p-ISSN: 1306-696x | e-ISSN: 1307-7945
Cilt : 30 Sayı : 3 Yıl : 2024

Hızlı Arama

SCImago Journal & Country Rank
Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Dergisi - Ulus Travma Acil Cerrahi Derg: 30 (3)
Cilt: 30  Sayı: 3 - 2024
1.
Ön Sayfalar
Front Matters

Sayfalar I - VII

DENEYSEL ÇALIŞMA
2.
Sıçanlarda deneysel olarak tasarlanmış penil fraktur modelinde topikal aloe veranın etkileri
The effects of topical aloe vera on an experimentally designed penile fracture model in rats
Reha Girgin, Gökhan Çeker, Inci Turan, Filiz Kutu, Yusuf Elma, Emine Yılmaz Can
PMID: 38506382  PMCID: PMC10977493  doi: 10.14744/tjtes.2024.26425  Sayfalar 147 - 154
AMAÇ: Bu çalışmada topikal aleo veranın (AV) sıçan modelinde deneysel olarak oluşturulan penil fraktur (PF) üzerindeki histopatolojik ve oksitatif etkileri değerlendirildi.
GEREÇ VE YÖNTEM: Kırk adet Wistar albino sıçan (220-250 g) kullanıldı. PF modeli deneysel olarak 15 numaralı lanset ile oluşturuldu. Sıçanlar rastgele ve eşit şekilde 5 gruba ayrıldı. Birinci grupta (C) herhangi bir kesi oluşturulmadı. İkinci grupta (P) insizyon oluşturuldu. Üçüncü grupta (PR) kesi hattı primer olarak kapatıldı. Dördüncü grupta (PA) 3 gün süreyle insizyon hattına onarım yapmadan lokal olarak AV uygulandı. Son grupta (PAV) primer onarım bölgesine 3 gün süreyle AV uygulandı. Tüm gruplar histopatolojik ve biyokimyasal verilere göre birbirleriyle karşılaştırıldı.
BULGULAR: PRA grubunda hiperemi-kanamanın diğer gruplara göre baskılandığı görüldü (p<0.001). Enflamasyon sadece PR ve PRA grubunda görüldü (p<0.001). PA ve PRA gruplarında diğer gruplarla karşılaştırıldığında anlamlı fibrozis gözlendi (p<0.001). SOD ve GSH değerleri PRA grubu lehine arttı (sırasıyla p=0.009 ve p=0.035). TOS ve MDA değerleri PA grubu lehine azaldı (sırasıyla p=0.036 ve p=0.026). TNF-α en çok PRA gru-bunda, IL-1ß düzeyi ise en çok PRA grubunda azaldı ancak tüm bu değişiklikler istatistiksel anlamlılık kazanmadı (p>0.05).
SONUÇ: Topikal AV uygulamasının doku inflamasyonunu ve oksidatif stresi azaltığı ancak PF sonrası fibrozis gelişimini arttırdığı görülmektedir.
BACKGROUND: This study assessed the histopathological and oxidative effects of topical Aloe Vera (AV) on penile fractures (PF) formed experimentally in a rat model.
METHODS: Forty Wistar albino rats (220-250 g) were used. The PF model was created experimentally with a number 15 lancet. Then, the rats were randomly and equally divided into five groups. In the first group (C), no incision was formed. In the second group (P), an incision was formed. In the third group (PR), the incision line was closed primarily. In the fourth group (PA), AV was locally applied onto the incision without suturing for three days. In the last group (PRA), AV was applied to the primary repair region for three days. All groups were compared to each other according to histopathological and biochemical data.
RESULTS: Hyperemia-bleeding was observed to be suppressed in the PRA group compared to the other groups (p<0.001). Inflammation was observed only in Groups PR and PRA (p<0.001). Significant fibrosis was observed in the PA and PRA groups compared to the other groups (p<0.001). Superoxide Dismutase (SOD) and Glutathione (GSH) values increased in favor of Group PRA (p=0.009 and p=0.035, respectively). Total Oxidative Status (TOS) and Malondialdehyde (MDA) values decreased in favor of Group PA (p=0.036 and p=0.026, respectively). Tumor Necrosis Factor-alpha (TNF-α) and Interleukin-1 beta (IL-1ß) levels decreased mostly in the PRA group, but these changes did not reach statistical significance (p>0.05).
CONCLUSION: Topical AV application reduces tissue inflammation and oxidative stress but appears to increase the development of fibrosis after PF.

KLINIK ÇALIŞMA
3.
İnce bağırsak tümörlerine acil yaklaşım: Teşhis ve tedavi
Emergent approach to small bowel tumors: diagnosis and treatment
Enes Sahin, Kazım Şahin, Haşim Köken, Sertaç Ata Güler, Turgay Şimşek, Nihat Zafer Utkan, Mustafa Şahin
PMID: 38506384  PMCID: PMC10977489  doi: 10.14744/tjtes.2024.33680  Sayfalar 155 - 159
AMAÇ: Nadir görülen ince bağırsak tümörlerinin tanı ve tedavisini klinik olgularla sunmak.
GEREÇ VE YÖNTEM: 2000-2023 yılları arasında tedavi edilen hastalar çalışmaya dahil edildi. Hastaların klinik kayıtları retrospektif olarak analiz edildi.
BULGULAR: Çalışmaya 34 hasta dahil edildi: Çalışmaya 34 hasta dahil edildi. Bu hastaların 26'sı (%75.5) erkek ve 8'i (%23.5) kadındı. Hastaların ortalama yaşı 62.1 idi. En sık görülen semptom ve bulgular karın ağrısı (%76.4), şişkinlik (%38,2), bulantı ve kusma (%17.6) idi. Tanı yöntemleri olarak bilgisayarlı tomografi (BT) (%82.3), üst gastrointestinal çift balon enteroskopi (%35.2), kapsül endoskopi (%5.8) kullanıldı. Olguların 13'ünde adenokarsinom, 12'sinde GİST ve 2'sinde NET saptandı.
SONUÇ: İnce bağırsak tümörleri sıklıkla karın ağrısı, şişkinlik ve bulantı-kusma ile başvurur. BT ve endoskopik işlemler tanı için ilk tercihtir. İnce bağırsak kanserleri klinik olarak silik bulgular ve yetersiz endoskopik görüntüleme nedeniyle geç teşhis edilmektedir. Belirli risk altındaki ve semptomatik hasta gruplarında hedefe yönelik tarama stratejileri uygulanabilir. Tanı konulan hastalarda erken cerrahi müdahale önemli avantajlar sağlamaktadır.
BACKGROUND: This study presents the diagnosis and treatment of rare small bowel tumors through clinical cases.
METHODS: Patients treated between 2000 and 2023 were included in the study. The clinical records of the patients were analyzed retrospectively.
RESULTS: A total of 34 patients were included in the study. Of these patients, 26 (75.5%) were male and eight (23.5%) were female. The mean age of the patients was 62.1 years. The most common symptoms and signs were abdominal pain (76.4%), bloating (38.2%), and nausea and vomiting (17.6%). Diagnostic methods included computed tomography (CT) (82.3%), upper gastrointestinal double balloon enteroscopy (35.2%), and capsule endoscopy (5.8%). Diagnoses included adenocarcinoma in 13 cases, gastrointestinal stromal tumors (GISTs) in 12 cases, and neuroendocrine tumors (NETs) in two cases.
CONCLUSION: Small bowel tumors frequently present with abdominal pain, bloating, and nausea and vomiting. CT and endoscopic procedures are the primary diagnostic tools. Small bowel cancers are often diagnosed late due to subtle clinical findings and the limitations of endoscopic imaging. Targeted screening strategies may be beneficial for certain at-risk and symptomatic patient groups. Early surgical intervention offers significant advantages for diagnosed patients.

4.
Ölümcül travmatik kafa yaralanmalarının incelenmesi
Investigation of fatal traumatic head injuries
Kerem Sehlikoğlu, Abdurrahim Türkoğlu, Turgay Bork, Muhammet Batbaş
PMID: 38506383  PMCID: PMC10977496  doi: 10.14744/tjtes.2024.32463  Sayfalar 160 - 166
AMAÇ: Travmatik kafa yaralanmaları, ölümlü adli olaylarda önemli nedenlerden biridir. Bu çalışmada fatal travmatik kafa yaralanmalı olguların özeliklerinin incelenmesi amaçlanmaktadır.
GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çalışmada ölümcül travmatik kafa yaralanması bulunan ve ölü muayene ve/veya otopsi yapılan 311 adli olgu retrospektif olarak incelendi. Olgular cinsiyet, yaş grubu, olay orijini, olay nedeni, kafatası kırığı varlığı, varsa kırılan kemik çeşidi, lokalizasyonu ve kırık şekli, intrakranial lezyon varlığı, varsa lezyon çeşidi ve ölüm nedeni değişkenleri açısından değerlendirildi.
BULGULAR: Olguların 242’si (%77.8) erkek, 69'u (%22.2) kadındı. Olayların 235'i (%75.6) kaza orijinliydi ve 117 olgu (%37.6) araç içi trafik kazası nedenliydi. 221 olguda (%71.1) intrakranial lezyon ve kafatası kırığı birlikteydi. En sık olarak, 171 olguda kafa tabanı kırığı ve 153 olguda temporal kemik kırığı izlendi. Erişkin yaş grubunda daha düşük (%69.7), ileri yaş grubunda ise daha yüksek oranda (92.6%) intrakranial kanama meydana geldiği saptandı.
SONUÇ: Çalışmamızda mağduru olunan olay nedeni, meydana gelen kırık çeşidi, kafa tabanı kırığı meydana gelmesi ve çoklu kafatası kırığının meydana gelmesi gibi durumların fatalite ihtimalini arttırdığı saptandı. Kafatası kırıklarının meydana gelmesi, kafa içi basıncını azaltmakta ve böylece kafa içi lezyonların görülme sıklığını azalmaktadır. Karayolu trafiği güvenlik politikalarının geliştirilmesi ve trafik kurallarının/düzenlemelerinin etkili bir şekilde uygulanması ile ölümlerin insidansı azalacaktır.
BACKGROUND: Traumatic head injuries (THIs) are one of the major causes of death in forensic cases. The aim of this study was to investigate the characteristics of patients with fatal THIs.
METHODS: In this study, a total of 311 patients with fatal THIs, who underwent postmortem examinations and/or autopsies, were retrospectively analyzed. Cases were evaluated based on sex, age group, incident origin, cause of the incident, presence of skull fracture, type of fractured bone (if any), fracture localization and pattern, presence and type of intracranial lesion (if any), and cause of death.
RESULTS: Out of the patients, 242 (77.8%) were male and 69 (22.2%) were female. Accidents accounted for 235 (75.6%) of the incidents, with in-vehicle traffic accidents causing 117 (37.6%). In 221 cases (71.1%), intracranial lesions and skull fractures were observed together. The most common fractures were base fractures (171 cases) and temporal bone fractures (153 cases). The rate of intracranial hemorrhage was lower in the adult age group (69.7%) compared to the older age group (92.6%).
CONCLUSION: The results obtained in this study indicate that the cause of the incident, type of fracture, presence of skull base fracture, and multiple skull fractures increase the likelihood of fatalities. The occurrence of skull fractures reduces intracranial pressure, thereby decreasing the incidence of intracranial lesions. The development and effective enforcement of road traffic safety policies and regulations will reduce the incidence of fatalities.

5.
2023 Maraş depreminde şehir hastanesindeki travma hastalarına anestezik yaklaşım
Anesthetic approach to trauma patients in the city hospital after the 2023 Maraş earthquake
Aylin Kılınçarslan, Ceyda Özhan Caparlar, Müge Çakırca, Fatma Özkan Sipahioğlu, Funda Atar, Selma Ölmez, Nur Yılmaz, Merve Karaşahin, Derya Özkan
PMID: 38506390  PMCID: PMC10977499  doi: 10.14744/tjtes.2024.92346  Sayfalar 167 - 173
AMAÇ: 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremi ülkemizde ciddi bir yıkım yaratmıştır. 50 binden fazla kişi hayatını kaybetmiş, binlere kişi yaralanmış ve sağlık kuruluşları hasar almıştır. Depremzedeler tedavi için başka illerdeki hastanelere transfer edilmiştir. Bu çalışma ile 3. basamak hastanemize nakledilen yaralılarda uygulanan anestezi yaklaşımını değerlendirmeyi amaçladık.
GEREÇ VE YÖNTEM: 6-20 Şubat 2023 tarihleri arasında opere edilen hastaların verileri retrospektif olarak incelenmiştir. Çalışmaya acil travma cerrahisi geçiren, 10 yaş ve üzerindeki depremzede hastalar dahil edilmiştir. Hastaların hastaneye kabul tarihi, demografik bilgileri, ameliyat türü, ameliyat bölgesi, anestezi tekniği, periferik blok tercihi, laboratuvar değerleri, diyaliz ve yoğun bakım ihtiyaçları, sağkalımları kaydedilmiştir. Verilerin analizi için IBM® SPSS® 26.0 programı kullanılmıştır.
BULGULAR: Çalışmaya 375 vaka dahil edilmiştir. 323 hasta ekstremite, 35 hasta vertebra yaralanması nedeniyle opere edilmiştir. Ekstremite yaralanmalarının %61.6’sı alt ekstremite, %17.1’i üst ekstremitedir. 147 hastaya debridman, 49 hastaya fasiyotomi ve 33 hastaya ampütasyon uygulanmıştır. Hastaların 352’sine genel anestezi, 19’una spinal anestezi ve 4’üne sedoanaljezi uygulanmıştır. 33 hastaya periferik sinir bloğu yapılmıştır. 105 hastaya diyaliz tedavisi uygulanmıştır. 26 hasta tedavi sürecinde kaybedilmiştir. İntraoperatif hasta kaybı olmamıştır.
SONUÇ: Depremzedelerde en sık ekstremite yaralanmalarının görülmesi rejyonal anesteziye eğilimi arttırmaktadır. Temel anestezi becerilerine Plan A bloklarının eklenmesi ile afet durumlarında rejyonal anestezi tercihi artabilir. Ayrıca yaralıların ileri merkezlere transferi ile morbiditenin azalacağı düşünülebilir.
BACKGROUND: The February 6, 2023, Kahramanmaraş earthquake caused significant destruction across our country. More than 50,000 people lost their lives, thousands were injured, and health facilities were damaged. Victims were transferred to hospitals in other provinces for treatment. This study evaluates the anesthesia approach applied to the injured who were transferred to our tertiary hospital.
METHODS: We retrospectively reviewed the data of patients who underwent surgery between February 6 and February 20, 2023. The study included earthquake victims who underwent emergency trauma surgery, aged 10 years and above. We recorded the date of admission to the hospital, demographic information, type of surgery, surgical site, anesthesia technique, preference for peripheral block, laboratory values, dialysis and intensive care needs, and survival rates. Data analysis was performed using the IBM® Statistical Package for the Social Sciences (SPSS®) Version 26.0.
RESULTS: A total of 375 cases were included in the study. Of these, 323 patients underwent surgery for extremity injuries, and 35 for vertebral injuries. Among the extremity injuries, 61.6% were to the lower extremities, and 17.1% to the upper extremities. Debridement was performed on 147 patients, fasciotomy on 49 patients, and amputation on 33 patients. General anesthesia was applied to 352 patients, spinal anesthesia to 19 patients, and sedoanalgesia to four patients. Peripheral nerve block was performed on 33 patients. Dialysis treatment was administered to 105 patients. Twenty-six patients were lost during the treatment process. There were no intraoperative patient deaths.
CONCLUSION: The predominance of extremity injuries among earthquake victims increases the inclination towards regional anesthesia. Incorporating Plan A blocks into basic anesthesia skills could enhance the preference for regional anesthesia in disaster situations. Furthermore, transferring the injured to advanced centers may reduce morbidity.

6.
Crush Sendromunda mortaliteye etki eden faktörler
Mortality Factors in Crush Syndrome
Engin Onan, Dilek Torun, Rüya Kozanoğlu, Hasan Miçözkadıoğlu, Salih Beyaz, Levent Özgözen, Necmettin Turgut, Yusuf Ziya Demiroğlu, Özlem Karagün, Pınar Ergenoğlu, Özlem Özkan Kuşçu, Ege Altan, Alper Tuna Güven, Alim Abdullayev, İsmail Karluka, Çiğdem Yalçın, Mustafa Mazıcan, İsa Göktürk Balcı, Burak Özkan, Gönül Parmaksız, Begüm Avcı, Aytül Noyan, Turan Çolak, Hüseyin Ali Tünel, Abdulkerim Temiz, Hasan Özkan Gezer, Cankat Erdoğan, Galib Bairamoi, Dilek Yünlüel, Soner Çivi, Emre Durdağ, Özgür Kardeş, Halil İbrahim Süner, Kadir Tufan, Serkan Erkan, Tevfik Avcı, Ramazan Gündoğdu, Murat Kuş, Alper Fındıkçıoğlu, Oya Yıldız, Eda Alışkan, Cenk Coşkunoğlu, Mehmet Haberal
PMID: 38506381  PMCID: PMC10977497  doi: 10.14744/tjtes.2024.20532  Sayfalar 174 - 184
AMAÇ: Crush Sendromu, büyük ölçekli katastrofik depremlerden sonra morbidite ve mortalitenin en önemli nedenlerinden biridir. Ezilme Sendromu ile ilgili randomize kontrollü bir çalışma bulunmadığından, bu konudaki bilgiler uzmanların deneyimleriyle sınırlıdır. Bu çalışmanın temel amacı, 06 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen Pazarcık ve Elbistan depremleri sonrasında depremzedelerin epidemiyolojik, demografik özelliklerini, klinik sonuçlarını ve mortalite faktörlerini analiz etmektir
GEREÇ VE YÖNTEM: Bu kesitsel ve gözlemsel retrospektif çalışmada, 6 Şubat - 30 Nisan 2023 tarihleri arasında merkezimize başvuran 610 depremzede değerlendirildi. Bu hastalar arasında Crush Sendromu olan 128 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalara ait bilgiler, hastaneye yatışları sırasında hastane kayıtlarından ve sevk edildiklerinde ulusal kayıtlardan elde edildi. Birincil sonucumuz mortalite için risk faktörlerini belirlemekti. Demografik ve laboratuvar verileri akut böbrek hasarı evrelerine göre karşılaştırıldı; mortaliteyi etkileyen faktörler regresyon analizi ile belirlendi.
BULGULAR: 128 Crush Sendromu hastasının (100 yetişkin, 28 çocuk) 64'ü kadındı. AKI oranı %32.8 idi. AKI hastaları arasında hemodiyaliz gereksinimi sıklığı %69 ve mortalite oranı %14.2 idi. Ölüm oranı Crush Sendromu olanlarda %4.6 iken, Crush Sendromu olmayan depremzedelerde %3.9 (19/482) idi. (p: 0.705) Çarpıcı bir şekilde, Crush sendromlu hastalarda mortaliteyi önemli ölçüde etkileyen sadece başvuru sırasındaki düşük sistolik kan basıncıdır. (HR: 1.088, p: 0.021 %95 C.I.)
SONUÇ: Çalışmamız, başvuru sırasındaki düşük sistolik kan basıncının Crush Sendromlu hastalarda artmış mortalite için önemli bir risk faktörü olduğunu vurgulamıştır. Bu sonuç, enkaz altında kan basıncının ölçülmesi ve düşük sistolik kan basıncı olan hastalara daha agresif sıvı tedavisi verilmesi konusunda literatüre katkı sağlayabilir
BACKGROUND: Crush Syndrome is a major cause of morbidity and mortality following large-scale catastrophic earthquakes. Since there are no randomized controlled studies on Crush Syndrome, knowledge on this subject is limited to expert experience. The primary objective is to analyze the epidemiological and demographic characteristics, clinical outcomes, and mortality factors of earthquake victims after the Pazarcik and Elbistan earthquakes on February 6, 2023.
METHODS: This cross-sectional and observational retrospective study evaluated 610 earthquake victims who presented to our center between February 6 and April 30, 2023. Among these patients, 128 with Crush Syndrome were included in the study. Patient information was gathered from hospital records during their stay and from national registries upon referral. The primary outcome was to identify risk factors for mortality. Demographic and laboratory data were analyzed by acute kidney injury (AKI) stages; mortality-affecting factors were identified through regression analysis.
RESULTS: Of the 128 Crush Syndrome patients (100 adults, 28 children), 64 were female. The AKI rate was 32.8%. Among patients with AKI, the frequency of hemodialysis requirement was 69%, and the mortality rate was 14.2%. The overall mortality rate for patients with Crush Syndrome was 4.6%, compared to 3.9% (19/482) in earthquake victims without Crush Syndrome (p=0.705). Notably, low systolic blood pressure at admission was the only factor significantly affecting mortality in Crush Syndrome patients (Hazard Ratio [HR]: 1.088, p=0.021, 95% Confidence Interval [CI]).
CONCLUSION: Our study highlights low systolic blood pressure upon admission as a significant risk factor for increased mortality in Crush Syndrome patients. This finding may contribute to the literature by emphasizing the importance of monitoring blood pressure under rubble and administering more aggressive fluid therapy to patients with low systolic blood pressure.

7.
Depreme bağlı şiddetli yaralanmalarda Hiperbarik Oksijen Tedavisi'nin kullanımı
Use of hyperbaric oxygen therapy in severe earthquake injuries
Levent Demir, Mustafa Öztürk
PMID: 38506387  PMCID: PMC10977492  doi: 10.14744/tjtes.2024.60979  Sayfalar 185 - 191
AMAÇ: Depremler, genellikle şiddetli yaralanmalara ve travmatik durumlara neden olabilen doğal afetlerdir. Bu yaralanmalar arasında ezilme yaralanmaları, kırıklar, doku hasarı ve kan dolaşımı problemleri bulunabilir. Hiperbarik oksijen tedavisi (HBOT), bu tür şiddetli yaralanmalara maruz kalan bireylerde son zamanlarda sıklıkla kullanılan bir tedavi yöntemi haline gelmiştir. HBOT, hastaya yüksek basınç altında saf oksijen verilmesini içeren bir tedavi şeklidir. Bu tedavi, hücresel oksijenlenmeyi artırarak doku iyileşmesini teşvik etmeyi amaçlar. Deprem sonrası şiddetli yaralanmalarda, özellikle ezilme yaralanmalarında, doku iyileşmesini hızlandırma, iltihap azaltma ve enfeksiyon kontrolü gibi faktörlerde olumlu etkileri olabileceği düşünülmektedir. 06.02.2023'teki Kahramanmaraş depreminin ardından şiddetli yaralanmalara maruz kalan 35 hastanın hiperbarik oksijen tedavisi sonuçlarını inceleyerek, tedavinin klinik etkilerini, iyileşme sürecini ve potansiyel avantajlarını retrospektif olarak değerlendirmek ve acil durum müdahale stratejilerini geliştirmeye katkı sağlamayı amaçlamaktadır.
GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çalışma etik kurul onayı alındıktan sonra gerçekleştirilmiştir. Çalışmada, depremzede olarak başvurusu alınan ve depreme bağlı şiddetli yaralanması nedeniyle Hiperbarik Oksijen Tedavi Ünitesinde tedavi gören Mess Skoru 7-14 arasında olan hastaların verileri, geçmiş kayıtlardan elde edilmiş ve geriye dönük olarak incelenmiştir. Demografik bilgiler, hasta verilerinin genel dağılımı, ortalama değerleri, Hiperbarik Oksijen Tedavisi (HBOT) seans sayıları ve fonksiyonel sonuçlar, kayıt altına alınmıştır.
BULGULAR: Hiperbarik Oksijen tedavisine alınan 35 hastanın cinsiyet dağılımında %31.4'ü erkek, %68.6'sı kadındı. Yaş dağılımına göre, hastaların %45.7'si 18 yaş ve altında, %54.3'ü ise 19 yaş ve üstündeydi. Hastaların yaş ortalaması 25 olup, yaş dağılımı, minimum 1 ve maksimum 85 arasında değişmekteydi. Tedavi edilen hastalarda en sık yaralanmalar alt ekstremitelerde gözlemlendi, özellikle sol alt ve sağ alt ekstremite etkilendi. Hiperbarik Oksijen tedavisi sonrasında, hastaların çoğunda his geri kazanımı (%54.3) ve fonksiyonel geri kazanım (%51.4) elde edildi. HBOT öncesi ve sonrası amputasyon oranları incelendiğinde, HBOT öncesi minör amputasyon oranı %14.3, majör amputasyon oranı %11.4 iken, HBOT sonrası minör amputasyon oranı %20.0 ve majör amputasyon oranı %11.4 olarak belirlendi.
SONUÇ: Bu çalışma, depremde şiddetli yaralanmaları olan hastalarda Hiperbarik Oksijen Tedavisi'nin (HBOT) olası etkilerini değerlendirdi ve elde edilen bulgular, HBOT'un bu özel hasta grubunda his geri kazanımı, fonksiyonel iyileşme, minör amputasyon oranları ve enkaz altında geçirilen süre gibi kritik faktörler üzerinde olumlu etkiler sağlayabileceğini göstermiştir.
BACKGROUND: Earthquakes are natural disasters that can often cause severe injuries and traumatic situations. These injuries can include crush injuries, fractures, tissue damage, and blood circulation problems. Hyperbaric oxygen therapy (HBOT) has recently become a frequently used treatment modality for individuals suffering from severe injuries. HBOT is a form of treatment that involves administering pure oxygen to the patient under high pressure. This treatment aims to promote tissue healing by increasing cellular oxygenation. It is thought to have a positive effect on factors such as accelerating tissue healing, reducing inflammation, and controlling infection in severe post-earthquake injuries, particularly crush injuries. This study aimed to retrospectively evaluate the clinical effects, contributions to the healing process, and potential advantages of HBOT in 35 patients with severe injuries after the Kahramanmaraş earthquake that occurred on 06.02.2023 and to contribute to the development of emergency intervention strategies.
METHODS: This study was carried out after ethics committee approval. In the study, the data of patients with a MESS Score between 7-14 who were admitted as earthquake victims and treated in the HBOT Unit due to severe earthquake-related injuries were obtained from records and retrospectively analyzed. Demographic information, general distribution of patient data, mean values, number of HBOT sessions, and functional outcomes were recorded.
RESULTS: The gender distribution of the 35 patients who received HBOT was 31.4% male and 68.6% female. 45.7% of patients were aged 18 years or younger, and 54.3% were aged 19 years or older. The most common injuries in the treated patients were observed in the lower extremities. After HBOT, sensory recovery (54.3%) and functional recovery (51.4%) were achieved in the majority of patients. The minor amputation rate was 20.0% and the major amputation rate was 11.4% after HBOT.
CONCLUSION: This study evaluated the possible effects of HBOT on patients with severe earthquake injuries in Türkiye, and the results showed that HBOT may have a beneficial effect on critical factors such as sensory recovery, functional recovery, and amputation rates in this particular group of patients, and that this benefit may be more pronounced in those who started treatment early.

8.
Travma hastalarının acil servis başvurularında Revised trauma score, Injury severity score ve Trauma and injury severity score etkinliğinin değerlendirilmesi
Evaluation of emergency department admissions of mass casualty patients using the revised trauma score, injury severity score, and trauma and injury severity score
Bahadır Karaca, Mehmet Kemal Emem, Burak Çelik, Nurdan Yılmaz Şahin
PMID: 38506389  PMCID: PMC10977491  doi: 10.14744/tjtes.2024.73531  Sayfalar 192 - 202
AMAÇ: Acil cerrahi önceliklendirmesinde hasta prognozunun tahmin edilebilmesi için çatışma bölgelerindeki kitlesel travma hastalarında prognostik tahmin skorlama sistemlerini değerlendiren çalışmalara ihtiyaç vardır. Bu çalışmada Suriye’nin kuzeyinde kitlesel travma nedeniyle başvuran hastalarda Revised Trauma Score (RTS), Injury Severity Score (ISS) ve Trauma and Injury Severity Score (TRISS) skalalarının değerlendirilmesi amaçlandı.
GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çalışmada, Suriye’nin kuzeyindeki hastanelerin acil servislerine kitlesel travma nedeniyle başvuran hastaların retrospektif olarak değerlendirilmesi yapıldı. 2021 yılının ilk yarısında bu başvurularda RTS, ISS ve TRISS puanlama sistemlerinin tanısal etkinliği değerlendirildi.
BULGULAR: Kitlesel travmalarının en sık nedenleri bomba patlaması (%67.3), ateşli silah yaralanmaları (%28.8) ve diğer nedenlerdi (%3.9). Odds oranı (OR) analiz edildiğinde, RTS ve TRISS skorundaki bir birimlik artışın hayatta kalma ihtimalini 6.133 ve 1.057 kat arttırdığı, ancak ISS'deki her bir birimlik artışın, hastanın hayatta kalma olasılığını 0.856 birim azalttığı tespit edildi. RTS, TRISS ve ISS değerleri incelendiğinde ROC eğrisi altında kalan alanın istatistiksel olarak anlamlı olduğu (p<0.001) ve hepsinin sırasıyla %99.0, %94.8 ve % 91.9 duyarlılıklarla; %87.8, %90.5 ve 88.6 özgüllükle; 0.958, 0.975 ve 0.958 AUC değerleri ile mortalite açısından tanı değeri taşıdığı görüldü.
SONUÇ: Kapasite aşımlarında TRISS başta olmak üzere travma skorlama sistemlerinin kullanılması kitlesel travma hastalarının önceliklendirilmesinde faydalı olabilir.
BACKGROUND: There is a need for studies evaluating prognostic scoring systems in mass trauma patients in conflict regions to predict patient prognosis for emergency surgical prioritization. In this study, we aimed to evaluate scoring systems such as the Revised Trauma Score (RTS), Injury Severity Score (ISS), and Trauma and Injury Severity Score (TRISS) in trauma patients admitted due to mass trauma in Northern Syria.
METHODS: This study was a retrospective evaluation of patients admitted due to mass trauma to the emergency departments of hospitals in Northern Syria. The diagnostic efficiency of RTS, ISS, and TRISS scoring systems was evaluated in these admissions in the first half of 2021.
RESULTS: The most common causes of mass trauma were bomb blast (67.3%), gunshot (28.8%), and 14 (3.9%) patients admitted with other causes. When the odds ratio (OR) was analyzed, a one-unit increase in the RTS score increased the odds of survival by a factor of 6.133, and a one-unit increase in the TRISS score increased the odds of survival by a factor of 1.057. Differently, it was found that each 1-unit increase in ISS decreased the patient's probability of survival by 0.856 units. When RTS, TRISS, and ISS scores were analyzed, the area under the ROC curve was statistically significant for all of them (p<0.001) and all of them had a diagnostic value for mortality with sensitivities of 99.0%, 94.8%, and 91.9%; specificities of 87.8%, 90.5%, and 88.6; AUC of 0.958, 0.975, and 0.958, respectively.
CONCLUSION: The use of trauma scoring systems, especially TRISS, may be useful for prioritizing patients in mass casualty settings in the presence of overcapacity.

9.
Akut üst ekstremite kompartman sendromunda yaralanma ile fasiyotomi arasındaki sürenin etkisi
The effect of time from injury to fasciotomy in patients with acute upper extremity compartment syndrome
Gökhan Sert, Fethiye Damla Menku Ozdemir, Oznur Uzun, Galip Gencay Üstün
PMID: 38506391  PMCID: PMC10977498  doi: 10.14744/tjtes.2024.95519  Sayfalar 203 - 209
AMAÇ: Üst ekstremite akut kompartman sendromu, cerrahi acil bir durumdur ve ekstremite fonksiyonlarının korunması için hızlı tanı konulması ve fasiyotomilein derhal gerçekleştirilmesi hayati öneme sahiptir. Bu retrospektif çalışmanın amacı, travmayı takiben 6 saat içinde fasiyotomi yapılan ve daha geç zamanda yapılan hastaların komplikasyon oranlarını karşılaştırmaktır.
GEREÇ VE YÖNTEM: 2016-2022 yılları arasında üst ekstremite AKS'nin cerrahi tedavisi için fasiyotomi yapılan hastaların tıbbi kayıtları, yaş, cinsiyet, dominant el, yaralanma mekanizması, yaralanma seviyesi, etkilenen kompartmanlar, ilişkili yaralanmalar, fasiyotomiye kadar geçen süre ve komplikasyonlar açısından retrospektif olarak analiz edildi. Hastalar, fasiyotomi zamanlamasına göre iki gruba ayrıldı.
BULGULAR: Üst ekstremite AKS için toplam 32 hastaya fasiyotomi yapıldı. Fasiyotomi yapılan hastaların yaş ortalaması 6 saatten daha kısa sürede fasyotomi yapılan grupta (grup 1; 10 erkek, 7 kadın) 31.1 ve 6 saatten daha fazla süre sonra fasiyotomi yapılan hastalarda (grup 2; 13 erkek, 2 kadın) 34.8 idi. En yaygın etiyoloji ezilme yaralanmasıydı. Grup 1 (1/17) ve grup 2 (10/15) arasında komplikasyon oranları açısından anlamlı fark vardı (p<0.001). Grup 2'de hastanede kalış süresi, grup 1'e göre istatistiksel olarak anlamlı şekilde daha yüksek bulundu (p=0.005).
SONUÇ: Üst ekstremite AKS için fasiyotomilerin, ilk travmadan sonraki 6 saat içinde yapılması gerekmektedir. Bu şekilde komplikasyon oranları azaltılabilir.
BACKGROUND: Acute compartment syndrome of the upper extremity is a surgical emergency, and timely diagnosis with immediate fasciotomies is essential for the preservation of function. This retrospective study aimed to compare the complication rates of patients who underwent fasciotomy before and after 6 hours following the initial trauma.
METHODS: The medical records of the patients who underwent fasciotomy for surgical treatment of ACS of the upper extremity between 2016 and 2022 were retrospectively analyzed for age, gender, dominant hand, mechanism of injury, injury level, affected compartments, associated injuries, time elapsed till fasciotomy, and complications. The patients were divided into two groups according to the timing of fasciotomy.
RESULTS: A total of 32 patients underwent fasciotomies for upper extremity ACS. The mean age of patients who underwent fasciotomy ≤ 6 hours (group 1; 10 males, 7 females) and patients who underwent fasciotomy > 6 hours (group 2; 13 males, 2 females) was 31.1 and 34.8, respectively. The most common etiology was crushing injury. There was a significant difference in complication rates between group 1 (1/17) and group 2 (10/15) (p<0.001). The length of hospitalization stay in group 2 was statistically higher than in group 1 (p=0.005).
CONCLUSION: Fasciotomies for ACS of the upper extremity should be performed in less than 6 hours following the initial trauma to prevent complications.

10.
Venöz erişim portlarının implantasyonunda komplikasyonları önlemek için ultrason kılavuzluğu gerekli midir?
Is ultrasound guidance necessary to avoid complications in the implantation of venous access ports?
Burak İlhan, İbrahim Fethi Azamat, Süleyman Bademler, Omer Avlanmis, Görkem Uzunyolcu, Basak Erginel, Fatih Yanar
PMID: 38506386  PMCID: PMC10977494  doi: 10.14744/tjtes.2024.58665  Sayfalar 210 - 215
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, tamamen implante edilebilir venöz erişim portu (TİVAP) implantasyonu yapılan hastaların demografik bilgilerini sunmak, erken ve geç komplikasyon oranlarını araştırmak ve işlemin ultrasonografi (US) kılavuzluğunda yapılmasının faydalarını değerlendirmektir.
GEREÇ VE YÖNTEM: Mayıs 2018 ile Aralık 2023 tarihleri arasında 537 TIVAP implantasyon prosedürünün sonuçları retrospektif olarak analiz edildi. Çalışmada cerrahların her iki ponksiyon yöntemi (anatomik işaretler ve ultrason kılavuzluğu) için deneyimlerine ilişkin veriler sunulmuştur.
BULGULAR: Hastaların ortalama yaşı 53.1±11.9 yıldı ve 261'i (%48.6) kadındı. Sağ subklavyen ven tercih edilen giriş yeriydi. On dört hastada erken komplikasyon ve 11 hastada geç komplikasyon gelişti. Arteriyel ponksiyon en sık görülen erken komplikasyon iken, kateterle ilişkili enfeksiyon en sık görülen geç komplikasyondu. Hastaların yaşı, cinsiyeti ve vücut kitle indeksi komplikasyon gelişimi için bağımsız risk faktörleri değildi. Erken komplikasyonlar ponksiyon girişim sayısı arttıkça daha fazla görüldü (p=0.034) ve ultrason kılavuzluğu kullanıldığında anlamlı olarak daha az görüldü (p=0.011).
SONUÇ: Komplikasyon gelişme riski hastanın yaşı veya cinsiyetinden etkilenmemiştir. Ayrıca, vücut kitle indeksinin komplikasyon gelişen hastalar için bağımsız bir risk faktörü olmadığı gösterilmiştir. Çalışmadan, ultrason kılavuzluğunda implantasyon ile özellikle erken dönem komplikasyonların azaltılabileceği sonucu çıkarılabilir.
BACKGROUND: The aim of this study was to present demographic information of patients undergoing totally implantable venous access port (TIVAP) implantation and to investigate the rates of early and late complications, assessing the benefits of performing the procedure underUS guidance.
METHODS: From May 2018 to December 2023, the outcomes of a total of 537 TIVAP implantation procedures were analyzed retrospectively. Data of the surgeons' experiences for both puncture methods (anatomical landmarks and ultrasound guidance) are presented in the study.
RESULTS: The average age of the patients was 53.1±11.9 years, and 261 (48.6%) were female. The right subclavian vein was the preferred insertion site. Fourteen patients developed early complications and 11 developed late complications. Arterial puncture was the most common early complication, while catheter-related infection was the most common late complication. The age, sex, and body mass index of the patients were not independent risk factors for developing complications. Early complications increased as the number of puncture attempts did (p=0.034) and developed significantly less when ultrasound guidance was used during insertion (p=0.011).
CONCLUSION: The risk of developing complications was not affected by patient’s age or sex. In addition, body mass index was not shown to be an independent risk factor for patients developing complications. It may be concluded from the study that early complications in particular can be reduced with ultrasound-guided implantation.

11.
Düdüklü tencere kullanımında yanık tehlikesi: Patlayıcı yaralanmaların detaylı incelemesi
Risk of burns in pressure cooker usage: a comprehensive analysis of explosive injuries
Serhat Meriç, Talar Vartanoglu Aktokmakyan, Nadir Adnan Hacım, Hasim Furkan Gullu, Merve Tokocin, Önder Önen, Mustafa Turan
PMID: 38506385  PMCID: PMC10977495  doi: 10.14744/tjtes.2024.38131  Sayfalar 216 - 220
AMAÇ: Hızlı ve etkili yemek pişirmek için yaygın olarak kullanılan düdüklü tencerelerin, uygun olmayan kullanımdan kaynaklanan potansiyel tehlikeleri literatür yeterince vurgulamamıştır. Bu çalışma, düdüklü tencere yanıkları nedeniyle tedavi arayan 32 hastayı kapsayarak, düdüklü tencerelerin yanlış kullanımından kaynaklanan ciddi risklere vurgu yapmayı amaçlamaktadır.
GEREÇ VE YÖNTEM: Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yanık Merkezi'ne 2017 ile 2020 yılları arasında düdüklü tencere yanığı ile başvuran hastalardan retrospektif veriler toplandı. Veriler, hasta özellikleri, yanma nedenleri, yerleri, ciddiyetleri, tedavileri ve klinik sonuçları içermektedir.
BULGULAR: Çalışma, 32 hastayı (29 kadın/3 erkek) içermekte olup, ortalama yaşları 42.3 (8-83) idi. Hastalar, yanık bölgelerine göre kategorize edildi ve ilişkili yaralanmalar, özellikle oküler (%34.3) ve kulak yaralanmalarını (%6.25) içermekteydi. Ortalama hastanede kalış süresi 10.5 gün [2-37] idi. Ürünle ilgili sorunlardan kaynaklanan 5 düdüklü tencere patlaması yaşanırken, 26 patlama kullanıcı hatalarından kaynaklandı (%15.6 / %81.2). Hastalar arasında mortalite gözlenmedi.
SONUÇ: Düdüklü tencereler, hızlı yemek pişirmeyi kolaylaştırırken, bu çalışma ürün veya kullanım hatalarından kaynaklanan ciddi riskleri vurgulamaktadır. Bu çalışma, daha etkili kullanım talimatlarına ve düdüklü tencerelerle ilgili farkındalığın artırılmasına ihtiyacı vurgulamaktadır. Güvenli düdüklü tencere kullanımına odaklanan eğitim programlarının, ciddi yaralanmaların insidansını önemli ölçüde azaltabileceğini öngörmekteyiz.
BACKGROUND: Despite the widespread use of pressure cookers for quick and efficient cooking, literature has insufficiently highlighted the potential dangers resulting from inappropriate handling. This study aims to provide a comprehensive overview of 32 patients who presented with pressure cooker burns, emphasizing the serious risks associated with their misuse.
METHODS: Retrospective data were collected from patients admitted to Bağcılar Training and Research Hospital Burn Center between 2017 and 2020 with pressure cooker burns in Türkiye. Data encompassed patient characteristics, burn causes, locations, severities, treatments, and clinical outcomes.
RESULTS: The study included 32 patients (29 female/3 male) with a mean age of 42.3 (8-83). Patients were categorized based on burn areas, revealing associated injuries such as ocular (34.3%) and ear injuries (6.25%). The average hospital stay was 10.5 days [2-37]. While five pressure cookers exploded due to product-related issues, 26 explosions resulted from user errors (15.6%/81.2%). Importantly, no mortality was observed among the patients.
CONCLUSION: While pressure cookers facilitate rapid food preparation, this study underscores the severe risks arising from product or usage errors. This study emphasizes the need for more effective usage instructions and increased awareness about pressure cookers to prevent burn risks. We anticipate that educational programs focused on safe pressure cooker use could significantly reduce the incidence of serious injuries.

OLGU SUNUMU
12.
Post Travmatik Hastada Acinetobacter Baumanii Menenjit Tedavi Yönetimi
Post Trauma Acinetobacter Baumanii Meningitis Treatment Approach
Cem Erdoğan, Zeynep Betul Balcioglu, Isa Seida, Denız KIZILASLAN
PMID: 38506388  PMCID: PMC10977500  doi: 10.14744/tjtes.2024.65051  Sayfalar 221 - 225
A. baumannii enfeksiyonları sıklıkla hastane ile ilişkilidir, erken tanı ve tedavı yapılmadığı zaman mortaliteye neden olabileceği belirtilmektedir. A. baumannii enfeksiyonları tipik olarak ameliyat veya travma sonrasında ortaya çıkar. Hastamızda düşme sonrası ve ameliyat sonrası lateral ventrikülit ve lomber apse ile birlikte komplike A. baumannii menenjiti gelişti. Hasta, intratekal olarak uygulanan kolistin ve polimiksin B'den oluşan 21 günlük bir rejimle tedavi edildi. Bu tedavi periyodunun ardından hastanın durumu iyileşti ve sonuçta başarılı bir iyileşme ve ardından taburculuk sağlandı. Bu vaka raporu, normalde kan-beyin bariyerini geçme potansiyeli sınırlı olan antibiyotiklerin intratekal uygulanmasının, çoklu ilaca dirençli nozokomiyal menenjitte sağkalım sonuçlarının iyileşmesine yol açma yeteneğini vurgulamaya hizmet etmektedir.
A. baumannii, which is said to be associated with nosocomial infections is considered a significant mortality risk if not adequately addressed. A. baumannii infections typically occur in the aftermath of surgery or trauma. Our patient developed complicated A. baumannii meningitis with lateral ventriculitis and a lumbar abscess post surgery after suffering from a fall. The patient was treated with a 21-day regimen of intrathecally administered colistin and polymyxin B. Following this therapeutic period, the patient's condition improved, ultimately leading to successful recovery and subsequent discharge. This case report serves to highlight the ability of intrathecal administration of antibiotics, that normally have limited potential of crossing the blood-brain-barrier, to lead to improved survival outcomes in multi-drug resistant nosocomial meningitis.

13.
Nadir bir intestinal obstrüksiyon sebebi: sağ paraduodenal herni
A rare cause of intestinal obstruction: right paraduodenal hernia
Tuba Atak
PMID: 38506380  PMCID: PMC10977490  doi: 10.14744/tjtes.2023.20352  Sayfalar 226 - 228
İnternal herniasyon son derece nadir görülen bir intestinal obstrüksiyon sebebidir. Paraduodenal herniler, barsağın anormal rotasyonu sonucunda oluşmaktadır. Tekrarlayıcı karın ağrılarından akut barsak tıkanıklıklarına kadar değişebilen semptomlar oluşturmaktadır. Zamanında tanı konulup tedavi edilmezse barsakta iskemi ile sonuçlanabilmektedir. Bu yazıda, akut karın bulgularıyla gelen 47 yaşında erkek hastanın tanı ve tedavi süreci retrospektif olarak değerlendirilerek literatür eşliğinde sunulması amaçlanmıştır. Karın eksplorasyonunda ince barsakların tamamına yakın kısmının sağ paraduodenal bölgeden posteriora doğru herniye olduğu görüldü. İnce barsak ansları intraperitoneal alana redükte edilerek herni kesesinin girişi primer olarak tamir edildi. Redüksiyon sonrası iskemik kısım rezeke edilerek anastomoz yapılan hasta onuncu günde sorunsuz taburcu edildi.
Paraduodenal herni, karın ağrısı ve intestinal obstrüksiyon bulguları olan hastalarda akılda tutulması gereken bir durumdur. Gelişebilecek komplikasyonları önleyebilmek için erken tanı hayati öneme sahiptir.
Internal herniation is an extremely rare cause of intestinal obstruction. Paraduodenal hernias result from abnormal rotation of the bowel. Symptoms that may range from recurrent abdominal pain to acute obstruction may occur. If it is not diagnosed and treated in time, the disease may result in intestinal ischemia. This article aimed to present the diagnosis and treatment process of a 47-year-old male presenting with acute abdomen symptoms by evaluating retrospectively with the accompaniment of literature. During the abdominal exploration of the patient, nearly all of the intestines were observed to be herniated from the right paraduodenal region to the posterior area. The opening of the hernial sac was repaired primarily by reducing the intestinal bowel loops into the intraperitoneal region. The patient undergoing anastomosis by performing resection of the ischemic part after reduction of herniated bowel loops was discharged uneventfully on the post-operative 10th day. Paraduodenal hernia is a condition that should be considered in patients with abdominal pain and intestinal obstruction symptoms. Early diagnosis is of vital importance to prevent the complications which can develop.