıştır. BULGULAR: Çalışmaya dahil edilen dört sınava toplam n=627 aday katılmış ve bunların n=292'si (%46.5) başarılı olmuştur. ChatGPT'nin adayların n=619'undan (%98.7) daha yüksek puan aldığı görülmüştür. 2020-2023 yılları arasındaki tüm sınavlarda ChatGPT, ortalama sınav başarısının önemli ölçüde üzerinde bir başarı gösterdi (sırasıyla p= 0.012, p= 0.012, p=0.002, p=0.005). Çalışmaya dahil edilen 400 sorunun 36'sının (%9) şekil içeren sorulardan oluştuğu görüldü. SONUÇ: Bu, Türkiye'de yapılan ortopedi yeterlilik sınavında ChatGPT performansını değerlendirmek için yapılan ilk çalışmadır. Çalışmamızda, ChatGPT'nin Türk ortopedi ve travmatoloji yeterlilik yazılı sınavında yüksek başarı gösterdiği ve sınava giren adayların büyük çoğunluğundan (%98.7) daha yüksek puanlar aldığı görüldü. ChatGPT, yalnızca teorik bilginin ölçüldüğü yeterlilik sınavının ilk bölümünde başarılı oldu. Ancak teorik ve pratik bilginin sentezi olan insan faktörü, günlük tıbbi uygulamada hala çok önemli bir yer tutmaktadır. |