AMAÇ: Bu çalışmada, deneysel olarak tıkanma sarılığı oluşturulmuş sıçanlarda Türk gül yağının (Rosa Damascena) karaciğer hasarı üzerindeki etkileri değerlendirildi.
GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışma kapsamında 40 Wistar-Albino sıçanı, Sham (kontrol), tıkanma sarılığı (TS) ve gül yağı tedavisi (GY) olmak üzere üç gruba ayrılmıştır. TS ve GY gruplarında safra yolları bağlanarak tıkanma sarılığı oluşturulmuş, GY grubuna ek olarak 7 gün boyunca günlük 100 mg/kg oral Türk gül yağı uygulanmıştır.
BULGULAR: Biyokimyasal incelemelerde, TS grubunda aspartat aminotransferaz (AST), alanin aminotransferaz (ALT), alkalin fosfataz (ALP), gama glutamil transferaz (GGT) gibi karaciğer ve safra yolu hasar enzimlerinin anlamlı derecede arttığı, GY grubunda ise bu değerlerin belirgin şekilde azaldığı görülmüştür. Ayrıca, oksidatif stres belirteçlerinden malondialdehit (MDA) ve miyeloperoksidaz (MPO) düzeylerinin TS grubuna göre GY grubunda daha düşük olduğu tespit edilmiştir. Antioksidan enzimlerden glutatyon peroksidaz (GSH-Px) ve süperoksit dismutaz (SOD) seviyeleri GY grubunda daha yüksek bulunmasına rağmen, bu değişiklikler istatistiksel anlam taşımamıştır. C-reaktif protein (CRP) seviyeleri, TS grubuna kıyasla GY grubunda beklenenden daha yüksek ölçülmüş ve bu durumun çalışma süresi ve doz tasarımı ile ilişkili olabileceği öne sürülmüştür. Histopatolojik incelemeler, TS grubunda karaciğerde belirgin portal inflamasyon, safra duktusu proliferasyonu, polimorfonükleer lökosit (PMNL) infiltrasyonu, nekroz ve fibrozis bulgularının olduğunu göstermiştir. GY grubunda bu histopatolojik bulguların belirgin şekilde azaldığı, örneğin safra duktusu proliferasyonu ve nekrozun daha hafif seviyelerde izlendiği tespit edilmiştir (p<0.001). Ayrıca, bağ dokusu ve kollajen artışının TS grubuna göre GY grubunda daha düşük olduğu görülmüştür.
SONUÇ: Türk gül yağının literatürde bildirilen antienflamatuvar ve hepatoprotektif etkileri, bu çalışmada literatürde olmayan şekilde ilk defa oral olarak verilerek gül yağının koruyucu etkileri gözlemlenmiştir. Özellikle tıkanma sarılığına bağlı akut karaciğer hasarını azaltmada etkinliği gösterilmiştir. Ancak, bazı biyokimyasal parametrelerde (ör. CRP ve MDA) beklenmeyen sonuçlar, deney süresinin kısa olması, örneklem büyüklüğünün sınırlılığı ve gül yağı dozlarının çeşitlendirilememesiyle açıklanabilir. Sonuç olarak, Türk gül yağı, karaciğer hasarını azaltıcı ve inflamasyonu önleyici etkileri ile öne çıkan bir doğal ürün olarak değerlendirilmiştir. Bu çalışmanın bulguları, Türk gül yağının tıkanma sarılığına bağlı karaciğer hasarında umut verici bir tedavi seçeneği olabileceğini göstermektedir. Daha geniş kapsamlı ve farklı dozların değerlendirileceği ileri çalışmalar gereklidir.
BACKGROUND: This study investigates the effects of Turkish rose oil (Rosa damascena) on liver damage in rats with experimentally induced obstructive jaundice.
METHODS: A total of 40 Wistar-Albino rats were divided into three groups: Sham (control), Obstructive Jaundice (OJ), and Rose Oil treatment (RO). Obstructive jaundice was induced by bile duct ligation in the OJ and RO groups. The RO group received 100 mg/kg of oral Turkish rose oil daily for seven days.
RESULTS: Biochemical analysis showed significantly elevated levels of liver and biliary injury markers, including aspartate aminotransferase (AST), alanine aminotransferase (ALT), alkaline phosphatase (ALP), and gamma-glutamyl transferase (GGT), in the OJ group. These markers were significantly reduced in the RO group. Additionally, oxidative stress markers such as malondialdehyde (MDA) and myeloperoxidase (MPO) were lower in the RO group compared to the OJ group. Although levels of antioxidant enzymes, including glutathione peroxidase (GSH-Px) and superoxide dismutase (SOD), were higher in the RO group, the differences were not statistically significant. Interestingly, C-reactive protein (CRP) levels were unexpectedly higher in the RO group than in the OJ group, possibly due to the study duration or dosing protocol. Histopathological examination revealed significant portal inflammation, bile duct proliferation, polymorphonuclear leukocyte (PMNL) infiltration, necrosis, and fibrosis in the OJ group. Conversely, the RO group showed substantial reductions in these pathological features, including milder bile duct proliferation and necrosis (p<0.001). Additionally, connective tissue expansion and collagen deposition were significantly lower in the RO group compared to the OJ group.
CONCLUSION: The anti-inflammatory and hepatoprotective effects of Turkish rose oil, previously reported in the literature, were demonstrated in this study for the first time through oral administration. The findings highlight its potential in mitigating acute liver damage caused by obstructive jaundice. However, some unexpected biochemical results (e.g., elevated CRP and MDA levels) may be attributed to the short study duration, limited sample size, and lack of dose variation. Overall, Turkish rose oil emerges as a promising natural agent with significant hepatoprotective and anti-inflammatory properties. These results suggest that it may serve as a potential therapeutic option for liver damage associated with obstructive jaundice. Further studies are warranted to investigate varying dosages, longer treatment durations, and larger sample sizes to better understand its therapeutic potential.