BACKGROUND: We reviewed the outcome of 66 patients with 100 pressure sores between 1984 and 2002.
METHODS: In the current study, 100 pressure sores in 66 patients (45 male, 21 female; mean age 39.4; range 13 to 80 years) who underwent surgical repair of presure sores reconstructed using myocutaneous or fasciocutaneous flaps, skin grafts, excision and closure.
RESULTS: The risk factors for pressure sores included acute trauma-induced spinal cord injury in 40 (61%) patients with paraplegia and in 5 (7%) patients with quadriplegia; congenital spina bifia and multiple sclerosis in 7 (11%) patients and prolonged immobilization in 14 (21 patients) patients. We achieved an overall pressure sore recurrence rate of 22% and overall patient recurrence of 24% in a-3-year follow-up. The recurrence rates according to anatomic sites; 23% (10 of 43) for the ischial pressure sore, sacral 21% (8 of 37), and trochanteric 20% (4 of 20). Fasciocutaneous and myocutaneous flap reconstructions were the most durable, as they were associated with 17% (6 of 34) and 12% recurrence rates (5 of 39).
CONCLUSION: To reduce the recurrance rates the authors advocate the use of myocutaneous and fasciocutaneous flaps instead of skin grafts or direct closure for the coverage of pressure sores.
AMAÇ: Evre 3 ve evre 4 bası yaraları nedeniyle ameliyat edilen hastalarda uygulanan cerrahi tedavi yöntemleri ve sonuçları retrospektif olarak değerlendirildi.
GEREÇ-YÖNTEM: 1984-2002 tarihleri arasında toplam 66 hastada (45 erkek, 21 kadın; ortalama yaş 39.4; dağılım 13-80) 100 bası yarası, fasyokütan flep, muskülokütan flep, kısmi kalınlıkta deri greftlemesi ve primer onarım teknikleriyle tedavi edildi.
BULGULAR: Altmış altı hastanın 40’ı (%61) paraplejik, 5’i (%7) kuadriplejik, 9’u (%14) uzun süredir yatağa bağımlı ve 5’i (%7) debilizan hasta, 7’si (%11) ise multipl skleroz ve spina bifida hastası idi. Ameliyat sonrası uzun süreli izlemde hastaların %24’ünde (16/66) ve tedavi edilen bası yaralarının %22’sinde (22/100) nüks saptandı. Nükslerin %23’ü (10/43) iskiyon, %21’i (8/37) sakrum ve %20’si (4/20) trokanter bölgesinde idi; %42’si eksizyon ve primer onarım, %17’si (6/34), fasyokütan flep cerrahisi ve %12’si (5/39) müskülokütan flep cerrahisi yöntemi sonrasında meydana geldi.
SONUÇ: Greftleme ve primer onarım gibi yöntemlerde nüks oranlarının daha yüksek olduğu, fasyokütan veya muskülokütan fleplerin tedavide kullanımıyla bu nüks oranlarının belirgin düzeyde azaltıldığı belirledik.