p-ISSN: 1306-696x | e-ISSN: 1307-7945
Cilt : 19 Sayı : 5 Yıl : 2024

Hızlı Arama

SCImago Journal & Country Rank
Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Dergisi - Ulus Travma Acil Cerrahi Derg: 19 (5)
Cilt: 19  Sayı: 5 - Eylül 2013
DENEYSEL ÇALIŞMA
1.
Sıçanlarda oluşturulan deneysel iskemi-reperfüzyon modelinde piperinin etkileri
Effects of Piperine in Experimental Intestinal Ischemia Reperfusion Model on Rats
Hızır Yakup Akyıldız, Adem Karabacak, Muhammet Akyüz, Erdoğan Sözüer, Alper Akcan
PMID: 24214777  doi: 10.5505/tjtes.2013.48457  Sayfalar 387 - 391
AMAÇ: Piperin oksidatif hasara ve lipit peroksidasyonuna karşı koruyucu etkisi bildirilmiş bir baharat türevidir. Çalışmamızda ince bağırsak iskemi-reperfüzyon hasarının önlenmesinde piperinin etkisini incelemeyi amaçladık.
GEREÇ VE YÖNTEM: Sıçanlar her biri 8 sıçan içeren 3 gruba ayrıldı. Sham grubundaki sıçanlara sadece laparotomi ve gözlem uygulandı. Kontrol ve çalışma grubundaki hayvanlara 45 dakikalık iskemiyi takiben 60 dakikalık reperfüzyon uygulandı. Çalışma grubuna piperin, reperfüzyon işleminden hemen önce 10 mg/kg dozunda periton içi yolla verildi. Laktat seviyelerinin ölçümü için kan numuneleri alındı. Histopatolojik inceleme, doku malondialdehid, süperoksit dismutaz ve glütatyon aktivitesi ölçümleri için de terminal ileum rezeksiyonu gerçekleştirildi. Gruplar arası istatistiki karşılaştırma ANOVA testi ile yapıldı.
BULGULAR: Kontrol grubunda laktat ve malondialdehid seviyeleri çalışma ve sham gruplarına göre anlamlı olarak yüksekti (p<0.001). Çalışma grubunda, süperoksit dismütaz ve glutatyon aktiviteleri kontrol grubundan anlamlı olarak yüksekti (p<0.001). Sham grubu her iki parametrede de en fazla aktiviteye sahipti. Histopatolojik incelemede kontrol grubunda villöz yapının ve lamina propria bütünlüğünün bozulduğu görüldü.
TARTIŞMA: Reperfüzyondan hemen önce periton içi verilen 10 mg/kg piperin ince bağırsaklarda iskemi-reperfüzyon hasarını azaltabilir.
BACKGROUND: Piperine is a spice principle, and its protective role against oxidative damage and lipid peroxidation has been reported. In this study, we aimed to investigate the effects of piperine in the prevention of ischemia-reperfusion injury to the small intestine.
METHODS: Rats were allocated to three groups of 8 rats each. Rats in the sham group underwent laparotomy and observation only. Animals in the control and study groups underwent 45 minutes ischemia followed by 60 minutes reperfusion. In the study group, 10 mg/kg piperine was administered intraperitoneally just before the reperfusion procedure. Blood samples were obtained for measurement of lactate levels, and resection of the terminal ileum was performed to evaluate the histopathologic specimens and tissue malondialdehyde, superoxide dismutase, and glutathione activities. All results were expressed as mean±SD. Comparisons between groups were made by using the one way analysis of variance (ANOVA).
RESULTS: Lactate and malondialdehyde levels were significantly higher in the control group than the study and sham groups (p<0.001). In the study group, superoxide dismutase, and glutathione activities were significantly higher than in the control group (p<0.001). The sham group had the highest activities. Histopathologic examination showed disruption of villous pattern and lamina propria in the control group.
CONCLUSION: Intraperitoneal administration of 10 mg/kg piperine just before the reperfusion may reduce ischemia-reperfusion injury to the small intestine.

2.
Serbest Düşme Hareketi Yapan Mermi Çekirdeklerinin Yaralama Potansiyelleri
The wounding potential of free-falling bullets
Gökhan İbrahim Öğünç, Mustafa Tahir Özer, Kağan Çoşkun, Mehmet Eryılmaz, Ali İhsan Uzar
PMID: 24214778  doi: 10.5505/tjtes.2013.22309  Sayfalar 392 - 397
AMAÇ: Bu çalışmada dik ve dike yakın atış sonrası serbest düşme hareketi gerçekleştiren mermi çekirdeğinin hedef üzerinde hayati yaralanmalara neden olabilme potansiyelinin ortaya konulması hedeflendi.
GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmada 9x19 mm ve 7,65x17 mm çapındaki mermilerin namlu çıkış hızları ölçüldü ve bu hızlar EBV4® Dış Balistik Yazılımı kullanılarak yatayla 65 derece ila 90 derece arasında beşer derecelik aralıklardaki atışlarla simüle edildi. Mermilerin serbest düşme hareketleri ve düşüş hızları incelendi. Elde edilen sonuçlar, dokuların eşik hız değerleriyle karşılaştırıldı. Ayrıca adli ve basın kayıtları incelenerek Türkiye’de oluşan bu tip yaralanmaların analizi yapıldı ve literatür eşliğinde değerlendirildi.
BULGULAR: Havaya 65 ila 90 derece arasında beşer derecelik aralıklarla yapılan atışlar neticesinde serbest düşme hareketi yapan mermi çekirdeklerinin ortalama isabet hızı ve kinetik enerji değerlerinin 9x19 mm çapında mermi için 92,25 m/sn ve 34,05 J olduğu; 7,65x17 mm çapında mermi için 79,66 m/sn ve 14,91 J olduğu saptandı. Yapılan arşiv taramasında 2000-2012 yılları arasında Türkiye’de 65 adet bu tip yaralanma tespit edildi ve bunların 27 tanesinin ölümle sonuçlandığı anlaşıldı.
SONUÇ: Elde edilen bulgular havaya yapılan atıştan sonra serbest düşen 9x19 mm ile 7,65x17 mm çapındaki mermilerin isabet anı hızlarının cilt ve yassı kemik için eşik hız ve kritik hız sınırlarını aştığı ve kinetik enerji değerlerinin ciddi yaralanma oluşturabileceğini göstermektedir. İlk müdahale anındaki muayene bulguları ateşli silah yaralanmasına benzer özellik göstermese de bunların ASY olabileceği ihtimali unutulmadan değerlendirilmeleri ve tedavileri yapılırken adli boyutu göz önüne alarak delilleri koruyacak şekilde davranılmasına dikkat edilmelidir.
BACKGROUND: It was aimed in this study to clarify the wounding potential of free-falling bullets fired at 90° or close to right angles.
MEHTOHDS: In this study, 9x19 mm and 7.65x17 mm bullets, which are commonly used among civilians, were used. The muzzle velocities of these ammunitions were measured. According to the muzzle velocity data, the free-falling motion and strike velocity of the 9x19 mm and 7.65x17 mm bullets were simulated using the EBV4® External Ballistics Software at angles of 65°-90° with firings at 5° intervals. The simulation results were compared with critical velocity of tissues. In addition, the judicial records and press reports on this type of wound were examined and evaluated in light of the literature.
RESULTS: The strike velocity and kinetic energy of free-falling bullets, which were fired into the air at 5° intervals between 65°-90°, were measured. The average strike velocity and kinetic energy of 9x19 mm bullets were 92.25 m/sec and 34.05 J and of 7.65x17 mm bullets were 79.66 m/sec and 14.91 J, respectively. As a result of the archives examination, 65 such wounds were detected between 2000 and 2012, and 27 of them resulted in death.
DISCUSSION: According to these results, the strike velocity of free-falling 9x19 mm and 7.65x17 mm bullets, which were fired into the air, exceeds the threshold and critical velocity limits of skin and flat bones, and the kinetic energy of the bullets is able to cause significant wounding. Even though the symptoms and features of these types of wounds may not be similar to those of ordinary gunshot wounds in the first medical examination, the first responders should be aware of the possibility of gunshot wounds, and they should take into account the criminal investigation phase during the treatment process; the necessary precautions should be taken in order to preserve the evidence.

KLINIK ÇALIŞMA
3.
Ekstremite yaralanması olan hastalarda intravenöz 0.10 mg/kg veya 0.15 mg/kg morfin sülfat ile akut ağrı tedavisi: Randomize çift kör plasebo kontrollü çalışma
Acute pain management with intravenous 0.10 mg/kg vs. 0.15 mg/kg morphine sulfate in limb traumatized patients: a randomized double-blinded placebo-controlled trial
Davood Farsi, Mitra Movahedi, Peyman Hafezimoghadam, Saeed Abbasi, Abtin Shahlaee, Vafa Rahimi Movaghar
PMID: 24214779  doi: 10.5505/tjtes.2013.86383  Sayfalar 398 - 404
AMAÇ: Akut ekstremite yaralanması olan hastalarda erişkin acil serviste yapılan iki ayrı morfin dozunun ağrı giderimi ve güvenliliğini karşılaştırmak.
GEREÇ VE YÖNTEM: Opiyoit analjesisine gerek duyan 200 acil servis hastası randomize olarak iki gruba ayrıldı. Bu randomize çift-kör, plasebo kontrollü çalışmada intravenöz yolla 0.10 mg/kg dozda morfin ve daha sonra hastaların bir bölümüne 0.05 mg/kg IV dozda morfin veya aynı miktarda plasebo verildi. Başlangıçta (0.10 mg/kg morfin vermeden önce), 30 (çalışma ilacı verilmeden hemen önce) ve 60 dakika sonra Görsel Analog Ölçekle ağrının şiddet derecesi ve yan etkiler değerlendirildi.
BULGULAR: Başlangıca göre 30. dakikada önemli bir farklılık saptanmadı. Morfinin 0.15 mg/kg dozda yapıldığı grupta diğer gruba (0.10 mg/kg doz grubu) göre bir saat sonra ağrı anlamlı derecede azalmıştı (p<0.05). Bu grubun ağrı skorunda önemli bir iyileşme vardı (p<0.05). Girişim ve kontrol grubunda ağrı sırasıyla %52.70 ve %35.82 oranında azalmıştı. Her iki grupta gözlemlenen yan etkiler açısından istatistiksel açıdan anlamlı bir fark yoktu.
TARTIŞMA: İki morfin dozu yerine tek doz morfin uygulaması ekstremite yaralanmalarında ağrı giderimi açısından güvenli ve etkili bir yöntemdir. Bu hastalarda ağrıyı azaltmak için ilk standart 0.10 mg/kg dozdan 30 dakika sonra 0.05 mg/kg dozda morfin verilmesini önermekteyiz.
BACKGROUND: We aimed to compare pain relief and safety of two doses of morphine in adult emergency department (ED) patients with acute limb trauma pain.
METHODS: A total of 200 adult ED patients over 20 years of age requiring opioid analgesia were randomly allocated to two groups. Following a first dose of intravenous morphine sulfate at 0.10 mg/kg, a randomized double-blind placebo-controlled trial of intravenous morphine sulfate at 0.05 mg/kg versus the same amount of placebo was performed. Measurement of visual analogue scale pain intensity and assessment of adverse effects were performed at baseline (before morphine at 0.10 mg/kg), 30 minutes from baseline (just before study drug administration), and at 60 minutes from baseline (30 minutes after study drug).
RESULTS: No significant difference was found between groups at 30 minutes from baseline. There was significant reduction in final pain after 1 hour in the 0.15 mg/kg compared to 0.10 mg/kg group (p<0.05). In addition, there was a significant improvement in the mean score of pain in the same group (p<0.05). The percent of pain reduction in the intervention and control group relative to the basic measures was 52.70% and 35.82%, respectively. Adverse effects were present in both groups; however, there was no statistically significant difference between groups.
CONCLUSION: Using two doses of morphine instead of one is a safe and effective method for pain reduction in isolated limb trauma. We recommend performing a second injection of 0.05 mg/kg morphine 30 minutes after the initial standard dose of 0.10 mg/kg to decrease pain in these patients.

4.
Üst ekstremitelerin penetran yaralanmalarının tedavisi
Management of penetrating injuries of the upper extremities
Oscar Jf Van Waes, Pradeep H Navsaria, Renske Cm Verschuren, Laurens C Vroon, Esther Mm Van Lieshout, Jens A Halm, Andrew J Nicol, Jefrey Vermeulen
PMID: 24214780  doi: 10.5505/tjtes.2013.08684  Sayfalar 405 - 410
AMAÇ: Arter yaralanmasını dışlayan üst ekstremite penetran yaralanmasının rutin cerrahi eksplorasyonu çok sayıda olumsuz sonuçlu açınımlara ve iyatrojenik yaralanmalara yol açmaktadır. Bu hastalarda seçici cerrahi dışı tedavi giderek daha fazla oranda benimsenmektedir. Bu çalışma bu cerrahi dışı tedavinin geçerliliğini değerlendirme ve pratik bir algoritma sunma amacıyla gerçekleştirilmiştir.
GEREÇ VE YÖNTEM: Penetran üst ekstremite yaralanmaları ardından üçüncü basamak sevk merkezine gelen tüm ardışık hastalar bu ileriye dönük gözlemsel kohort çalışmasına alındı. Hastalar ATLS© kılavuzları ve klinik belirtilerine göre yönetildi, ya acil cerrahiye alındı veya ek tanısal araştırmalar yapılmadan veya gerekirse yapılarak konservatif tedavi uygulandı. Fiziksel incelemeye göre daha önce hazırlanan bir protokole uyarak bilgisayarlı tomografik anjiyografi (BTA) gerekli oldu.
BULGULAR: Dört aylık çalışma döneminde penetran üst ekstremite yaralanması olan 161 hasta çalışmaya alındı. On dördünde damar yaralanmaları olan 16 (%9.9) hastaya acil cerrahi girişim yapıldı. Ayrıca 8 (%5) hastaya BTA sonrası vasküler eksplorasyon uygulandı. Geri kalan hastaların (n=137) vasküler sorunları cerrahi dışı yöntemlerle tedavi edildi. Kırıkları veya sinir yaralanmaları nedeniyle 18 (%11.2) yarı-seçici cerrahi girişim gerekti. İzlem döneminde herhangi bir damar yaralanmasının atlanmadığı belirlendi.
TARTIŞMA: Üst ekstremitelerin penetran yaralanmalarından sonra rutin eksplorasyon veya BTA’ya gerek yoktur. Durumu stabil hastalar yalnızca klinik bulgularına göre ek araştırmalardan geçmelidir. Seçici cerahi dışı tedavi bu yaralanmalardan sonra uygun ve güvenli bir tedavi stratejisidir.
BACKGROUND: Routine surgical exploration after penetrating upper extremity trauma (PUET) to exclude arterial injury leads to a large number of negative explorations and iatrogenic injuries. Selective non-operative management (SNOM) is gaining in favor for patients with PUET. The present study was undertaken to assess the validity of SNOM in PUET and to present a practical management algorithm.
METHODS: All consecutive patients presenting to a tertiary referral center following PUET were included in this prospective observational cohort study. Patients were managed along Advanced Trauma Life Support (ATLS©) guidelines, and based on clinical manifestations, either underwent emergency surgery or were treated conservatively with or without additional diagnostic investigations. Computed tomography angiography (CTA) was indicated by a preset protocol based on the physical examination.
RESULTS: During the four-month study period, 161 patients with PUET were admitted. Sixteen (9.9%) patients underwent emergency surgery, revealing 14 vascular injuries. Another 8 (5.0%) patients underwent vascular exploration following CTA. The remaining patients (n=137) were managed non-operatively for vascular matters. Eighteen (11.2%) patients required semi-elective surgical intervention for fractures or nerve injuries. During the follow- up, no missed vascular injuries were detected.
CONCLUSION: Neither routine exploration nor routine CTA is indicated after PUET. Stable patients should undergo additional investigation based on clinical findings only. SNOM is a feasible and safe strategy after PUET.

5.
Çocuk hastalarda mikrocerrahi rekonstrüksiyon: 30 olguluk seri
Microsurgical reconstruction in pediatric patients: a series of 30 patients
Arzu Akçal, Semra Karşıdağ, Deniz Özgür Sucu, Gürsel Turgut, Kemal Uğurlu
PMID: 24214781  doi: 10.5505/tjtes.2013.09515  Sayfalar 411 - 416
AMAÇ: Pediatrik popülasyonda serbest doku aktarımı teknik yararlılığı ve güvenililirliği nedeni ile geniş kabul görmektedir. Cerrahi işlemin uygunluğu ve güvenililirliğini içeren başlangış süpheleri artık giderilmiştir.
GEREÇ VE YÖNTEM: Otuz çocuk hasta (15 erkek, 15 kız) Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde serbest doku aktarımı uygulanarak tedavi edildi. Hastaların defektleri alt ekstremitede (n=22), baş ve boyunda (n=5) ve üst ekstremitede (n=3) yerleşimli idi. Defektlerin etiyolojileri araba kazalarını, yanık sekellerini, travmatik kontraktürlerini, ezilme yaralanmalarını, maksillada epulisi ve ateşli silah yaralanmalarını içerdi.
BULGULAR: Çalışmamızda aktarılan serbest dokular latissimus dorsi kas flebi, kombine latissimus dorsi ve serratus kas flepleri, serratus anterior kas flebi, çapraz latissimus dorsi kas flebi, skapüler osteomyokutanöz flebi, paraskapüler fasyokutanöz flebini, fibuler osteokutanöz flebi, anterolateral uyluk flebini ve medial sirkumfleks femoral arter perforatör flebi ve crista iliaca osteocutanöz flebini içeriyordu.
TARTIŞMA: Serbest doku aktarımının çocuklardaki avantajları arasında yer alan çocuğun daha iyi flep büyümesine adaptasyonu ve çocuğun öğrenme kapasitesi sayesinde cerrahlar daha iyi ve fonksiyonel ve estetik sonuçlar sağlamaktadırlar.
BACKGROUND: Free flap surgery in the pediatric population has gained widespread acceptance regarding its technical utility and reliability. Initial concerns as to the feasibility and reliability of the procedure in children were resolved over time.
METHODS: Thirty children (15 boys, 15 girls) were treated in Sisli Etfal Training and Research Hospital, Plastic and Reconstructive Surgery Clinic. Their mean age was 10.8 years. Defects were located on the lower extremity (n=22), head and neck (n=5) and upper extremity (n=3). The etiologies of the defects included vehicle accident, sequelae of burn, traumatic contractures, crush injury, epulis in the maxilla, and gunshot wound.
RESULTS: The free flaps performed in our series were latissimus dorsi muscle flap, combined latissimus dorsi and serratus muscle flaps, serratus anterior muscle flap, cross latissimus dorsi muscle flap, scapular osteomyocutaneous flap, parascapular fasciocutaneous flap, fibular osteocutaneous flap, anterolateral thigh flap, medial circumflex femoral artery perforator flap, and crista iliaca osteocutaneous flap.
CONCLUSION: The advantages of free flaps in children, which include better adaptation of the flap growth and better learning capacity of the children, provide the surgeon with more satisfactory functional and aesthetic results.

6.
Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde akrep sokmalarının epidemiyolojik, klinik özellikleri ve sonuçları
Epidemiologic and clinical characteristics and outcomes of scorpion sting in the southeastern region of Turkey
Fevzi Yılmaz, Engin Deniz Arslan, Ali Demir, Cemil Kavalci, Tamer Durdu, Muhittin Serkan Yılmaz, Cihat Yel, Sami Akbulut
PMID: 24214782  doi: 10.5505/tjtes.2013.52333  Sayfalar 417 - 422
AMAÇ: Zehirlenmelere neden olan akrep sokmaları yaşamı tehdit eden acil bir durumdur ve tropikal ve subtropikal bölgelerde ciddi sağlık sorunlarına neden olurlar. Bu çalışmanın amacı mortalite ve morbiditenin önlenebilir nedenlerinden olan akrep sokması nedeni ile başvuran 123 hastanın epidemiyolojik ve klinik özelliklerini belirlemektir.
GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çalışmada Ocak 2008 ile Eylül 2009 arasında Diyarbakır Devlet Hastanesi Acil Servis’ine akrep sokması nedeni ile başvuran 123 hastanın demografik ve epidemiyolojik özellikleri geriye dönük olarak incelendi.
BULGULAR: Çalışmaya alınan 123 hastanın %62.6’sı (n=77) kadın ve %37.4’ü (n=46) erkekti. Olguların ortalama yaşı 33.5±17.3 (dağılım, 2-80) yıl ve 27 (%22) hasta 18 yaşından daha gençti. Hastaların 98’i (%79.7) kırsal alandan, 25’i (%20.3) şehir merkezindendi. Olguların çoğunluğu (%42.3) aktif çalışma sırasında ve uykuda (%19.5) akrep sokmasına maruz kaldı. On bir (%8.95) hasta da evde çamaşırlarını yerleştirirken akrep sokmasına maruz kalmıştı.
TARTIŞMA: Bu çalışmanın yöresel epidemiyolojik özellikleri göz önünde tutarak, sağlık çalışanlarına akrep sokmalarından korunma için gerekli önlemlerin alınmasında yardımcı olabileceğini umarız.
BACKGROUND: Scorpion sting resulting in envenomation is a life-threatening emergency and causes serious health problems in tropical and subtropical regions. The aim of this study was to present the epidemiologic and clinical features of 123 cases presenting with symptoms of scorpion poisoning, a cause of preventable mortality and morbidity.
METHODS: This study retrospectively analyzed the epidemiologic and demographic features of a total of 123 patients who presented to Diyarbakır State Hospital Emergency Service with scorpion sting between January 2008 and December 2009.
RESULTS: Among 123 patients who presented to Diyarbakır State Hospital Emergency Service with scorpion sting between January 2008 and January 2009, 62.6% (n=77) were female and 37.4% (n=46) were male. The mean age of the patients was 33.5±17.3 years (2-80), and 27 (22%) patients were younger than 18 years. The place of residence was rural region in 98 (79.7%) patients and the city center in 25 (20.3%). The majority of victims were stung by scorpions while they were at active work (42.3%) or asleep (19.5%) in bed. Eleven (8.95%) patients were stung by a scorpion while putting on their own clothes.
CONCLUSION: This simple descriptive study will hopefully help healthcare providers take measures to prevent scorpion stings, which should take into consideration local epidemiological features.

7.
Motorsiklet kazaları detayları ve sağlık maliyetleri üzerine etkileri
Details of motorcycle accidents and their impact on healthcare costs
Serkan Emre Eroğlu, Sıddıka Nihal Toprak, Ebru Akoğlu, Özge Ecmel Onur, Arzu Denizbaşı, Çiğdem Özpolat, Haldun Akoğlu
PMID: 24214783  doi: 10.5505/tjtes.2013.06767  Sayfalar 423 - 428
AMAÇ: Türkiyede 2011 yılındaki tüm trafik kazalarının %7.58’ini (n=21107) motorsiklet kazaları oluşturmaktadır. Çalışmamızda, motorsiklet kazaları ve bu kazalara ait detayların, sağlık maliyetlerindeki rolleri araştırıldı.
GEREÇ VE YÖNTEM: 1 Temmuz 2010-30 Haziran 2011 tarihleri arasında çarpışmalı ya da çarpışmasız motorsiklet kazaları ile acil servise gelen hastalar ileriye dönük olarak incelendi. Kazazede ve kazaya ait detaylı bilgileri içeren formlar motorsiklet kazası ile getirilen tüm yaralılara doldurularak sağlık maliyetleri araştırıldı. Veriler, SPSS v16 programında frekans, Kolmogorov-Smirnov, Mann-Whitney U ve ki-kare testleri kullanılarak analiz edildi.
BULGULAR: Değerlendirmeye alınan 91 kazazedenin, yaş ortalaması 28.47. Değerlendirmeye alınan 91 kazazedenin başvurusundan taburculuğuna kadar olan sağlık maliyetleri ortalaması 253.02$, ortancası 55.90$ idi (dağılım, 11.52- 7137.19$). Çalışmaya göre, sağlık maliyetleri ile kaza saati, motorsiklet tipi, yolun yüzeyi, koruyucu ekipman, hava ya da gün ışığı arasında kesin bir korelasyon yoktu.
TARTIŞMA: Çalışmaya göre, kaza riski genç erişkinlerle artmaktadır. Buna bağlı olarak da, sağlık maliyetleri artmaktadır. Bu sebeple, yasal kuralları yeniden belirlenmesi ve gerekiyorsa motorsiklet ehliyeti alma yaşı ve de eğitimleri düzenlenmelidir.
BACKGROUND: Of overall traffic accidents in 2011 in Turkey, 7.58% (n=21,107) were motorcycle accidents. Motorcycle accidents and their impact on healthcare costs are investigated in our study.
METHODS: Motorcycle accidents that occurred with/without a collision between 1 July 2010 and 30 June 2011 were studied prospectively through the inspection of patients visiting the Emergency Service. The healthcare costs relevant to each person injured in a motorcycle accident were investigated via forms. Data were analyzed using frequencies, Kolmogorov-Smirnov, Mann-Whitney U, and chi-square tests on the SPSS v16.0 program.
RESULTS: Ninety-one people involved in accidents, with a mean age of 28.47 years, were studied. The average healthcare expenditure for the 91 patients studied between reception and discharge was US$253.02 (median, US$55.90; range, US$11.52 - 7137.19). According to our study, there was no definitive correlation between the healthcare costs and the time of the accident, motorcycle type, nature of the road surface, protective equipment, weather, or daylight.
CONCLUSION: According to the current study, the risk of an accident increases with young adults. Concordantly, healthcare costs increase. Thus, it is important that the legal rules with respect to the age and education necessary for receiving a license to operate a motorcycle should be redefined, and if necessary, regulated.

8.
Suriye’deki çatışmaların acil servise yansıyan yönü ve hastane maliyetlerinin değerlendirilmesi
The reflection of the Syrian civil war on the emergency department and assessment of hospital costs
Ali Karakuş, Erhan Yengil, Seçkin Akkücük, Cengiz Cevik, Cem Zeren, Vedat Uruc
PMID: 24214784  doi: 10.5505/tjtes.2013.78910  Sayfalar 429 - 433
AMAÇ: Bu çalışmada, Suriye’de yaşanan çatışmalar sonrası hastanemize getirilen olguların demografisi, klinik özellikleri ve yapılan harcamaların değerlendirilmesi amaçlandı.
GEREÇ VE YÖNTEM: Bu amaçla Haziran 2011-Temmuz 2012 yılları arasındaki 14 aylık dönemde hastanemize getirilen 1355 Suriyeli olgunun acil servis girişi olan 482’si çalışmaya alındı. Hastaların bilgisayar verileri geriye dönük olarak incelendi.
BULGULAR: Olguların 428’i (%88.8) erkek, 54’ü (%11.2) kadın, yaş ortalamaları 30.4±14.9 yıl (min: 1, maks: 79), erkeklerin yaş ortalaması 30.8±17.2 yıl (min: 1, maks: 79), kadınların yaş ortalaması ise 27.3±16.9 yıl (min: 1.5, maks: 66) olarak belirlendi, cinsiyet bakımından aralarında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptandı (p=0.007). Olguların en çok 21-30 yaş grubunda (%41.1) olduğu belirlendi. En fazla başvurunun 159 (%33) kişiyle Haziran 2011, en az ise beş kişi (%1) ile Eylül 2011’de olduğu tespit edildi. Hastalar 112 Acil Servis ambulansları ile çevre ilçe hastaneleri ve kamplardan getirildi. Acil servise başvuru sebebi en sık 338 olgu (%70.1) ile ateşli silah yaralanması idi. En sık konulan tanı ise ekstremite yaralanmasıydı (153 olgu, %31.7). Adli olgu sayısı 364 (%75.5) tespit edildi. Yüz otuz altı (%28.2) hastanın acil servisde takip ve tedavisi yapıldı. Hastalar en sık ortopedi ve travmatoloji bölümüne yatırılarak tedavi edildi (146 olgu, %30.3). Ortalama yatış süresi 9.9 gün (1-141 gün) idi. 456 olgu (%94.6) taburcu edilirken, 22 olgu (%4.6) öldü, dört olgu (%0.8) ise sevk edildi. Olguların maliyeti ortalama 3723 TL (min: 5 TL, maks: 69556 TL) olarak bulundu. Sürekli değişkenler arası korelasyon testi yapıldığında maliyeti ve yatış süresi arasında pozitif korelasyon saptandı (p=0.000).
TARTIŞMA: Getirilen olgular içinde genç erkek ve ateşli silah yaralanması olgularının çokluğu dikkat çekti. Olguların çoğunluğu uygun takip ve tedavi sonrasında taburcu edildi. Alınacak tedbirler sonrasında bu kötü sonuçlar engellenebilecek, önlenebilir maliyetler ortaya çıkmayacak ve ülke bütçelerinin zarar görmesi önlenebilecektir.
BACKGROUND: In the present study, it was aimed to assess the demographics, clinical features, and treatment costs of cases referred to our hospital after the Syrian civil war.
METHODS: Of 1355 Syrian civil war victims referred to our hospital during the 14-month period between June 2011 and July 2012, 482 cases presenting to the emergency department were included in the study. The electronic data of these patients were retrospectively analyzed.
RESULTS: Of 482 cases, 428 were male (88.8%) and 54 (11.2%) were female, with a mean age of 30.4±14.9 years (1-79 years). The mean age was 30.8±17.2 years (1-79 years) in males and 27.3±16.9 years (1.5-66 years) in females. There was a significant difference in terms of sex (p=0.007). It was found that the majority of the cases (41.1%) were aged 21-30 years. The highest number of admissions was recorded in June 2011 (159 patients, 33%), whereas the lowest number of admissions was in September 2011 (5 patients, 1%). All cases were transported to our hospital from nearby district hospitals and camps by emergency medical services. The most frequent presenting complaint was gunshot injury (338 cases, 70.1%). The most common diagnosis was extremity injury (153 cases, 31.7%). The number of forensic cases was found as 364 (75.5%). Of all the cases, 136 cases (28.2%) were managed in the emergency service, and the remaining cases were admitted to other services. They were most frequently admitted to the orthopedics ward (146 cases, 30.3%). The mean length of the hospital stay was 9.9 days (1-141).Overall, 456 cases (94.6%) were discharged, 22 cases died, and 4 cases were transferred to other facilities. The mean cost per case was estimated as 3723Turkish lira (TL) (15-69556). A positive correlation was found between cost and length of hospital stay.
CONCLUSION: Among all Syrian cases, the majorities of young males and gunshot injuries was striking. Most of the cases were discharged after appropriate management. Preventive measures can avoid these negative outcomes and so avoidable costs will not occur, and this can preclude the damage to the budgets of the countries.

9.
Mandibular subkondil kırıkların onarımında endoskop yardımı ve ağız dışından yaklaşımın sinerjisi: 13 olgu deneyimi
The synergy between endoscopic assistance and extraoral approach in subcondylar fracture repair: a report of 13 cases
Lütfi Eroğlu, İbrahim Alper Aksakal, Musa Kemal Keleş, Çağlayan Yağmur, Ozan Aslan, Tekin Şimşek
PMID: 24214785  doi: 10.5505/tjtes.2013.77292  Sayfalar 434 - 440
AMAÇ: Maksillofasiyal travma tek başına veya diğer travmalara eşlik edecek şekilde görülebilir. Bu travmalarda mandibula kırığı görülme oranı yüksektir. Mandibulanın tüm kırıkları arasında subkondil bölgesine ait kırıklar özel bir yaklaşım gerektirir. Açık redüksiyonla yapılan internal sabitlemelerde; yüzde istenmeyen skar oluşumu, geçici/kalıcı fasiyel sinir felci gibi ek morbiditeler oluşabilir. Subkondil kırıklarında endoskopik yaklaşımla bu sorunları azaltmak mümkündür.
GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmamızda birbirini takip eden 13 hastadaki subkondil kırıklarına ağız dışından endoskopik yaklaşımla gerçekleştirdiğimiz onarımlara ilişkin tecrübelerimizi aktarmayı amaçladık. Ocak 2010 ve Haziran 2011 tarihleri arasında Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Kliniği’ne acilden başvuran 13 hastadaki 15 subkondiler kırık bu çalışmaya dahil edildi.
BULGULAR: Hastalara endoskopik veya açık yaklaşım kullanılarak girişimde bulunuldu. Kırıklardan dokuz tanesine ağız dışından yapılan endoskopik yaklaşımla başarılı biçimde plak-vida sabitlemesi yapıldı. Endoskopik onarım yapılan kırıkların yedi tanesinde proksimal parçalar laterale deplaseydi. Kırıkların geri kalan altı tanesine ise endoskopik olarak başlandıktan sonra tam açık yaklaşıma dönülerek girişim yapıldı. Bu altı kırığın hepsinde de proksimal parçalar mediyale deplase haldeydi.
TARTIŞMA: Subkondil kırıklarında ağız dışından endoskopik yaklaşımla onarım yapmak mümkündür. Bu yaklaşımda amaç işleme bağlı ek morbiditeyi etkili biçimde azaltmaktır. Endoskopik cerrahi ile tecrübesi az olan meslektaşlarımıza tavsiyemiz başlangıç olgusu olarak laterale deplase olmuş düşük seviyedeki subkondil kırıklarını seçmeleridir.
BACKGROUND: We aimed to present the primary experience of one surgeon with a new surgical technique performed on the first 13 cases and to evaluate outcomes following an extraoral endoscopic approach to subcondylar fractures.
METHODS: Fifteen subcondylar fractures in 13 patients, who were treated at Ondokuz Mayis University Hospital between January 2010 and June 2011, were included in this study. Patients were operated on using either endoscopic or open approach.
RESULTS: Rigid plate fixation was completed endoscopically using extraoral approach in nine fractures, while six fractures were plated by conversion to a full-open approach. In all six fractures that could not be fixed endoscopically, the proximal fragments were medially displaced, whereas seven of nine fractures that were successfully fixed endoscopically were laterally displaced.
CONCLUSION: An extraoral endoscopic approach for subcondylar fractures is feasible and can be carried out with decreased morbidity. This approach is recommended for those with limited experience in endoscopy to treat low laterally displaced subcondylar fractures as their initial cases.

10.
Acil serviste üç yıllık deneyim: Spinal travmalı hastalara acil servis yaklaşımı ve prognozları
Three-year experience in the Emergency Department: the approach to patients with spinal trauma and their prognosis
Hızır Ufuk Akdemir, Dursun Aygün, Celal Katı, Mehmet Altuntaş, Cengiz Çokluk
PMID: 24214786  doi: 10.5505/tjtes.2013.21456  Sayfalar 441 - 448
AMAÇ: Spinal kord yaralanmaları gelişen nörolojik problemler nedeni ile oldukça ciddi maddi ve/veya manevi kayıplara neden olmaktadır. Bu çalışmanın amacı yüksek morbidite ve mortalite oranları nedeni ile ciddi klinik sonuçlara yol açan, ancak ülkemize ait sağlıklı verilerin az olduğu spinal yaralanmaların klinik şiddet ve prognoz açısından değerlendirilmesidir.
GEREÇ VE YÖNTEM: Bu geriye dönük çalışma, fakültemiz etik kurulundan izin alındıktan sonra Acil servisimize üç yıl içinde başvuran 18 yaş ve üzerindeki spinal travmalı 91 hasta (59 erkek, 32 kadın) üzerinde gerçekleştirildi. Hastalar demografik özellikler, klinik şiddet, gelişen komplikasyonlar ve mortalite açısından değerlendirildi.
BULGULAR: Hastaların 43’ü komplet, 48’i ise inkomplet yaralanmalı idi. Hastaların 46’sı yüksekten düşme, 35’i trafik kazası ve 10’u diğer nedenlerden dolayı spinal yaralanmaya maruz kalmıştı. Hastaların 52’sinde çeşitli komplikasyonlar görülürken 39’unda herhangi bir komplikasyon gelişmediği saptandı. Çalışma grubumuzda yer alan 91 hastanın 19’unun öldüğü 72’sinin ise hastaneden taburcu olduğu saptandı.
TARTIŞMA: Spinal kord yaralanmaları genellikle kötü klinik sonuçlara yol açmaktadır. Bu nedenle acil servisteki uygun yaklaşımın (erken tanı ve doğru tedavi) önemi oldukça yüksektir. Bu hasta grubunda hem primer bakım hem de komplikasyonların önlenmesi bakımından gerekli önlemlerin alınması klinik sonuçları olumlu yönde etkileyecektir.
BACKGROUND: Spinal cord injuries result in critical pecuniary and/or non-pecuniary losses due to the developing neurological problems. The objective of this study was to evaluate spinal injuries in terms of clinical severity and prognosis. Spinal injuries lead to serious clinical results due to the high rates of morbidity and mortality; however, there is a lack of reliable information on spinal injuries in our country.
METHODS: Following the approval of the Faculty Ethics Committee, this retrospective study was conducted on 91 patients aged ≥18 (59 male, 32 female) with spinal trauma who were admitted to the Emergency Department of Ondokuz Mayis University over three years. The patients were assessed in terms of demographics, clinical severity, developing complications, and mortality.
RESULTS: Forty-three patients had complete injuries, while 48 had incomplete injuries. Forty-six patients suffered spinal injuries due to fall from height, 35 patients due to traffic accidents, and 10 patients due to other reasons. Several complications were observed in 52 patients, while no complication occurred in 39 patients. We determined that 19 of 92 patients involved in this study died, while 72 were discharged from the hospital.
CONCLUSION: Spinal cord injuries generally result in unfavorable clinical results. Therefore, an appropriate approach (early diagnosis and true treatment) in emergency services has great significance.

11.
Orbita kırığı saptanan 132 hastanın geriye dönük analizi
Retrospective analysis of 132 patients with orbital fracture
Halil Hüseyin Çağatay, Metin Ekinci, Can Pamukcu, Mehmet Ersin Oba, Arzu Akçal Özcan, Semra Karşıdağ
PMID: 24214787  doi: 10.5505/tjtes.2013.99389  Sayfalar 449 - 455
AMAÇ: Bu çalışmada; 2005-2012 yılları arasında orbita kırığı tanısıyla İstanbul Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tedavi edilen 132 hastanın klinik ve epidemiyolojik özellikleri değerlendirilmesi amaçlandı.
GEREÇ VE YÖNTEM: Orbita kırığı nedeniyle tedavi edilen hastalara ait kayıtlar geriye dönük olarak incelendi. Hastaların yaş ve cinsiyete göre dağılımları, travma etiyolojileri, semptomları, muayene bulguları, kırık lokalizasyonları, eşlik eden sistemik yaralanmalar, uygulanan tedavi prosedürü ve tedavi sonrası saptanan komplikasyonlar değerlendirildi.
BULGULAR: Ortalama takip süresi 9(6-16) ay olan hastaların erkek-kadın oranı 5.3-1 idi. Ortalama yaş 32 (6-82) yıl idi. En sık etiyolojik neden trafik kazaları (%36) ve darp (%32) olarak saptandı. En sık etkilenen duvar medial orbital duvardı (%33). Hastalarda en sık görülen semptom travma bölgesinde zonklayıcı ağrı (%100) ve saptanan bulgu ise periorbital ödem ve ekimozdu (%100). En sık eşlik eden sistemik yaralanma ise serebral travmaydı (%13.6). Hastaların %50.1’i tıbbi tedavi ile konservatif olarak takip edilirken, %49.9’una cerrahi tedavi uygulandı. Tedavi sonrası en sık gözlenen komplikasyonun dermatomal duyu kaybı (%11) olduğu görüldü.
TARTIŞMA: Bu çalışma orbital kırıklarının görülme sıklığının azaltılabilmesi için trafik kazalarını ve olası kaza durumunda yaralanmayı önleyiciyi tedbirlerin alınmasının, eğitim programlarının geliştirilmesinin önemini vurgulamaktadır.
BACKGROUND: The aim of this study was to evaluate the clinical and epidemiological features of 132 patients with orbital wall fracture who were treated at Şişli Etfal Teaching and Research Hospital, Istanbul, between 2005-2012.
METHODS: The medical records of the patients with a diagnosis of orbital fracture were reviewed and analyzed. The patients were evaluated by age, gender, etiology, symptoms, examination findings, fracture location, associated injuries, treatment, and complications.
RESULTS: The mean follow-up time was 9 (6-16) months. The male-to-female ratio was 5.3-1. The average age was 32 (6-82) years. The leading causes of orbital fractures were traffic accidents (36%) followed by assaults (32%). The most frequently affected orbital wall was the medial wall (33%). The main symptom was throbbing pain in the traumatized area (100%), and the main examination finding was periorbital edema and ecchymosis (100%). The most frequent associated injury was cerebral trauma (14%). Sixty-seven patients (50.1%) were managed with medical treatment, and 65 patients (49.9%) underwent surgical treatment. The most common complication in the late period was dermatomal sensory loss (11%).
CONCLUSION: This study makes clear that the frequency of orbital injuries may be decreased by preventing traffic accidents, by taking precautions in the event they occur, and by promulgating social and educational work against violence.

12.
Femur boyun kırıklarına parsiyel protez uygulamasında anterior ve posterior kapsüler açılımın sonuçları
Results of anterior and posterior capsular approaches in bipolar hemiarthroplasty patients with femoral neck fractures
Sinan Zehir, Ercan Şahin, Serkan Sipahioğlu, İbrahim Azboy, Ümit Yar
PMID: 24214788  doi: 10.5505/tjtes.2013.74340  Sayfalar 456 - 462
AMAÇ: Çalışmamızda anterior veya posterior cerrahi yaklaşımla bipolar protez uygulanan femur boyun kırıklı hastaların fonksiyonel durumları ve ortaya çıkan komplikasyonlar geriye dönük olarak değerlendirildi.
GEREÇ VE YÖNTEM: Kasım 2007-Şubat 2011 tarihleri arasında femur boyun kırığı nedeni ile bipolar parsiyel protez uygulanan, takip süresi en az bir yıl olan 224 hasta (96 erkek, 128 kadın) değerlendirildi. Cerrahi yaklaşıma göre iki grup oluşturuldu. Kalça eklem kapsülü anteriordan açılan (grup 1) grupta 92 (46 erkek, 46 kadın; ortalama yaş 78.4 yıl dağılım 70-97) hasta, kapsülün posteriordan açıldığı (grup 2) grupta ise 132 (50 erkek, 82 kadın ortalama yaş 77.9 dağılım 70-96) hasta vardı. Grup 1’deki hastaların ortalama takip süresi 16.4 ay (12-34), grup 2’deki hastaların ortalama takip süresi 18.9 ay (12-39) idi.
BULGULAR: Ortalama Harris puanı grup 1’de 81.7±7.6 grup 2’de ise 79.2±6.9 olarak bulundu. Grup 1’de 19 hastada çok iyi, 52 hastada iyi, 15 hastada orta ve 6 hastada yetersiz sonuç, grup 2’de ise 29 hastada çok iyi, 74 hastada iyi, 21 hastada orta ve 8 hastada yetersiz sonuç elde edildi. Grup 2’de daha fazla çıkık (%3.78) ve enfeksiyon (%3.03) görülsede; iki grup arasında fonksiyonel puanlama ve komplikasyonlar açısından anlamlı fark bulunmadı (p>0.05).
SONUÇ: Kalça eklemine parsiyel protez uygulamasında cerrahi yaklaşım fonksiyonel sonuçları etkilememektedir. Kalça eklemine parsiyel protez uygulamasında kapsülün anterior açılımı çıkık ve enfeksiyon açısından daha güvenli olabilir.
BACKGROUND: We evaluated the functional status and postoperative complications of bipolar hemiarthroplasty patients with femoral neck fractures, which we operated using anterior and posterior approaches.
MEHTOHDS: Between November 2007 and February 2011, 224 patients were evaluated according to their surgical exposure type in two groups. The first group, which was approached anteriorly to the joint capsule, included 92 patients, and the second group, approached posteriorly, included 132 patients. The mean follow-up period for group 1 was 16.4 months and for group 2 was 18.9 months.
RESULTS: Harris hip score of group 1 was 81.7 and of group 2 was 79.2. In group 1, 19 patients had very good, 52 patients good, 15 patients moderate, and 6 patients insufficient results. In group 2, 29 patients had very good, 74 patients good, 21 patients moderate, and 8 patients insufficient results. Although we had higher hip dislocation and infection rates in group 2, there were no statistical differences between the two groups.
DISCUSSION: Surgical exposure type does not affect functional outcome in bipolar hip arthroplasty patients. Although statistically insignificant, we had higher hip dislocation and infection rates using the posterior approach in the selected femoral neck fracture patients. An anterior approach to the joint capsule appears to be more reliable.

13.
Türkiye’deki genel cerrahların penetran karın travmalarına yaklaşımı: Uygulama anketi
General approach to penetrating abdominal traumas of Turkish general surgeons: survey of practice
Faruk Karateke, Sefa Özyazıcı, Koray Daş, Ebru Menekşe, Safa Önel, Mehmet Özdoğan, Mehmet Mahir Özmen, Fatih Ağalar, Cemalettin Ertekin
PMID: 24214789  doi: 10.5505/tjtes.2013.76281  Sayfalar 463 - 468
AMAÇ: Penetran karın travmalı (PKT) hastalarda selektif non-operatif yönetim (SNOY) genel kabul gören yaklaşım haline gelmiştir. Bu çalışma ülkemizdeki genel cerrahların SNOY ile ilgili görüşlerini ve klinik uygulamadaki eğilimlerini belirlemek amacıyla yapıldı.
GEREÇ VE YÖNTEM: Anket soruları cerrahlara online olarak sunuldu. Ankette katılımcıların demografik özellikleri, PKT’li hastaların yönetimi ve SNOY ile ilgili görüşleri ve klinik uygulamalardaki eğilimleri araştırıldı. Veriler Microsoft® Excel®’de kayıt edilerek analiz edildi.
BULGULAR: Çalışmaya toplam 180 genel cerrahi uzmanı katıldı. Delici-kesici alete bağlı karın yaralanması (DKAY) olan hastalarda SNOY yaklaşımını klinik pratikte uygulayanların oranı %64 iken, bu oran ateşli silaha bağlı karın yaralanması (ASY) olan hastalarda %52 idi. Ancak cerrahların %90’dan fazlası hem DKAY’de, hem de ASY’de SNOY yaklaşımını uygulamadan önce ek görüntüleme ve ilave incelemelere gerek olduğunu savundu. SNOY yaklaşımını klinik pratiklerinde uygulamayan cerrahların büyük çoğunluğu ise hem hastanın yaşamını hem de kendilerini adli olarak riske etmek istemediklerini belirtti.
SONUÇ: Ülkemizdeki genel cerrahların penetran karın travması olan hastaların yönetimindeki güncel yaklaşımlar hakkında olumlu görüş ve eğilimleri olmasına rağmen yaklaşık yarısının çeşitli sebeplerden dolayı pratikte yeteri kadar uygulamadıkları saptandı. Travma ve acil cerrahinin yan dal olarak kabul edilmesi ve travma merkezlerinin yapılandırılmasının bu eksiklikleri ortadan kaldıracağını düşünmekteyiz.
BACKGROUND: In patients with penetrating abdominal traumas (PATs), selective non-operative management (SNOM) has been widely accepted. This study was designed to investigate the practice trends among Turkish surgeons regarding SNOM.
MEHTOHDS: The study was conducted as an online survey. Participants’ demographic characteristics and their management trends and opinions regarding patients with PATs and SNOM were studied. Data were recorded using MS Excel® and analyzed.
RESULTS: A total of 180 surgeons participated in the survey. SNOM approach rate in patients with stab injuries (SI) was 64%, whereas in patients with gunshot injuries (GSI), this rate was 52%. However, more than 90% of the surgeons declared that additional diagnostic studies were required before selecting SNOM approach in both SI and GSI. In addition, most of the surgeons who did not use SNOM in practice reported that they did not want to risk the patients’ lives or their careers.
DISCUSSION: Although our surgeons have constructive opinions and tendencies regarding contemporary approaches in the management of PATs, it is seen that nearly half of them prefer not to perform SNOM in practice for various reasons. We believe that approval of trauma and emergency surgery disciplines as subspecialties and funding- centralized trauma centers might correct this deficiency.

OLGU SUNUMU
14.
Dabigatran ile antikoagüle edilen hastada acil karın cerrahisi
Emergency abdominal surgery in a patient anticoagulated with dabigatran
Jonas Paul DeMuro
PMID: 24214790  doi: 10.5505/tjtes.2013.59908  Sayfalar 469 - 471
Dabigatran, kronik atriyum fibrilasyonunda antikoagülasyon için kullanılan yeni bir pıhtı önleyici ilaçtır. Dabitagran alan bir hastada acil laparotomi deneyimi sunulmaktadır. Bu ilaç tedavisinin zorlukları ve bu direkt trombin inhibitörü nedeniyle oluşan koagülopati ile başa çıkma stratejileri tanımlanmıştır.
Dabigatran is a newer oral anticoagulant, indicated for chronic atrial fibrillation anticoagulation. Experience with an emergent laparotomy in a patient on dabigatran is presented. Difficulties of this medication and strategies to deal with the coagulopathy from this direct thrombin inhibitor are described.

15.
Travma sonrası gelişen triküspit kapak hasarı ve önemli triküspit kapak yetersizliği
Posttraumatic tricuspid valve injury and severe tricuspid valve regurgitation
Esra Gucuk Ipek
PMID: 24214791  doi: 10.5505/tjtes.2013.45144  Sayfalar 472 - 474
Altmış altı yaşında erkek hasta araç içi trafik kazası sonrası hastanemize getirildi. Travmaya bağlı subaraknoid kanama, çoklu kosta kırığı ve sol hemopnömotoraks mevcuttu. Troponin değerlerinin yükselmesi (42 ng/ml, referans 0-1 ng/ml) nedeniyle kardiyoloji bölümüne konsülte edilen hastanın elektrokardiyografisinde iskemi bulgusu yoktu ancak yapılan transtorasik ekokardiyografide sağ boşluklar ile triküspit kapak anulusu genişlemiş, triküspit kapak koaptasyonu bozulmuş olarak izlendi. Triküspit kapak anterior leaflete ait subvalvuler yapılarda rüptür ve prolapsus mevcuttu; buna bağlı önemli triküspit yetersizliği prolapsusa eşlik ediyordu. Sağ ventriküler yetersizlik bulguları bulunmayan hasta travmaya ait diğer tedavilerin tamamlanmasının ardından cerrahi kliniğine gönderildi.
A 66-year-old male was brought to our hospital following a car accident. He had subarachnoid hemorrhage, multiple rib fractures, and left hemopneumothorax. He was referred to the Cardiology Department for elevated troponin levels (42 ng/ml, reference 0-1 ng/ml). The electrocardiogram was free of ischemia, whereas the transthoracic echocardiography revealed dilated right heart chambers, enlarged tricuspid annulus and coaptation failure of the tricuspid valvular leaflets. There was rupture on the subvalvular apparatus of the anterior leaflet of the tricuspid valve with accompanying prolapse, causing severe tricuspid valvular regurgitation. The patient did not present right ventricular failure signs and symptoms; he was referred to surgery after the resolution of associated thoracic and cranial injuries.

16.
Çoklu kırıklı bir olguda ergotamin kullanımına bağlı arteriyel vazospazm
A case report of multiple fractures with arterial vasospasm associated with ergotamine use
Abdullah Küçükalp, Kemal Durak, Muhammet Sadık Bilgen
PMID: 24214792  doi: 10.5505/tjtes.2013.63626  Sayfalar 475 - 479
Ergotamin kullanımına bağlı gelişen vazospazm nadir görülen ve iyi bilinen bir komplikasyondur. Bu yazıda çoklu kırığı olan ve travma sonrası 10. günde görülen ve aynı taraf alt ekstremitede tüm arterlerin etkilendiği arteriyospazm olgusu sunuldu. Bu olguda travma sonrası anjiyospazm ile karışabilecek olan ergotamin bağımlılığı ve aşırı doz egotamin kullanımı sonucu ortaya çıkan arteriyospazm; epidural kateter aracılığı ile marcain infüzyonu, intravenöz yolla heparin, iliomedin ve nitronal infüzyonu ile tedavi edildi. Tüm arteryel vazospazm saptanan travma olgularında bu klinik durum akılda tutulmalı ve hastadan anamnez alınırken ergotamin kullanımı mutlaka sorgulanmalıdır.
Vasospasm that develops in association with ergotamine use is a rarely seen but well-understood complication. A case is presented here of multiple fractures in which arteriospasm affecting all the arteries of the lower limb on the same side occurred 10 days post-trauma. In this case, the arteriospasm resulting from ergotamine addiction and high doses of ergotamine, which may be confused with post-traumatic angiospasm, was treated with a marcaine infusion by epidural catheter and heparin, iliomedin and nitronal infusion intravenously. This clinical condition should be borne in mind for all trauma cases determined to have arterial vasospasm, and the use of ergotamine must be queried when taking the anamnesis from the patient.

17.
Künt karın travmasında kompleks hepatik kanal yaralanması-tanısal ikilem
Hepatic duct confluence injury in blunt abdominal trauma - a diagnostic dilemma
Saurabh Garge, Kannan Lakshmi Narasimhan, Shraddha Verma, Virender Sekhon
PMID: 24214793  doi: 10.5505/tjtes.2013.67026  Sayfalar 480 - 484
Travmaya bağlı izole ve kompleks hepatik kanal yaralanmaları seyrek görülmektedir. Merkezimizde başarılıyla tanı ve tedavisi yapılan iki izole safra kanalı yaralanması sunulmaktadır.
Isolated hepatic duct confluence injury due to trauma is unusual. Two cases of isolated bile duct injury are presented, which were diagnosed and managed successfully at our institution.

18.
Pediatrik brakiyal pleksus kesisinin uzun dönem takip sonuçları
Long-term follow-up results of a pediatric brachial plexus laceration
Sinan Öksüz, Hüseyin Karagöz, Yalçın Külahçı, Ersin Ülkür, Asım Uslu
PMID: 24214794  doi: 10.5505/tjtes.2013.07717  Sayfalar 485 - 487
Bu yazıda nadir bir pediatrik brakial pleksus kesisi olgusu sunuldu. Sağ aksiller bölgeyi etkileyen kesici cisim yaralanmasına maruz kalan beş yaşındaki erkek çocuk acil olarak ameliyata alındı. Aksiller arter, brakial pleksusun radial, ulnar ve muskulokutan sinir dalları ile median sinirin lateral kökü tam olarak kesilmişti. Median sinirin medial kökü ise parsiyel kesilmişti. Brakiyal pleksusun kesilen tüm elemanları ve aksiller arter acil olarak onarıldı. Onarımdan altı ay sonra bile belirgin bir fonksiyonel iyileşme saptandı. Ameliyat sonrası 21. ayda, etkilenen ekstremitenin motor ve duyu fonksiyonları, ulnar sinir motor fonksiyonları dışında, tama yakın düzeldi. Yaralanan ekstremitede soğuk intoleransı veya atrofik değişiklikler gözlenmedi. Pediatrik yaş grubunda brakiyal pleksus kesici yaralanmalarının primer onarımı, onarımdan sonra görece kısa sürede bile, başarılı fonksiyonel iyileşme sonuçları verebilir.
A rare case of pediatric brachial plexus laceration is presented. A five-year-old boy who sustained a sharp laceration on his right axillary region was immediately operated. The axillary artery, radial, ulnar and musculocutaneous nerve branches of the brachial plexus, and the lateral root of the median nerve were totally lacerated. The medial root of the median nerve was partially transected. All of the lacerated brachial plexus elements and axillary artery were immediately repaired. Significant functional recovery was determined even six months after the repair. Motor and sensory functions of the affected extremity were almost totally restored at the postoperative 21st month, except for the ulnar nerve motor functions. There was no cold intolerance or trophic change at the injured extremity. Primary repair of a brachial plexus laceration injury in the pediatric population can be expected to produce successful functional recovery results, even in a relatively short period after the repair.

19.
Amyand fıtığında apendektomi yapılmalı mıdır? İki olgu sunumu
Should appendectomy be performed in Amyand’s hernia?: two case reports
Emine Burcu Çığşar, Çetin Ali Karadağ, Nihat Sever, Ali İhsan Dokucu
PMID: 24214795  doi: 10.5505/tjtes.2013.14306  Sayfalar 488 - 490
Fıtık kesesi içerisinde apendiks vermiformis bulunması Amyand hernisi olarak adlandırılır. Hastalık ismini İlk kez 1735 yılında tanımlayan Claudius Amyand’dan almıştır. Yetişkinlerde görülme sıklığı %0.51-%1 olarak bildirilmiş olmasına rağmen çocuk hasta grubunda olgu azlığı nedeniyle, bildirilmiş bir oran bulunmamaktadır. Bu yazıda ameliyat edilen iki Amyand hernili olgu sunuldu. Birinci olgu yenidoğan döneminde ultrasonografi ile strangüle Amyand hernisi tanısı konularak ameliyat edildi. İkinci olgu, kasık fıtığı tanısı ile elektif şartlarda ameliyat edilirken ameliyat sırasında tanı alan hastaydı. Birinci olguda apendiksin dolaşımının bozulmuş olduğu görülerek fıtık onarımına ek olarak apendektomi yapıldı. İkinci olguda salim bulunan apendiks alınmadı. Amyand hernisinde apendikse yapılacak işlem ile ilgili standart bir yaklaşım yoktur. Apendikste dolaşım bozukluğu gibi komplikasyonların görüldüğü olgular dışında apendektomi yapılması zorunlu değildir.
The presence of appendix vermiformis in an inguinal hernia sac is called Amyand’s hernia. The disease is named after Claudius Amyand, who performed the first documented and successful appendectomy during a hernioplasty in 1975. Finding an appendix within an inguinal hernia is reported at a rate of 0.51%-1% in the adult population, whereas there is no reported frequency of Amyand’s hernia in children due to its rare occurrence. Here, we report two cases of Amyand’s hernia. The first is a newborn, diagnosed with strangulated Amyand’s hernia by preoperative ultrasound examination of the groin. In this case, the appendix had compromised blood supply, so we performed appendectomy during the hernioplasty. The second patient was diagnosed with Amyand’s hernia during elective hernioplasty. In this case, the appendix had no evidence of circulatory or inflammatory disorders, so we performed simple hernioplasty and left the appendix in the abdominal cavity. In Amyand’s hernia, there are no standards in approaching the appendix. Appendectomy is not a necessity unless there are circulatory or inflammatory injuries.