1. | Hava yoluyla hasta ve yaralı taşınması Aeromedical evacuation of critically ill and injured patients M Öner MENTEŞ, Hakan AKINCIPMID: 16456744 Sayfalar 1 - 8 Hava yolu ile hasta/yaralı taşınması savaş-barış döneminde ve tabiat olayları (deprem, sel baskınları v.b.) sonrası aynı temel hedefi olan bir görevdir. Günümüzde hava yolu ile taşıma sistemleri acil hasta bakımının bir parçası olmuştur. Bu sistemler hasta/yaralıların hastaneler arasında güvenli olarak taşınmasını sağlamaktadır. Hava yolu ile taşımanın ana öğelerini anlamak, taşıma sırasında yüksek irtifanın yaratmış olduğu fizyolojik değişikliklerin hasta üzerindeki etkilerini kavramak, hasta/yaralı taşımasının daha güvenli ve uygun olmasını sağlayacaktır. |
2. | Köpeklerde maksillofasiyal çarpma sonucu diş pulpasında gelişen dolaylı yaralanma üzerine ultrastrüktürel bir çalışma An ultrastructural study on indirect trauma of dental pulp caused by maxillofacial impact injury in dogs Changqun REN, Ruifeng LIU, Lei TIAN, Peng CHEN, Shuxia ZHOUPMID: 16456745 Sayfalar 9 - 16 AMAÇ Maksillofasiyal çarpma yaralanmaları sonucunda genellikle komşu doku ve organlar da dolaylı olarak yaralanırlar. Ancak, diş pulpasının dolaylı yaralanması konusunda fazla çalışma yoktur. Çalışmamızda köpeklerin mandibulalarında çarpma sonucu diş pulpasında dolaylı olarak gelişen yaralanmanın özelliklerini belirlemeyi amaçladık. GEREÇ VE YÖNTEM On sekiz köpek rastlantısal olarak altı eşit gruba ayırıldı. Her köpeğin sağ mandibulasına çarpma travması uygulandı. Ancak, dişler doğrudan yaralanmadı. Hayvanlar belirli zamanlarda öldürüldü ve her bir köpeğin diş pulpasındaki ultrastrüktürel değişiklikler transmisyon elektron mikroskobu kullanı larak incelendi. BULGULAR Sağ mandibuladaki dördüncü premolar dişin pulpası ağır bir şekilde yaralanmıştı, fakat sonuçta geri dönüşümsüz bir nekroz oluşmadı. Sağ mandibuladaki ikinci premolar dişin pulpası ndaki yaralanma daha az ağırdı ve geri dönüşümlüydü. Sol mandibuladaki ikinci premolar dişin pulpası ise hafif ve geçici bir şekilde yaralandı. SONUÇ Çarpma şeklindeki maksillofasiyal yaralanmalar diş pulpasının dolaylı olarak yaralanması açısından incelendiğinde, oldukça geniş bir alanın yaralandığı görülür. Travmanın etkisi çarpma sahasından uzaklaşıldıkça giderek ve hızla azalır. Sinir hasarına ait ultrastrüktürel değişiklikler erken dönemde oluşur. |
3. | Erken enteral ve glütaminli enteral beslenme kolon anastomoz iyileşmesini desteklemektedir Early enteral and glutamine enriched enteral feeding ameliorates healing of colonic anastomosis İbrahim GÖKPINAR, Emin GÜRLEYİK, Mevlut PEHLİVAN, Ömer ÖZCAN, İsmet ÖZAYDIN, Arif ASLANER, Yavuz DEMİRARAN, Mustafa GÜLTEPEPMID: 16456746 Sayfalar 17 - 21 AMAÇ: Postoperatif dönemde total enteral beslenmenin erken uygulanması ve beslenme protokolüne glütamin eklenmesinin deneysel kolon anastomoz iyileşmesine etkisini araştırmak. GEREÇ-YÖNTEM: 40 Wistar-albino rat eşit sayıda denek içeren 4 gruba ayrıldı. Tüm deneklere distal sol kolon transseksiyonu ve anastomozu uygulandı. Grup 1 ve 2; geç total enteral beslenme (postoperatif 4. günden itibaren) uygulandı. Grup 3 ve 4; erken total enteral beslenme (postoperatif 6. saatten itibaren) uygulandı. Grup 2 (geç) ve 4 (erken)’te enteral beslenme protokolüne glütamin eklendi. Postoperatif 7. gün sonunda anastomoz içeren kolon segmenti çıkarılarak anastomoz patlama basıncı ve doku hidroksiprolin değerleri belirlendi. BULGULAR: Anastomoz patlama basıncı değerleri erken grupta 111.6, geç grupta 95.8 cm/su (p=0.022) bulundu. Geç enteral beslenme grupları (1 ve 2) karşılaştırıldığında glütaminli grup lehine anlamlı fark (95.8’ e 138.5 cm/su; p<0.0001) saptandı. Gerek erken, gerekse geç dönemde glütaminli enteral beslenmenin uygulandığı gruplarda en yüksek patlama basıncı değerleri (139 ve 138.5 cm/su) elde edildi. Doku hidroksiprolin miktarı erken beslenme grubunda (2440.3 µg), geç beslenme grubuna (1509.6 µg) göre anlamlı yüksek (p=0.024) bulundu. Diğer gruplar arası farklar istatistik açısından anlamsızdı. Geç enteral beslenme grupları (1 ve 2) karşılaştırıldığında glütaminli grup lehine anlamlı olmamakla (p=0.276) birlikte sayısal fark (1509.6 ya 1981.6 µg) saptandı. SONUÇLAR: Postoperatif dönemde total enteral beslenmenin erken uygulanması anastomoz direnci ve kollajen sentezini anlamlı olarak desteklemektedir. Anastomoz direnci açısından enteral yolun geç kullanıldığı durumda beslenme protokolüne glütamin eklenmesi, geç beslenme olumsuzluklarını azaltmakta ve geri döndürmektedir. Glütaminin benzer olumlu etkisi daha zayıf olmakla birlikte kollajen sentezi üzerinde de görülmektedir. Anahtar Kelimeler: Kolon anastomozu, enteral beslenme, glütamin, patlama basıncı, hidroksiprolin. |
4. | Nörojenik pulmoner ödem: Gözleme dayalı prospektif bir çalışma Neurogenic pulmonary edema: a prospective study based on observation Özkan İ AKINCI, Aylin EKER, Tülin ERDEM, Ayşe YILDIRIM, Altay SENCER, Figen ESEN, Nahit ÇAKARPMID: 16456747 Sayfalar 22 - 25 AMAÇ Bu çalışmada, beyin cerrahisi yoğun bakım servisimizde tedavi gören hastaların bazılarında aniden gelişen nörojenik pulmoner ödem tablosunun nedenleri ve klinik seyri değerlendirildi. GEREÇ VE YÖNTEM Beyin cerrahisi yoğun bakım servisinde çeşitli nedenlerle tedavi gören 223 hasta (116 erkek; 107 kadın; ort. yaş 44.4±19.5) incelendi. Bu hastalardan 5 tanesinde nörojenik pulmoner ödem meydana geldiği belirlendi. Pnömoniye bağlı olarak benzer klinik bulgular görülen hastalar çalışmaya dahil edilmedi. BULGULAR Hastalığın, nörolojik durumun ani kötüleşmesi ve beraberinde kan oksijenlenme düzeyinde bozulma şeklinde ortaya çıktığı saptandı. Nörojenik pulmoner ödem tanısı koyulan 5 hastadan 3'ünde akut hidrosefalinin, 1 hastada ise beyin anevrizmasının yeniden kanamasının bu duruma neden olduğu düşünüldü; 5. hastada sebep bulunamadı. Dört hasta 24 saat içerisinde düzelme göstererek yoğun bakım servisinden çıkarıldı. SONUÇ Nörolojik bir sorun nedeniyle tedavi görmekte olan bazı hastalarda, saatler içerisinde nörojenik pulmoner ödemin oluşabileceği ve nörolojik sorunun düzelmesiyle tablonun gerileyebileceği akılda bulundurulmalıdır. |
5. | Akut nekrotizan pankreatit: Otuz sekiz hastanın tedavi sonuçları Acute necrotizing pancreatitis: the results of the management of 38 patients Mustafa TİRELİ, Atilla YILDIRIM, Cem GÜÇLÜ, Bülent ÇALIK, Burcu DİLİÜZPMID: 16456748 Sayfalar 26 - 34 AMAÇ Bu çalışmada akut nekrotizan pankreatit nedeniyle cerrahi ve konservatif tedavi uygulanan hastalar değerlendirildi. GEREÇ VE YÖNTEM Akut nekrotizan pankreatitli 38 hasta (22 erkek, 16 kadın; ort. yaş 51.3; dağılım 16-79) uygulanan tedavi yöntemlerinin sonuçları açısından retrospektif olarak incelendi. Konservatif tedavi uygulanan grupta 15, ameliyat edilen grupta ise 23 hasta vardı. BULGULAR En sık (17 hasta) nekrotizan pankreatit nedeni safra taşı idi. Yirmi beş hastada steril nekroz ve 13 hastada enfekte nekroz olduğu belirlendi. Yirmi beş steril nekrozlu pankreatit hastası- nın 15'ine sadece konservatif tedavi, 10'una ise önce konservatif ve takiben cerrahi tedavi (altısı şüpheli tanı, üçü organ yetersizliği, bir hasta da semptomatik psödokist nedeniyle) uygulandı. Steril nekroz oluşan hastalarda ameliyatta nekrozlu bölge çıkarıldı ve sonra altısında sürekli lavaj, dördünde pasif drenaj yöntemleri uygulandı. Hastalarımızda mortalite oranı, her iki grubun toplamında %23.7, steril nekrozlu pankreatit grubunda %24.0, enfekte nekrozlu pankreatit grubunda ise %23.1'dir. Mortalite oranı, konservatif tedavi uygulanan hasta grubunda %26.7, ameliyat edilenlerde %21.7 olarak saptandı. Mortalite oranı yönünden gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı (p>0.05). Yaşayan 29 hastanın 11'inde (%38.0) çeşitli komplikasyonlar görüldü. SONUÇ Steril nekrozlu pankreatitin tedavisi tartışmalıdır. Öncelikle konservatif tedavi uygulanmalıdır. Steril nekrozlu pankreatitte ameliyat endikasyonu, yoğun konservatif tedaviye rağmen sepsis veya organ yetmezliği bulgularının devam etmesi ya da şiddetlenmesi durumunda ortaya çıkar. Enfekte nekrozlu pankreatit ise cerrahi yöntemle tedavi edilmelidir. Ameliyat, nekrozun demarkasyon hattı tamamlandıktan sonra gerçekleştirilmelidir. |
6. | Künt karaciğer travmasında uyguladığımız cerrahi yöntemlerin değerlendirilmesi Evaluation of surgical methods in patients with blunt liver trauma Sadullah Girgin, Ercan Gedik, İbrahim Halil TaçyıldızPMID: 16456749 Sayfalar 35 - 42 AMAÇ Künt karaciğer travması nedeniyle ameliyat edilen hastalar, cerrahi yöntem, mortalite ve morbidite açısından değerlendirildi. GEREÇ VE YÖNTEM Künt karaciğer travması nedeniyle ameliyat edilen 159 hasta (116 erkek; 43 kadın; ort. yaş 33.6; dağılım 15-67) travma etkeni, karaciğer yaralanma şiddeti, tanı yöntemleri, yandaş yaralanmalar, tedavi şekli, mortalite ve morbidite yönünden retrospektif olarak incelendi. Küçük karaciğer yaralanmalarında (evre I ve II) minör tedavi teknikleri uygulandı. Büyük karaciğer yaralanması (evre III, IV, V) olan 40 hastaya debridman, selektif ligasyon, omental tamponad (DSO), 12 hastaya rezeksiyonel debridman ve Pringle manevrası ile birlikte karaciğer içinde kanayan damarların direkt kontrolü (RD), 23 hastaya derin matress sütür (DMS) ve 9 hastaya perihepatik packing (PP) uygulandı. BULGULAR Travma oluşturan etkenler 102 hastada trafik kazası, 43 hastada yüksekten düşme ve 14 hastada darp idi. Yüzelli dokuz hastanı n 84'ünde büyük ve 75'inde küçük karaciğer yaralanması mevcuttu. Yandaş organlarda yaralanma 104 hastada vardı ve en sık dalak yaralanması saptandı. Ortalama kan transfüzyonu miktarı DSO'da 4.3 ünite, DMD'de 6.2 ünite, RD'de 5.5 ünite ve PP'de 9.5 ünite idi. Karaciğer onarımı için geçen ortalama cerrahi süre, DSO, RD, DMS ve PP için 34.7, 38.1, 26 ve 18.2 dk idi. Karaciğer yaralanmasına bağlı komplikasyonlar sonucu DMD grubundaki morbidite oranının, DSO ve RD grupları na göre daha yüksek olduğu belirlendi ve sonuç istatistiksel anlamlıydı (p<0.001). Büyük karaciğer yaralanmalı hastaları n %29.4'ü, küçük karaciğer yaralanmalı hastaların %12'si kaybedildi. Mortalite oranı %21.3'tü. SONUÇ Künt karaciğer travmasında uygulanan DSO ve RD yöntemleri, kan transfüzyonu miktarını ve ameliyat süresini artırmamıştır ve DMD yöntemi ile tedavi edilen gruba göre düşük mortalite ve morbidite oranına sahiptir. |
7. | Hemodinamik yönden stabil olmayan künt travmalı hastalarda noninvaziv tedavi Noninvasive management strategy in hemodynamically unstable patients with blunt trauma F Cem GEZEN, Tarık G ÇİNÇİN, Mustafa ÖNCEL, Selahattin VURAL, Ayhan ERDEMİR, Gülay DALKILIÇ, Cengiz MENTEŞ, Barış TÜZÜNPMID: 16456750 Sayfalar 43 - 50 AMAÇ Batın yaralanmalarında cerrahi dışı yaklaşımlar; mortalite riskini artırmadan, hastaların cerrahi girişim uygulanmadan tedavisini amaçlar. Bu çalışmada invaziv olmayan tedavi stratejisiyle tedavi edilen hastalar sunuldu. GEREÇ VE YÖNTEM Bu çalışmada 1 Haziran 2000 ile 1 Haziran 2001 (invaziv olmayan tedavi yaklaşımı uygulamasının ilk yılı) tarihleri arasında başvuru anında hemodinamik olarak anstabil olan 63 batın travmalı hasta (50 erkek; 13 kadın; dağılım 8-61 yaş) değerlendirildi. Olgular erken cerrahi, geç cerrahive konservatif yaklaşımla tedavi edilenler olmak üzere üç grupta incelendi. BULGULAR Başvuru anında instabil 63 künt batın travmalı hasta saptandı. Grup 1 (n=14) ve Grup 2'deki (n=10) hastalar erken veya geç [ortalama 7 saat (2 ile 20 saat) gözlem süresi sonrası] ameliyata alındı. Grup 3 (n=39) hastalarına cerrahi girişim gerekmedi. SONUÇ Travma hastalarının çoğu başvuru anında instabil olsalar da başlangıç sıvı replasmanına cevap verirler ve cerrahi tedavi gerektirmezler. Bu hastalarda solid organ yaralanmalarını, bilinci açık hastalarda ise içi boş organ yaralanmalarını gösteren en önemli teknik olmasada yakın monitörizasyon ve tekrarlayan batın muayeneler içeren invaziv olmayan tedavi stratejisi cerrahi girişim gerekecek hastaların seçiminde uygun bir yöntem olabilir. |
8. | Çocuk apandisitlerinde düz karın radyografisi bulgularına yönelik bir değerlendirme: 424 çocuk içeren bir serinin sonuçları An evaluation of individual plain abdominal radiography findings in pediatric appendicitis: results from a series of 424 children Çiğdem Ulukaya DURAKBAŞA, İnkılap TAŞBAŞI, Ahmet Nadir TOSYALI, Murat MUTUS, Varol ŞEHİRALTI, Ebru ZEMHERİPMID: 16456751 Sayfalar 51 - 58 AMAÇ Akut apandisiti olan çocuların düz karın radyografisi (DKG) bulgularının derlenmesi ve bu bulguların her birinin tanısal değerini ortaya koyarak; konuyla ilgili yayınlamış çalışmalar ışığında yorumlanması amaçlandı. GEREÇ VE YÖNTEM Apandisit öntanısı ile ameliyat edilen 424 çocuğu içeren grup (278 erkek; 146 kız; ortanca yaş 10; dağılım 11 ay - 17 yıl) önceden belirlenmiş sekiz DKG bulgusu ile değerlendirmeye alındı. Her bir bulgu için duyarlılık, seçicilik, pozitif ve negatif sonucu belirleme değerleri ayrı ayrı hesaplandı. BULGULAR Ameliyat bulguları ve patolojik değerlendirme ile hastaların 378'inde (%89) apandisit mevcuttu, 46 (%11) hastada ise appendiks normaldi. Bunların 20'sinde (%5) başka karın içi patolojik bulgu saptandı. DKG bulguları içinde, kalsifiye fekalit, sağ alt kadranda kitle görünümü, psoas silinmesi ve lokalize lümen dışı hava bulgularının seçiciliği çok yüksekti; appendiks normalse bu bulguların görülme olasılığı çok zayıftır. Değerlendirilen DKG bulgularının hepsinin duyarlılığı düşük bulunmakla beraber, apandisiti olan olgularda genişlemiş tranvers kolon ve/veya sağ alt kadranda tek hava-sıvı seviyesi bulgularının görülme olasılığı diğerlerinden daha yüksektir. SONUÇ Ayırıcı tanıda apandisit olasılığını tamamen ortadan kaldırabilecek tek bir DKG bulgusu olmamakla beraber, olası DKG bulgularına yönelik temel bilgilere sahip olmak, çocuklarda akut karın ağrısı ile ilgilenen hekimlerin karar mekanizmasında etkide bulunabilir. |
9. | 112 Acil Sağlık Hizmetleri’nde görevli doktorların temel yaşam desteği, ileri kardiyak yaşam desteği ve doktorun adli sorumlulukları konularındaki bilgi düzeylerinin değerlendirilmesi Assessment of physicians employed in emergency medical services about their level of knowledge on basic life support, advanced cardiac life support and medicolegal responsibilities Suat KIMAZ, Suna SOYSAL, Arif H ÇIMRIN, Türkan GÜNAYPMID: 16456752 Sayfalar 59 - 67 AMAÇ Bu çalışmada, 112 Acil Sağlık Hizmetleri'nde görevli doktorları n temel yaşam desteği (TYD), ileri kardiyak yaşam deste- ği (‹KYD) ve doktorların adli sorumluluğu (DAS) hakkındaki bilgi düzeyleri ve bunu etkileyen faktörler değerlendirildi. GEREÇ VE YÖNTEM 112 Acil Sağlık Hizmetleri'nde görevli 53 doktor (43 erkek; 10 kadın; ort. yaş 39; dağılım 28-50), demografik veriler ve bilgi düzeylerini etkileyebilecek verilerden oluşan anket formunu doldurup, TYD, ‹KYD ve DAS ile ilgili 25 adet çoktan seçmeli soruyu yüz yüze görüşme yöntemi ile yanıtladılar. ‹statistiksel hesaplamalarda Mann-Whitney U-testi ve Kruskal-Wallis Varyans Analizi testleri kullanıldı. BULGULAR Bilgi düzeyi ortalaması 100 puan üzerinden 45.4 olarak bulundu. Birden fazla kurs gören ve 112 Acil Sağlık Hizmetleri'nde bir yıldan uzun süredir görevli doktorların bilgi düzeyleri diğerlerine göre yüksek idi (p=0.012; p=0.015). SONUÇ 112 Acil Sağlık Hizmetleri'nin gelişmesi için bu sistemde çalışan doktorlara yönelik hizmet içi eğitim programları geliştirilmeli ve bilgi düzeyleri yükseltilmelidir. |
10. | Gecikmiş diyafragma hernisi onarımı sırasında saptanan ve eski bir penetran torakoabdominal travma sonucu oluşmuş intratorasik splenozis Intrathoracic splenosis secondary to previous penetrating thoracoabdominal trauma diagnosed during delayed diaphragmatic hernia repair Ali AKTEKİN, Günay GÜRLEYİK, Alper ARMAN, Hüseyin PEKCAN, Abdullah SAĞLAMPMID: 16456753 Sayfalar 68 - 70 İntratorasik splenozis, torakoabdominal bir yaralanmadan sonra görülen asemptomatik bir hastalıktır. Göğüs boşluğunda yer işgal eden bir kitledir ve malign lezyonlar başta olmak üzere diğer kitlelerden ayırt edilmesi gerekir. Bu yazıda, 25 yıl önce geçirilmiş penetran sol torakoabdominal travma öyküsü olan ve kliniğimize nonspesifik solunum sistemi şikayetleriyle başvuran 50 yaşındaki erkek hasta sunuldu. Akciğer grafisi ve toraksın manyetik rezonans incelemeleri ile diyafragma hernisine bağlı göğüs boşluğunda kitle teşhisi koyulan hastada, ameliyat sırasında intratorasik splenozis tespit edildi. Diyafram hasarı, dalak dokuları çıkarıldıktan sonra onarıldı. |
11. | Travmaya bağlı bir akciğer kist hidatiği rüptürü: Olgu sunumu Traumatic rupture of a pulmonary hydatid cyst: a case report Ekber ŞAHİN, Melih KAPTANOĞLU, Aydın NADİR, Canan CERANPMID: 16456754 Sayfalar 71 - 75 On yaşındaki bir kız çocuğunda hidatik kist rüptürüne bağlı travmatik hidropnömotoraks gelişti. Hastaya şüpheli bronşial rüptüre bağlı, uzun süreli masif hava kaçağı nedeniyle sağ posterolateral torakotomi yoluyla kistotomi yapıldı. Hastanın ameliyat sonrası 13. ayında dispne ve göğüs röntgeniyle belirlenen akciğer çöküntüsü Heimlich valfi kullanılarak tedavi edildi. Akciğer kist hidatiği komplikasyon ortaya çıkmadıkça uzun süreli asemptomatik kalabilir. Ülkemizde hidatik hastalığın görülme sıklığı yüksek olduğu için, bu durum hidropnömotoraks olan hastalarda göz önüne alınmalıdır. Heimlich valfi kullanımı persistan hava kaçağının tedavisinde iyi bir seçenek olabilir ve cerrahiye olan ihtiyacı azaltabilir. |
12. | Rektus kılıfı hematomu: Olgu sunumu A case of rectus sheath hematoma Zülfikar KARABULUT, İlker ABCI, Hatice LAKADAMYALI, Önder GEBEDEKPMID: 16456755 Sayfalar 76 - 78 Rektus kası kılıfı hematomları, epigastrik damarların veya rektus kasının yırtılması sonucu meydana gelen ve nadir görülen durumlardır. Genellikle infraumblikal bölgede oluşur ve kolaylıkla karın içi enşamasyonlu hastalıklar ve tümörleri ile karıştırılırlar. Bu yazıda şiddetli karın ağrısı, bulantı, kusma şikayetleriyle kliniğimize başvuran 70 yaşındaki kadın hasta sunuldu. Ultrasonografi ve karının bilgisayarlı tomografisinde rektus kılı- fı hematomu saptandı. Hasta yatak istirahati, kan transfüzyonu, sıvı ve analjezik ilaç tedavisi ile sorunsuz iyileşti. Kesin tanı için bilgisayarlı tomografi yöntemi seçilmelidir. İdeal tedavi konservatiftir. |
13. | Ankilozan spondilitli bir olguda travma sonrası servikal Chance kırığı: Olgu sunumu Posttraumatic Chance fracture of the cervical spine in a case with ankylosing spondylitis: a case report H Mustafa ÖZDEMİR, Ömer ERKOÇAK, Mehmet DEMİRAYAK, Tunç ÖGÜNPMID: 16456756 Sayfalar 79 - 82 Ankilozan spondilitte omurgayı oluşturan kemik ve bağ yapı- lardaki kırılganlık sonucu küçük travmalarda bile omur kırığı oluşabilir. Kırıklar sıklıkla torakolomber bölgede, nadiren servikal bölgede meydana gelir. Bu yazıda ankilozan spondiliti olan ve yüksekten düşme sonrası alt ekstremitede güçsüzlük ve yürüme güçlüğü şikayetleriyle kliniğimize başvuran 52 yaşında erkek hasta sunuldu. Nörolojik muayenede giderek artış gösteren motor fonksiyon kaybı vardı. Manyetik rezonans görüntülemede servikal beşinci ve altıncı omurlar seviyesinde Chance kırığı saptandı. Ameliyatta tek seanslı anterior füzyon, stabilizasyon ve posterior dekompresyon yapıldı. Ameliyat sonrası nörolojik tabloda giderek artan düzelme görüldü. Hasta ameliyat sonrası yedinci günde akciğer yetersizliği nedeniyle kaybedildi. |