p-ISSN: 1306-696x | e-ISSN: 1307-7945
Volume : 4 Issue : 4 Year : 2024

Quick Search

SCImago Journal & Country Rank
Turkish Journal of Trauma and Emergency Surgery - Ulus Travma Acil Cerrahi Derg: 4 (4)
Volume: 4  Issue: 4 - October 1998
1.
ABDOMİNAL KOMPARTMAN SENDROMU
Fulya Can Özkan, Suavi Özkan
Pages 222 - 224
Abstract |Full Text PDF

2.WOUND BALLISTICS - I EFFECTS OF PERMANENT AND TEMPORARY WOUND CAVITIES
Ali İhsan Uzar, Bülent Güleç, Cengiz Kayahan, Mustafa Tahir Özer, Köksal Öner, Fahrettin Alpaslan
Pages 225 - 229
Mermilerde oluşan Ateşli Silah Yaralanmalarında, mermiye ait balistik özelliklerin, yaranın şiddet ve derinliği üzerine etkilerini araştırmak amacıyla, düşük hızlı tabanca ve yüksek hızlı piyade tüfeği mermilerinin, doku simulanları üzerine etkileri deneysel olarak değerlendirildi. Çalışmada kullanılan 7.65 tabanca mermisinin, kütlesi ile kalıcı kavite oluşturduğu, tüfek mermilerinin ise kalıcı kaviteye ek olarak değişik boyutlarda geçici kaviteye neden oldukları gözlendi. Doku simulanları olarak %10 jelatin ve literatürde ilk kez parafin blok ve izli mermi kullanılarak, statik ve dinamik olarak geçici kaviteler gösterildi. Yapılan çalışma ile, yüksek hızlı mermilerle oluşan yaralanmalarda, geçici kavitenin yaptığı blast etki sonucu, mermi yolunun çevresindeki dokularda, tedavi seçeneklerinde düşünülmesi gereken ek yaralanmaların olabileceği sonucuna varıldı.
Effects of low velocity pistol and high velocity rifle projectiles on simulated tissue was evaluated experimentally in order to determine the role of ballistic features of the bullet on severity and depth of the wound in Firearm Wounds made by bullets. It was observed that the 7.65 pistol projectile which was used in the experiment have created a permanent cavity with it mass and rifle projectile have created temporary cavities in different sizes in addition to permanent one. 10% gelatine and paraffin first time in literature was used as simulated tissue and both static and dynamic temporary cavities was shown by using guided bullet. By this study we have conclude that, in wounds resulted from high velocity projectiles, due to the blast effect of temporary cavities, additional injuries on tissues around the guide of bullet should be considered in choices of treatment.

3.THE EFFECT OF PIROXICAM AND DISODIUM CROMOGLYCATE ON INTRAABDOMINAL ADHESIONS IN AN EXPERIMENTAL MODEL OF PERITONITIS
İbrahim H Taçy1ldız, Meral Aban, Hayrettin Şahin, Ali Çeldir, Celalettin Keleş
Pages 230 - 234
Ameliyat sonrası erken ve geç dönemde görülen karın içi yapışıklıklar, kullanılan çok sayıda ilaç ve yönteme rağmen büyük sorunlar yaratmakta, morbidite ve mortalitenin artmasına yol açmaktadır. Çalışmamız, sıçanlarda geliştirilen peritonit modelinde Piroksikam (Piroxicam) ve Disodyum kromoglikatın (Disodium cromoglycate)yapışıklık oluşumu üzerine olan etkilerini araştırmak amacı ile planlandı. Spraque-Dawley cinsi 30 adet sıçan Piroksikam, Disodyum kromoglikat ve kontrol grubu olmak üzere üç gruba ayrıldı. Peritonit oluşturulduktan sonra karın katları kapatıldı. 24 saat sonra karın peritonit yönünden makroskopik olarak değerlendirildi, mikrobiyolojik inceleme için kültür alındı ve karın sağ ön-yan duvarından parietal periton ve kas tabakasını içeren 1 cm2 'lik biopsi alınarak peritonit oluştuğu histopatolojik incelemelerle doğrulandı.Piroksikam 0.250 mg/kg, Disodyum kromoglikat 10 mgr/kg, birinci doz intraperitoneal, sonraki dozlar intramuskuler olarak toplam 5 gün uygulandı. Kontrol grubunda ise sadece peritoneal eksuda kuru tamponla silindi ve karın kapatıldı. Ameliyat sonrası 15. gün karın sol kadrandan laparotomi yapıldı ve yapışıklıklar gözlendi. Yapışıklıkların yerleri ve şiddeti tespit edildi. Yapışıklığın en yoğun olduğu yerdeki periton, visseral organ, ve/veya fibröz bantlar biopsi için alındı. Mikroskobide iltihabi infiltrasyon, fibroblast aktivasyonu, damarlanma ve yabancı cisim dev hücresi reaksiyonu yönünden değerlendirildi. Sonuç olarak çalışmamızda bir nonsteroid-antiinflamatuar ilaç olan Piroksikam'ın yapışıklıkları önlemedeki etkisi olumlu yönde bulunmuştur (p<0.001). Piroksikam'ın immun yanıtı ne ölçüde etkilediği açık olarak ortaya konulabilirse yapışıklık oluşumunun önlenmesinde kullanılabilmesi mümkün olacaktır.
In spite of the various drugs and methods that have been used, adhesions are still among the most common causes of morbidity and mortality in postoperative period. In our study, the effects of proxicam and disodium cromoglycate on adhesion formation were observed in an experimental model of peritonitis. Thirty Sprague-Dawley rats were divided into 3 groups as proxicam, disodium cromoglycate and control. After peritonitis was made, abdominal incision was closed. Twenty-four hours later, the abdominal cavity was evaluated macroscopically about the peritonitis. Specimens for culture and histopathological examination were obtained and existence of peritonitis was shown by those examinations. Piroxicam 0.250 mg/kg and, disodium cromoglycate 10 mg/kg were applied by intraperitoneal injection at the end of the operation and then by intramuscular injection. Duration of the treatment was 5 days. At control group peritoneal exudate was swept by gauze pads and abdominal cavity was closed. On postoperative 15th day adhesions were observed along the left lateral incision of laparatomy. The localizations and severity of adhesions were identified. The parts of periton, viscus and/or fibrotic band where the adhesion was dens, were obtained for histopathological examination. The microscopic examination was based on the evaluation of infectious infiltration, fibroblast activation, vascularization and foreign body giant cells reaction. As a result, piroxicam that is a non steroidal anti inflammatory drug was found to be effective on prevention of adhesions (p<0.001). Proxicam could be used in the case of preventing adhesion formation, if its effects on immune response was clearly shown.

4.WOUND BALLISTICS - II DEFORMATION IN BULLET AND EFFECTS OF FRAGMENTATION
Ali İhsan Uzar, Cengiz Kayahan, Bülent Güleç, Mustafa Tahir Özer, Orhan Kozak, Fahrettin Alpaslan
Pages 235 - 239
Ateşli silah yaralanmalarında, mermide oluşan şekil bozukluğu (deformasyon) ve parçalanma (fragmantasyon), sık karşılaşılan bir durumdur. Günümüzde çelik alaşımından yapılmış, sert uçlu tabanca mermilerinin aksine, piyade tüfeği mermileri genellikle yumuşak bakır uçludur. Her iki tür merminin deformasyon ve fragmantasyon etkisi yapılan statik ve dinamik deneysel çalışma ile araştırıldı. Bu amaçla 7.65 tabanca ve G3 tüfek mermileri, yassı ve uzun kemikler ve yumuşak yağ blokları ve jelatin kullanıldı. Çalışma sonucunda, G3 tüfek mermisinin kolaylıkla şekil bozukluğu gösterdiği ve parçalandığı, normal yapıdaki mermiye oranla etkisinin arttığı saptandı.
Deformation and fragmentation of the bullet are frequently observed in firearm wounds. Contrary to hard tipped, steel alloyed pistol bullets, rifle bullets made of copper are comparatively softer. Deformation and fragmentation effects of each type of bullets were researched by static and dynamic experimantel studies. For this purpose bullets of 7.65 pistol and G3 rifle, flat and long bones, soft fat blocks and gelatine were used. After this study we have observed that bullet of G3 rifle could easily be deformed and fragmented, and its effect increased with respect to the normal bullets.

5.THE EFFECTS OF HEPARIN, LOW MOLECULAR WEIGHT HEPARIN AND DEFIBROTIDE IN PREVENTION OF POSTOPERATIVE ABDOMINAL ADHESIONS
Gürkan Yetkin, Akın Kaya, Mehmet Mihmanlı, Adnan İşgör, Yüksel Arıkan
Pages 240 - 244
Bu çalışmada antitrombotik ve fibrinolitik özellikleri olan heparin,düşük molekül ağırlıklı heparin ve defibrotide'in postoperatif adezyonlar üzerine etkileri araştırıldı. Herbiri 7 denekten oluşan 6 çalışma ve bir kontrol grubundaki deneklere, adezyon oluşturmak için çekum serozasına 1 cm. insizyon yapıldı ve parietal peritondan 1x 1 cm'lik alan çıkarılarak oluşan defektler tek tek konulan 4/0 ipek sütürlerle onarıldı. Her 3 ajan intraperitoneal tek doz ve sübkütan 7 gün süreyle uygulandı. Sekizinci gün yapılan relaparotomilerde adezyonlar makromorfolojik olarak değerlendirildi. Cilt altı olarak heparin düşük molekül ağırlıklı heparin ve defibrotide uygulanan gruplarda brid oluşumu kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha az bulundu.(p< 0.01 ). Intraperitoneal olarak tek doz uygulanan gruplarda ise, kontrol grubuna göre anlamlılık saptanmadı. (p> 0.05).
In this study, we investigated the effects of antitrombotic and fibrinolytic agents- heparine, low molecular weight heparine and defıbrotide on postoperative adhesions. In order to cause adhesion we made incision of 1 cm on ceacum serasa and excised a region of 1x1 cm peritoneum and repaired the defects with 4/0 separeted silk sutures. All 3 agents were given single intraperitoneal dose and 7 days subcuteneously form. Adhesions are assessed macromorphologically after relaparatomies made on the 8 day. Brids occured significantly less in groups that are given heparin, LMWH and defıbrotide subcuteneously compared to the control group, (p < 0.01). 0U groups that these agents were given intraperitoneally, there was no significant difference compared to the control group, (p > 0.05).

6.TREATMENT OF URETHRAL STRICTURES BY OPTIC URETHROTOME
İrfan Orhan, Rahmi Onur, F Ahmet Şenol, M Kemal Atikeler, Can Baydinç
Pages 245 - 247
Travmaya bağlı inkomplet üretra rüptürleri geç dönemde üretral darlık gelişmesine neden olabilir. Bu darlıkların optik üretrotomla tedavisi yaygın olarak kullanılan bir tedavi modelidir. Ekim 1994 Mart 1998 tarihleri arasında inkomplet üretra rüptürü nedeniyle sistostomize edilip, optik üretrotomla tedavi edilen 22 hasta, retrospektif olarak, preoperatif ve postoperatif retrograd / voiding sistoüretrografı, üroflowmetri parametreleri açısından değerlendirildi. Preoperatif üretrografilerde ortalama darlık uzunluğu 11.82 + 6.12 mm, üroflowmetride ortalama Qmax değerleri 7.36+ 2.63 ml/sn idi. Hastaların tümü optik üretrotomla tedavi edildi. Postoperatif Qmax değerleri 19.36+6 ml/sn olarak saptandı. Ortalama takip süresi 21.18 + 9.56ay idi ve 16 hasta tek seansta tedavi edildi. 3 hastada rekürran darlık gelişti ve bu hastalara ikinci seans optik üretrotomi uygulandı. 3 hastaya da benign prostat hiperplazisi için transüretral rezeksiyon yapıldı. Travmaya bağlı oluşan inkomplet üretra rüptürlerinde, iyatrojenik komplet üretra rüptürüne neden olmamak için hastalar başlangıçta sistostomize edilip, geç dönemde reparasyon uygulanmalıdır. Bu, yalnızca tedavinin etkinliğini artırmakla kalmaz, aynı zamanda komplikasyon oranını da azaltır.
Incomplete urethral ruptures due to trauma may lead to urethral stricture development in the late period. Treatment of these strictures by optic urethrotome is a commonly used treatment modality. Between October 1994 and March 1998, 22 patients that were cystostomized due to incomplete urethral rupture and treated by optic urethrotome evaluated retrospectively by preoperative and postoperative retrograde/voiding cystourethrographies and by uroflowmetry. Preoperative urethrographies showed stenosis with a mean length of 11.82 + 6.12 mm and mean Q max in uroflowmetry was 7.36+2.63 ml/sec. All of the patients were treated by optic urethrotome. Postoperative Q max was 19.36 +6 ml/sec.The average follow-up period was 21.18 +9.56 months and 16 patients treated in the first attempt. Recurrent stricture developed in 3 patients and those underwent a repeat optic urethrotome. Transurethral resection applied to 3 patients for benign prostatic hyperplasia. Patients who had incomplete urethral ruptures because of trauma should initially be cystostomized and repair should be applied in late period in order to avoid an iatrogenic complete rupture. This will not only increase the treatment chance, but also decrease the rate of complications.

7.THORACIC TRAUMA: THE 6-YEAR EXPERIENCE
Ufuk Çağırıcı, Halil Uç, Tanzer Çalkavur, Uğur Gürcün, İsmail Badak, Önol Bilkay, Ali Telli, İsa Durmaz
Pages 248 - 252
Bu çalışma, 1991-1997 yılları arasında, toraksa travması nedeniyle Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı'na acil olarak yatırılan 270 hastayı kapsamaktadır. Retrospektif olarak incelenen olgular yaş, cins, travma etkeni, eşlik eden organ yaralanmaları, uygulanan tedavi yöntemi,morbitide ve mortalite açısından araştırılmıştır. Erkek/kadın oranı 5.0, yaş aralığı ve ortalaması sırasıyla 19-68 ve34.8 olarak bulundu. Yaralanmaların! 85'i (%69) künt travma sonucu ortaya çıkmış olup etyolojide trafik kazaları ilk sırayı almaktaydı. Kayıtlara geçen 85(%31) penetre yaralanmadan 57si kesici-delici aletler tarafından oluşturulmuştu. Yandaş yaralanmalar arasında en sık extremite fraktürleri, majör vasküler yaralanmalar ve batin yaralanmaları izlendi. Olguların 37'sine (%14) torakotomi uygulanması gerekti ve bunlardan 19'u acil koşullarda opere edildi. Ortalama yatış süresi 8.7 gündü.Mortalite 6 olgu ile %2 oranında saptandı. Ateşli silah yaralanmalarının morbiditeye ve yatış süresine etkisi istatistiksel olarak anlamlı bulundu (sırasıyla p < 0.001 ve p < 0.05).
This trial comprises 270 cases of thoracic trauma urgently hospitalized at the Department of Thoracic and Cardiovascular Surgery of Ege University Medical Faculty, between 1991-1997. The cases were retrospectively assessed regarding age, sex, etiology of trauma, accompanying injury, treatment modality, morbidity and mortality. The male/female ratio was 5.0, while the age range and mean age were 19-68 and 34.8, respectively. 185 (69%) of the injuries were due to blunt thoracic trauma, and traffic accidents were the first-line in the etiology. Of the recorded 85 (31%) penetrating injuries, 57 were created with stabbing instruments. Among the associated injuries, extremity fractures, major vascular and abdominal injuries were encountered most frequently. Thoracotomy was required in 37 (14%) of the cases, and of these, 19 were operated under emergency conditions. The mean hospital stay was 8.7 days. The mortality rate was 2%, representing 6 patients, The effect of gunshot wounds to the morbidity and to the length of stay was determined to be statistically significant (p <0.001 and p < 0.05, respectively).

8.BLUNT AND PENETRATING RUPTURES OF THE DIAPHRAGM
Suavi Özkan, Alper Akınoğlu, Özgür Yağmur, Ömer Alabaz, Haluk Demiryürek, Orhan Demircan
Pages 253 - 256
Travmatik diyafragma rüptürlerinin ilk başvuru anındaki tanı güçlüğü, morbitide ve mortaliteyi arttıran en önemli nedendir. Erken tanıdaki güçlük, tanı yöntemlerinin yetersizliği ve ek organ yaralanmalarına bağlı oluşan klinik tablonun diyafgrama rüptürünü gizlemesine bağlıdır. Bu çalışmada, 1990-1996 yılları arasında Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Kliniğinde 24 penetren diyafragmatik rüptür (Grup 1), 12 künt travmatik diyafragmatik rüptür tanı ve tedavisi 12 saat ile 12 yıl geciken 3 olgu (grup 3) retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Grup 1 ve Grup 2'deki olguların büyük çoğunluğunda ek organ yaralanması saptanmış ve tanı tümünde laparotomi sırasında konulmuştur. Prolen mesh kullanılan bir olgu dışında konulmuştur. Grup 3'teki olguların tanısı akciğer ve bilgisayarlı tomografi ile konulmuştur. Prolen mesh kullanılan bir olgu dışında, bütün diyafragmatik rüptürler primer olarak onarılmıştır. Grup 1'de 1 olgu kaybedilmiş,mortalite % 4; Grup 2'de 2 olgu kaybedilmiş,mortalite%l6.6 olarak bulunmuştur. Grup 3'teki olgularda ise mortalite oluşmamıştır. Bu çalışmanın amacı, göğüs ve karın travmalı olgularda künt travmada olduğu gibi penetran yaralanmalarda da diafragma rüptürünü düşünmek gerektiğini vurgulamaktadır. Eksplorasyon tamamlanmadan önce diyafragma rüptürü ekarte edilmelidir. Aynı zamanda, travmayı takiben akciğer grafisinde akciğer bazalinde ve diyafragma sınırında düzensizlik saptanan olgular, diyafragma rüptürü yönünden araştırılmalıdır. Diyafragma rüptürlü olgularda uygun tanısal yaklaşımlar hastayı geç dönem komplikasyon gelişiminden koruyabilir.
The difficulties in diagnosis of diaphragmatic herniation in the first admission are the common causes of morbidity and mortality. Inadequacy of diagnostic procedures and the severity of additional injured visceras are the main factors of morbidity and mortality. From 1990 to 1996,24 patients with penetrating injury and 15 patients with blunt injury were treated at department of General Surgery, School of Medicine, University of Çukurova. All of the patients with penetrating injury (Group 1) and 12 with blunt injury (Group 2) required emergency laparotomy. In the remaining 3 patients (Group 3), the diagnosis of diaphragmatic injury was delayed from 12hours to 12 years after injury. The vast majority of the Group 1 and Group 2 patients had injury to other organs, the diagnosis of diaphragmatic injury was made in almost all of them during emergency laparotomy. The diagnosis in Group 3 patients was made by chest roentgenogram alone or computed tomography. All diaphragmatic injuries repaired primarily except one which was repaired with prolene mesh. One of the Group 1 patients died, a mortality of %04, and 2 of the Group 2 patients died, a mortality of %16.6. All Group 3 patients recovered. This study suggests that diaghragmatic injury should be suspected in all patients with penetrating as well as blunt injury of the chest and abdomen. The presence of such an injury should be excluded before the termination of the exploratory procedure. The need for diagnosis of diaphragmatic herniation during the initial admission is emphasised. Also, diaphragmatic injury should be suspected in patients with roentgenographic abnormalities of the diaphragm and lower lung field following trauma. The presence of diaphragmatic injury in such patients should be excluded with appropriate diagnostic studies to protect the patient from its late complications.

9.A COMPARISON OF LAPAROSCOPIC AND OPEN APPENDECTOMY RETROSPECTIVE ASSESSMENT OF 146 CASES
Osman Güler, Metin Aydın, Fatma Hüsniye Dilek
Pages 257 - 260
Bu retrospektif çalışmada, Yüzüncü Yıl üniversitesi Tıp Fakültesinde akut apendisit nedeniyle opere edilen 109 açık, 37 laparoskopik apendektomi olgusunun sonuçları karşılaştırılmıştır. Ortalama ameliyat süresi açık apendektomi (AA) yapılanlarda 37, laparoskopik (LA) grupta 49 dakika idi. Apendektomi sonrası oral gıdaya AA' da ortalama 36 saatte, LA'da 18 saatte başlanabildi. Toplam komplikasyon oranı AA'da %14.7, LA'da %5.4 oldu. Analjezi ihtiyacı LA'da daha az idi. Yoğun yapışıklıklar ve kanama nedeniyle 2 laparoskopik olguda açığa dönülmek zorunda kalındı (% 5.4). Hastanede kalış süresi LA'da daha kısa idi. Sonuç olarak, Laparoskopik apendektominin güvenli olduğunu ve hastaya belirgin bir konfor sağladığını düşünüyoruz.
Results of 109 open and 37 laparoscopic appendectomy cases which were operated because of acute appendicitis at Medical School Hospital of Yüzüncü Yıl University were compared in this retrospective study. Mean operation time was 37 minutes in those open appendectomies (OA) and 49 minutes in laparoscopic appendectomy (LA) group. Oral diet after appendectomy could be started in 36 hours in OA and in 18 hours in LA. The overall morbidity rate was 14.7%for the OA and 5.4% for the LA. Analgesic requirement was reduced in LA. We had to convert to open surgery in two laparoscpis cases because of intensive appendectomy is dependable and it provides a clear comfort for patient.

10.AN EPIDEMIOLOGIC STUDY OF THE CHILD TRAUMA, ADMITTED TO THE CHILDREN'S EMERGENCY CENTER
İ Bostancı, A Sarıoğlu, M Cinbiş, E Bedir, Ö Herek, M A Akşit
Pages 261 - 264
Eylül 1996 Haziran 1997 tarihleri arasında Çocuk Acil Servisimize başvuran 78 travma olgusu retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Olguların cinsiyet, yaş, travma şekli, travmanın hangi mevsimde olduğu, kazanın olduğu yer, kazadan sonra ilk müdahale zamanı, yaralanan bölge ve pediatrik travma skoru değerlendirilmiştir. Hastaların %31'i kız (%39.7), 47 'si erkek (%60.3) idi. Pediatrik travma skoru 7 12 arasında idi. Olguların %43.6 sı travma sonrası ilk bir saat içinde çocuk acil servise getirilmişti ve %7.7 'si ilk 24 saatten sonra çocuğun şikayeti olması nedeniyle getirilmişti. Hastaneye getiriliş saati ile hastanede daha uzun kalma arasında direkt ilişki saptandı.
Between September 1996-June 1997,78 pediatric trauma cases who were admitted to the Pediatric Emergency Clinic of Pamukkale University Hospital were evaluated according to sex, age, type of trauma, season, location of the accident, first treatment after trauma, injured organ and pediatric trauma score. Thirty one patients (39.7%) were girls and 47 patients (60.3%) were boys. Pediatric trauma score ranged between 7-12 Forty three point six percent of cases were admitted within the first hour after trauma. Seven point seven percent of the patients were brought 24 hours after the trauma due to the complaints of the children. We detected significant importance between hospital stay and time of admittance after trauma.

11.OUR EXPERIENCES IN EMERGENCY HAND INJURIES
Ayşin Karasoy, Ali Sakinsel, Aydın Gözü, İsmail Kuran, Lütfü Baş
Pages 265 - 269
El yaralanmaları günlük yaşamda çok sıktır ve acil servis bölümlerinin iş yükünde ilk sıralarda yer almaktadır. Ön kol ve el özel karmaşık işlevleri nedeniyle farklı bir anatomiye sahip olduğu için ön kol ve elin yaralanmaları çoğunlukla kombine yaralanmalar şeklinde olmaktadır. El yaralanmalarının tedavisinde temel amaç hastaya yaralanmış el fonksiyonlarının çoğuna mümkün olduğunca erken zamanda sahip olabilmesini sağlayacak en iyi hizmeti vermektir. Bu nedenle erken primer onarım en uygun yaklaşımdır. Bu çalışmada 2,5 yıl içinde (1.1.1995 - 30.6.1997) kliniğimize başvuran 1937 el ve ön kol yaralanmasını etiyoloji, yaralanma tipi ve özellikleri açısından değerlendirdik.
Hand injuries are very common in routine daily life and have first place in emergency department's workload. Forearm and hand have a distinct anatomy for its specific complex function, therefore its injuries are mostly combined injuries. Primary aim in treatment of hand injuries is to give the patient the best service for having the most of the injured hand' function in the earliest possible time. Therefore, early primary repair is the best option. In this study, we evaluated 1937 forearm and hand injuries presented to our clinic in a year period (1.1.1995 - 30.6.1997) with regard to etiology and type and characteristics of injuries.

12.THE REVERSE ULNAR ARTERY FOREARM FLAP IN HAND RECONSTRUCTION
Murat Topalan, Metin Erer
Pages 270 - 272
Ters akımlı ulnar önkol flebi, gibi el rekonstrüksiyonu amacı ile kullanılan ince fasyokutan bir fleptir. Kliniğimizde palman bölge, tenor bölge, el dorsumu ve beşinci parmak rekonstrüksiyonu amacıyla oniki olguda kullanılmıştır. Ters akımlı ulnar önkol flebi rotasyon arkının parmar bölgede olması, uzun pedikülü, yağ dokusunun az olması ile ince ve kılsız deri taşıması, güvenilir olması ve donor alan özellikleri açısından farklı özellikler taşımaktadır. Flep, kompleks el yaralanmaları rekonstrüksiyonunda bir seçenek olarak sunulmaktadır.
The reverse ulnar artery forearm flap is thin, pliable, reliable and mobile fasciocutaneous flap for hand reconstruction. We have used this flap in twelve cases for palmar reconstruction, thenar and first web space, dorsum of the hand, and fifth digit reconstruction. The flap differs from the radial forearm one with its rotation point is in the center of the palm, longer pedicle and the donor site caracteristsics. The flap offers a useful alternative in the reconstruction of complex tissue defects in the hand.

13.TRAUMATIC DELAYED EPIDURAL HEMATOMAS: 7 NEW CASES AND THE RETROSPECTIVE ANALYSIS OF 48 REPORTED CASES IN THE LITERATURE
Murat Kutlay, Ahmet Çolak, Kenan Kıbıcı, Nusret Demircan, O Niyazi Akın
Pages 273 - 280
Posttravmatik gecikmiş epidural hematomların patogenezi tartışmalıdır. Bu çalışmada 7 yeni olgu sunulmuş ve daha önceden rapor edilmiş 48 olgu gözden geçirilmiştir. Kliniğimizde 7 yıllık bir period süresince 74 epidural hematom olgusu arasında 7gecikmiş epidural hematom olgusu saptandı. 5 olgu erkek (%71.4), 2 olgu bayan olup (%28.5) yaş ortalaması 16.7 yıldı (yaş aralığı: 11-21). Kabul sırasında bir olgu hariç, Glasgow Koma Ölçeği puanlamaları 11 ve daha üstündeydi. 6 olguda (%85.7) gecikmiş hematoma komşu alanda fraktür mevcuttu. Hematomların hiç biri ilk bilgisayarlı tomografi tetkikinde mevcut değildi. Hematomlar travma sonrası 3. Saat ve 6. günler arasında ortaya çıktı, ve en sık karşılaşan lokalizasyon frontal bölgeydi. 7 olgunun 3'ünde servikal travma mevcuttu. Hastaneye yatışları ile gecikmiş hematomun saptanması arasındaki sürede 2 hastanın nörolojik durumunda değişine olmadı, 3 hastada bozulma, 2 hastada düzelme oldu. 5 olgu opere edildi. Serimizde mortalite oranı %14.2 idi. Bize göre, beyin pulsasyonu ve kranial fraktür bu hematomların patogenezindeki en önemli etyolojik faktörlerdir. Gecikmiş epidural hematomların tanısı yüksek oranda şüpheyi ve tekrarlayıcı bilgisayarlı tomografik tetkikleri gerektirir. Nörolojik durumda bozulma tek başına güvenilir bir tanı kriteri değildir.
The pathogenesis of posttraumatic delayed epidural hematoma formation is controversial. In this study, 7 new cases were presented and 48 previously reported cases were reviewed. In our clinic, seven cases of delayed epidural hematoma were found among 74 patients with epidural hematoma during a seven-year period, Five were male (71.4 %), two were female (28.5 %), with a mean age of 16.7 years (range =11-21). All but 1 Glasgow Coma Scores were 11 or greater on admission. There were skull fractures at the site of delayed hematoma in 6 patients (85.7%). None of these hematomas were present on initial computed tomography scans. The hematomas appeared between 3 hours and 6 days after the trauma, and the most common localization was the frontal region. Of the 7 patients, 3 had cervical trauma. 2 patients remained neurologically unchanged between admission and delayed epidural hematoma detection,3 deteriorated, and 2 improved. 5patients were operated upon. The mortality rate was 14.2 %. In our opinion, skull fracture,and the brain pulsations are the most important etiologic factors in the pathogenesis of these hematomas. Diagnosis of delayed epidural hematomas requires a high index of suspicion and repetetive computed tomography scans. Neurological deterioration alone is not a reliable diagnostic criteria.

14.TRAUMA PRACTICE IN NEUROSURGERY - A PROSPECTIVE EPIDEMIOLOGIC STUDY
Talat Kırış, Merih İş, Murat İmer, İlker Güleç, Kemal Hepgül, Faruk Ünal, Nail İzgi
Pages 281 - 284
1.11.1996-31.10.1997 tarihleri arasında İstanbul Tıp Fakültesi İlk ve Acil Yardım Anabilim Dalı'na kranyal-spinal travma nedeniyle başvuran ve Nöroşirurji Anabilim Dalı'ndan konsültasyon istenerek yatırılan hastalar prospektif olarak değerlendirildi. Acil birimine başvuran 2520 olgudan 459'u yatırıldı. Bunların 120'si (%26) kadın, 339'u (%74) erkekti. Yaş dağılımına bakıldığında en fazla yoğunluğun 0-16 (%51) yaş grubunda bulunduğu dikkati çekiyordu. Hastaların %44'ü doğrudan acil birime başvururken, %66'sı başka bir sağlık kuruluşundan sevk edilmişlerdi. Olguların %44'ü 08-16, %46'sı 16-24 ve %10'u 24-08 saatlerinde arasında başvurmuşlardı. Travma nedenleri incelendiğinde %45 ile düşmenin ilk sırada yer aldığı, bunu %42 ile trafik kazalarının izlediği dikkati çekti. Hastaların %15'inde politravma vardı. Giriş Glasgow koma skalasına (GKS) göre yapılan değerlendirmede %60'ı GKS-.14-15, %26'sı 9-13 ve %14'ü 8 ve altındaydı. Hastaların %9Gsı kranyal, %3'ü spinal ve %1'i kranyal ve spinal birlikte yaralanmalardı. Ameliyat edilen 88 (%19) hastanın, %34 ü epidural hematom, %20 si subdural hematomdu. Acil birimine giriş ile tam arasındaki süre %78'inde 0-2 saat, % l '/sinde 2-4 saat arasındaydı. Ameliyata alınan hastaların %81'i tanı konduktan sonraki ilk dört saat içinde ameliyat edildi. Hastaların Glasgow Çıkış Skalasına göre değerlendirildiğinde %75'inde tam iyileşme, %7sinde orta derecede sakatlık, %4'iinde ciddi derecede sakatlık ve %13'ünde ölüm saptandı.
The patients admitted to the Accident and Emergency Department of the Medical Faculty of Istanbul for craniospinal trauma between 1/11/1996 and 31/10/1997 were prospectively evaluated. From 2520 patients that were consultated by Neurosurgery Department at the Emergency Department 459 patients were admitted to the wards. From this group 120 (%26) were women and 339 (%74) were men. Regarding the age distribution the patients between 0-16 ages consisted the major group (%51). %66 of the cases were referred from other medical facilities, whereas %44 of the appliances were directly made to our Emergency Department. %44 of the cases were admitted between the hours 08-16, %46 between 16-24 and%10 between 24-08. Regarding the causes of trauma falls (% 45) were in the first place followed by motor vehicle accidents (%42). %15 of the cases had trauma more than in one system. When the cases were compared regarding the Glasgow Coma Scale (GCS) at admission, %60 were between GCS 14-15, %26 were between GCS 9-13 and%14 were under GCS 8. %96 of the patients had cranial injuries, %3 had spinal injuries and %1 had both. From the operated 88 patients %34 were epidural hematoma and %20 were subdural hematoma. The time interval between admission and diagnosis in %78 of the cases were 0-2 hours and in%17 of the cases 2-4 hours. %81 of the operated patients were operated on in four hours after the diagnosis was made. Regarding the outcome scale %75 were good, % 7 were moderate disabled, %4 were severely disabled and %13 were death.

15.BRONCHIAL RUPTURE CAUSED BY BLUNT TRAUMA
Adnan Sayar, Muzaffer Metin, Aysun Ölçmen, Ali Akpınar, Hakan Güleç, Müfid Ölçmen
Pages 285 - 288
Trakeobronşiyal travmaya bağlı rüptürler toraks travmalarının %1/2 sinde görülür. Erken tanısı zordur, mortalitesi yüksektir. 7 ay önce trafik kazası geçiren ve bilateral hemopnömotoraks tanısıyla toraks tübü konarak tedavi edilmeye çalışılan 8 yaşında bir erkek çocuk hasta tarafımızdan sağ total atelektazi tanısıyla kliniğimize yatırılmıştır. Klinik ve radyolojik çalışmalar sonunda sağ ana bronş rüptürü tesbit edilmiştir.Tedavi amacıyla yapılan sağ torakotomiyle göğüs boşluğuna girilmiş ve bronş, karinaya reanastomoze edilmiştir. Postoperatif dönemde ortaya çıkan şilotoraks konservatif olarak tedavi edilmiş ve hasta post op. 16 gün taburcu edilmiştir. Vaka teşhis ve tedavi açısından örnek oluşu nedeniyle incelenmiş ve yayınlanmıştır.
Tracheabronchial rupture is a serious and occasional lesion with an incidence of 1/2 %after major chest trauma. It has high mortality and one may have difficulties in its early radiological and clinical diagnosis. An 8-year-oldmale with a 7 months history of traffic accident and tube thoracostomy due to bilateral hemopneumothorax was admitted to our clinic with the diagnosis of right total lung atelectasis. After radiological and clinical diagnostic studies complete right main stem bronchus rupture was diagnosed. We performed right thoracotomy and anastomosed right main bronchus to the carina. Chylothorax, winch developed in the postoperative period, was treated with conservative methods and the patient discharged on the 16th day with cure. We discuss this rare traumatic rupture of the right main bronchus case because of its interesting diagnose and treatment methods.

16.MINOR TRAUMA MAJOR INJURY WITH ISOLATED PANKREATIC TRAUMA
Mustafa Öncel, Gülay Dalkılıç, Hakan Yıldız, Tamer Sağıroğlu, Cem Gezen, Ergin Olcay
Pages 289 - 291
İzole pankreas travması seyrek olarak görülür. Bu tür travmalar bazen düşük enerjili kuvvetler tarafından oluşturulur. Çalışmamızda bisikletten düşmeyle meydana gelen izole pankreas bir travması literatür eşliğinde incelenmektedir. Pankreas travmasının tanısı güçtür. Bu olguda peritoneal lavaj, kan amilaz seviyesi, sonografi ve BT tanıya yardım etmedi. Böylece tanı gecikti, ancak başarılı bir cerrahi sonrasında hasta şifa ile taburcu edildi.
The trauma of pancreas is seen rarely. These kind of traumas, sometimes can be made by low energic forces. In this paper, an isolated pancreatic trauma, by falling from a bicycle, is reviewed by the help of literature. Diagnosis of isolated pancreatic trauma is difficult. Interestingly, in this case peritoneal lavage, blood amilase level, sonografi or CT didn't help the diagnosis. So, the diagnosis is delayed. After a successful surgery, the patient is dismissed by getting well.

17.MAJOR VASCULAR COMPLICATIONS IN SURGERY OF LOMBER DISC
Cevahir Haberal, Vural Özcan, A Kubilay Korkut, Emin Tireli, Enver Dayıoğlu, Ertan Onursal
Pages 292 - 295
Lomber disk cerrahisinde vasküler komplikasyonlar nadirdir. Ortaya çıkan komplikasyonlar akut ve kronik olarak ikiye ayrılırlar. Akut komplikasyonlar şok şeklinde daha ameliyat masasında kendini gösterirken, kronik belirtiler, pseudoanevrizmaya ait bası semptomları yada majör arteryo-venöz fistüle bağlı konjestif kalp yetmezliği şeklinde ortaya çıkabilir. 35yaşında bayan ve 24 yaşındaki erkek hastalarımızda lomber disk cerrahisi sonrası gelişen hemorajik şok tablosunda acil müdahalede bulunulurken 36 yaşındaki bayan hastamız lomber disk cerrahisi sonrası 2. yılda ortaya konan sağ iliak arteryo-venöz fistül nedeniyle elektif şartlarda opere edilmişlerdir. Vakalarımız halen sorunsuz takip edilmektedir. Majör damarlara bağlı komplikasyonlar ne kadar erken ortaya konulup cerrahi tedavisi yapılırsa mortalite de o ölçüde azalacaktır. Lomber cerrahi geçirmiş ve nedeni ortaya konamayan konjestif kalp yetmezliğinde majör A-V fistül araştırılmalıdır.
Vascular complications in surgery of lomber disc are very rare. These complications can be either acute or chronic. Acute complications like hemorrhagic shock can be seen peroperatively. Symptoms like pressure of pseudoanevrism or congestive cardiac failure because of major arterio-venous fistula can be seen at postoperative period. 35 year old female and 44 year old male patients had hemorrhagic shock symptoms after the surgery of lomber disc were reoperated in the early postoperative period. 42 year old male patient who had been operated 2 years before was reoperated because of iliac arterio-venous fistula. If major vascular complications can be recognised and treated early the mortality rate will be low. In patient who have congestive cardiac failure with a history of lomber disc surgery, major arterio-venous fistula should always be remembered in the differential diagnosis

18.PENETRATION INJURY OF SPINAL CORD CAUSED BY STAB WOUND
Ali İhsan Ökten, Sait Bilal, Rüçhan Ergün, Uğur Bostancı
Pages 296 - 299
Omuriliğin penetran yaralanmaları sıklıkla ateşli silah yaralanmaları sonucunda olur. Bıçaklanmayla oluşan kesici omurilik yaralanmaları nadirdir. Bu makalede, bıçaklanma sonucunda meydana gelen torakal omurilik yaralanmalı bir olgu bilgisayarlı tomografi (BT) ve manyetik rezonans görüntüleriyle (MRG) birlikte nadir görülmesi nedeniyle yayınlanmıştır.
Penetration injuries of spinal cord are frequently caused by gun-shot wounds but very rare by stab wound. A dorsal spinal cord injury case caused by stab wound is reported with the evolution of computed tomography (CT) and magnetic resonance imaging (MRI) in this manuscript.

19.ISOLATED CERVICAL OSEPHAGEAL WOUNDS BY SHARP OBJECTS
Kerim Özakay, Erhan Aysan
Pages 300 - 301
Boyun sol ön bölgesinden kesici aletle yaralanma sonucu acil birimimize gelen hastaya yapılan özofagoskopide servikal özofagusda perforasyon gözlendi. Ameliyata alınan hasta izole özofagus yaralanması görüldü. Primer onarıldı. Postoperatif 7 gün nazogastrik tüp yoluyla enteral beslenme uygulanan hasta postoperatif 10. Gün taburcu edildi.
Patient was admitted to our emergency unit with penetrating stab wound on the left front neck. We performed esophagoscopy and observed the esophageal perforation. Primary repair was done. Patient was followed in the bed for 7 days with nasogastric tube. She was sent home on the tenth day postoperatively.