| DENEYSEL ÇALIŞMA | |
| 1. | Sıçanlarda iskemik kolon anastomozu üzerine amelogenin (bir ekstraselüler matriks proteini) uygulaması Amelogenin (an extracellular matrix protein) application on ischemic colon anastomosis in rats Adem Karatas, Ahmet Kocael, Erman Aytac, Fahri Gokcal, Ziya Salihoglu, Hafize Uzun, Melih PaksoyPMID: 21153938 Sayfalar 487 - 490 AMAÇ İskemi, bağırsak kaynaklı acillere neden olan ve tedavilerini güçleştiren belalı bir sorundur. Riskli kolon anastomozlarının iyileşme sürecine olumlu katkıları olan bir yöntem veya ajan bulmak cerrahi araştırma alanında popüler bir konudur. Bir ekstraselüler matriks proteini olan amelogeninin gastrointestinal anastomozların iyileşme sürecindeki rolü ile ilgili bilgi bulunmamaktadır. Bu çalışmada, amelogeninin iskemik kolon anastomozu üzerine etkileri değerlendirilmiştir. GEREÇ VE YÖNTEM Yetişkin, erkek, 200-250 g ağırlığında Wistar Albino cinsi sıçanlar üç eş gruba ayrıldı: normal kolon anastomozu grubu (n=8); iskemik kolon anastomozu grubu (n=8); amelogenin uygulanan iskemik kolon anastomozu grubu (n=8). Eşit ve yeterli miktarda amelogenin anastomoz hattını tamamen örtecek şekilde topikal olarak uygulandı. Tüm sıçanlar ameliyat sonrası dördüncü günde öldürüldü. Patlama basıncı ve perianastomotik kolon dokusu hidroksiprolin seviyesi ölçüldü. BULGULAR İskemik kolon anastomozu patlama basıncı, normal kolon anastomozu ve amelogenin uygulanan iskemik kolon anastomozu düzeyinden anlamlı olarak düşüktü (sırasıyla p=0,006, p=0,008). SONUÇ Amelogenin uygulaması iskemik kolon anastomozunun fiziksel sağlamlığını destekler. |
| 2. | Tavşanlarda deneysel abdominal kompartman sendromunun tanısında kobalt-albümin bağlanma analizinin rolü The role of cobalt-albumin binding analysis in the diagnosis of experimental abdominal compartment syndrome in rabbits Erol Erden Ünlüer, Turgay Yılmaz Kılıç, Evren Akgöl, Duygu İşgüven, Enver Vardar, Ümit Bayol, Osman Yılmaz, Nazif Erkan, Necati GökmenPMID: 21153939 Sayfalar 491 - 496 AMAÇ Çalışmanın amacı, abdominal kompartma sendromunun (AKS) erken tanısında kobalt-albümin bağlanma testinin (KABT) rolünü incelemektir. GEREÇ VE YÖNTEM Her grupta altı hayvan olmak üzere, 24 anestezi uygulanmış ve ventile edilen tavşan rastgele dört gruba ayrıldı. 25 mmHg karın içi hipertansiyon gaz verme yoluyla, sırasıyla 15., 30., 45. ve 60. dakikalarda elde edildi. Hayvanlar öldürülmeden önce her birinden 5 mL kan örneği alındı. Örnekler üzerinde KABT testi uygulandı ve hasar şiddet skoru olarak gösterilen bağırsak örneklerinin patolojik tanıları ile karşılaştırıldı. BULGULAR Dördüncü gruptaki iskemi modifiye albümin (İMA) hem Grup 1 hem de Grup 2’den istatistiksel olarak daha büyük bulundu (sırasıyla 0,65±0,16, 0,60±0,25 ve 0,61±0,14) (p<0,05). Grup 3 ve Grup 4’ün İMA değerleri arasında istatistiksel bir fark bulunmadı. Grup 4, Grup 1 ve Grup 2 ile karşılaştırıldığında (sırasıyla p<0,004 and 0,006) ve Grup 3, Grup 1 ile karşılaştırıldığında hasar şiddet skoru istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0,004). Grup 1 ve Grup 2 arasında da istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu (p<0,004). SONUÇ AKS’nin erken tanısında iskeminin başlangıcında KABT önemli bir rol oynamaktadır. |
| KLINIK ÇALIŞMA | |
| 3. | Hızlı gelişen ülkelerde karayolu trafik kazalarına katkıda bulunan risk faktörleri: İhmal edilen sağlık sorunu Risk factors contributing to road traffic crashes in a fast-developing country: the neglected health problem Husyin R Burgut, Abdulbari Bener, Heba Sidahmed, Rama Albuz, Rahima Sanya, Waleed Ali KhanPMID: 21153940 Sayfalar 497 - 502 AMAÇ Bu çalışmanın başlıca amacı, Katar’daki sürücüler arasındaki karayolu trafik kazalarının (KTK) paternini araştırmak ve KTK ile ilişkili faktörleri incelemektir. GEREÇ VE YÖNTEM Bu çalışma, Şubat-Haziran 2009 tarihleri arasında Katar Devleti Sağlık Merkezlerinde yürütülen kesitsel çalışmadır. Rastgele yöntemle seçilen 1675 Katarlı sürücüden oluşan grupla çalışıldı. Sürücülerin 1228’i %74,6’lık bir yanıt oranıyla soruları yanıtlayıp bu çalışmaya katılmayı kabul etti. İyi eğitimli araştırma asistanları tarafından yüz yüze görüşülerek; sosyodemografik bilgi, sürücülük öyküsü, araç tipi, sürücü tutumu, kazaların ve kaza şeklinin ayrıntılarını kapsayan bir anket yapıldı. BULGULAR Bulgular şöyleydi: Çalışma, Katarlı sürücülerin %26,6’sının KTK’ya karıştığını gösterdi. KTK öyküsü bulunan sürücülerin %69,4’ü erkek idi. 25-34 yaş grubundaki sürücüler, daha yüksek kaza riskini (%31,2) gösterdi. Arazi taşıtı ve spor amaçlı taşıt özelliğe sahip araçlarla (%23,5) sürücüleri (%45,6), KTK’dan daha fazla etkilendi. Kaza geçiren sürücülerin %23,5’i, araç sürerken her zaman emniyet kemeri kullanmıyodu. Sürücülerin yarısından daha azı, araç sürerken yeme ve içme (%37,9) ve cep telefonu kullanmakta (%41,9) idi. Sürücülerin yarısından daha fazlası, trafik kuralı ihlali (%57,2) ve hız sınırını aşma (%25,7) ile trafik kazasına karıştı. Her iki grup (trafik kazası geçiren ve geçirmeyen sürücüler) arasında trafik kuralı ihlali (<0,001) ve hız sınırını aşma (<0,001) açısından ileri derecede anlamlı fark gözlendi. Kazaların çoğu güneşli günlerde (%84,7), daha azıysa tatiller (%5,5) ve hafta sonları (%12,5) oldu. Yana doğru savrularak devrilmek (%17,7), açılı çarpışma (%14,3) ve arkadan çarpma (%10,7) en sık rapor edilen KTK şekli oldu. SONUÇ Çalışma bulguları Katar Devleti’ndeki sürücüler arasındaki yüksek KTK riskini ortaya koymuştur. Sosyodemografik faktörler arasında, erkek ve 25-34 yaş grubundan genç sürücülerin daha yüksek bir kazaya karışma durumuna sahip olduğu bulunmuştur. İnsan davranışlarının, bütün KTK ve özellikle de trafik kuralı ihlallerine katkıda bulunan asıl faktör olduğu belirlenmiştir. |
| 4. | Çin’deki 2008 Wenchuan depreminde olan kas iskelet yaralanmalarının klinik profili Clinical profile of musculoskeletal injuries associated with the 2008 Wenchuan earthquake in China Zhenyu Dai, Yue Li, Minpeng Lu, Liang Chen, Dianming JiangPMID: 21153941 Sayfalar 503 - 507 AMAÇ Wenchuan depremi, kitlesel yaralanmalara yol açan çok büyük yıkıcı felaketlere neden olmuştur. Burada sunulan tanımlayıcı analiz, yalnızca mevcut çalışma için değil aynı zamanda daha sonraki deprem felaketi yanıtı için de bir kaynak olarak hizmet etmektedir. GEREÇ VE YÖNTEM Kas iskelet yaralanması bulunan toplam 205 hasta, iki eğitim hastanesine kabul edildi. Yaralanma profili, yakınmalar, hasar yerleşimleri ile tipleri, tedavi ve prognoz bilgilerini içeren tıbbi kayıtlar geriye dönük olarak değerlendirildi. BULGULAR Hastaların 205’inde majör yaralanma kırık (%78,0) idi. On dokuzunda ezilme sendromu olmak üzere ezilme yaralanması bulunan 40 hasta vardı. Açık kırıklar, çoklu kırıklar ve parçalanmış kırıklar yaygındı. Sinir yaralanmalarıyla birlikte olan kırıklar ve enfeksiyonlarla birlikte olan travma da yaygındı. Yapılan cerrahi tedaviler şöyleydi: Debridman, kemik traksiyonu, eksternal fiksasyon, açık redüksiyon, internal fiksasyon ve spinal fiksasyon. Bütün hastalar, birkaç komplikasyon, düşük deformite oranı ile etkin bir şekilde tedavi edildi ve hiçbir ölüm görülmedi. SONUÇ Büyük bir depremden sonraki acil durum ile ilgili olarak, hastane öncesi acil bakım çok önemlidir. Hastalar hastaneye nakledildikten sonra, hastaların kendi klinik özelliklerine göre kişiselleştirilmiş tedavi uygulamalı ve aynı zamanda mortalite oranı ile sakatlık oranını azaltmak üzere ilişkili komplikasyonları önlemeli ve zamanında tedavi etmeliyiz. |
| 5. | Tüberküloz abdominal koza: Orijinal makale Tuberculous abdominal cocoon: original article Imtiaz Wani, Mohamad Ommid, Arfat Waheed, Mehraj AsifPMID: 21153942 Sayfalar 508 - 510 AMAÇ Tüberküloz abdominal koza, ameliyat öncesi dönemde nadir olarak tanı konulan ender bir hastalıktır. Bağırsak, bir membran içinde, koza gibi bir şekilde kılıfla kaplanır. Histopatoloji doğrulayıcıdır. GEREÇ VE YÖNTEM Bu prospektif olgu incelemesinde, Nisan 2005 ile Nisan 2008 tarihine kadar olan dönemde tüberküloz abdominal koza tanısı alan hastalar (8 kadın, 3 erkek) değerlendirildi. BULGULAR Tüm hastalarda ince bağırsak tıkanıklığı özellikleri vardı. Bütün hastalara laparotomi uygulandı; etkilenen bölgede büyük omentumun bulunmaması ile bağırsak tüberkülozu belirtisi bulunmaması karakteristik bulgu idi. Gerekli olan işlem membranın soyulmasıydı ve hastaların hepsi ameliyat sonrası antitüberküloz tedavisi aldı. Her olguda, membran histopatolojisinde tüberküloz kanıtı bulundu. SONUÇ Tüberküloz abdominal koza nadir görülür. Kadınlar yaygın olarak etkilenir. Cerrahi tercih edilen tedavidir. |
| 6. | Geç servikal özofajiyal perforasyonun tedavisi Management of late cervical esophageal perforation Ming Chen, Yi Lin, Beibei YangPMID: 21153943 Sayfalar 511 - 515 AMAÇ Servikal özofagusun geç perforasyonu tedavisine yönelik farklı yöntemler belirlemeyi amaçladık. GEREÇ VE YÖNTEM Yabancı cisim nedenli 10 adet geç servikal özofajiyal perforasyon olgusu incelendi. Olgular, tanılarına ve tedavilerine göre üç gruba bölündü. Grup I: Servikal apseli olgular; bu hastalar daha sonra servikal insizyonla drene edildi ve primer olarak tamir edildi, Grup II: Servikal apseli olgular; bu hastalar daha sonra servikal insizyonla drene edildi ve yabancı cisim granülomu olan apseler çıkartıldı ve Grup III. Yabancı cisimler çıkartıldı. Bütün olgulara geniş spektrumlu antibiyotikler verildi ve oral yolla herhangi bir gıda almaları bir hasta dışında kısıtlandı. BULGULAR Bütün hastalar mortalite gerçekleşmeksizin düzeldi ve normal yutma fonksiyonu korundu. Her gruptaki tedavi zamanı farklı idi. SONUÇ Yabancı cismin çıkartılmasında, oral yolla gıda alımının yasaklanması ve geniş spektrumlu antibiyotikler verilmesini içeren konservatif tedavi uygundur. Apse ile birlikte olan perforasyonlar, strip kas flep tamiri ve irrigasyon drenajı ile bir arada uygulanan debridman yoluyla cerrahi olarak tedavi edilebilir. Granüloma daha sonra servikal insizyon ve vakum drenaj ile çıkartılabilir. |
| 7. | Bacağın kurtarılması amacıyla travmalı ekstremitenin tek arterine uygulanan uç-yan anastomoz End-to-side anastomosis for limb salvage in the single artery of a traumatized extremity Mohammad Reza Ghazisaidi, Naser Mozafari, Masoud Yavari, Seyed Nejat HosseiniPMID: 21153944 Sayfalar 516 - 520 AMAÇ Bu yazıda, bacaklarda serbest flep transferiyle tek arterli travmalı ekstremitenin kurtarıldığı olgularda, uç-yan anastomoz tekniği deneyimlerimizi vurgulayarak tanımlamak amaçlandı. GEREÇ VE YÖNTEM Travma sonrası ekstremite rekonstrüksiyonu için serbest flep transferi ihtiyacı olan 32 hasta Mart 2006 ile Kasım 2008 tarihleri arasında hastanemize sevk edildi. Tüm hastalara anjiyografi yapıldı. On bir olgu tek bir arterli olarak doğrulandı (Gustilo IIIC). Alıcının ve vericinin akımlarının sürdürüldüğü 11 hastada, tek arterli ekstremite rekonstrüksiyonunda ekstremite kurtarılması için uç-yan anastomoz tekniği uygulandı. BULGULAR Anastomoz uygulanan arterler, popliteal arter (n=3), posterior tibial arter (n=2), peroneal arter (n=5) ve radial arterdi (n=1). Yaralanma ile flep rekonstrüksiyonu arasında geçen ortalama süre 34 gündü. Tüm hastalarda ciddi kırıklar, kemik açığıyla birlikte yumuşak doku defekti vardı. Ameliyat sonrası hastanede kalış süresi 12-18 gün idi. Yaralanma ve sevk edilme arasındaki süre 27-45 gün idi. Kısmi kalınlıkta deri grefti sekiz hastaya yapıldı. SONUÇ Tek bir arterle ekstremite kurtarılması için uç-yan anastomozla serbest flep transferi güvenli bir işlemdir, bir ven grefti ve T ve Y şeklinde anastomoz gerekli değildir. |
| 8. | Yoğun bakım ünitesinde mekanik ventilasyon süresi üzerine hemşire kontrollü sedasyonun etkisi The effect of nursing-implemented sedation on the duration of mechanical ventilation in the ICU Canan Yılmaz, Nermin Kelebek Girgin, Nurdan Özdemir, Oya KutlayPMID: 21153945 Sayfalar 521 - 526 AMAÇ Doktorlar tarafından hazırlanmış belli bir protokole dayalı hemşire kontrollü sedasyon ile sedasyon uygulamasına gün içi ara verilerek uygulanan doktor kontrollü sedasyonun mekanik ventilasyon süresine etkisini karşılaştırdık. GEREÇ VE YÖNTEM Mekanik ventilasyon tedavisi uygulanan ve sedasyon gereksinimi olan 50 hasta çalışmaya alındı. Grup P’de (n=25) herhangi bir sedasyon protokolü kullanılmadan, sedatif infüzyonuna gün içi ara verilerek, doktor kontrollü sedasyon; Grup N’de (n=25) doktorlar tarafından hazırlanmış belli bir protokole göre, hemşire kontrollü sedasyon uygulandı. Bu grupta istenen sedasyon düzeyine ulaşılamaz ise doktora bilgi verildi ve doktor tarafından ek sedatif ilaç başlandı. Hastaların demografik özellikleri, mekanik ventilasyon, sedasyon, yoğun bakım ünitesinde yatış süreleri ve mortalite karşılaştırıldı. BULGULAR Demografik veriler, yoğun bakım yatış süresi ve mortalite iki grupta da benzerdi. Sedasyon ve mekanik ventilasyon süresi, Grup P’de Grup N’ye göre anlamlı olarak kısaydı. Hafif sedasyon Grup P’de, derin sedasyon ise Grup N’de daha sık gözlendi. SONUÇ Sedatif infüzyonuna gün içi ara verilerek sağlanan sedasyonun, protokole bağlı hemşire-kontrollü sedasyondan daha kısa sedasyon ve mekanik ventilasyon süresi sağladığı saptandı. Hemşire-kontrollü sedasyon, uygulanabilir bulunmasına rağmen, eğer yeterli sayıda hemşire yoksa hemşire-kontrollü sedasyon protokolünün uygulanmasının uygun olmadığını düşünmekteyiz. |
| 9. | Üst ekstremite arter yaralanmalarında self-mutilasyonun gittikçe artan predominansı: Düşük morbiditesi olsa da toplum için büyük tehdit Gradually increasing predominance of self-mutilation in upper extremity arterial injuries: less morbidity but with high threat to society Aşkın Ender Topal, Mehmet Nesimi ErenPMID: 21153946 Sayfalar 527 - 531 AMAÇ Üst ekstremite vasküler yaralanma sıklığı giderek artmakla beraber, mortalite ve morbidite oranları %0-%8 arasında kalmaktadır. Son yıllarda self-mutilasyon olguları belirgin olarak karşımıza çıkmaktadır. Üst ekstremite vasküler yaralanmalarında self-mutilasyon ve diğer penetran travma sonuçlarını karşılaştırmak ve self-mutilasyonun toplum için oluşturduğu tehditi ortaya koymak amacıyla bu çalışmayı planladık. GEREÇ VE YÖNTEM Üst ekstremite penetran vasküler yaralanması tanısıyla ameliyat edilen 249 hastanın verileri retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların 214’ü (%86) erkek, 35’i kadındı (%14). Ortalama yaş 24,76±11,28 idi (dağılım, 2-69 yaş). Hastaların 129’u (%52) self-mutilatördü. BULGULAR En sık yaralanan arter ulnar arterdi (n=140, %56). Ölüm ve uzuv kaybı yaşanmadı. Ancak, penetran travmalı 8 hastada parmak hareket kısıtlılığı ortaya çıktı. Erkek baskınlığı, madde bağımlılığı ve eşlik eden sinir yaralanması varlığı self-mutilatör grupta anlamlı olarak daha yaygındı (sırasıyla p değerleri <0,001, <0,001 ve 0,005). Buna karşılık brakiyal arter yaralanma sıklığı, ven greft interpozisyon kullanımı ve fasyotomi oranları penetran travma grubunda daha yüksekti (p değerleri <0,001). SONUÇ Üst ekstremite penetran travmalarında, yaralanma şekli ve sebebi dikkatlice sorgulanmalı, self-mutilasyon varlığında madde bağımlılığı araştırılmalı ve self-mutilatör hastalara hemen psikiyatrik destek başlanması sağlanmalıdır. |
| 10. | Spontan rektus kılıf hematomu: 15 olgunun analizi Spontaneous rectus sheath hematoma: an analysis of 15 cases Sinan Çarkman, Volkan Özben, Kağan Zengin, Erkan Somuncu, Adem KarataşPMID: 21153947 Sayfalar 532 - 536 AMAÇ Spontan rektus kılıf hematomu (RKH) akut karın ağısının sıklıkla gözden kaçan nadir bir nedenidir. Bu çalışmada, spontan RKH’nin tanı ve tedavisindeki tecrübelerimizi sunmayı amaçladık. GEREÇ VE YÖNTEM Bu çalışmada, Ocak 2000-Temmuz 2009 tarihleri arasında acil cerrahi polikliniğine başvuran ve spontan RKH tanısı alan 15 hastanın (12 kadın, 3 erkek; ortalama yaş 64,5 yıl; dağılım 20-79 yıl) tıbbi kayıtları retrospektif olarak incelendi. BULGULAR Tüm olguların başvuru nedeni akut karın ağrısı ve/veya karında kitle idi. Toplam 11 olgu (%73) antikoagülan ve/veya antiagregan tedavisi almaktaydı. Antikoagülan/antiagregan tedavisin endikasyonları arasında en sık olanları 5 hastada (%33) atriyel fibrilasyon ve 3 hastada (%20) mitral kapak replasmanı yer almakta idi. Tanı 14 olguda (%93) karın ultrasonografisi ve/veya bilgisayarlı tomografi ile kondu. Hastaların 12’si (%80) ortalama 8,8 gün (dağılım 3-24 gün) yatış süresi sonrası konservatif tedavi ile sorunsuz bir şekilde taburcu edildi. Mortalite oranı %20 idi. SONUÇ Akut karın ağrısı ile başvuran ve antikoagülan tedavisi almakta olan ileri yaş hastalarında spontan RKH’den şüphe edilmelidir. Erken tanı konservatif tedaviye olanak sağlayarak gereksiz cerrahi girişimleri önler. |
| 11. | Koroziv madde içen çocuklarda klinik bulgular ile özofagus yaralanma şiddeti arasındaki ilişki The relationship between clinical findings and esophageal injury severity in children with corrosive agent ingestion Mete Kaya, Tunc Ozdemir, Ali Sayan, Ahmet ArikanPMID: 21153948 Sayfalar 537 - 540 AMAÇ Koroziv madde içen çocuklarda özofagus yaralanma şiddetinin göstergelerinin araştırılması amaçlandı. GEREÇ VE YÖNTEM Bir yıllık süre içinde kazayla koroziv madde içen ve tanısal endoskopi yapılan çocukların bilgileri geriye dönük olarak incelendi. Koroziv madde içen ve endoskopi yapılan toplam 134 çocuk (74 erkek ve 60 kız) bu çalışmaya dahil edildi. Hastalar düşük ve yüksek dereceli özofagus yaralanması olarak iki gruba ayrıldı. Düşük ve yüksek derecede özofagus yaralanması saptanan hastalardaki sık görülen bulgu, belirti ve kan beyaz küre sayısının tahmin edici değerleri istatistiksel olarak analiz edildi. BULGULAR İlk incelemede hastaların çoğunda (%70) belirti veya bulgu yoktu. Ağızdan salya akması ve ağız içi yaralar yüksek dereceli yaralanmalarda anlamlı olarak yüksek idi (p<0,05). Ortalama beyaz küre sayısı, yüksek dereceli özofagus yaralanmalı grupta düşük dereceli yaralanmalı gruptan anlamlı olarak yüksek bulundu (p<0,05). Klinik bulguların duyarlılığı, seçiciliği ve tahmin edici değerleri analiz edildiğinde, hiçbirinin özofagus yaralanmasını tahmin etmede değerli olmadığı bulundu. Ortalama beyaz küre sayısı duyarlı bulundu, ancak iyi bir gösterge olmadığı bulundu. SONUÇ Çalışmamız kazayla koroziv içen çocuklarda klinik bulgular ile özofagus yaralanma şiddeti arasında ilişki olduğunu gösterdi, kesin tanı için özofagusun doğrudan gözlenmesi gerekmektedir. |
| 12. | Ciddi panfasiyal kırıklarda minimal invazif yaklaşımlar Minimally invasive approaches in severe panfacial fractures Erdem Güven, Alper Mete Uğurlu, Samet Vasfi Kuvat, Deniz Kanlıada, Ufuk EmekliPMID: 21153949 Sayfalar 541 - 545 AMAÇ Cerrahi travma ve ilgili komplikasyonları azaltmak için, ciddi panfasiyal kırıklara minimal invazif yaklaşımların kullanımı gittikçe artmaktadır. Bu çalışmada, ciddi panfasiyal kırıklarda ideal cerrahi yaklaşımlar amaçlanmıştır. GEREÇ VE YÖNTEM On altı panfasiyal kırıklı hasta çalışmaya dahil edildi. Le Fort III kırıklı altı, Le Fort II kırıklı dört ve iki taraflı maksilla ve orbital taban kırıklı altı hastada minimal invazif yaklaşımlar kullanıldı. Orbital, maksiller, zigomatikomaksiller bileşke ve nazoetmoidal kırıklara yaklaşmak için sırası ile subsilier, ağız içi vestibular ve lateral kaş insizyonları kullanıldı. BULGULAR Tüm kırıklar miniplak ve vidalar ile onarıldı. Hematom, yara enfeksiyonu ya da diğer komplikasyonlar gözlenmedi. SONUÇ Ciddi panfasiyal kırıklarda, minimal invazif yaklaşımların estetik sonuçlar açısından uygun ve etkin olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. |
| 13. | Acil servislerde çalışan sağlık bakım personelinin adli olgularda delillerin korunması ve saklanmasına yönelik bilgi ve uygulamalarının incelenmesi Analysis of the knowledge and practices of health care workers in Emergency Departments regarding the protection and preservation of evidence in forensic cases Arzu İlçe, Dilek Yıldız, Gonca Baysal, Fatma Özdoğan, Fatma TaşPMID: 21153950 Sayfalar 546 - 551 AMAÇ Şiddet olaylarının sıklığı artmaktadır. Bu artış acil servis çalışanlarının konu ile ilgili görevliler gelene kadar saklama, koruma, kayıt tutma ve kanıt toplama durumlarında önemini artırmıştır. Bu çalışmada, acil servislerde çalışan sağlık bakım personelinin adli olgularda delillerin korunması ve saklanması ile ilgili bilgi ve uygulamaları incelendi. GEREÇ VE YÖNTEM Tanımlayıcı tipte planlanan bu araştırma Ekim 2008 ile Ocak 2009 tarihleri arasında Bolu il merkezinde acil servisi bulunan hastanelerde, araştırmaya katılmaya istekli hemşireler, sağlık memurları ve acil tıp teknikerleri olmak üzere 44 sağlık bakım personeli ile gerçekleştirildi. BULGULAR Sağlık bakım personelinin %90,9’unun adli olgu ile karşılaştığı, %65,9’unun adli olgularla ilgili eğitim almadığı ve %22,7 hastanın elbiselerini dikkatlice çıkartıp saklamayacağı görüldü. Sağlık bakım personelinin %90,9’unun adli bir olgularda üzerine düşen görev ve sorumlulukları tam olarak yerine getirdiğini düşünmelerine rağmen, onların %18,2’sinin delillerin saklanması ve korunması konusunda yeteri kadar bilgiye sahip olduğu görüldü. SONUÇ Sağlık bakım personelinin büyük çoğunluğunun delillerin saklanması ve korunması konusunda yeteri kadar bilgiye sahip olmadığı görüldü. |
| 14. | 0-6 yaş grubu çocuklarda ev kazalarının önlenmesi The prevention of home accidents among children aged 0-6 years Türkan Turan, Sebahat Altundağ Dündar, Mustafa Yorgancı, Zeliha YıldırımPMID: 21153951 Sayfalar 552 - 557 AMAÇ Araştırma eğitmenler aracılığı ile 0-6 yaş grubu çocuğu olan ailelere ev kazaları konusunda eğitim verilmesi ve evlerinin ev kazaları açısından daha güvenli hale getirilmesi amacıyla yapıldı. GEREÇ VE YÖNTEM Eğitici özelliği olan, 0-6 yaş grubuyla ve aileleriyle doğrudan ilgilenen toplam 563 kişiye eğitim verildi. Eğitmenler 0-6 yaş grubu çocuk sahibi 10 anne ile görüşerek, toplam 5117 anneye öncelikle ev kazası güvenlik testini uygulayarak, annelere kısa bir eğitim ve broşürler verdiler. Ev kazası güvenlik puanı düşük olan toplam 500 eve ev kazası güvenlik ürünleri dağıtıldı ve malzemelerin kullanım durumu değerlendirildi. BULGULAR Eğitmenlerin test öncesi ve sonrası puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptandı. Ev kazası güvenlik testinin ortalama puanı ev kazası güvenlik ürünleri dağıtılmadan önce 75,50±8,22, dağıtıldıktan sonra 90,50±7,77 olarak bulundu ve aralarında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptandı (p<0,05). SONUÇ 0-6 yaş dönemindeki çocukların kazalardan korunmasında ailelerin risk faktörleri ve korunma yolları konusunda eğitilmesi, evlerin güvenli hale getirilmesi önerilebilir. |
| OLGU SUNUMU | |
| 15. | Primer apendajitis epiploika: Olgu sunumu Primary epiploic appendagitis: a case report Mehmet Noyan Zenger, Seda Zenger, Mustafa Pekuysal, Selim SözenPMID: 21153952 Sayfalar 558 - 560 Primer apendajitis epiploika, kolonun epiploik apendikslerinin kendi kendini sınırlayıcı nadir bir enflamatuvar hastalığıdır. Cerrahi gerektiren bir hastalık olmayıp, cerrahi tedavi gerektiren akut karın hastalıklarını taklit edebilir. Bu yazıda, ender görülen bu hastalığın bilgisayarlı tomografi (BT) bulguları sunuldu. Yirmi bir yaşında erkek hasta, son üç gündür sol lumbar bölgede ağrı şikayeti ile acile başvurdu. Fiziksel incelemesinde subfebril ateş, sol lumbar bölgede hassasiyet ve defans, laboratuvar incelemesinde lökositoz saptandı. Karına yönelik BT incelemesinde, inen kolon anterior komşuluğunda, yağ dansitesinde, çevresel hiperdens rimi bulunan kitlesel lezyon saptandı. Radyolojik olarak primer apendajitis epiploika olarak değerlendirilip antibiyoterapi başlandı. Semptom başlangıcının dokuzuncu gününde klinik iyileşme görüldü. |
| 16. | Pelvik halka ayrılması ve vertikal sakral kırık ile birlikte kompleks lumbosakral kırık-dislokasyonu: Olgunun geç sunumu ve literatürün gözden geçirilmesi Complex lumbosacral fracture-dislocation with pelvic ring disruption and vertical shear sacral fracture: a case report of late presentation and review of the literature Chayanin Angthong, Somyot Wunnasinthop, Sanyapong SanpakitPMID: 21153953 Sayfalar 561 - 566 Kapalı vertikal sakral kırık ve simfizis pubis ayrılması ile birlikte olan lumbosakral bileşke yaralanması, özellikle geç başvuran çok nadir bir yaralanma şeklidir. Bildiğimiz kadarıyla literatürde, pelvik kırıklarla birlikte olan ve kronik bir durumda başvuran böyle bir lumbosakral yaralanmanın karmaşıklığı ile ilgili hiçbir bilgi sunulmamış veya böyle bir olgu tanımlanmamıştır. Biz, nörolojik defisitlerle birlikte olan ve geç başvuran kompleks bir lumbosakral kırık-dislokasyonu, pelvik halka ayrılması ve bir vertikal sakral kırık olgusunu ortaya koymayı ve bu olgunun tedavisindeki güçlükler ile kesin tedavi için kullanılan ameliyat tekniğini vurgulamayı amaçladık. İlk olay üç ay önce olmuştu. İskelet traksiyonu ile kapalı redüksiyon başarısız olmuştu; bu nedenle, pedikül vidalar, iliyak vidalar ve çubuk (rods) sistemi yoluyla indirekt redüksiyon yöntemiyle cerrahi düzeltme gerçekleştirilmiştir. Posterior bir yaklaşımla, posterior lumbo-pelvik segmental fiksasyon ve posterolateral füzyon ile kesin stabilizasyon gerçekleştirilmiştir. Cerrahiden bir yıl sonra, neredeyse tam bir deformite düzeltmesi ve solid posterolateral füzyon ile birlikte, klinik yanıt tatmin edici olmuştur. Hasta, ameliyat öncesi nörolojik defisitten kısmen kurtulmuştur. Biz, burada, geç dönemde başvuran sıradışı ve kesin tedaviden önce titiz bir tedavi, görüntüleme ile cerrahi teknik planlaması gerektiren kompleks spondilo-pelvik yaralanma paternine sahip bir hasta bildirmekteyiz. |
| 17. | Kırıklarla gelen atlanmış primer hiperparatiroidi olgusu: Olgu Sunumu Overlooked primary hyperparathyroidism presented with fractures: case report Bora Bostan, Mehmet Erdem, Taner Güneş, Cengiz Şen, Reşit Doğan KöseoğluPMID: 21153954 Sayfalar 567 - 570 Bu yazıda, primer hiperparatiroidden kaynaklanan çoklu kistik lezyonlar ve kistik lezyonlar seviyesindeki patolojik femur ve karşı tibia kırıkları olan genç kadın hasta bildirilmektedir. Hastanın hikayesinde dispepsi, iştah kaybı, miyalji, artralji, yorgunluk ve kilo kaybı gibi müphem bulgulardan dolayı 6 yıl önce hastaneye başvurma hikayesi vardı, fakat herhangi bir hastalık saptanmamıştı. Zamanla iştahsızlık ve zayıflamasının devam ettiği, son 1 yıldır sadece yardımla yürüyebildiği öğrenildi. Fakat bizim incelememize kadar hastada primer hiperparatiroidi atlanmış idi. Kırıkların, biyopsi ile osteitis fibroza sistikadan kaynaklandığı teyit edildikten sonra intramedüller çivileme ve primer greftleme ile tedavi edildi. Kırıklar sorunsuz bir şekilde kaynadı. Sonuç olarak, bu tür müphem şikayetleri olan hastaların biyokimyasal ve radyolojik yöntemlerle taranması ve hastalığın atlanmaması oldukça önemlidir. |
| 18. | Düz zemine düşme sonucu gelişen travmatik karın duvarı fıtığı: Olgu sunumu Case report of a traumatic abdominal wall hernia resulting from falling onto a flat surface Neslihan Yücel, Murat Yahya Uğraş, Burak Işık, Gökhan TurtayPMID: 21153955 Sayfalar 571 - 574 Bu yazıda, pelvis kırığı, karaciğer laserasyonu ve çıkan kolon yaralanmasını içeren çoklu organ yaralanmasının eşlik ettiği yüksek enerji tipi travmatik karın duvarı fıtığı (TKDF) olgusu sunuldu. Travmanın nedeni, yaklaşık 8 metre yüksekten toprak zemin üzerine düşme idi. Düz zemine düşme esnasında karna etki eden kuvvetler farklı olduğundan, hasar mekanizması düşük enerjili bisiklet ya da motorsiklet gidonunun neden olduğu herniden veya yüksek enerji tipi diğer TKDF’den farklı olabilir. Literatürde yüksek enerji tipi TKDF raporları kısıtlı sayıda olup, hepsi de açılı veya kıvrımlı yüzey üzerine düşme hakkındadır. Bildiğimiz kadarıyla bu yayın, düz yüzey üzerine düşme sonucu oluşan TKDF konusunda tektir. Tanı ve tedavi özetlenmiş, literatür gözden geçirilmiş ve hasar mekanizması tartışılmıştır. |
| 19. | Travmatik torasik aort anevrizmalarında endovasküler tedavi: Beş olgunun sunumu ve literatürün gözden geçirilmesi Endovascular treatment of traumatic thoracic aortic aneurysms: report of five cases and review of the literature Oğuz Yılmaz, Harun Arbatlı, Gökçe Şirin, Murat Arpaz, Naci Erciyes Yagan, Fürüzan Numan, Bingür SönmezPMID: 21153956 Sayfalar 575 - 578 Motorlu taşıt kazalarının giderek artan oranlarda karşımıza çıkması kalp ve büyük damar yaralanmalarının daha sık görülmesine yol açmaktadır. İnen aortanın gerek akut, gerekse kronik travmatik lezyonlarında endovasküler tedavi, bu konuda uzmanlaşmış merkezlerde düşük morbidite ve mortalite ile uygulanabilmektedir. Burada motorlu taşıt kazası sonrası akut veya kronik travmatik torasik aort anevrizması gelişen beş olgunun endovasküler stent-greft ile başarılı tedavisi anlatılmıştır. |
| 20. | İyi huylu, soliter çekum ülseri: Plastron apandisiti taklit eden bir durum Benign solitary cecal ulcer: a condition that mimics plastron appendicitis Koray Atila, Sanem Guler, Can Gonen, Sulen Sarioglu, Seymen BoraPMID: 21153957 Sayfalar 579 - 581 İyi huylu, soliter çekum ülseri genellikle çekum hastalıkları içerisine dahil edilmeyen nadir bir klinik durumdur. Etyolojisi belli değildir ve tanı koydurucu bulguları yoktur. Ameliyat öncesi ve ameliyat esnasında tanı koymak zordur. Kesin tanı genellikle çekumda tümör şüphesi nedeniyle sağ hemikolektomi sonrası çıkarılan parçanın histolojik incelemesi ile konur. Bu yazıda, ilk değerlendirmede plastron apandisiti taklit eden tek çekal ülserli 70 yaşında kadın hastayı sunduk. |