DIĞER | |
1. | Ön Sayfalar Front matters Sayfalar I - VIII |
DENEYSEL ÇALIŞMA | |
2. | Ratlarda deneysel priapizm modelinde ketamin’in penil dokular üzerine etkileri Effects of ketamine on penile tissues in an experimental priapism model in rats Vildan Kölükçü, Mehtap Gürler Balta, Hakan Tapar, Tugba Karaman, Serkan Karaman, Velid Unsal, Fikret Gevrek, Kenan Yalçın, Fatih FıratPMID: 38738674 PMCID: PMC11154065 doi: 10.14744/tjtes.2024.33262 Sayfalar 309 - 315 AMAÇ: Bu çalışmada priapizm sonrası gelişen iskemi-reperfüzyon hasarında ketamin’in penil dokular üzerindeki histopatolojik ve biyokimsayal etkilerinin değerlendirilmesi amaçlandı. GEREÇ VE YÖNTEM: Toplam 24 erkek rat 3 gruba randomize edildi. Grup-1 kontrol grubu olarak belirlendi. Grup-2’de priapzm modeli oluştu-rularak penil iskemi reperfüzyon hasarının değerlendirildiği grup olarak tanımlandı. Grup 3 ise tedavi grubu idi. Bu grupta Grup 2 ile benzer iskemi reperfüzyon modeli oluşturuldu ek olarak reperfüzyondan hemen önce 50 mg/kg ketamin intraperitoneal olarak uygulandı. Kan biyokimsayal ana-lizleri ve penil histopatolojik değerlendirilmesi yapıldı. BULGULAR: Grup 3’de deskuamasyon, ödem, inflamasyon ve vazokonjesyon olmak üzere tüm histopatolojik skorlarda Grup 2’e göre dramatik olarak iyileşme gözlemlendi (p<0.001). Kan biyokimyasal analizlerinde ise MDA değeri Grup 2’de 10 olarak kayıt edildi. Bu değer Grup 3’de ciddi düzeyde azalmış olarak not edildi (p: 0.013). Benzer şekilde IL-1, IL-6 ve TNF-alfa olmak üzere proinflamatuvar sitokin düzeyinde Grup 3’de Grup 2’ye göre baskılanmıs olarak belirlendi (sırasıla; p: 0.003, p: 0.022 ve p: 0,028). Antioksidan enzim düzeyinde ise hem GSH-Px hemden SOD aktivi-tileri Grup 3’de Grup 2’e göre artmış olarak kayıt edildi (p: 0.016 ve p: 0.024). SONUÇ: Kematin penil iskemi reperfüzyon hasarının etkilerini hafifletmede etkin bir anestezik ajandır. |
3. | Presizyonel ve peritoneal lokal anestezik uygulamasının kolon anastomozuna ve yara iyileşmesine etkisi Effect of pre-incisional and peritoneal local anesthetics administration on colon anastomosis and wound healing Uğur Kesici, Yahya Kaan Karatepe, Ahmet Furkan Mazlum, Kubra Bozali, Mahmut Salih Genç, Leman Damla Ercan, Mehmet Güray Duman, Ayşe Gökçen Sade, Eray Metin Guler, Sevgi KesiciPMID: 38738675 PMCID: PMC11154069 doi: 10.14744/tjtes.2024.39551 Sayfalar 316 - 322 AMAÇ: Araştırmalar levobupivakainin bupivakain kadar etkili olduğunu, kalp ve merkezi sinir sistemi toksisitesi riskinin daha düşük olduğunu ortaya koymuştur. Bu nedenle bu çalışma, levobupivakain ve bupivakainin kolon anastomozu üzerindeki etkilerini ortaya koyarak tüm hastalarda veya komorbiditesi olan hastalarda tercih edilip edilemeyeceğini belirlemeyi amaçlamaktadır. Çalışmanın öncelikli amacı levobupivakain ve bupivakainin kolon anastomozu üzerine etkilerini araştırmaktır. İkincil amaç ise yara iyileşmesi ve yapışma önleyici aktivite üzerindeki etkilerini göstermektir. GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çalışma, Hamidiye Hayvan Deneyleri Yerel Etik Kurulu onayı alınarak Hamidiye Hayvan Deneyleri laboratuvarında 28/07/2022 ile 04.08.2022 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Bu çalışma, 16-20 haftalık 21 Spraque erkek sıçan üzerinde gerçekleştirildi. Sıçanlar her birinde yedi sıçan olacak şekilde üç eşit gruba ayrıldı: Grup C: insizyonel izotonik; Grup B: ön insizyonel bupivakain; ve Grup L: insizyonel le-vobupivakain. Laparotomi sırasında makroskobik adezyon skorları (MAS) kaydedildi. Histopatolojik inceleme ve hidroksiprolin düzeyleri için doku örnekleri alındı. Orta kesi hattı yarasının gerilme mukavemeti ve anastomoz patlama basıncı ölçüldü. BULGULAR: MAS Grup B ve L'de Grup C'ye göre istatistiksel olarak anlamlı derecede düşüktü (p<0.001). Yara histopatoloji skoru (WHS) Grup L'de Grup B'ye göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulundu (p=0.021). Kolon histopatoloji skorları (KHS) Grup L'de Grup C'ye göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulundu (p=0.011). SONUÇ: Bu çalışma, bupivakain ve levobupivakainin yara iyileşmesine anlamlı katkı sağlamadığını ancak levobupivakainin bupivakaine göre WHS'de anlamlı artışa neden olduğunu ortaya koydu. Bu çalışmanın bulgularına göre levobupivakain, kolon anastomozu dayanıklılığına önemli katkısı, yara iyileşmesine bupivakaine göre daha olumlu etkisi ve anti-adezif etkisi nedeniyle kolon anastomozu yapılan hastalarda kullanılarak klinik pratiğe katkı sağlayabilir. Klinik çalışmalar bu çalışmanın sonuçlarını desteklemelidir. |
4. | Osteoporozun tanısında, izleminde ve patolojik kırıklarında kemik döngüsü belirteçlerinin rolü The role of bone turnover markers in diagnosis, monitoring, and pathological fractures of osteoporosis Kazım Ersin Altınsoy, Beytullah UnatPMID: 38738676 PMCID: PMC11154067 doi: 10.14744/tjtes.2024.48409 Sayfalar 323 - 327 Burada, geleneksel teşhis yöntemlerine kıyasla c-terminal telopeptid (CTX), n-telopeptid (NTX), deoksipiridinolin (DPD) ve tartrat rezorpsiyonu-nun (TRAP) spesifik biyobelirteçlerinin kullanımını araştırdık. Bu yeni biyobelirteçlerin osteoporozun tanısı, tedavisi ve izlenmesinde önemli değer taşıyabileceğini varsaydık. Çalışma, 1 Ocak 2020'den 1 Ocak 2023'e kadar uzanan üç yıllık bir dönemde gerçekleştirildi. Osteoporoz tanısı konan 50 yaş ve üzeri toplam 520 hastayı kaydettik. Osteoporoza katkıda bulunduğu bilinen steroid tedavisi gören hastalar çalışma dışı bırakıldı. Ek olarak, osteoporoz tanısıyla ilgili demografik özelliklere dayalı olarak 500 hastadan oluşan bir kontrol grubunu dikkatle seçip eşleştirdik. Bu titiz seçim süreci, 1020 hastadan oluşan kapsamlı bir kohortla sonuçlandı. Çalışma boyunca hastalar, patolojik kırıkların oluşumunu izlemek ve genel prognozlarını değerlendirmek için bir yıl boyunca yakından izlendi. Titiz araştırmamızın sonucunda CTX, NTX, DPD ve TRAP'ın kemik sağlığının değerlendirilme-sinde, tedavi etkinliğinin izlenmesinde ve osteoporoz bağlamında patolojik kırıkların tespitinde önemli rol oynayan önemli biyobelirteçler olduğunu belirledik. Sonuç olarak çalışmamız, bu biyobelirteçlerin osteoporozun teşhis ve tedavisini ilerletmedeki öneminin altını çizerek hastalığın ilerlemesi ve tedavi sonuçları hakkında değerli bilgiler sunmaktadır. |
KLINIK ÇALIŞMA | |
5. | Kardiyovasküler cerrahi yoğun bakım ünitesine yatırılan yaşlı hastalarda 30 günlük mortalitenin belirleyicileri Determinants of 30-day mortality in elderly patients admitted to a cardiovascular surgery intensive care unit Bedih Balkan, Zahide Özlem Ulubay, Elif Güneysu, Ahmet Said Dündar, Engin Ihsan TuranPMID: 38738671 PMCID: PMC11154066 doi: 10.14744/tjtes.2024.00569 Sayfalar 328 - 336 AMAÇ: Bu çalışma, kardiyovasküler cerrahi geçiren 65 yaş ve üzeri hastaların 30 günlük morbidite ve mortalitesinde rol oynayan faktörleri değerlendirmeyi amaçlamaktadır. GEREÇ VE YÖNTEM: Ocak 2012 ile Ağustos 2021 tarihleri arasında Kardiyovasküler Cerrahi Yoğun Bakım Ünitesi'nde (KCYBÜ) kalp cerrahisi geçiren 360 hastanın verilerini analiz ettik. Hastalar "mortalite+" (33 hasta) ve "mortalite-" (327 hasta) olmak üzere iki gruba ayrıldı. Mortaliteyi etkileyen faktörleri, preoperatif, intraoperatif ve postoperatif risk faktörleri, komplikasyonlar ve sonuçlar da dahil olmak üzere değerlendirdik. BULGULAR: Mortaliteyi etkileyen faktörler arasında ekstübasyon süresi, yoğun bakım süresi, kan transfüzyonu, cerrahi reeksplorasyon, aort kelepçe süresi, GFR, BUN, kreatinin, HbA1c seviyeleri ve 24 saatlik yoğun bakım süresince en düşük sistolik kan basıncı gibi faktörler arasında iki grup arasında önemli farklar bulundu (p<0.05). "Mortalite+" grubunda ekstübasyon süresi, yoğun bakım süresi, kan transfüzyonu ve BUN-Cr seviyeleri daha yüksekken, en düşük sistolik kan basıncı, GFR ve HbA1c seviyeleri daha düşüktü. Noradrenalin infüzyonu gereken hastalarda ve kanama nedeniyle reoperasyon geçiren hastalarda mortalite oranları da daha yüksekti (p<0.05). SONUÇ: Preoperatif böbrek fonksiyonu, ekstübasyon süresi, yoğun bakım takip süresi, yoğun bakımda kan transfüzyonu, cerrahi reeksplorasyon, aort kelepçe süresi ve HbA1c gibi faktörler göz önüne alındığında, yaşlı hastalarda mortalite oranının, kısa aort kelepçeleme süresi, perioperatif kan transfüzyonunu azaltmaya yönelik önlemler almak ve kanamanın iyi kontrolü ile azaltılabileceğini düşünüyoruz. |
6. | Parmak ucu amputasyonlarının rekonstrüksiyonunda kemik grefti ile kombine spiral flep tekniğinin kullanımı Bone grafting combined with a spiral flap technique for the reconstruction of fingertip amputations Fatih Ceran, Mehmet Bozkurt, Salih Onur Basat, Emin KapiPMID: 38738672 PMCID: PMC11154071 doi: 10.14744/tjtes.2023.05118 Sayfalar 337 - 342 AMAÇ: Parmak distalinde ve pulpa defektlerinde greftleme, lokal veya uzak flep gibi farklı rekonstrüktif seçenekler mevcuttur. Normal anatomik yapının yeniden yapılandırılmasının yanı sıra parmağın duyu fonksiyonunun korunması da önemlidir. Bu çalışmada kemik kaybının eşlik ettiği pulpa defektlerinin rekonstrüksiyonunda kemik greftleme ile kombine edilmiş spiral flep tekniğinin (BGcSF) kullanım sonuçlarını sunuyoruz. GEREÇ VE YÖNTEM: Parmak ucu defekti olan 23 hasta BGcSF tekniği kullanılarak tedavi edildi. Flep duyarlılığı ameliyat sonrası 6. ayda Semmes-Weinstein monofilament (SW) ve statik 2PD testleri ile değerlendirildi. Hasarlı parmakların soğuk intoleransı, ameliyat sonrası 1. yılda Soğuk İntolerans Şiddet Skoru (CISS) anketi ile değerlendirildi. Hasta memnuniyeti Michigan Hand Outcomes Questionnaire testi (MHQQ) kullanılarak değerlendirildi. Ameliyat sonrası 1. yılda hastaların proksimal ve distal interfalangeal eklem hareket serbestliği gonyometre ile ölçüldü. BULGULAR: Bir hastada %10-15 oranında flep boyutunda distal flep nekrozu gözlendi. Başka bir komplikasyon görülmedi. Ameliyat sonrası 6. ayda ortalama statik iki nokta ayrım değeri 5.6 mm, ortalama SW skoru 3.56 olarak belirlendi. Ameliyat sonrası 1. yılda ortalama CISS değeri 18.8 idi. Ortalama proksimal interfalangeal eklem aktif ROM açısı 106.7 derece, distal interfalangeal eklem değeri ise 65,4 olarak belirlendi. Ameliyat sonrası 1. yıldaki ortalama MHQQ skoru 18.5 idi. SONUÇ: BGcSF tekniği ile parmak ucuna benzer dokuya sahip yumuşak doku oluşturmak mümkündür. Bu teknik ile parmak ucunda duyu elde edilebilir. BGcSF, replantasyonun mümkün olmadığı durumlarda parmak ucu rekonstrüksiyonu için iyi bir seçenek olarak düşünülebilir. |
7. | Okul öncesi çocuklarda üst ekstremite kırıkları için psikolojik risk faktörleri: Bir vaka-kontrol çalışması Psychological risk factors for upper extremity fractures in preschool children: A case-control study Muhammet Zeki Gültekin, Fatih Doğar, Ahmet Sinan Sarı, Fatma Coşkun, Ahmet YıldırımPMID: 38738673 PMCID: PMC11154073 doi: 10.14744/tjtes.2024.23522 Sayfalar 343 - 352 AMAÇ: Okul çağı çocuklarında üst ekstremite kırıkları gerek ebeveyn ve gerekse de çocuğun kendisine ait etkenler ile ilişkili ve çok faktörlü bir antitedir. Bu çalışma, okul öncesi çocuklarda üst ekstremite kırıkları ile ilişkilendirilen psikolojik risk faktörlerini araştırmayı amaçlamaktadır. GEREÇ VE YÖNTEM: Bu tek merkezli, hastane tabanlı, yaş uyumlu vaka-kontrol çalışması, üst ekstremite kırığı vakalarını içeren 55 vaka ve büyüme ağrıları yaşayan 55 kontrol grubunu içermektedir. Çocukların ebeveynleri yüz yüze görüşmelerde bulundu. Üst ekstremite kırığı riski ile Anne-Bebek Bağlanma Ölçeği (MIBS), Yetişkin Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Kendi Bildirim Ölçeği (ASRS), Otizm Spektrum Kotası (AQ), Durum-Sürekli Kaygı Envanteri (STAI) ve Güçlükler ve Yetenekler Anketi (SDQ) skorları arasındaki potansiyel ilişkiler incelendi. BULGULAR: İleri yaşta ebeveynler ve düşük hane geliri, üst ekstremite kırıkları için risk faktörleri olarak ortaya çıktı, annelerin daha uzun eğitim sü-resi ise koruyucu bir faktör olarak tanımlandı. Univariate analizlerde, Otizm Spektrum Kotası İletişim alt ölçeği (AQ-C), genel AQ skoru, Güçlükler ve Yetenekler Anketi Hiperaktivite alt ölçeği (SDQ-H) ve Güçlükler ve Yetenekler Anketi Duygusal ve Akran Problemler alt ölçeği (SDQ-Int) yüksek skorları, artmış bir kırık riski ile ilişkilendirildi (Odds Oranı (95% Güven Aralığı): 1.15 (1.05-1.27), OR: 1.05 (1.01-1.09), OR: 1.25 (1.01-1.54) ve OR: 1.19 (1.04-1.37), sırasıyla). AQ-C ve SDQ-Int ölçekleri, üst ekstremite kırıkları için risk faktörleri olarak çok değişkenli regresyon analizlerinde istatistiksel olarak anlamlı kaldı (OR: 1.15 (1.02-1.28) ve OR: 1.21 (1.02-1.43), sırasıyla). SONUÇ: Bulgularımız, hem ebeveynleri hem de çocukları etkileyen psikolojik faktörlerin, okul öncesi çocuklarda üst ekstremite kırıkları riskini potansiyel olarak artırabileceğini göstermektedir. |
8. | Transvers uzantı kırıklarının klinik analizi: Travma bakımında hasta özellikleri, yönetimi ve sonuçları üzerine kapsamlı bir çalışma Clinical analysis of transverse process fractures: A comprehensive study on patient characteristics, management, and outcomes in trauma care Göksal Günerhan, Afşin Emre Akpınar, Emin ÇağılPMID: 38738678 PMCID: PMC11154072 doi: 10.14744/tjtes.2024.91387 Sayfalar 353 - 360 AMAÇ: Transvers proses kırıkları (TPF'ler) travma hastalarında yaygın olarak görülür ve sıklıkla politravma ile ilişkilidir. Geleneksel olarak stabil yaralanmalar olarak kabul edilse de, son araştırmalar spinal travmadaki önemlerinin hafife alınabileceğini düşündürmektedir. Bu çalışmanın amacı, TPF'lerin yönetimi ve sonuçları hakkında bilgi sağlamak ve klinik olarak önemli spinal kırıkları ve ilişkili yaralanmaları tanımlamak için öngörücü po-tansiyellerini değerlendirmektir. GEREÇ VE YÖNTEM: Eylül 2022'den Eylül 2023'e kadar TPF'li hastaları kapsayan, Seviye I bir travma merkezinin travma kayıt verilerinin ret-rospektif bir incelemesi yapılmıştır. Dahil edilme kriterleri, bilgisayarlı tomografi (BT) ve manyetik rezonans görüntüleme (MRG) ile doğrulanmış TPF'leri olan ve ameliyatsız tedavi edilen 18 yaş ve üstü hastaları içeriyordu. Demografik veriler, yaralanma mekanizmaları, ilişkili yaralanmalar, ağrı yönetimi ve tedavi sonuçları analiz edilmiştir. Ağrı şiddeti ve işlevsellik Görsel Analog Skalası (VAS) ve Oswestry Engellilik İndeksi (ODI) kullanılarak değerlendirildi. BULGULAR: Ağırlıklı olarak erkek (129 hasta, %67.9) ve yaş ortalaması 45.7 olan 190 hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Motorlu taşıt kazaları (MVA) en önde gelen başvuru nedeniydi (%44.7). Torasik yaralanmalar en yaygın ilişkili patolojiydi. Çalışma kohortunun 88 hastası (%46.3) tek seviyeli TPF ile başvururken, 102 hastada (%53.7) çok seviyeli kırıklar vardı. Analizler bu gruplar arasında belirgin farklılıklar olduğunu ortaya koymuştur; çok seviyeli TPF hastalarında eşlik eden yaralanma sıklığı daha yüksektir ve kayda değer bir oranda hastaneye yatış veya cerrahi müdahale gerektirmekte-dir. Çok seviyeli TPF hastaları, tek seviyeli TPF hastalarına kıyasla daha yüksek başlangıç ağrı ve sakatlık skorları sergilemiştir. Her iki grup da 3 aylık takipte VAS ve ODI skorlarında anlamlı bir azalma göstermiştir. SONUÇ: Önceleri minör yaralanmalar olarak kabul edilen TPF'ler önemli ağrı ve fonksiyonel kısıtlılıklar göstermektedir. Özellikle çok seviyeli kırık-larda, sıklıkla sistemik patolojilere eşlik ederler ve tedavide multidisipliner bir yaklaşım gerektirirler. NSAİİ'ler ve kas gevşeticilerin yanı sıra gerekti-ğinde boyunluk veya korse desteğini de içeren "PRICE" yaklaşımının ağrı yönetimi ve fonksiyonel iyileşmede etkili olduğu kanıtlanmıştır. Bu bulgular, TPF'lerin özel yönetim stratejileri gerektiren karmaşık yaralanmalar olarak kabul edilmesinin önemini vurgulamaktadır. Tedavi yaklaşımlarını iyileştir-mek ve TPF'li hastaların sonuçlarını optimize etmek için sağlık hizmeti sağlayıcıları arasında daha fazla araştırma ve işbirliği yapılması gerekmektedir. |
DERLEME | |
9. | Çoklu mıknatıs yutulmasına bağlı kronik jejuno-kolonik fistül ve intestinal malabsorbsiyon: Olgu sunumu ve sistematik inceleme Chronic jejuno-colonic fistula and intestinal malabsorption due to multiple magnet ingestions: A case report and systematic review Rahşan Özcan, Ali Ekber Hakalmaz, Ayşe Kalyoncu Uçar, Omer Beser, Senol EmrePMID: 38738679 PMCID: PMC11154068 doi: 10.14744/tjtes.2024.50845 Sayfalar 361 - 369 Çocuklarda mıknatıs yutulması akut ve kronik dönemde ciddi komplikasyonlara yol açabilen bir durumdur. Amacımız çoklu mıknatıs yutma hikayesi olan ve geç dönemde jejuno-kolonik fistül, bağırsakta segmental volvulus, hepatosteatoz, renal kalkül saptanan bir olguda tedavi yaklaşımını sunmak ve mıknatıs yutulmasına bağlı oluşan intestinal fistüllerin özelliklerini saptamak için literatür taraması yapmaktır. Çocuk gastroenteroloji bölümüne iki yıldır aralıklı karın ağrısı, kusma ve ishal atakları ile başvuran 6 yaşındaki kız çocuğu Çölyak hastalığı, kistik fibrozis, enflamatuvar bağırsak hastalığı ve tüberküloz ön tanılarıyla araştırılmış, ancak etyoloji saptanamamıştı. Magnetik rezonans görüntülemede jejuno-kolonik fistül şüphesi olması nede-niyle çocuk cerrahisine konsülte edildi. Fizik muayenede akut batın bulgusu saptanmadı, hafif batın distansiyonu mevcuttu. Üst gis pasaj ve lavman opak grafisinde jejuno-kolonik fistül ve segmenter volvulus saptandı. Aile tekrar sorgulandığında, hastanın 2 yıl önce mıknatıs yuttuğu, 1-2 hafta içinde mıknatısların kendiliğinden dışarı atılması üzerine başka bir merkezde takibe son verildiği bildirildi. Volvulus ve geniş jejunokolonik fistül ne-deniyle cerrahi eksplorasyon yapıldı, segmenter volvulus düzeltildi ve jejuno-kolonik fistül onarıldı. Literatürdeki çalışmaları belirlemek için, PRISMA (Preferred Reporting Items for Systematic Reviews and Meta-Analyses) kılavuzlarına göre mıknatıs alımı ve gastrointestinal fistül hakkında ayrıntılı bir araştırma yapıldı. Akut dönemde bulgu vermeyen, akut batın tablosuna yol açmayan 55 olgu (44 makale) saptandı. Olguların 29’unda mıknatısın yutulma zamanı bilinmiyordu. Yabancı cisim yutma zamanı bilinen 26 olguda fistül saptanma zamanı ortalama 22,8 gün (1-90 gün) idi. Kırkyedi olguda laparotomi ile fistül onarımı yapılmıştı. Çocuklarda mıknatıs yutulması sonrası asemptomatik olguların varlığı, akut ve kronik dönemde intestinal fistüllerin oluşabileceği unutulmamalıdır. |
OLGU SUNUMU | |
10. | Tır altında ezilme sonrası büyük bir travmatik hemipelvektomi defektinin yönetimi: bir olgu sunumu Management of a large traumatic hemipelvectomy defect following a truck crush injury: a case report Mutluhan Temizsoy, Ahmet Hamdi SakaryaPMID: 38738677 PMCID: PMC11154070 doi: 10.14744/tjtes.2024.64226 Sayfalar 370 - 373 Bu olgu sunumu, yüksek mortalite oranına sahip nadir ve yıkıcı bir yaralanma olan travmatik hemipelvektominin yönetimine ışık tutmaktadır. 12 yaşında erkek hasta araç dışı trafik kazasında meydana gelen bir degloving yaralanması nedeniyle dış merkezde sağ alt ekstremite amputasyonu ve sağ hemipelvektomi geçiren geçirdi. Sağ pelvik ve suprapubik bölgedeki doku defekti dış merkezde posterior bazlı ezilmiş fasyakutanöz flep ile acil re-konstrükte edilmişti ve hasta nekrotizan fasiit olasılığı ile hastanemiz çocuk yoğun bakım ünitesine sevk edildi. Geniş spektrumlu antibiyotik başlandı ve sepsis gelişimini önlemek için seri debridmanlar yapıldı. Son olarak, bel, karın, gluteal ve kasık bölgelerindeki 60x25 cm'lik defekt rekonstrüksiyonu için kısmi kalınlıkta deri grefti seansları ve pediküllü anterolateral uyluk flebi kullanıldı. Sorunsuz iyileşme gösteren hasta, yürüteç yardımıyla mobilize oldu ve kazadan 22 hafta sonra sağlıklı bir şekilde taburcu edildi. Bu vaka raporu, travmatik hemipelvektomi sonrası hayatta kalmayı sağlamaya yö-nelik, sepsisi önlemek için seri debridmanların, negatif basınçlı vakumlu pansuman değişikliklerinin, debridman ile alınan kültürler sonucunda geniş spektrumlu antibiyotiklerin başlanmasının ve defektin mümkün olan en kısa sürede kapatılmasının önemini vurgulamaktadır. Ölüm oranlarını en aza indirmek ve sonuçları optimal hale getirmek için tartışılan yöntemlere aşina olmak bu nadir yaralanmada önemli hale gelmektedir. |