p-ISSN: 1306-696x | e-ISSN: 1307-7945
Cilt : 1 Sayı : 2 Yıl : 2024

Hızlı Arama

SCImago Journal & Country Rank
Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Dergisi - Ulus Travma Acil Cerrahi Derg: 1 (2)
Cilt: 1  Sayı: 2 - Eylül 1995
1.
TRAVMALI HASTAYA İLK YAKLAŞIM VE RESÜSİTASYON
Cemalettin Ertekin, Saman Belgerden
Sayfalar 117 - 125
Makale Özeti |Tam Metin PDF

2.
GASTROİNTESTİNAL SİSTEM TRAVMALARINA CERRAHİ YAKLAŞIM
SURGICAL APPROACH TO GASTROINTESTINAL TRACT TRAUMA
Korhan Taviloğlu, Kayıhan Günay, Ali Şahin, Cemalettin Ertekin, Ömer Türel
Sayfalar 126 - 134
Çalışmamızda 1989-1994 yılları arasında birimimize başvurup gastrointestinal sistem yaralanması saptanarak ameliyat edilen 250 hasta değerlendirildi. Olguların 180'inde penetran, 70'inde ise künt travma saptandı. Penetran travmalar içinde bıçaklanma ve kurşunlanma, künt travmalarda da trafik kazalarının ilk sırayı aldığı gözlendi. En sık yaralanan organlar olarak sırasıyla ince barsaklar, kolon ve mide saptandı. Karaciğer yaralanmaları, eşlik eden organ travmaları içinde ilk sırayı almakta ve dalak ile kafa travmaları bunları izlemekteydi. Hastaların birimimize büyük bir oranda (%88) travmayı takip eden ilk bir saatte getirildikleri görüldü. Tanı yöntemleri içinde peritoneal lavajın ilk sırayı aldığı, görüntüleme yöntemlerinin de (Ultrasonografi, Bilgisayarlı Tomografi) büyük bir oranda kullanıldığı tespit edildi. Laparoskopinin de özellikle son bir yılda yaygın olarak kullanıldığı izlendi. Serimizde morbidite oranı %17,6, mortalite oranı ise %12 idi. Majör ölüm sebepleri içinde ek travmalar ilk sırayı almaktaydı.
250 patients with gastrointestinal tract trauma, who underwent surgery between the years 1989'and 1994 were evaluated in this study. 180 of the trauma cases were penetrating, and 70 were blunt. Main causes of penetrating trauma were: stabbing and shot-gun wounds. The main cause for blunt trauma were traffic accidents. Major injured organs were: small intestine, colon, and stomach. Major concomitant organ injuries were: liver, spleen, and head; respectively. 88% of the patients were transported to our center within the first hour following trauma. Peritoneal lavage remained in the first setting, among diagnostic methods. Ultrasound and CT were the major screening methods. Diagnostic laparoscopy was favored during the last year. The overall morbidity and mortality rates were 17.6% and 12%, respectively. Concomitant trauma constituted the major death cause.

3.
ALT EKSTREMİTELERİN DAMAR LEZYONLARI İLE KOMPLİKE ORTOPEDİK TRAVMALARINA YAKLAŞIM. AMPUTASYON ? REKONSTRÜKSİYON ?
AN APPROACH TO ORTHOPEDIC INJURIES OF LOWER EXTREMITIES COMPLICATED WITH VASCULAR INJURIES. AMPUTATION? RECONSTRUCTION?
Cemalettin Ertekin, Ali Emin Aydın, Cengiz Dibekoğlu, Mehmet Kurtoğlu
Sayfalar 135 - 139
Bu prospektif çalışmada 1990-1994 yılları arasında İstanbul Tıp Fakültesi Acil Cerrahi Biriminde tedavileri yapılan 25 damar lezyonuyla komplike alt ekstremite travması olgusu incelenmiştir. Çalışmanın amacı bu tür komplike yaralanmalarda prognozu daha önceden belirleyecek bir puanlama sistemi kullanıp, bu puanlama sistemi sayesinde tedaviden yarar görmeyecek hastaların önceden belirlenmesi ve ileride gerekli olacak amputasyonun erken dönemde yapılabilmesini sağlamaktır. Bu amaçla Johansen ve arkadaşlarının önerdiği puanlama yöntemi kullanılmıştır. Çalışma sonucunda skoru 7 ve üzerinde olan hastalarda yüksek oranlarda amputasyon gerektiği gösterilmiştir. (p<0.001).
In this study between years 1990 and 1994, 25 combined lower extremity vascular and orthopedic trauma patients were examined retrospectively. The aim of the study is to determine some factors which show the prognosis of the patients. By a score system, the patients, who would not get benefit from the treatment, will be determined previously, and their limb amputation would be performed without spend more time. As a result, we saw that in the patients whose score is 7 or over 7; amputation will be needed. (p<0.001).

4.
İNTRAABDOMİNAL ABSE TEDAVİSİNDE OPERATİF VE RADYOLOJİK YÖNTEMLER
OPERATIVE AND RADIOLOGICAL METHODS IN THE TREATMENT OF INTRAABDOMINAL ABSCESS
İhsan Diler Özaçmak, Bülent Öner, İshak Özaçmak, Erdur Serin, Mustafa Baloğlu
Sayfalar 140 - 144
Taksim Hastanesi I. Cerrahi Kliniğinde, Mayıs 1990'da, I Cerrahi ve Radyoloji Kliniklerinin işbirliği ile başlanan, prospektif bir çalışma çerçevesinde, BT ve US ile lokalizasyonu ve özellikleri belirlenen, 22 intraabdominal abseli hasta araştırma kapsamına alındı. Abse formasyonuna göre basit ve komplike olmak üzere iki gruba ayrılan hastaların 7'sine radyolojik girişim, 15'ine ise aperatif girişim uygulandı. Hastaların prognostiği APACHE II skor sistemi ile değerlendirildi. Basit abseli hastalarda radyolojik girişimle arasında istatistiki anlamlı bir fark gözlenmedi (0.1
22 patients with radiologically proven (CT, US) intraabdominal abscess were prospectively evaluated within the context of a dual treatment protocol allowing the patient cither to a radiologically controlled catcheter drainage or classical open operative abscess drainage. The trial was conducted between may 1990 and december 1994 in the First Surgical and Radiology Clinics of the Taksim Hospital. Patients were categorised as having simple or complicated intraabdominal abscess formation. 7 patients received radiologically assisted puncture and drainage, whereas 15 were primarily operated for abscess drainage. Prognostic evaluations were done with APACHE II scoring system. The results of surgical and radiological procedures were not statistically different in cases with simple intraabdominal abscess (0.1

5.
KÜNT KARIN TRAVMALARI: TANIDA ULTRASONOGRAFİ VE DİYAGNOSTİK PERİTON LAVAJININ YERİ
BLUNT ABDOMINAL TRAUMA: THE VALUE OF ULTRASONOGRAPHY (USG) AND DIAGNOSTIC PERITONEAL LAVAGE (DPL) IN DIAGNOSIS
Ragıp Taş, İrfan Coşkun, A Rahmi Hatipoğlu
Sayfalar 145 - 150
Diagnostik periton lavajı ve ultrasonografi künt karın travmalı olguların tanısında yaygın olarak kullanılan iki tanı yöntemidir. Ocak 1991-Ocak 1994 tarihleri arasında künt karın travması nedeniyle kliniğimize getirilen ve şüpheli karın bulguları olan 31 olguda (25 erkek, 6 kadın) DPL ve USG'nin tanıdaki yerini karşılaştıran bir çalışma yapılmıştır. Tüm olgular ilk değerlendirmede hemodinamik olarak stabildi. Yaş ortalaması 31.4 idi. Künt karın travmasının en sık nedeni 27 (%87.1) olguda görülen trafik kazası idi. Karında hassasiyet ve defans en çok saptanan fizik muayene bulguları idi. Olgulara önce ultrasonografi (USG) ve sonrada diyagnostik periton lavajı (DPL) yapıldı. Elde edilen sonuçlara göre 31 olgunun 26'sı (%84) ameliyat edilmiş, 5 olgu ise yakın takibe alınmıştır. Ameliyat bulguları ve takip sonuçlarına göre DPL ile 25 olguda (%80) doğru pozitif, 5 olguda (%16) doğru negatif ve 1 olguda da (%3.2) yanlış pozitif sonuç bulunmuştur. USG'de ise 24 olguda (%77.4) doğru pozitif, 3 olguda (%9.67) doğru negatif, 3 olguda yanlış pozitif ve l olguda da yanlış negatif sonuçlar elde edilmiştir. Duyarlılık, seçicilik ve doğruluk oranları DPL için sırasıyla %100, %83.3 ve %96.7, USG için ise %96, %50 ve %87 olarak bulunmuştur. Sonuç olarak diagnostik periton lavajı künt karın travmalı olguların tanısında ultrasonografiden daha üstün görülmektedir.
Diagnostic peritoneal lavage and ultrasonography are widely used two methods in the diagnosis of blunt abdominal trauma. 31 (25 male, 6 female) patients admitted to our clinic due to blunt abdominal trauma who had abdominal signs between the period of January 1991 and January 1994. The value of USG and DPL was compared in the diagnosis of blunt abdominal trauma. All patients were hemodynamically stable when first seen at the emergency department. Mean age was 31.4. The most frequent cause of blunt abdominal trauma was traffic accident which was seen in 27 (%87.1) patients. The signs most often seen were abdominal pain and defense musculare during palpation. Firstly USG was done to all patients and then DPL. According to results 26 patients (%84) were operated and 5 cases (%16) were closely observed. At the end of the period of operation and observation DPL was found true positive in 25 cases (%80.6), true negative in 5 cases (%16) and false positive in 1 case (%3.2). USG was true positive in 24 cases (%77.4), true negative in 3 cases (%9.7), false positive in 3 cases and false negative in 3 cases. Sensitivity, specificity and accuracy rate were found %100, %83,3 and %96.7 for DPL and %96, %50 and %87 for USG respectively. In conclusion, diagnostic peritoneal lavage was found more valuable than ultrasonography in the diagnosis of the blunt abdominal trauma.

6.
KARIN TRAVMALARI İÇİN LAPAROTOMİ
LAPAROTOMY FOR ABDOMINAL TRAUMA
Ümit Topaloğlu, Mehmet Odabaşı, Ali Yılmazcan, Selçuk Ünalmışer
Sayfalar 151 - 154
Karın travması nedeniyle 7 yıllık bir period içinde laparotomi yaptığımız 274 hasta retrospektif olarak gözden geçirildi. En yaygın travma sebebi araç içi ve dışı trafik kazaları (%50.3), operasyon için en yaygın endikasyon peritoneal lavaj (%50.4) ve sok bulguları (%28.9)'dır. Kunt travmaya en çok maruz kalan organ dalak (%48.8), delici-kesici alet ve ateşli silahlarla en fazla yaralanan organ ince barsaklar (%32., %36)'dır. Künt travmalarda negatif laparatomi oranı %2.4 iken, delici-kesici alet yaralanmalarında %20.4 ve ateşli silah yaralanmalarında %8'dir. Künt travmaların mortalitesi %16.9, delici-kesici alet travmalarının %1.2, ateşli silah yaralanmalarının %12 'dir.
We reviewed 274 patients retrospectively for a 7 years period that we made laparotomy for abdominal trauma. The most trauma cause was motor vehicle accident (50.3%) and the indications for operation were peritoneal lavage (50.4%) and shock (28.9%). The most commonly injured organ by blunt trauma was spleen (48.8%); in the penetrating trauma (32.6%) and the stab wounds (36%) was small intestine. The false laparotomy rate for blunt trauma was 2.4%, while for stab wounds it was 20.4%, and for shotgun wounds 8%. The mortality rate for blunt trauma was 16.9%, for stab wounds 1.2% and f or shotgun wounds 12%.

7.
TRAVMATİK DİAFRAGMA HERNİLERİ
TRAUMATIC DIAPHRAGMATIC HERNIAS
Salih Selman, Rıza Küpelioğlu, Davut Aydemir, Servet Karahan, Yaşar Doğan
Sayfalar 155 - 157
Tanısı geç koyulmuş 2 strangule diafragma hernisi olgusu irdelendi. 17 yıl ve 6 ay sonra herniasyon gelişenlerde çeşitli komplikasyonlar gözlendi. Diyafragma rüptürünün tanınmasındaki güçlük ve tanıdaki gecikmeler yaşamı olumsuz yönde etkilemektedir. Hatıra gelmedikçe ve özel teknikler uygulanmadıkça tanı koymak zor olmaktadır. Bu nedenle şüpheli durumlarda mutlaka diyafragma rüptürü olasılığının düşünülmesi ve ileri tetkiklerin yapılmasının faydalı olacağı kanısındayız.
In this case report, we want to present two patients with strangulated hernia, which retained silent for. a long period. Consequently a developing strangulated hernia would make the situation even more complicated. To effect the morbidity and the mortabidity and the mortality rates positively in the patients who have thoracic trauma, silent ruptures of the diaphragm must be considered.

8.
BİR HAVALI SİLAH YARALANMASI OLGUSU
AN AIR GUN INJURY CASE
Zerrin Erkol, Sait Bilal, Metin Bayram
Sayfalar 158 - 162
Havalı silah yaralanmaları, Türkiye'de 1992 yılından itibaren görülmeye başlandı. Havalı silahlar ile yaralanmalar nadir olup, genellikle ağır ciddi tablolar oluşturmadan seyrederler. Mermi çekirdeği ya da saçma tanesi göz bölgesine isabet ederse cildi ve orbitanın duvarını delip geçebilir ve sonuçta değişik derecelerde görme kaybı oluşabilir. Bu yazıda, sol gözü perfore ederek kafa boşluğuna giren ve beynin sol lobus temporalisinde kalan bir havalı silah saçma tanesi yaralanması olgusu sunulmuştur.
Injuries from air guns have been seen in Turkey since 1992. Although air gun injuries are rare and generally not serious, if the pellet hits the eye region, it can penetrate the skin and the wall of the orbit. So visional loss may occur at different degrees on victim. In this paper, a case of air gun injury, which perforated the left eye and rested in lobus temporalis of cerebrum, is reported.

9.
PENETRAN KARIN YARALANMALARINDA SEÇİCİ GÖZLEM METODU
SELECTIVE OBSERVATION IN PENETRATING ABDOMINAL WOUNDS
Salih Selman, Rıza Küpelioğlu, Davut Aydemir, Servet Karahan, Zafer Önder
Sayfalar 163 - 165
Haseki Hastanesi Cerrahi Kliniğinde 1990-1994 yıları arasında penetran batın yaralanması nedeniyle 56 hastaya eksploratris laparotomi yapılmıştır. Bunlardan 21 olgu (%37) negatif laparotomi ile sonuçlanmıştır. Penetran karın yaralanmalarında negatif laparotomi oranının yüksek olması, bu vakalarda seçici davranılması gerektiğini düşündürmektedir.
In Haseki Hospital, Department of General Surgery, laparotomy were performed between the years 1990-1994 for 56 penetrating abdominal wound. 21 cases (%37) were negative laparotomies. Since the ratio of negative laparatomies in stab wounds of the abdomen is too high, it has been thought that, the indications for exploration in these cases must be reviewed as has been proposed by many authors and a more selective approach must be made.

10.
AKUT KARIN VE ABDOMİNAL TRAVMANIN TANI VE TEDAVİSİNDE ACİL LAPAROSKOPİ
EMERGENCY LAPAROSCOPY IN THE DIAGNOSIS AND TREATMENT OF ACUTE ABDOMEN AND ABDOMINAL TRAUMA
Rıfat Tokyay, Gülüm Altaca, Ersin Özdemir, Kadir Kılıç
Sayfalar 166 - 168
Acil Laparoskopi (AL) akut karın tanısında ve abdominal travmanın değerlendirilmesinde yararlı bir yöntem olabilir. 15 ay içinde 20 hastaya acil laparoskopi uyguladık. 14 hastada AL endikasyonu sağ alt kadran ağrısı (SAKA), altı hastada ise künt karın travması idi. 14 hastanın beşinde AL ile akut apandisit tanısı kondu ve hepsine laparoskopik appendektomi yapıldı. Yapışıklıklar nedeniyle tanı konulamayan bir hastaya konvansiyonel appendektomi uygulandı. 8 hastada SAKA nedeni jinekolojikti ve bunlardan yalnızca bir tanesine dış gebelik nedeniyle cerrahi girişimde bulunuldu. 6 hastada AL endikasyonu kunt karın travması idi hepsinde de aynı zamanda kafa travması, dördünde ise açıklanamayan hipotansiyon vardı. Hipotansiyon nedeni olarak iki hastada AL ile karın içi kanama saptandı ve laparotomiye geçildi. Birinde dalak rüptürü, diğerinde genişleyen bir retroperitoneal hematom mevcuttu. Yirmi hastadan yalnız bir tanesinde AL diyagnostik olamadı. Bu hastada da eski laparatomiye ikincil karın içi yapışıklıklar vardı. Böylece, bu seride, AL ile %95 oranında doğru tanı konulmuş oldu. Serideki tek komplikasyon da tanı konamayan ve konvansiyonel appendektomiye giden hastanın trokar yerindeki yara enfeksiyonu idi. Sonuç olarak, AL sağ alt kadran ağrısının ayırıcı tanısına, multipl travmalı hastada tedavi önceliğinin saptanmasına, gereksiz, laparatomilerin önlenmesine ve tanı için cerrahın başkalarına bağlı kalmamasına yardım eden bir uygulama olarak değerlendirilebilir.
Diagnostic laparoscopy (DL) can be employed in emergency conditions either to assess the patient with abdominal trauma or in abdominal diagnostic dilemma. We performed 20 urgent of emergent DL in a period of 15 months. The indication of DL was right lower quadrant pain (RLQP) in 15 and blunt abdominal trauma in 6 patients. Appendicitis was diagnosed in five of the fourteen patients who had undergone DL for RLQP. Laparoscopic appendectomy was done in all five and conventional appendectomy (due to multiple adhesions from previous surgery) was done in one patient. In 8 patients, the origin of the RLQP was gynecological and only one patient who had tubal pregnancy needed surgical intervention. Emergent DL was performed in six patients who had. blunt abdominal trauma. All six had concomitant head injury and four of these had, in addition, unexplained hypotension. Two of these patients had blood in the abdomen and underwent laparotomy, one retroperitoneal hematoma. In one patient with RLQP laparoscopy was not diagnostic due to multiple abdominal adhesions from previous surgery. In this series DL was successful in establishing a definite diagnosis in 19/20 (95%) of the cases. Only one complication was encountered in these 20 patients and it was a wound infection at the trocar site in a patient who underwent appendectomy for a perforated appendix. In conclusion, emergency DL can diagnose dilemmas, establishes priority of treatment in the multiple injured patient and eliminates unnecessary laparatomies and expensive and time consuming laboratory examinations.

11.
SİGMOİD KOLON VOLVULUSUNDA ENDOSKOPİK DETORSİYON UYGULAMASI
ENDOSCOPIC CORRECTION OF SIGMOID COLON VOLVULUS
H Serdar Yazıcı, Yavuz İlhan, M Ali Akkuş
Sayfalar 169 - 171
Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Kliniği'nde 1990-1994 yılları arasında sigmoid kolon volvulusu tanısı konarak gangren belirtisi bulunmayan 34 hastaya rektosigmoidoskopik detorsiyon uygulandı. 21 hastada (%61,7) basarı sağlandı. 13 hastada (%38,3) başarı sağlanamadı. Başarılı olunan grupta ise 3 hastada ilk 3 günde nüks gelişti. Basarı sağlanamayan grupta nüks eden 3 hasta ve başarılı grupta operasyonu kabul eden 6 hasta elektif şartlarda opere edildi. Operasyonu kabul etmeyen 12 hastanın 3'ünde geç dönemde nüks gelişti. Sonuçlarımız gangren gözlenmeyen sigmoid kolon volvulusu vakalarında endoskopik detorsiyon denenmesi gerektiğini ve başarılı olgularda elektif şartlarda operasyon uygulanmasının mortalite ve morbiditeyi düşüreceğini desteklemiştir.
This report discusses 34 patients with non-gangrenous sigmoid volvulus attempted sigmoidoscopic decompression in University of Fırat Faculty of Medicine Department of General Surgery between 1990 and 1994. Decompression procedures were successful in 21 patients (%61,7). In 3 of these patients early recurrences were occurred in 72 hours and was managed endoscopically. 12 patients did not undergo surgery and 3 of these patients had late recurrent volvulus and was managed endoscopically. Elective resection was performed in 9 patients. Endoscopic attemps at decompression were unsuccessful in 13 patients. Emergency resection was required in these patients. We conclude that elective operation that was performed after successful endoscopic decompression would decrease mortality and morbidity rates.

12.
PENETRAN GLUTEAL YARALANMADA KONTROL EDİLEMEYEN KANAMA
UNCONTROLLABLE HAEMORRHAGE FOLLOWING PENETRATING GLUTEAL INJURY
Kayıhan Günay, Korhan Taviloğlu, Ergun Eskioğlu, İzzet Rozanes, Mehmet Kurtoğlu
Sayfalar 172 - 174
Penetran gluteal travma giderek artan sıklıkta rastlanmasına rağmen literatürde yeterli olarak yer almış bir konu değildir. Bu çalışmada gluteal bölgenin minör yaralanması ile seyreden 4 vaka incelenmiştir. Bu olgulardan ikisi superior gluteal ikisi ise inferior gluteal arterleri tutmuştur. Hastaların ikisi hemorajik şokta idi. Resüsitasyonu takiben hastalarda kanama tamponman ile kontrol altına alınmıştır. Hastalara daha sonra anjiografik tetkik yapılmış ve kanayan damarlar fibrin ile embolize edilmiştir. Embolizasyon sonrası yapılan anjiografi anevrizma ve besleyen damarların tam olarak tıkandığını göstermiştir. Sonuç olarak gluteal bölgenin kontrol edilemeyen kanamalarında anjiografik embolizasyonun güvenli ve sıklıkla definitif bir tedavi metodu olduğuna inanıyoruz.
Penetrating gluteal trauma, although increasingly common, has not been widely discussed in the surgical literature. Four cases of life-threatening sequelae of relatively minor penetrating injuries of the gluteal region, involving the superior gluteal (two cases), and inferior gluteal (two cases) arteries, are reported. Two of the patients were in hemorragic shock. After being resuscitated, the bleeding could be controlled by packing in all patients. Thereafter, angiographic assessment was used in these cases and the bleeding vessels were embolized with fibrin. Angiography after embolization showed complete occlusion of the aneurysms and their feeding vessels. We believe that the advent of angiographic embolization offers the opportunity for safe definitive treatment.

13.
MEZENTER İSKEMİDE SERUM FOSFOR SEVİYE DEĞİŞİKLİKLERİ VE BAKTERİYEL TRANSLOKASYON
SERUM PHOSPHORUS LEVEL CHANGES AND BACTERIAL TRANSLOCATION IN MESENTERIC ISCHEMIA
Recep Güloğlu, Cemalettin Ertekin, Ahmet Necefli, Sinan Yol, Mehmet Kurtoğlu, Nezahat Gürler, Uğur Çevikbaş
Sayfalar 175 - 180
Mezenter iskeminin erken tanı ve tedavisi halen problem olmaya devam etmektedir. Bu çalışma mezenter iskeminin erken teşhisinde serum fosfor değerlerinin rolünü saptamak ve ayrıca mezenter iskemide bakteriyel translokasyonu araştırmak için yapıldı. 250-300gr. ağırlığında Wistar Albino erkek sıçan kullanıldı. Mezenter arter bağlandıktan sonra 0-2-3-4-6 saatlik, onar adetlik beş gruba ayrılan sıçanlarda relaparotomi ile sistemik, portal kan, mezenter lenf ganglionu ve terminal ileum örnekleri alındı. Mezenter iskemide serum fosfor seviyesinde artış ve bakteriyel translokasyon olduğu yönünde bulgular gözlendi.
Early diagnosis and treatment of mesenteric ischemia are still significant problems. The changes in the serum phosphorus level and the bacterial translocation rate were investigated in a rat model of mesenteric ischemia. (Superior mesenteric artery ligation). The animals were sacrificed 0,2,3,4 and 6 hours after ligation. The serum phosphorus level and the bacterial translocation rate were increased in this model.

14.
DUODENAL ÜLSER PERFORASYONU OLGULARINDA CERRAHİ TEDAVİ
SURGICAL TREATMENT OF PERFORATED DUODENAL ULCER
Acar Aren, Bayram Kaya, Semra Günay, Hakan Evrüke, Akif Feyizoğlu, Kazım Sarı
Sayfalar 181 - 184
Bu çalışmada 5 yıllık bir dönemde (1990-1995) SSK Okmeydanı Hastanesinde opere edilen 303 duodenal-ülser perforasyonu olgusu klinik bulguları ve cerrahi tedavileri açısından incelenmiştir. Elektif ameliyatların yıllar içerisinde daha az yapılmaya başlandığı saptanmıştır. H2 reseptör blokeri ve hidrojen proton pompa inhibitörleri gibi etkili ilaçların kullanılması duodenal ülser perforasyonu sonrası primer kapama yönteminin cerrahlar tarafından daha sık kullanılmasına neden olacaktır.
In this study, clinical and surgical treatment of 303 cases of perforated duodenal ulcer were evaluated during a period of 5 years (1990-1995). As a result, we can state that surgeons less often prefer acid-decreasing surgical procedures in the surgical treatment of patients after closure of perforated duodenal ulcer. The effect of H2 antagonists and proton inhibitors may explain why mostly simple closure for perforated duodenal ulcers is preferred by the surgeons.

15.
YANIĞA BAĞLI BAKTERİYEL TRANSLOKASYONA GRANÜLOSİT KOLONİ STİMÜLAN FAKTÖRÜN ETKİLERİ
EFFECTS OF GRANULOCYTE COLONY STIMULATING FACTOR ON BACTERIAL TRANSLOCATION DUE TO BURN INJURY
Orhan Yalçın, Gürsel Soybir, Emine Er, Ferda Köksay, Hakkı Er, Recep Öztürk
Sayfalar 185 - 188
Yanıklı hastalarda hücresel ve hümoral immun fonksiyonlarda birtakım defektler tesbit edilmiştir. Keza ciddi termal yaralanma sonucu enterik bakterilerin mezenter lenf bezleri ve uzak organlara translokasyon oluşturduğu gözlenmiş ve translokasyon ile yanık mortalitesi arasında ilişki gözlenmiştir. Bu bulgulara dayanarak lökositlerin fonksiyonlarını arttırıcı bir ilaç olan Granülosit Koloni Stimulan Faktör'ün (G-CSF) bakteriyel translokasyona etkisi araştırıldı. 24 adet 250gr erkek Wistar Albino rata %30 haşlanma yanığı ve 1x103 koloni oluşturan ünite (cfu) Pseudomonas Aeruginosa ile enfeksiyon oluşturuldu. Kontrol grubuna (12 adet), yanıktan 2 gün önce başlayarak %5 Dextroz, tedavi grubuna (12 adet) ise 100mg/kg dozda recombinant human G-CSF (Nuepogen-Roche) günde tek doz. subkutan uygulandı. Yanık sonrası 4. gün raflarda mezenter lenf ganglionları (MLG), karaciğer ve dalağa translokasyon araştırıldı. Kontrol grubunda MLG'da (5/12p<0.01), karaciğerde (6/12p<0.01) ve dalakta (6/12p<0.01) translokasyon oluştu. MLG'deki translokasyon miktarı kontrol grubunda 986 349 cfu/1 gr tedavi grubunda 371 151 cfu/gr (p<0.05) bulundu. G-CSF'nin yanık ve infeksiyona bağlı bakteriyel translokasyonu anlamlı derecede azalttığı tesbit edilmiştir.
Certain defects of cellular and humoral immunity have been established in burn patients. Likewise translocation of enteric bacteria to mezenteric lymph nodes and to distant organs has been observed following serious thermal injury and this translocation has shown relationship with burn mortality. Bearing this factors in mind effects of Granulocyte Colony Stimulating Factor (G-CSF), a leukocyte function improving drug on bacterial translocation has been investigated. 24 Wistar Albino rats weighing 250gr have been scalded 30% and the lesion infected by 1x103 cfu Pseudomonas Aeruginosa. The control group (n-12) has been treated with 5% Dextroz solution subcutaneously starting two days preburn, and the study group (n-12) with 100ug/kg human G-CSF (Neupogen - Roche) subcutaneously. On the 4th post burn day translocation to mesenteric lymph nodes (MLN), liver and spleen has been investigated. Translocation in the control group was 12/12 in MLN, 12/12 in liver an 12/12 in spleen where as in the study group the values were 5/12 in MLN (p<0.01), 6/12 in liver (p<0.01) and 6/12 in spleen (p<0.01). Translocation values in MLN were 986 349 cfu/gr (p<0.05) in the study group. It has been observed that G-CSF is significantly effective in reducing bacterial translocation due to burn injury infection.

16.
TETANOZ OLGULARIMIZ
OUR TETANUS EXPERIENCE (ANALYSIS OF 19 CASES)
Melek Çelik, Ceyhun Solakoğlu, Ebru Taştan, Emine Erol, Nur Akgün Şenel
Sayfalar 189 - 191
1990-1994 yılları arasında, 4 yıl süresince kliniğimizde tedavi gören 19 generalize tetanoz olgusu gözden geçirildi. Yaş ortalamaları 48±16 olan hastaların tümü basit yaralanmalar sonucu hastalığa yakalanmışlardı. Ağrı, trismus, ense sertliği, yutma güçlüğü en sık rastlanan başlangıç bulgularıydı. Bunlardan ortalama 24 saat sonra adele spasmlarıda tabloya eklenmişti. Mekanik ventilasyon, MgSO4 ile sedasyon ve supportif tedavi uygulanan hasta grubumuzda mortalite oranı %63 olarak saptanmıştır.
19 generalized tetanus cases that have been treated between 1990-1944 in HNH Reanimation Clinic are reviewed. The patients with an average age of 48+18 had tetanus due to simple wounds. Pain, trismus, neck stiffness, disphagia were the initial symptoms encountered. After 24 hours muscle spasms were seen. Treatment was carried out with mechanical ventilation, MgSO4 sedation and supportive therapy in our clinic and our mortality rate was63%.

17.
KÜNT TRAVMA İLE OLUŞAN İZOLE TRAKEOBRONŞİAL RÜPTÜR ( BİR OLGU NEDENİYLE )
AN ISOLATED TRACHEOBRONCHHIAL RUPTURE CAUSED BY BLUNT TRAUMA
Suat Tayan, Ali Burak Çulhaoğlu, Mehmet Mihmanlı, Uğur Dikmen
Sayfalar 192 - 193
Şişli Etfal Hastanesi acil cerrahi biriminde tedavi edilen künt travma ile oluşmuş midtorasik trakeobronşial rüptür olgusu. Travmanın yeri ve mekanizmanın nadir oluşu nedeniyle, bu konudaki literatürüde gözden geçirerek sunmaya çalıştık. Künt toraks travmasını takiben oluşan pnömotoraksın tüp drenajla düzeltilemediği durumlarda trakeabronşial rüptür olasılığının düşünülmesi gerektiği ve tanı gecikmesinin ölümcül olabileceği vurgulandı.
Midthorasic tracheobronchial rupture case caused by blunt injury, treated at the emergency ward of Şişli Etfal Hospital Because of the location of the injury and the rarity of the mechanism, we try to present the case by summarizing the relevant literature. After blunt thorax injury, failure of the lung to expand after thoracostomy tube insertion should suggest tracheobronchial rupture and delay in diagnoses can be fatal.

18.
FEMUR CİSİM KIRIKLARINDA DİĞER BÖLGE YARALANMALARININ SIKLIĞI
INCIDENCE OF ASSOCIATED INJURIES WITH FEMORAL SHAFT FRACTURES
Kemal Durak, Ömer Faruk Bilgen, Ufuk Aydınlı, Tufan Kaleli, A Ufuk Tokcan
Sayfalar 194 - 196
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Kliniğinde tedavi edilen 42 femur cisim kırıklı hastada, diğer vücut bölümlerine ait yaralanmaların sıklığı araştırıldı. Olguların yaş ortalaması 32.3, kırıkların ise 32'sinin erkeklerde (%76.20), 10'unun kadınlarda (%23.80) olduğu görüldü. Çalışmamızda %85.71 oranında trafik kazalarının bu yaralanmalara neden olduğu, femur cisim kırıklarıyla birlikte diğer vücut bölümlerine ait toplam yaralanma oranın %73.80 ve bunların içinde baş bölgesinin %35.72, batının ise %16.66 gibi yüksek oranlarda yaralandıkları saptandı. Femur cisim kırıkları ile birlikte diğer vücut bölgelerindeki ciddi ve ağır komplikasyonlu yaralanmaların sıklığının bilinmesi, multitravmalı hastalarda kırığın yanışım bu yaralanmaların erken tanı ve tedavisinin gerekliliği ortaya koymaktadır.
Forty-two patients with femoral shaft fractures treated in the University of Uludağ Medical School. Orthopaedics and Traumatology Department were evaluated for associated injuries. Thirty-two (76.20%) patients were men and ten (23.80%) were women with an average age of 32 years. The major cause of the injuries were traffic accidents (85.71%). Seventy four percent of these patients had associated injuries. Majority of them were head (35.72%) and abdominal (16.66) injuries. In conclusion, keeping in mind of the associated injuries, patients with femoral shaft fractures should be carefully evaluated and treated.

19.
İNTRAORBİTAL YABANCI CİSİM
INTRAORBITAL FOREIGN BODY
Tamer Koldaş, Gün Ersu, Fatih Şirin, Bedrettin Görgün
Sayfalar 197 - 198
Orbitanın penetran yaralanmaları önemle ele alınması gereken durumlardır. Orbitayı penetre olmuş yabancı cisimler görme kaybı ve enükleasyona sebep olabilmeklerinden dikkatlice araştırılmalıdır. Bu amaçla konvansiyonel radyolojik tetkiklerden manyetik rezonans tetkiklerine kadar geniş bir görüntüleme yelpazesi mevcuttur. Burada kliniğimizde teşhisi ve tedavisi yapılan bir intraorbital yabancı cisim olgusu sunulmaktadır.
Attention should be made on penetrating injuries of the orbit. Forcing bodies, that can cause vision loss and even enucleation, should be detected carefully. Different imaging techniques, ranging from conventional radiographs to magnetic resonance imaging should be used. In this paper, we report an orbitocranial penetration case. Diagnosis, evaluation of the patient and treatment are diseased in this case report.

20.
KAFA TRAVMASI İLE BİRLİKTE EKSTREMİTE LEZYONU BULUNAN 179 HASTANIN DEMOGRAFİ İNCELEMESİ
THE DEMOGRAPHIC EVOLUTION OF 179 PATIENTS WHO HAD EXTREMITY LESION BESIDES HEAD INJURY
Sacit Turanlı, Ercan Dinçel, Aylin Sepici
Sayfalar 199 - 204
Ankara Dr.M.Ülker Acil Yardım ve Travmatoloji Hastanesi acil servisine 1 Nisan 1994 ile 31 Aralık 1994 tarihleri arasında kafa travması hikayesi ile başvuran 791 hastadan ekstremite lezyonu bulunan 179 hastanın ayrıntılı demografi ve klinik özelliklerini içeren bir inceleme yapılmıştır. Ekstremite veya vertebral kolona ait lezyonu bulunan hastaların kimlik bilgileri, travma nedenleri, alkol ve ilaç kullanmış olup olmamaları gibi anamnez ile ilgili bilgilerin yanısıra, acile ilk başvuru anındaki vital bulguları, nörolojik muayene bulguları, Glaskow koma skalasına göre puanları, ek travmatik patolojileri ayrıntılı olarak değerlendirilmiş ve kaydedilmiştir. Daha sonraki kırık lokalizasyon ve özellikleri dikkate alınarak ek bir inceleme yapılmıştır.
During the period from 1st of April to 31st of December 1994, we had examined the demographic data's and clinical aspect of 791 patients in Ankara Dr. M.Ülker Emergency and Traumatology Hospital, Emergency department that were an suffering from head injuries and 179 of those had an extremities problems. All identity knowledge's, causes of injuries and whetner the patients had used alcohol or drug was noted. Besides vital functions of patients at first arrival to the emergency department, neurologic examination, scores of Glasgow coma scales, and other pathologies were added to the forms. Additionally, patients who had extremity problems and vertebrae's fractures were examined again and classified related to the localization of the fractures.

21.
YANIKLI HASTALARDA EPİDEMİYOLOJİ VE MORTALİTE ÇALIŞMASI
A STUDY OF EPIDEMIOLOGY AND MORTALITY IN BURN PATIENTS
Kayıhan Günay, Korhan Taviloğlu, Ergun Eskioğlu, Cemalettin Ertekin
Sayfalar 205 - 208
Bu retrospektif çalışma 1989-1995 yılları arasındaki 7 yıllık dönemde İstanbul Tıp Fakültesi Acil cerrahi Birimine kabul edilen 985 olguyu içermektedir. Hastaların 689'u erkek, 296'sı bayan idi (ortalama yaş: 22,4). Ortalama yanık sahası genişliği total vücut yüzeyinin %19 (minör yanıklarda: %16, majör yanıklarda: %55) dur. En sık etyolojik neden kaynak sıvı ile haşlanma (%54) olup, olayların %72'si evde meydana gelmiştir. Hastaların %58'i 0-14 y aş grubundadır. Ortalama mortalite %19 olup, bu rakam minör yanıklar için %1.5, majör yanıklar için %45.5'dur. Bu çalışmadan ehle edilen epidemiyolojik veriler vakaların büyük bir kısmının ana-babaların ve okul çağı çocuklarının eğitimi ile önlenebileceğini göstermektedir. Cerrah, mortalitenin düşürülebilmesi için, yanık genişliği, derinliği ve hastanın yaşı gibi çok önemli faktörleri dikkate almalıdır.
This is a retrospective study of 985 patients with burn injuries admitted to the Emergency Surgery Department of Istanbul Medical School during a period of 7 years (1989-1995). There were 689 males and 296 females (mean age 22.4). The mean burn extent was 19 percent of the total body surface (16%in minor burns, 55%in major burns) and the most common cause was in the group of 0-14 years. Patient mortality was 1,5 %in minor burns, 45,5% in major burns, a great number of these cases could be prevented by the education of parents and school children. Burn extent, its depth and patient age are the factors on which the surgeon's attention should concentrate in the immediate treatment of burn victims in order to decrease the mortality.

22.
ÜST GASTROİNTESTİNAL SİSTEM KANAMALARI (58 OLGUNUN İNCELENMESİ)
UPPER GASTROINTESTINAL HAEMORRHAGE
Rıza Küpelioğlu, Salih Selman, Servet Karahan, Davut Aydemir, Yaşar Aydın
Sayfalar 209 - 211
1990-1994 yılları arasında Haseki Hastanesi'nde cerrahi tedavi uygulanan üst Gastrointestinal Kanamalı 58 olgu retrospektif incelendi. Bulgu ve sonuçlar literatürdekilerle karşılaştırılarak değerlendirildi. Yaşlılarda, gecikmiş olgularda ve yeterince resüsite edilmeden ameliyata alınanlarda mortalitenin daha yüksek olduğu gözlendi.
58 cases with upper gastrointestinal haemorrhage treated surgically at Haseki Hospital from 1990 through 1994 have been investigated being compared with datas in recent literature. Mortality was observed to be higher in patients who are old, delayed and not resuscitated adequately.

23.
YÜZ KEMİKLERİNİN ÇOK PARÇALI YAYGIN KIRIKLARININ TEDAVİSİNDE YENİ GELİŞMELER
ADVANCES OF THE MANAGEMENT OF PANFACIAL FRACTURES
Oğuz Çetinkale, Nuri Battal, Fadıl Ayan, Gökalp Özer, Sunay Dikici, Cem Karağit, Muzaffer Altıntaş
Sayfalar 212 - 220
Yüz kırıklarının çok parçalı yaygın kırıkları iyi bir zamanlama ile doğru tedavi edilemediklerinde bir çok problemi de beraberinde getirirler. Kraniofasial cerrahide kullanılan tekniklerin yüz kırıkları tedavisinde de kullanılmasıyla ve yüz yaralanmaları tedavisinde yeni bir dönem başlamıştır. Yaralanmadan sonra erken olarak yapılan ilk girişimde tüm travmatik patolojilerin onarımı planlanmaktadır. Bu amaçla; "multitravmatize hastalarda dahi mümkün olan en erken sürede kırık parçaların açık redüksiyonu, bu parçaların rijid fiksasyon yöntemleriyle tespiti, gerekli durumlarda kemik greftlerinin kullanımı ve tek seansta onarım" yaygınlaşan tedavi yaklaşımıdır. Kliniğimizde, yeni yapılanma dönemini kapsayan, son 3 yıllık süre içinde tedavi edilen, ağır ve yaygın yüz kemikleri kırıkları olan 10 hastada uygulanan teşhis ve tedavi yöntemlerinin aktarıldığı bu çalışmada kullanılan yöntemlerin avantaj ve dezavantajları sunulmaktadır. Rijid fiksasyon yöntemleriyle yüzün projeksiyonu ve üç düzlemde anatomik onarımı tam olarak elde edilebilmekte ve fonksiyonel onarım başarılı olarak yapılabilmektedir. Böylece estetik olarak da iyi sonuçlar elde edilmekte ve gerçekten zor olan ikincil girişimlere gerek kalmamaktadır.
Many problems have been appeared if severe panfacial fractures are not treated in proper timing and good reconstructive techniques. The use of craniofacial surgical techniques in facial fractures and immediate surgical intervention are purposed for the reconstruction of seven the most complicated injuries. According to this approach; the facial injuries are repaired immediately or within the first few days even in multitraumatized patients whenever possible. It is a common approach today to treat the facial injuries in one stage by open reduction and rigid fixation, and if necessary by using bone grafts. In this study, the techniques of diagnosis and treatment of 10 patients with panfacial injury who were admitted to emergency for last 3 years agter reorganization of the unit were presented including advantages and disadvantages of the used methods. Three dimensional and functional reconstruction have been obtained by using rigid fixation successfully. This approach results in good appearance aesthetically and prevents late interventions for secondary deformities which are extremely difficult to treat later adequately.