p-ISSN: 1306-696x | e-ISSN: 1307-7945
Volume : 2 Issue : 2 Year : 2024

Quick Search

SCImago Journal & Country Rank
Turkish Journal of Trauma and Emergency Surgery - Ulus Travma Acil Cerrahi Derg: 2 (2)
Volume: 2  Issue: 2 - September 1996
1.
TRAVMA VE İNFEKSİYON
Serdar Uzel, Arif Atahan Çağatay, Halit Özsüt
Pages 118 - 123
Abstract |Full Text PDF

2.THE EFFECT OF KETOROLAC TROMETHAMINE ON POSTOPERATIVE ADHESION FORMATION
Ali Çalıkuşu, Kayhan Özkan, Zafer Malazgirt, Necati Özen
Pages 124 - 128
Cerrahi travma sonrası gelişen yapışıklıklar, hasarlı dokunun onarımı için gelişen fibroproliferatif inflamatuar cevabın doğal sonucudur. Prostaglandinler inflamatuar cevabın en güçlü mediatörleridir. Çalışmamızda kullandığımız Ketorolak Trometamin, non-steroid anti-inflamatuar bir ilaç olup potent analjezik etkisi ve parenteral formunun olması nedeni ile postoperatif ağrı tedavisi için önerilmektedir. Bu çalışmada sıçanlar üzerinde deneysel adezyon modeli oluşturuldu ve Ketorolak Trometamin'in adezyon oluşumu üzerine etkisi incelendi 1mg/kg dozunda kullanıldığında inflamasyonu inhibe ederek adezyon oluşumunu engellediği görüldü.
The adhesions which arise after surgical injury are the natural result of fibroproliferative inflamatory respond for repair of the damaged tissue. Prostaglandins are the strongest mediators of the inflamatory respond. Ketorolac trometamine is a nonsteroid anti inflamatory drug (NSAI) and is recommended f or the postoperative pain treatment because of its potent analgesic effect and parenteral form. In this study, an experimental postoperative adhesion model was performed on rats then, the effect of Ketorolac tromethamine on adhesion formation was examined. When we administered 1mg/kg Ketorolac tromethamine the inflamation in inhibited and the adhesion is formation reduced at the beginning of fibroproliferative inflamatory respond.

3.BENEFITING FROM THE ALT AND AST VARIANCES IN THE EVALUATION OF PATIENTS WITH ABDOMINAL TRAUMA
Mustafa Turan, M Şehsuvar Gökgöz, Cihan Yıldırır, Bahattin Dalkılıç, Turgut Ceran
Pages 129 - 132
Karın travmalarının teşhisinde Fizik Muayene (FM) tek başına yeterli olamayabilmektedir. Diagnostik Peritoneal Lavaj (DPL) ve Bilgisayarlı Tomografiden yararlanmak teşhis hatalarını azaltmada çok yararlı olur. Ancak BT'nin içi boş organ yaralanmalarında spesifikliği azdır, ayrıca unstabil hastalarda zaman kaybına, kontrastlı çalışmalarda ise allerjik komplikasyonlara neden olabilir. DPL işlemi sırasında karın içi organ yaralanmaları olabilir, ayrıca bu işlem retroperitoneal yaralanmaların teşhisinde yetersiz kalabilmektedir. Çalışmamızda karaciğer ve diğer karın içi organ yaralanmalarının teşhisinde ileri tetkik ve tedaviyi yönlendirmede serum Aspartate Aminotransferaz (AST) ve Serum Alanın Aminotransferaz (ALT) değerlerinde değişimlerden yararlanmayı amaçladık. Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Servisine Genel Vücut Travması (GVT) ile başvuran hastaların, karın içi travma şüphesi olan 260'ı çalışma kapsamına alındı. Hastaların yaralanmaları kaydedilip, Yaralanma Şiddeti Skoru (YSS) hesaplandı. Bu hastaların 47'sinde karın içi yaralanma mevcuttu. Karın içinde laserasyonu olan hastaların serum AST değerleri 179 4 U/L ve ALT değerleri 181 2 U/L iken, laserasyonu olmayan hastalarda sırasıyla 60 2 U/L idi ve farklılıklar istatistiksel olarak anlamlıydı (p<0.01). Hastaların serum AST ve ALT düzeylerinde artış karaciğer ve diğer karın içi organlardaki travmaların şiddeti ile doğru orantılıydı. Hastaların AST ve ALT değerlerindeki değişimler karın içi travmalarının değerlendirmede ileri tetkik ve tedavilerini yönlendirmede yararlı olacaktır.
A single physical examination is unreliable in the definitive of abdominal injury. Diagnostic Peritoneal Lavage (DPL) and abdominal computerized tomography (CT) has been shown to greatly reduce the risk of missed injuries. But the specificity of CT in hollow organ injuries is less, and also can cause time loss in unstable patient, and allergic complications in studies with contrast matter. While DPL is being performed iatrojenik intraabdominal injuries can happen and it is very also inaccurate diagnosing retroperitoneal injuries. In our study, we aimed to benefit from the variances in serum Aspartate Aminotransferase (AST) and serum Alanin Aminotransferase (ALT) values for giving direction to the detailed examination and treatment of liver and other intraabdominal injuries. Among the patients who applied Cumhuriyet University Faculty of Medicine Emergency Service with blunt abdominal trauma, 260 of them were taken in to the context of the study. All of the injuries sustained were noted after completion of the evaluation, and the Injury Severity Score (ISS) was calculated. 47 of these patients had intraabdominal injury. While mean serum AST values were 179 4 U/L and ALT values were 181 2 U/L in patients with intraabdominal injuries, these values were 60 2 U/L and 56 4 U/L respectively in patients with any injuries and the differences were statistically significant (p<0.01). The increase in the serum AST and ALT levels of the patients were directly proportional with the intensity of liver and other intraabdominal organ traumas. The variences in the patients' AST and ALT values, are beneficial in giving direction to the evaluation, detailed examination and treatment of intraabdominal traumas.

4.EMERGENCY CENTER ORGANIZATION FOR MASSIF PATIENT ADMISSION DUE TO MASS GATHERING CATOS TROPHIES
Hakan Acar, Selahattin Vural, Mehmet Yıldırım, Zeki Çavuşoğlu, Yaman Öztürk, Ergin Olcay
Pages 133 - 135
Acil sağlık hizmetleri üç kategoride incelenmektedir. Bunlar; bireysel acil sağlık hizmeti, büyük kazalar ve felaketlerdir. Bireysel acil sağlık hizmeti, hastaneler ve acil servislerin rutin isleri arasındadır. Felaketler ise sağlık ekiplerinin dışında sivil savunma örgütlerinin de katıldığı geniş bir organizasyon gerektirir. Büyük kazalar, hastanelere çok sık gelmezler, fakat geldiğinde de tüm hastane düzenini altüst ederler. Bu nedenle kitlesel kazalar ancak, hazırlıklı ve planlı olunduğunda az kayıpla ve sekelle atlatılabilir. Konumu nedeniyle sık sık büyüyen kazalara bağlı kitlesel hasta başvurusu ile karşılaşan hastanemiz acil servisinde, başvuru sırasında başhekim muavinliği başkanlığında kriz masası oluşturulmaktadır. Bu kurulun bir çok tıbbi ve sosyal sorunu çözdüğünü saptadık ve tecrübemizin ülkemiz koşullarına uygun olduğunu düşünüyoruz.
Emergency health services are considered under three categories. These are emergency health services for individual needs, major accidents and disarters. Emergency health services directed to individuals are rountly practisized in emergency clinics. On the other hand disarters require large organisations including the help of civilian health services. Major accidents are rare but they create enormaus difficulties for routine services in hospitals. Therefore training, organisation and planing of emergency health services, is the only way to solve such problems with minimal mortality and morbidity. We confront frequently with such major accidents, because of the location of our hospital. In these paper we would like to give some information about the organisation of our emergency health services in such accidents, which includes a crysis commitee under the management of on assistant director and proved to be effective in our conditions.

5.THE PROGNOSTIC FACTORS IN PATIENTS WITH BLUNT ABDOMINAL TRAUMA
Nuh Zafer Cantürk, Nihat Zafer Utkan, Cihan Yıldırır, Fevzi İçli, Mustafa Dülger
Pages 136 - 140
Travma sonucu ölüm resusitasyon, anestezi, cerrahi teknik ve postoperatif yoğun bakımdaki gelişmelere rağmen yüksek seyretmeye devam ediyordu. Multiple travma sonrası, önlenebilecek ölümlerin çoğu künt travmaya tanıyı koymada ve onu kontrol etmedeki başarısızlığa bağlı idi.
The death rate from trauma continues to rise despite improved prehospital care as well as advances in resuscitation, anesthesia, surgical technique and postoperative intensive care. The majority of deaths which could be prevented after multiple trauma are due to failure to detect and manage blunt abdominal injuries successfully.

6.FUNGAL INFECTION IN BURNS
M İlhan Yıldırgan, Mahmut Başoğlu, Cemal Gündoğdu, Ahmet A Balık, Nesrin Nalbantoğlu, Durkaya Ören
Pages 141 - 144
Fungal ve bakteriyel yanıklardaki deneyimlerimizi değerlendirmek için prospektif bir çalışma gerçekleştirdik. "Yedi yıllık bir süre içerisinde Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi servisine başvuran yanıklı 124 hastanın 38'inde (%30.6) fungus izole edildi. Yanık yara enfeksiyonu tespit edilen hastaların yanık yüzdeleri %30'un üzerindeydi. Teşhis biopsi materyalinin histopatolojik incelenmesi ile konuldu. Dokuz hasta (%23,7) fungal invazyon nedeni ile kaybedildi. İki hastaya (%5,3) hastalığın ortadan kaldırılması amacı ile amputasyon yapıldı. İnvaziv sepsis başlamadan önce agressif cerrahi ve yanık tedavisi esnasında gerekli olmadıkça, geniş spektrumlu antibiyotiklerin kullanımının kısıtlanması yasamı tehdit eden fungal enfeksiyonlarının önlenmesinde önemli rol oynayacaktır.
To evaluate our experience with fungal burn wound infections, we performed a prospective study for comparison with bacterial burn wound infection. Within a 7 year period, 124 patients were admitted with burns to Department of General Surgery Atatürk University School of Medicine. All patients with burn wound infection had massif injury, with burn size averaging greather than 30% of the total body surface. The diagnosis was supported in each cases by histologic study of biopsy material. Fungi were recovered from 38 (30,6%) of the 124 patients. Nine patients (23,7%) died from fungal invasion. Two patients (5,3%) required amputation to eradicate disease. Agressive surgical management of the burn wound before the onset of invasive fungal sepsis, and restriction of the use of broad-spectrum antibiotics to the treatment of verified bacterial infection can best prevent this life-threatening complication.

7.PEDIATRIC TRAUMA AND ITS COMPLICATIONS; THE IMPACT OF EDUCATION AND HEALTH POLICY
Turan Kanmaz, İ Haluk Gökçora, Metin Kutay, Hüseyin Dindar, Meral Barlas, Selçuk Yücesan
Pages 145 - 150
1984-1995 yılları arasında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalına fiziksel travma nedeniyle başvuran 108 hasta retrospektif ve prospektif olarak değerlendirildi. Sonuçlar 1987-1990 yılları arasında Türkiye il ve ilçe merkezlerinde kayda geçmiş travmaya bağlı çocuk ölüm nedenleriyle karşılaştırıldı. Travma öncesi, sırası ve sonrasında alınabilecek önlemler ortaya kondu. Toplum, sağlık personeli, aile ve çocuk eğitimi gibi aktif önlemler yanında, konut ve çevre düzeni, oyuncak ve araçların yapım özellikleri, toksik veya zararlı olabilecek malzemeler, taşıtlar üzerine alınabilecek yasal zorunluluklar gibi pasif önlemler önerildi. Travma sonrası komplikasyonlar ve ölümlerin azaltılabilmesi için ulusal düzeyde travma puanlama sistemleri ve bunlara bağlı oluşturulabilecek hasta yönlendirim (triage) düzenekleri tartışıldı.
A retrospective and prospective evaluation was performed in 108 physical trauma patients, admitted to the Department of Pediatric Surgery Ankara University School of Medicine during 1984-1995. The results were compared to the causes to the causes of "pediatric trauma death registry" of Turkey's provinces and counties. Pre-event, event, and postevent prevention strategies were discussed. Active methods such as house and environmental design, engineering of toys and devices, legislation on toxic household agents, potential hazards and vehicles were suggested. National trauma scoring systems and patient triage organizations were discussed in order to minimize traumatic complications and death.

8.RETROSPECTIVE ANALYSIS OF BLUNT ABDOMINAL TRAUMAS FROM 1985 THROUGH 1995
Müfide Nuran Akçay, M İlhan Yıldırgan, Fehmi Çelebi, M Yavuz Çapan, Saadettin Çelik, Murat Polat, Durkaya Ören
Pages 151 - 155
Kliniğimizde 1985-1995 yılları arasında künt karın travması nedeni ile opere edilen 262 hastanın kayıtları retrospektif olarak incelendi. Hastaların 218'i (%83.2) erkek, 44'ü (%16.8) kadın idi. Hastaların %58.7'si 0-20 yaş grubunda yer alıyordu. %54.0 sıklık ile dalak en çok yaralanan organdı. En önemli künt karın travması nedeni %51.1 sıklık ile trafik kazaları idi. Laparotomi endikasyonuna en sık olarak klinik bulgular ve peritoneal lavaj ile karar verildi. Postoperatif komplikasyon oranı %23.8, mortalite oranı %9.1 (24 vaka) idi. Kaybedilen hastaların 20'sinde (%83.3) multisistem yaralanması, 4'ünde (%16.7) ise sadece batın içi organ yaralanması vardı.
In this study, records of 262 patients who were operated because of blunt abdominal trauma in Atatürk University Faculty of Medicine General Surgery Department between 1985 and 1995 were reviewed. Of these 262 patients, 218 (832%) were male, 44 (16.8%) were female, and 58.7% ws in the range between 0-20 years old. Spleen was the most injured organ with an incidence of 54.0. Major cause was traffic accident in 51.1%. The indications of laparotomy were mostly based on the clinical findings and peritoneal lavage. Postoperative complication rate was 23.8, and mortality rate was 9.1% (24 cases). Four (16.7%) of the fatalities had only one intraabdominal organ injury, and 20 (83.3%) had multysystem injury.

9.PHTHISIS IN PENETRATING EYE TRAUMA: RISK FACTORS
İrfan Perente, Cahit Özgün, Sunguralp Turgut, Tunç Ovalı, Ercan Öngör
Pages 156 - 157
1988-1992 yılları arasında İstanbul Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı, acil polikliniğine müracaat eden, delici göz yaralanması olan 770 olgunun takipleri sırasında 90 gözde fitizis gelişimi görüldü. Fitizis gelişimine etki eden faktörler; olguların 40 yaşından büyük olması, yaralanmaların en sık evde meydana gelmesi, korneaskleral olması, giriş vizyonunun 0.1'den kötü olması, iris prolapsusunun, hifemanın, lens hasarının ve göz içi kanamasının varlığı olarak değerlendirildi.
Of 770 eyes sustaining penetrating eye trauma and presenting at the Emergency Unit of Department of Ophthalmology Istanbul Faculty of Medicine between 1988 and 1992, 90 were found to develop phthisis during falow-up. Factors affecting phthisis were age above 40 years, home injuries, corneoscleral localization presenting vision lower than 0.1 and presence of iris prolapse, hyphema, lens injury and vitreaous hemorrhage.

10.DEPRESSED SKULL FRACTURES (A RETROSPECTIVE ANALYSIS OF 162 CASES ACCORDING TO PAEDIATRIC AND ADULT GROUPS)
Ali İhsan Ökten, Rüçhan Ergün, Gökhan Akdemir, Çetin Evliyaoğlu, İsmail Sertel, Ali Rıza Gezici, Yamaç Taşkın
Pages 158 - 163
Kliniğimizde Ocak 1990-Haziran 1995 yılları arasında 1255 kafa travmalı hasta yatırılarak tedavi edilmiştir. Bu hastalardan 162'sinde (%12.5) çökme kırığı saptanarak bu çalışmaya dahil edilmiştir. 162 hastanın 75'ini (%46.2) çocuk (0-16 yas), 87 (%53.8) tanesini erişkin (17yaş ve üzeri) yaş grubu oluşturmuştur. Biyolojide, çocuklarda düşme, erişkinlerde ise trafik kazaları ilk sırayı almıştır. Hastaların klinik tablosu Glasgow Koma Skalasına (GKS) göre değerlendirilmiştir. Çökme kırığı, her iki yaş grubunda da en fazla parietal bölgede saptanmıştır. Çocuklarda kapalı, erişkinlerde ise açık çökme kırıkları daha fazla görülmüştür. Her iki yaş grubunda da çökme kırığı ile birlikte en fazla görülen patoloji kontüzyondur. Hastaların 129'una (%80) cerrahi, 33 'üne (%20) konservatif tedavi yapılmıştır. Açık çökme kırıklarında dura ve/veya beyin laserasyonu çocuklarda %59, erişkinlerde ise %71 oranında bulunmuştur. Komplikasyon olarak posttravmatik erken epilepsi, çocuklarda %8, erişkinlerde ise 10.3 oranında, enfeksiyon ise çocuklarda %4, erişkinlerde ise %9 oranında tespit edilmiştir. Sonuçlar Glasgow Sonuç Skalasına (GSS) göre değerlendirilmiştir. Tam iyileşme çocuklarda %84, erişkinlerde %60 oranında olurken, mortalite oranı ise erişkinlerde %17, çocuklarda %4 olarak bulunmuştur.
1255 patients with head trauma were hospitalized in our clinic between January 1990 and June 1995. Only 162 cases who had depressed skull fractures were accepted for this study. 75 (46.2%) of them were in paediatric age (0-16) and 87 (53.8%) patients were in adult group (17 and above). The most frequent aetiological factors were falling in paediatric group and motor accidents in adults. The neurological state of the patients were assessed by Glasgow Coma Scale (GCS). The most common location of depressed fracture of the skull was at parietal bone in both groups while closed fractures in paediatric age and open type depressed fractures in adult group were seen frequently The most accompaniment pathology of depressed skull fractures was cerebral contusion in both groups. 129 patients (80%) were managed surgically while 33 of them (20%) were treated by conservative procedures. In open depressed fractures, we observed dura and/or brain laceration in 54% of paediatric age and 71% of adult group. As complications, posttraumatic epilepsy was observed 8% in children, 10.3% in adult group and rate of infection was 4% in children, 9% in adults. According to Glaskow Outcome Scale (GOS), good recovery was seen in 84% of paediatric age and 60% of adult group, mortality rates of paediatric and adult groups were 4% and 17% respectively.

11.PANCREATIC INJURIES
Erdoğan M Sözüer, Mustafa Akpınar, Nusret Akyürek, Kadri Güven
Pages 164 - 168
Kliniğimizde son 14 yıl içinde pankreas yaralanması nedeni ile tedavi edilen 67 hasta yaş, cins, travmanın sebebi, pankreatik yaralanmanın derecesi, ilave organ yaralanmasının olup olmaması, uygulanan aperatif işlemler, postoperatif komplikasyonlar ve mortaliteyi etkileyen faktörler yönünden incelendi. Hastaların 56'sı (%83.5) erkek olup, ortalama yaş 24 idi. Pankreas yaralanmalarının sebebi 48 hastada kunt travma, 10 hastada ateşli silah yaralanması, 9 hastada ise kesici-delici alet yaralanması idi. Hastaların 39'una periton lavajı ve 3'üne parasentez ile intraabdominal kanama tanısı kondu. Ameliyat esnasında pankreastaki harabiyet Smego sınıflamasına göre yapıldı. Buna göre 44 hasta Grade I, 12 hasta Grade II, 10 hasta Grade III ve 1 hasta Grade IV olarak değerlendirildi. En sık görülen ilave organ yaralanmaları sırası ile dalak, karaciğer ve mide idi. Pankreasa yönelik olarak basit drenaj, primer onarım, distal pankreatektomi gibi cerrahi işlemler uygulandı. Postoperatif en sık görülen komplikasyon yara enfeksiyonu olmuştur. Bu seride 9 hasta kaybedilmiş olup, en önemli mortalite sebebi ilave organ yaralanmalarının yol açtığı multipl organ yetmezliğidir. Bu çalışmanın sonucunda izole pankreas yaralanmalarının nadir görüldüğü, morbidite ve mortaliteyi etkileyen en önemli faktörün ilave organ yaralanmalarının olduğu tesbit edildi. Ayrıca intraabdominal kanama nedeni ile ameliyata alınan hastalarda, pankreas yaralanmasının kolaylıkla gözden kaçabileceği akılda tutularak, eksplorasyonun çok dikkatli bir şekilde yapılması gerekir.
67 patients who have been treated in our clinic in the last 14 years was studied in terms of age, sex, traumatic cause, grade of traumatic injury, associated organ injury, operative procedures used, post operative complications and factors affecting mortality. The 56 (%83.5%) of the subjects were male and avarage age was 24. The cause of pancreatic injuries was blunt abdominal trauma in 48 patients, gunshot wounds in 10 and stab wounds in 9. As 39 patients were diagnosed as peritoneal lavage and 3 as paracentesis, the rest were diagnosed by physical examining, laboratory and ultrasonographic findings. Pancreatic damage was classified according to Smego classification. As a result of this, 44 patients were found Grade I, 12 Grade II, 10 Grade III and 1 Grade IV. The common associated organic injuries were liver, spleen and stomach, respectively. On pancreas, surgery operations such as simple drainage, primer repair and distal pancreatectomy were carried out. Postoperative wound infection was the most common complication. 9 patients died and the most important mortality reason was found as the associated organ injuries. Apart from this, pancreatic exploration should be carried out very carefully considering that in the patients who were operated on because of abdominal bleeding, injuries might be easily missed.

12.PENETRATING GUNSHOT WOUNDS OF THE ABDOMEN
M İlhan Yıldırgan, M Nuran Akçay, M Yavuz Çapan, Fehmi Çelebi, Saadettin Çelik, S Selçuk Atamanalp, Durkaya Ören
Pages 169 - 172
1980-1994 yılları arasında Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Servisi'ne başvuran ve Genel Cerrahi AB.D. 'da yatırılarak tedavi gören karın içi organ ateşli silah yaralanması olan 98 hastanın kayıtları retrospektif olarak incelendi. Hastaların 79'u (%82.3) erkekti. En genç hasta 2.5 yasında, en yaşlı hasta 80 yaşında olup yaş ortalaması 29.3 15.2 yıl idi. Vakaların 25'inde (%24) tek organ, 33 vakada (%31,6) iki organ, 28 vakada (%26,8) üç organ, 7 vakada (%6,7) dört organ, 1 vakada (%0,96) altı organ yaralanması mevcuttu. Bir vakada (%0,96) herhangi bir organ yaralanması tespit edilmedi. Vakaların 56'sında (%58,3) ince barsak, 45'inde (%46,8) kolon, 21 vakada (%21,8) karaciğer, 21 vakada (%21,8) mide, 15 vakada (%15,6) diyafragma, 13 vakada (%15,5) dalak, 4 vakada (%4,1) pankreas, 3 vakada (%3,1) duodenum, 5 vakada (%5,2) böbrek ve 1 vakada (%1,0) safra kesesi yaralanması olmuştu. Bir vakada V.Cava İnferior ve V.Porta yaralanması vardı. Onaltı vaka (%16,6) kaybedildi. Ortalama hospitalizasyon süresi 14.5 10.4 gündü. Vakaların %75'inde birden fazla organın yaralandığı %30 hastada ikinci operasyonun gerektiği görüldü ve %17 civarında mortalitesi ile ateşli silah yaralanmaları tedavi maliyeti, mortalitesi ve morbiditesi yüksek bir travma gurubudur.
From 1980 through 1994, 98 patients' records with penetrating gunshot wounds of the abdomen causing visseral or vascular injuries were reviewed retrospectively. There were 79 men (82.3%). The patients ages ranged from 2.5 to 80 years (average, 29 15,2 year). The most commonly injuried organs were the small bowel (58.3%), the colon (46.8%), the liver (21.8%), the diaphragma (15.6%) and the spleen (13.5%). One patient (1.0%) had vascular injury. There were one organ injury in 25 patients (24.0%), 2 organ injuries in 33 patients (31.6%), 3 organ injuries in 28patients (26.8%), 4 organ injuries in 7patients (6.7%) and 6 organ injuries in 1 patient (1.0%). The false-negative examinations rate 2%. The average hospitalization period was 14.5 10.4 day. Overall mortality rate was 16.6% (16 patients). The study suggest that penetrating gunshot wounds of the abdomen have a high cost unda high mortality and morbidity rate.

13.RETROPERITONEAL HEMATOMAS
H Altun, S Sarı, İ Aydın, İ Karahan, M Akdağ, O Alimoğlu
Pages 173 - 179
Retroperitoneal hematomlar (RPH) künt ve penetran abdominal travmalardan sonra oluşabilir. İnsidans çeşitli serilerde değişiklik göstermektedir. 1 Ocak 1990 ile 1 Haziran 1995 tarihleri arasında SSK İstanbul Hastanesi acil cerrahi kliniğine başvuran ve yapılan laparotomide RPH saptanan 27 travmatize olgu bu çalışma kapsamına dahil edilmiştir. Hastaların 16'sında künt, 10'unda penetran yaralanma vardı.1 hastada da spontan retroperitoneal hematom mevcuttu. Hastaların yaş ortalaması 22, erkek/kadın oranı 23/4 idi. Ortalama hastanede kalış süresi 12 gün, ortalama operasyon süresi 112 dk. idi. Hematom 4 olguda Zone I, 18 olguda Zone II, 4 olguda Zone III, 1 olguda da Zone I+III yerleşimli idi. 21 olguya peroperatuvar hematom eksplorasyonu yapıldı. Etyolojide 5 olguda izole böbrek yaralanması olmasına karşın, 2 olguda izole pelvik fraktür, 1 olguda izole mesane yaralanması, 13 olguda ise birden fazla organ yaralanması saptandı. Biyolojiye yönelik tedavi yapıldı. Postoperatif morbidite %19 (5 olgu), mortalite %11 (3 olgu) idi. Bu çalışma bize retroperitoneal hematomların lokalizasyonuna göre tedavi stratejisinin önemini göstermiştir.
Retroperitoneal hematomas may occur after blunt and penetrating abdominal traumas and incidence differ in variable series. The management of retroperitoneal hematomas depends on the mechanism of the injury. During, periods of January 1990 and June 1995 with laparotomy retroperitoneal hematoma diagnosed 27 traumatized patients included in our story. 16 patients suffered from blunt and 10 patients penetrating trauma and in one patient there was spontane retroperitoneal hematoma. Mean age was 22, male/female ratio was 23/4, mean hospital stay was 12 days, mean operation time was 112 minutes. Retroperitoneal hematoma was located in Zone I in 4 cases. Zone II in 18 cases, Zone III in 4 cases, Zone I+HI in 1 case. 21 patients went under exploration during operation. In 5 cases isolate renal trauma, in 2 cases isolate pelvic fracture, in 1 case isolate urinary bladder trauma, and in 133cases multiple organ injury were the cause of the retroperitoneal hematoma. The therapy was related to the ethiology. In our study the overall mortality was 11% (3 cases ) and overall morbidity was 19% (5 cases). This study showed us the importance of choosing the therapy strategy according to the localization of the retroperitoneal hematoma.

14.PREOPERATIVE EVALUATION OF LOWER EXTREMITY SKELETAL AND SOFT TISSUE LESIONS AND COMPLICATED VASCULAR INJURIES
M Şah Topçuoğlu, Bülent Kısacıkoğlu, Kemal Salih, Alaaddin Pekediz, Hafize Yalınız, Hüseyin Bayram, Acar Tokcan
Pages 180 - 184
Bu çalışmada, 1990-1995 yılları arasında yumuşak doku ve iskelet lezyonu ile birlikte damar yaralanması nedeni ile vasküler ve ortopedik rekonstrüktif girişim uygulanan 42 alt ekstremite travma olgusu Johansen ve Ark.kriterlerine göre retrospektif olarak incelenmiştir. Çalışmanın amacı; Johansen ve Ark. 'nın kriterlerine göre yapılan bu değerlendirme ile amputasyon oranı arasında bir ilişki olup olmadığını saptamaktır. Yaralanma 32 vakada künt travma 10 vakada penetre travma sonucu oluşmuştur. 42 vakanın 34'ünde (%80.95) bir veya birden fazla iskelet lezyonu tespit edilmiş olup 8 vakada (%19.04) parçalı ve/veya açık kırık tespit edilmiştir. İskemi süresi 2-12 saat ortalama 4.5 saattir. Travma Değerlendirme Kriterleri'ne göre ortalama puan 5.98 1.58 bulunmuştur. Uygulanan vasküler, ortopedik ve plastik cerrahi girişimleri sonucu 30 (%71.42) ekstremite kurtulmuş ve 12 vakada (%28.57) amputasyon gerekmiştir. Amputasyon uygulanan vakalarda puan 7-10 (ortalama 9.44 1.18) iken kurtulan ekstremitelerde 3-10 (ortalama 5.10 0.57) idi. Aradaki fark anlamlı bulunmuştur (P<0.001). Ayrıca ekstremitenin geleceği açısından iskemi süresi, kemik-yumuşak doku lezyonunun derecesi ve sok mevcudiyeti anlamlı bulunmuş, yaşın ise sonuca önemli bir etkisi olmadığı tespit edilmiştir.
In this study 42 lover extremity vascular traumas combined with skeletal/soft-tissue damage have been analysed retrospectively, whether some factors are effective on the prognosis of the extremity. A "rating score" (Managed Extremity Severity Score) based on objective clinical criteria such as; severity of skeletal/ soft-tissue damage, limb ischemia, shock and age are used for discriminating salvageable and doomed limbs. Retrospective analysis in 42 patients demonstrated a significant difference between "rating scale" values for 12 limbs requiring amputation (mean 9.44 1.18) (>7) and ultimately salvaged (>7) (mean 5.10 0.57) (p<0.001).

15.MANDIBULAR FRACTURES: ANALYSIS OF 112 CASES
Serhat Tuncer, Berkan Mersa, Atilla Arıncı, Recep Güloğlu
Pages 185 - 188
Mandibula, yüz kemikleri içerisinde en fazla travmaya uğrayan ve kırılan kemiklerdendir. Yüzde fonksiyonel ve görünüm olarak önemli rol oynayan mandibula kırıklarında doğru tedavi, kalacak sekelleri önleme açısından önemlidir. 1990-1995 tarihleri arasında yüz travması nedeniyle kliniğimize başvuran 112 hastada mandibula kırıklarının yaş, cinsiyet, etyoloji, kırık lokalizasyonu ve eşlik eden diğer yüz kemiği kırıklarına göre istatistiksel dökümü yapıldı. Bu yazıda tedavi metodları, karşılaşılan komplikasyonlar değerlendirildi.
Mandibular bone is one of the most traumatised and fractured face bone. Correct treatment of mandibular fractures of that is functionally, can play an important role in reducing the sequelas. Between 1990-1995 years, 112 patients applied to our clinic because of face trauma. Their mandibular fractures, according to age, sex, etiology, fracture area and concomitant other facial bone fractures were statistically documented. Treatment methods and complications were evaluated in this paper.

16.THORAX TRAUMAS
Yener Yörük, Hasan Sunar, Selçuk Köse, Rüstem Mehmed, Murat Akkuş
Pages 189 - 193
Kliniğimizde son 5 yılda toraks travması nedeniyle yatırılan 239 olgu değerlendirildi. Olguların 206'sı (%86,2) erkek, 33'ü (13,8) kadındı. Yaşları 2-81 arasında, ortalama 42 idi. Travmaların 177'si (%74,1) künt, 62'si (%25,9) penetran idi. Trafik kazası 130, delici-kesici alet yaralanması 37, yüksekten düşme 23, ateşli silah 22, darp 9 ve diğer sebepler 18 olguda etkendi. Pnömotoraks 53 (%22,2), hemotoraks 46 (%19,2), hemopnömotoraks 40 (%16,7) olguda saptandı. Ayrıca 55 (%23) olguda cilt altı amfizemi ve 63 (%26,3) olguda toraks içi lezyonu belirlendi. Kot fraktürü 145 (%60,7), klavikula fraktürü 24 (%10), sternum fraktürü 8 (%3,3) ve skapula fraktürü 4 (%1,7) olguda görüldü. 54 (%22,6) olguda diğer vücut travmaları da eşlik etmekteydi. Yüzyirmiüç (%51,1) hastaya medikal tedavi, 101 hastaya (%42,2) tüp torakostomi uygulandı. Yirmi (%8,4) olguya cerrahi girişim uygulandı. Yirmi intratorasik, 5 ekstratorasik olarak toplam 25 (%10,5) komplikasyon gelişmiştir. Mortalite 7 olgu ile %2,9 olarak bulunmuştur.
Two hundred thirty thoracic trauma patients were treated in our clinic between January 1990-June 1995. Of these patients two hundred six (86,2%) were male and 33 (13,8%) were female. Ages of patients were between 2-81 (Average 42). Blunt trauma cases were 74,1% with 177 and penetrating trauma were 25,9% with 62 patients. The causes were traffic accident in 130, stab wound in 37, blunt injury in 31, gun shot in 22, and other in 18 cases. Pneumothorax in 53 (22,2%), hemothorax in 46 (19,2%), and hernopneumothorax in 40 (16,7%) were found. Subcutaneus emphysema were seen in 55 (23%) and intrathoracic injury in 63 (26,3) cases. Rib fractures in 145 (60,7%), clavicula fracture in 24 (10%), sternum fracture in 8 (3,3%) and scapula fracture in 4 (1,7%) cases were found. Other systems were involved in 54 (%22,6) cases. Medical treatment were applied in 101 (42,2%) cases. Surgical intervention was needed in 20 (%8,4) cases. Twenty intrathoracic and 5 extrathoracic complications were developed. Mortality was %2,9 with 7 cases.

17.OPEN REDUCTION AND INTERNAL FIXATION OF UNSTABLE PELVIC FRACTURES
Mehmet Tuncel, İlhan Demiryılmaz, Sinan Karaoğlu, Eyüp S Karakaş
Pages 194 - 197
Anstabil pelvis kırıklarının tedavisinde amaç, doğru redaksiyondan sonra rijid fiksasyon sağlamaktadır. Kliniğimizde 13 hastanın anstabil kırığında pelvis halkasının ön bölümündeki yaralanmalar için internal veya eksternal fiksasyon, arka bölümündeki yaralanmalar için açık redüksiyon ve internal fiksasyon uygulandı. Ameliyattan sonra derin enfeksiyon veya sinir yaralanması görülmedi. Bir yıldan fazla izlenen 10 olguda geç deplasman meydana gelmedi. Bütün kırıklar iyileşti.
The goal in the treatment of unstable pelvic fractures is to achieve and maintain an accurate reduction of the displaced hemipelvis. Open reduction and internal fixation of the posterior pelvic ring injury along with either internal or external fixation of the anterior pelvic ring injury was used in unstable pelvic fractures in 13 patients. The procedure was not associated with an increased rate of deep infection or neural injury. In the ten patients followed more than 1 year there were no late displacements of the hemipelvis and all of the fractures healed.

18.EARLY SURGERY AND MULTIDISIPLINARY APPROACH TO THE FRACTURES OF BONES SURROUNDING ORBITAL CAVITY
Nurperi Gazioğlu, Oğuz Çetinkale, Ertuğrul Gazioğlu, Ziya Akar, Gökalp Özer, Cengiz Kuday
Pages 198 - 203
Politravmatize olgularda kafa ve yüz travmalarıyla birlikte rastlanan orbita kırıkları anatomik özellikleri sebebiyle beyin cerrahisi, plastik cerrahi, oftalmoloji ve genel cerrahi uzmanlarını yakından ilgilendirmektedir. Bu sebeple tedavinin mültidisipliner yaklaşımla planlanması önemlidir. Bu çalışmada Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hekimlikte Acil Vakalar Anabilim Dalı polikliniğine 1992-1995 yıllan arasında acil başvuru ile gelen ve tedavi edilen 46 hastada saptanan toplam 60 orbita kırığı incelenmiştir. Hastaların 18'i konservatif yöntemlerle, 15'i ekstrakranyal cerrahi girişimlerle tedavi edilmiştir (açık redüksiyon ve plak + vida tespit, gereken olgularda otojen kemik grefti). 13 olguda ise frontal kraniyotomi ile orbita tavanının redüksiyonu + duraplasti ve hematom boşaltılması işlemi uygulanmıştır. Erken dönemde yapılan kalıcı girişimle tüm patolojiler onarılmış ve hem estetik hem de fonksiyonel açıdan yeterli sonuçlar alınmış ve ileri dönemlerde tedavi gerektirecek problemlerle karşılaşılmamıştır. Erken dönemde yapılan girişimlerle kırık fragmanlar pozisyonlarına daha rahat getirilerek tespit edilmekte ve ilk girişimle daha tatmin edici sonuçlar alınmaktadır. Bu makalede, nöroşirurji, plastik cerrahi, göz hastalıkları ve acil cerrahi uzmanlarından oluşan bir ekip tarafından orbita kırığı olan hastanın çok yönlü olarak değerlendirildikten sonra tek seansta dekompresyonun ve rekonstrüksiyonun birlikte yapılmasının en etkin tedavi yöntemi olduğu vurgulanmaktadır.
Fractures of orbita which are found frequently together with injuries of head and face, are concerning to all neurosurgery, plastic surgery, ophtalmology and general surgery. The treatment must be orientated with multidisciplinary approach. Between 1992-1995, sixty fractures of periorbital bones in 46 patients is diagnosed and treated in our Department of Emergency Surgery. Eighteen of them received concervative treatment, 15 extracranial surgery and 13 reduction of superior orbital wall + duraplasty + drainage via frontal craniectomy. All types of fracture were operated on in the early stage of trauma and, satisfactory functional and cosmetic results have been obtained. In this study, we intended to emphasize the benefits of the single stage operation carried, out in coordination of differant surgical disciplines.

19.EVALUATION OF THE PATIENTS TRANSPORTED WITH THE EMERGENCY SERVICE AMBULANCES
H Yurteri, A Saran, İ Özgün
Pages 204 - 207
Bu çalışmada Ocak 1993 ile Mayıs 1995 tarihleri arasında Bursa Devlet Hastanesi Hızır Acil Servisi'ne 112 No'lu telefon aracılığıyla yapılan ilk yardım çağrıları geriye dönük olarak değerlendirildi. Bu 29 aylık süre içinde hızır acil ambulans sistemine 692 başvuru oldu. Gidilen çağrıların 144'ünün (%20.8) "Boşa Gitme" olduğu görüldü. Diğer 566 hasta ise ambulansla alındı. Bu vakalar yaş grupları, cinsiyet, vakanın alındığı yer, hastalık grupları ve uygulanan tedavi şekilleri açısından değerlendirildi. Bu vakaların cinsiyet dağılımı: 357 erkek (%63), 209 kadın (%37) olarak belirlendi. Yaş gruplarına göre en büyük grubu 60 yaş üzeri grup (%47.9) oluşturdu. Vakaların "alındığı yerlere" göre sınıflandırılmasında en büyük grubu "evlerden alınan" vakalar oluşturdu. Alınan vakaların hastalık gruplarına göre sınıflandırılmasında ilk sırayı (%19.08) kalp hastalıklarının aldığı görüldü. İkinci sırayı (%18.3) serebro-vasküler hastalıklar, üçüncü sırayı ise (%7.4) trafik kazaları aldı. Ambulansla alınan vakaların %52.7'si yatarak tedavi edildiler. Sonuçta hızır acil servise telefonla yapılan başvurularda %20.8 oranında boşa gidildiği görüldü. Ayrıca Huzur evlerindeki sağlık organizasyonunun yeniden yapılanması gerektiği kanısına varıldı. Trafik kazalarından ambulansla alınan vakaların sayılarının çok yetersiz olması acil hasta transport sisteminin yeniden düzenlenmesini gerektirmektedir.
In this study we evaluated the First Aid Call "112" telephone to Bursa State Hospital Emergency Ambulance Service in the Jan 1993-May 1995 period retrospectively. Over a 29 month period 962 patients called Emergency service for medical help in the 144 cases administration (%20.8) were considered as in vain and ambulance staff had not found the patients because of many reasons. The other 566 patients were transported to the hospital. All these calls were calculated. Census datas; age, sex, arrival place, classification and reasons for transport, management protocols were established. After exclusion of transports 63% of the cases (357 cases) were male and 37% of the cases were female. The transport rates increased by age. The main group of the cases were 60 or older persons (47,9%). The most of the cases were transported from their houses. The rate of the transport for the reasons were calculated. The 13% of the cases had a cardiovascular disease, 78,3% cases had a cerebrovascular disease, 7,4% of the cases had a traffic accident. The hospital administration incidence was 52,7%. In conclusion, in 144 cases (20,8%) ambulance staff could not find the patients. In the rest homes transport organisation has to be reestablished. In traffic accident, first aid call system and ambulance service has not known yet and also must be review.

20.AN EPIDEMIOLOGIC EVALUATION OF OUTPATIENT BURN CASES
Canimdat Engin, Kenan Sami Çakar
Pages 208 - 211
Hastanemizde ayaktan tedavisi yapılan 88 hastanın yanık bilgi formlarından elde edilen epidemiyolojik bilgiler retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların yanık yüzdesi, %20'nin altında olup II yanıklı 86 hastaya lokal tedavi, III yanıklı 2 hastaya ise debridman ve greftleme uygulanarak, iyileşme sağlandı. Hastaların %54.3'ü 15 yaş altındadır. Erkek: kadın oranı 3.9: 1'dir. Hastaların çoğu 5 veya daha kalabalık, sosyoekonomik olarak kötü durumda olan (%52) ailelerdendir. Sıcak su ile yanık ilk sıradadır ( %74). Hastaların önemli bir kısmı (%60) ev içinde yanmıştır. Soğuk su tatbiki en yaygın ilk yardım sekli olup hastaların %93 'ü ilk 24 saat içinde hastaneye başvurmuşlardır. Bu çalışma, çocuklara ve ailelerine evdeki kazalara karşı alınması gereken önlemler konusunda yaygın eğitimin önemini bir kez daha göstermektedir.
Epidemiologic data obtained from burn records of outpatient burn cases treated in TCDD Ankara Hospital were evaluated retrospectively. Burned surface area was under 20% in all cases. Complete healing was obtained by local treatment in 86 second degree cases and by debridement following grafting in 2 third degree cases. 54.3% of cases were under 15 years old. The ratio of male to female was 3.9: 1. Most of the patients belonged to a low socioeconomic group (57%) and were part of a family with at least 5 members. The majority of cases were hot water burns (74%). 60% of patients were burned at home. The most common form of first aid by the patients were burned in the home. The most common form of first aid by the patients was the application of cold water. 93% of patients were admitted to hospital in the first 24 hours. This study highlights the fact that children and parents must be better informed about the possible ways of preventing burns.

21.TRAUMATIC RUPTURE OF SPLEEN HYDATIC CYST
Harun Analay, Cihan Yıldırır, M Şehsuvar Gökgöz, Mustafa Turan
Pages 212 - 214
Hydatic cyst is endemic in our territory, but its location in spleen is rare. The diagnosis and treatment of spleen hydatic cyst was argued on account of a case with traumatic rupture of spleen hydatic cyst.

22.APPROACH TO RENAL PEDICLE INJURIES: (CASE REPORT)
Tunç Yaltı, Osman Krand, Serhat Tolun, M İzzet Titiz
Pages 215 - 217
Most renal pedicle injuries commonly have resulted in loss of renal function. Immediate surgical repair of the pedicle through early vascular control is reguired if renal function is to be saved by restoration of blood to the ischemic kidney. If warm ischemia time is expected to exceed 60 minutes external and internal cooling of the kidney may achieve salvage of the functional renal parenchyma. We herein report our attempt at immediate treatment of a renal pedicle injury in a patient who had penetrating abdominal trauma, aiming at maximum preservation of functioning renal tissue.

23.RETROPERITONEAL APPENDICITIS PERFORATION AND PLEURAL EFFUSION
İbrahim Barut, Osman Nuri Dilek, İrfan Yalçınkaya, Ekrem Algün
Pages 218 - 220
We report a case who was admitted to our hospital with pleural effusion and diagnosed as perforated acute appedisitis with retroperitoneal abscess formation. Appendectomy and retroperitoneal abscess draninage was performed. Retroperitoneal appendicitis perforation, as cause of abscess formation and pleural effusion, is discussed, and the literature is reviewed.

24.THE AMEBIC COLITIS WHICH C A USED COLONIC PERFORATION (CASE REPORT)
Metin Aydın, Osman Güler, O Nuri Dilek, F Hüsniye Dilek
Pages 221 - 223
Entamoeba histolytica is a parasite that lives in colon without damaging its environment. But when it involves mucosa and submucosa, it may manifest clinical symptoms. In this report, a case of colon perforation which was a rare complication of intestinal amebiasis was presented, and intestinal amebiasis cases in the literature were reviewed in the light of current diagnosis and treatment strategies.

25.JEJUNOGASTRIC INTUSSUSCEPTION: A RARE LATE COMPLICATION OF GASTRECTOMY
Ertuğrul Gazioğlu, Anıl Çubukçu, Cem Karayiğit, Fadıl Ayan
Pages 224 - 226
Jejunogastric intussusception is one of the rare complications of stomach surgery. An acute case of jejunogastric intussusception, 19 year after gastrectomy for duodenal ulcer disease, presenting acute abdomen signs is diagnosed and operated on in early with resection + primary anastomosis. Diagnosis and treatment is discussed in correlation with the presented case.