p-ISSN: 1306-696x | e-ISSN: 1307-7945
Volume : 5 Issue : 1 Year : 2024

Quick Search




SCImago Journal & Country Rank
Turkish Journal of Trauma and Emergency Surgery - Ulus Travma Acil Cerrahi Derg: 5 (1)
Volume: 5  Issue: 1 - January 1999
1.MEDICAL AND LEGAL ASPECT OF PRECAUTIONS TO BE TAKEN AGAINST TRANSPORT CAUSALITIES AND DEATHS
Nevzat Alkan, Şevki Sözen
Pages 1 - 6
Abstract |Full Text PDF

2.THE EFFECT OF CEFTRIAXONE ON BACTERIAL TRANSLOCATION IN MESENTERIC ISCHEMIA
Ahmet Necefli, Kemal Dolay, Yüksel Arıkan, Recep Güloğlu, Sabiha Karayay, Ertuğrul Halıcı, Fatih Atagenç
Pages 7 - 10
Mezenterik iskemi farklı klinikle seyreden bir çok etyoloji neticesinde gelişebilir. Sebep ne olursa olsun mezenter iskemi sonucu gelişen patofizyolojik mekanizmalardan biri de bakteriyel translokasyondur. Çalışmamızda sıçanlarda seftriaksonun mezenterik iskemi modelindeki bakteriyel translokasyon üzerine etkisini araştırdık. Sıçanlara seftriakson (25 mg/kg im) enjekte edildikten yarım saat sonra superior mezenterik arter bağlanarak iskemi oluşturuldu. Daha sonra mezenter lenf bezlerinden, akciğerden, karaciğerden, sistemik ve portal kandan kültürler alınarak enterik mikroorganizmalar açısından kalitatif olarak değerlendirildi.
Mesenteric ischemia may result from a wide range of pathological processes, each having different clinical features. Regardless of etiology, one of the pathophysiologic mechanisms that develop as a result of mesenteric ischemia is bacterial translocation. In this study, we evaluated the effect of ceftriaxon on bacterial translocation of enteric organisms in animal models of mesenteric ischemia was formed as a result of ligating superior mesenteric artery. Qualitative cultures of blood, liver, lungs and mesenteric lymph nodes have been taken.

3.ROLE OF CYCLOSPORINE A ON ORGAN INJURY SEEN AFTER HEMORRHAGIC SHOCK AND REPERFUSION IN RATS
M Süphan Ertürk, Ertuğrul Gazioğlu, Dildar Konukoğlu, Şennur İlvan, Ali Şahin, Osman Şenel, Serap Arıkan, Oğuz Çetinkale, Serdar Yüceyar
Pages 11 - 18
İskemiye maruz kalan organlarda, reperfüzyon sonrası görülen hasarın (I-R hasarı) ortaya çıkmasında nötrofiller önemli rol oynamaktadır. Nötrofil aracılığıyla gelişen I-R hasarı önlemek amacıyla, deneysel koşullarda, çeşitli maddelerin yanı sıra siklosporin A (CsA) ve FK506 gibi immünosupresif ajanlar da kullanılmıştır. Ancak immünosupresiflerin nötrofiller üzerindeki etki mekanizmaları henüz tam olarak anlaşılamamıştır. Hipovolemik şok oluşturulan sıçanlarda, nötrofil aracılığıyla oluşan I-R hasarına CsA'nın etkilerini araştırmayı amaçladık. Çalışmamızda, her biri 10 dişi Wistar albino sıçan içeren 4 grup oluşturuldu. G1: Kontrol, G2: Şok, G3: Şok+Reperfüzyon, G4: CsA. Şok oluşturmak için, deneklerden femoral ven yoluyla yaklaşık 2,5 ml kan alındı. Reperfüzyon gruplarında, alınan kan 20 dk sonra aynı yoldan reperfüze edildi. G4'te, reperfüzyondan 5 dk önce IV20 mg/kg CsA verildi. Postop 24.cü saatte sakrifiye edilen deneklerde plazmada malonildialdehit (MDA); karaciğer, akciğer, ince barsak ve böbreklerde ise MDA ve miyeloperoksidaz (MPO) ölçümü ve nötrofil sayımı yapıldı. I-R sonrası plazma ve tüm dokularda artan MDA değerleri, CsA verildikten sonra normale inmiştir. Bu bulgular, I-R hasarında serbest oksijen radikallerinin (SOR) rolünü göstermektedir. Ancak, MPO değerleri CsA verilmesi ile sadece ince barsakta normale inmiştir. CsA'nın nötrofil infiltrasyonunu azaltıcı etkileri de yine ince barsak ve böbrekte görülmüştür. Sonuç olarak, CsA tedavisinin I-R hasarını azaltıcı yönde etkiye sahip olduğu saptanmıştır. Ancak bu etkinin, en azından karaciğer ve akciğerde, nötrofil infiltrasyonunu azaltmak yoluyla olmadığını düşünmekteyiz. CsA'nın dozu arttırıldığı taktirde, bu etki belki tüm dokularda yaygınlaşabilir. CsA'nın I-R hasarındaki etki mekanizmasının tam olarak anlaşılabilmesi için yeni araştırmalara ihtiyaç vardır.
Neutrophils are an important factor in the organ injury associated with ischemia and reperfusion (I-R). In experimental conditions, besides many chemicals, immunosuppressive agents like cyclosporineA (CsA) and FK 506 were also used to prevent I-R injury. But effect of immunosuppressives on neutrophils still remains unclear. We designed an experimental study to investigate the role of CsA in organ injury after hemorrhagic shock and reperfusion in rats. Forty Wistar albino rats were divided into 4 groups. G 1: Control, G2: Shock, G3: Shock + Reperfusion, G4: CsA. Shock was induced by with drawing of 2,5 ml blood viafemoralvein. The shed blood was then reinfused after 20 min in reperfusion groups. In G4, CsA (20 mg/kg) was given by a single IV injection just before (5 min) the perfusion. Rats were sacrified24 hours after operation. Plasma malondialdehyde (MDA) levels of all groups and, MDA and myeloperoxidase (MPO) levels of liver, lung, small bowel and kidney were measured. In addition, neutrophil counts were obtained from all organs. After I-R, MDA levels of plasma and all organs increased and then returned to normal by CsA administration. This observations revealed the role of free oxygene radicals in I-R injury. But CsA-induced MPO decrease was obtained in only small bowel. In addition, reduction in neutrophil infiltration by CsA was seen in small bowel and kidney. We concluded that, CsA has a beneficial effect on I-R-induced organ injury. But, at least in liver and lung, these results couldn't attributed to reduced neutrophil infiltration. However, increase of CsA dose may cause widespread reduction in neutrophil counts. Further investigations are necessary to clarify the exact role of CsA on I-R injury.

4.ATTITUDE AND BEHAVIORS OF BUS AND LORRY DRIVERS REGANDUIG CAUSALITIES AND FIRST AID
Vesile Şenol, Fevziye Çetinkaya, Cuma Yıldırım
Pages 19 - 23
Otobüs ve kamyon şoförlerinin ilkyardım konusundaki bilgi tutum ve davranışlarını değerlendirmek amacıyla yapılan bu çalışmada 37 otobüs ve 47 kamyon şoförü olmak üzere 84 şoföre anket uygulanmıştır. Araştırma grubuna alınan şoförlerin büyük çoğunluğunun suni solunum uygulama, kapalı kalp masajı uygulama, kırıklar, kanama, delici karın yaralanmaları, yanma ve donma gibi durumlarda ne yapacaklarını yeterince bilmedikleri saptanmıştır. Çalışma süresi 10 yıldan daha az olanların ilkyardım konusundaki bilgileri meslekte 10 yıldan uzun süredir çalışanlara göre daha yüksektir. Şoförlerin % 70.07 ilk yardım eğitimi almadan ehliyet almıştır. Araçların % 90.5' inde ilk yardım çantası bulunmaktadır. Şoförlerin % 8.3'ü ilk yardım konusundaki bilgilerinin yeterli olduğuna, % 40.5'i kısmen yeterli ve % 51.2'si ise yetersiz olduğuna inanmaktadır. Şoförlerin % 64.3'ü ilkyardım konusunda yapılacak olan eğitime katılmak istemektedirler. Sonuç olarak trafik kazalarına bağlı ölüm insidansını azaltmak için: şoförler başta olmak üzere herkes ilkyardım konusunda eğitilmelidir. Her düzeydeki eğitim kurumlarının programlarında kazaları önleme ve ilkyardım konusundaki derslere yer verilmelidir. Televizyon ve radyo başta olmak üzere toplu iletişim araçlarında eğitim programlarına daha fazla zaman ayrılmalıdır.
This study has been carried out to evaluate the knowledge, attitude, and behaviour of bus and lorry drivers on first aid. Questionnaire was given to 84 drivers (37 bus drivers, 47 lorry drivers). It has been found out that the great majority of the study group did not know what to do in cases of respiratory problems, bleeding, penetrating abdominal injuries, fractures, burns and freezing. The knowledge of the drivers who have been working for 10 years and less was found to be more than the drivers who have been working for mere than 10 years. 70% of the drivers had a drivers license without training on first aid. It was found that 90.5% of the vehicles had a first aid bag. Among the drivers in the study group, 8.3 % believed that their knowledge on firs aid was sufficient, 40.5 % of them believed that their knowledge was partially sufficient, and 51.1% of them believed that their knowledge was not sufficient. 64.3 % of the drivers said they would be willing to attend a training programme on the first aid. It can be concluded that all people, particularly drivers at first, must be trained on the first aid to reduce incidence of deaths related to traffic accidents. Lectures on first aid and prevention of accidents must be included in curricumulus of training and education instutions of various levels. Press organs such as TV and radio must allocate more time and opportunities for training of people on these subjects.

5.SPINAL INSTRUMENTATION IN THORACOLUMBAR TRAUMAS
Ali İhsan Ökten, Murat Ergüven, Rüçhan Ergün, Sait Bilal, Mehmet Özdal
Pages 24 - 27
Günümüzün gelişen teknolojisi ile birlikte yüksek enerjili travma sıklığı ve buna koşut olarak gelişen vertebral kolon yaralanmaları önemli ölçüde artmıştır. Konservatif tedavinin sonuçlarının yeterli oranda tatminkar olmaması, instabil torakal ve lomber vertebral kırıkların yeterli stabilizasyonu, daha hızlı rehabilitasyon, daha kolay bakım ve komplikasyonların azaltılması için daha radikal cerrahi yaklaşımların yapılması gerektiği özellikle son 15 yılda yoğunlaşmıştır. Bu çalışmada; torakolomber travmalı 14 hasta değerlendirilmiştir. Hastaların klinik tablosu Frankel, travma biyomekaniği Denis sınıflamasına göre değerlendirilmiştir. Hastalara cerrahi tedavi olarak Sine transpediküler vida tekniği, 2 hastaya rod-kanca sistemi ile posterior stabilizasyon, 2'sine anterior enstrümentasyon, 2'sine de anterior ve posterior stabilizasyon yöntemleri uygulanmıştır. Ayrıca hastaların 8'ine total laminektomi, 2'sine korpektomi yapılmıştır. Hastalar postoperatif üçüncü gün torakolomber korse ile mobilize edilmiştir. Bu çalışmada torakolomber travmalarda, travma biyomekaniğine göre uygulanan çeşitli stabilizasyon yöntemleri tartışılmıştır.
Injuries of columna vertebralis had increased together with high energy traumas related with advanced technology. Because of unsatisfactory results of conservative therapies and for rapid rehabilitation aggresive surgical procedures have been widely accepted in last fifteen years. In this study, 14 cases with thoracolumbar traumas were reported. The clinical status of the patients have been according to Frankel classification. Biomechanics of trauma was classified according to Denis classification. For posterior stabilization we applied pedicle screw plating in 8 patients, rod-hook system in 2 patients classified. For anterior stabilization we used anterior instrumentation in 2 cases and we also used combined techniques together with anterior-posterior stabilization in 2 patients. In addition, we performed total laminectomy in 8 patients and corpectomy in 2 cases. All the patients have been mobilized with thoracolumbar brace after 3 days postoperatively in this manuscript. We discussed various techniques of stabilization in thoraco-lumbar injuries according to trauma biomechanics.

6.FOURNIER'S GANGRENE A PRESENTATION OF CASES
Cemalettin Murat, Erdinç Ünlüer, Gökhan Toktaş, Şaban Mimaroğlu, Cenk Gürbüz, Yalçın Serin
Pages 28 - 30
Bu çalışmada ölümcül olabilen Fournier gangreni hakkında literatürü kendimizin tedavi ettiği 18 hasta ile birlikte tekrar gözden geçirdik. Kliniğimizde tedavi edilen 18 fournier gangrenli hastanın tıbbi kayıtları kullanıldı. 10 hastada predispozan faktör olarak diabet saptandı. 17 hastada geniş debridman, 3 hastada sekonder sütürasyon ve 3 hastada sekonder olarak plastik cerrahi girişimler gerekti. 16 hastada iyileşme sağlandı. Erken tanı, predispozan faktörlerin göz önünde bulundurulması, geniş spektrumlu antibiyotik tedavisi ve geniş cerrahi debridmanla Fournier gangreni kolaylıkla tedavi edilebilir bir hastalıktır.
In this study we reviewed the related literature about Fournier s gangrene with 18 patients admitted to our clinic with this entity. The records of İ 8 patients with Fournier gangrene treated in our clinic were retrospectively reviewed. Diabetes mellitus was a predisposing factor in 10 patients. Extensive debridments were made to 17 patients, seconder suturing to three patients whereas 3 patients required secondary reconstructive surgery. 16 patients recovered primarily. With early diagnosis, treating predisposing factors, broad spectrum antibiotic therapy and extensive surgical debridment, Fournier's gangrene, a lethal disease, can easily be managed.

7.CERVICAL SPINE INJURIES
Kemal Dolay, Ali Kocataş, Halil Alış, Yüksel Arıkan, Recep Güloğlu, Cemallettin Ertekin
Pages 31 - 34
İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Travma ve Acil Cerrahi Birimine Ocak 1991 -Aralık 1995 tarihleri arasında başvuran 70 servikal omur yaralanmalı (SOY) olgu gözden geçirildi. Olguların %57si araç kazasına, %21'i düşmeye bağlı oluşmuştur. Hastaların tamamında çekilen direkt grafilere ilave olarak, % 80 bilgisayarlı tomografi (BT) ve %10 (manyetik rezonans görüntüleme MRG) tetkikleri yapıldı. Vakaların %92.8'inde konservatif tedavi, %7.1'inde cerrahi girişim uygulandı. Hastaların %55.7'si taburcu olurken, %15.7si kaybedilmiş, %28.5'inin tedavileri diğer kliniklerde sürdürülmüştür. SOY'ları yüksek oranda mortalite ve morbiditeye sebep olduğu için, politravmatize hastaların solunum ve dolaşım kontrolünü takiben ayrıntılı nörolojik muayene yapılmalı ve görüntüleme metodları ile aksi ispatlanıncaya kadar SOY var gibi düşünülmelidir.
We evaluated Cervical Spine Injuries (QSI) of 70 patients admitted to Trauma and Emergency Surgical Unit at Istanbul Medical School between January 1991-December 1995. The cause of injury was motor vehicle accident in (57%) and fall in (21 %). In addition to plain cervical radiography performed in all patients, computerized Tomography (80 %) and Magnetic Resonance Imaging (MRI) (10%) were performed. Conservative treatment was performed in 92.8 % and surgical treatment to 7.1% of the cases. Of the total 70 patients, 38 (55,7 %) were discharged, 10 (5.7 %) were lost and 22 were referred to other clinics for treatment. Because CSI cause high mortality and morbidity patients with multiple trauma should undergo a complete neurological examination following stabilization of the respiratory and hemodynamic status and CSI should be considered unless otherwise is proven by radiological methods.

8.POSTTRAUMATIC LEPTOMENINGAL CYSTS
Murat Döşoğlu, Metin Orakdöğen, M Akif Göğüsgeren, M Ali Demirbaş, Selhan Karadereler
Pages 35 - 39
Posttravmatik leptomeningeal kistler (PTLMK), kafatasının diastatik kırıklarının nadir bir komplikasyonudur. Genellikle çocuklarda ve parietal bölgede görülür. Oluşması için kırık altındaki duranın da yırtılması zorunludur. Beyin pulsasyonu ve oluşmuş leptomeningeal kist zamanla kırık hattında açılmaya yol açar. Klinik bulgular çocukluk ve erişkin yaş grubunda birbirinden farklıdır. Tedavi cerrahi düzeltmedir. Çalışmada son 4 yıl içinde tedavi edilen PTLMK'li 7 olgu sunulmaktadır. Olguların 5'i çocukluk, 2'si erişkin yaş grubundadır. Tüm olgularda öyküde yüksekten düşme saptanmış ve PTLMK tümünde 20 gün-20 yıl arasında gelişmiştir. Çocuk olgular kafada şekil bozukluğu, erişkinler ise nöbet ve baş ağrısı yakınmaları ile başvurmuşlardır. Olgular cerrahi olarak tedavi edilmiştir.
Posttraumatic leptomeningeal cysts are rare complications of diastatic skull fracture, occurring almost in childhood and parietal region. Disruption of the underlying dura is necessary in pathogenesis. The normal growth of the brain, cerebral pulsations and cystic lesion cause to enlargement of the fracture edges. Surgical repair is the treatment of choice. In the last 4 years, we have managed 7 cases of growing skull fracture. All patients had a history of falling from a height. The time interval between the trauma and presentation was variable between 20 days to 20 years. The most common clinical feature was local swelling in children, while seizure and atypical headache in adults. Dural repair and cranioplasty was performed in all patients.

9.AGE FACTOR IN DETERMINING THE PROGNOSIS OF THE PATIENTS WITH MULTITRAUMA
İbrahim İkizceli, Erdoğan M Sözüer, Abdulkadir Bedirli, Cuma Yıldırım, Nurullah Günay, Yusuf Yürümez
Pages 40 - 42
Ülkemizde yaşlı nüfus giderek artmaktadır. Yaşlılarda travma nedenleri ve travmaya verilen cevap diğer yaş gruplarına göre farklılık göstermektedir. Ocak 1997 ile Haziran 1998 tarihleri arasında hastanemize travma nedeni ile başvuran hastaların dosya kayıtları incelendi. Hastalar erken yaşlı grubu (55-64yaş arası), ileri yaşlı grubu (65 yaş ve yukarısı) olmak üzere iki gruba ayrıldı. Ayrıca 35-44 yaş arası hastalar kontrol grubu olarak çalışmaya dahil edildi. Bu tarihler arasında travma nedeni ile başvuran 9450 hastanın %5,5'i 55 yaş ve yukarısında idi. En sık travma bölgesi her üç grupta da kafa idi. En sık travma nedeni ise kontrol ve erken yaşlı gruplarında trafik kazası iken ileri yaşlı grubunda "düşme idi. Ortalama Travma Şiddet Skorları kontrol, erken yaşlı ve ileri yaşlı gruplarında sırasıyla 9, 9, 16 olarak bulundu. Ortalama hastanede yatma süreleri, kontrol, erken yaşlı ve ileri yaşlı gruplarında sırasıyla 5, 7, 9 gün olarak bulundu. Kontrol grubunda mortalite %5,9 iken, erken yaşlı grubunda %10,7, ileri yaşlı grubunda ise %23,7 idi. Sonuç olarak yaşlı hastaların fizyolojik rezervlerinin daha az olması ve travmaya gösterdikleri metabolik ve endokrin cevabın yetersiz olması, travma sonrası hayatta kalma şanslarını azaltmış olabilir.
Elderly population is increasing every year in our country. Reasons of trauma and response to trauma changes with age. Files of the patients who applied to our hospital for trauma between January 1997 and June 1998 have been examined. Patients were divided into two groups: Those who are 55 to 64years old and those who are 65years old and over. In addition, patients of 35 to 44 years have been included in the study as control group. 5.5% of 9450 patients who were admitted to the hospital for trauma were 55 years old and over. The most frequent trauma was head trauma in each of the 3 groups. While most frequent trauma reason was traffic accident in control and early elderly group, in the late elderly it was fall. Average ISS in control, early elderly and late elderly groups have been found 9,9 and 16 respectively. Average hospitalization periods in control, early elderly and late elderly groups have been founds 5,7,9 days, respectively. While mortality was 5.9% in control group, it was 10.7% in early elderly group, and 23.7% in the late elderly group. As a conclusion, the fact that elderly patients physiological reserves are less and their insufficient metabolic and endocrine response to trauma might have reduced their survival chance after trauma.

10.THE DIAGNOSTIC VALUE OF PLAIN ABDOMINAL X-RAY IN ABDOMINAL PAIN
Mehtap Bulut, Halil Özgüç, Ekrem Kaya, Şule Akköse, Erol Armağan, Rıfat Tokyay
Pages 43 - 45
Akut karın ağrılı olgularda düz karın grafisinin tanısal değerini, asistan ve radyolog ve genel cerrahi uzmanı değerlendirmesi arasındaki farkı saptamak için prospektif bir çalışma yapılmıştır. Akut karın ağrısıyla İlk ve Acil Yardım anabilim dalına başvuran 88 olgu çalışmaya alındı. Tüm olgulara rutin olarak ayakta düz karın grafisi çekildi. İlk aşamada olgu ve grafisi asistanlarca, daha sonra radyolog ve genel cerrahça değerlendirildi. Grafiler 4 grupta incelendi, a) tanıya katkısı yok, b) tanıya yardımcı, c) tanı koydurucu, d) yanlış tanı. Klinik tanılar 7 gruptaydı, a) akut apandisit (25 hasta) b) ileus (13 hasta) c) akut kolesistit (12 hasta) d) non-spesifik karın ağrısı (18 hasta) e) ürolitiazis (5 hasta) f) perforasyon (4 hasta) g) değişik tanılar (11 hasta). Asistan değerlendirmesinde grafilerin %73'ü tanıya katkısı yok, %21 tanıya yardımcı, %3,4 tanı koydurucu olarak değerlendirildi. Radyolog ve genel cerrahi değerlendirmesinde aynı oranlar sırasıyla % 75, %19, %6.8 olarak bulundu. Sonuçlarımız akut karın ağrılı olguların %75'inde direkt karın grafisinin tanıya katkısı olmadığını göstermektedir. Yanlızca asistanların değerlendirilmesinde ise radyolog ve genel cerrahın birlikte değerlendirmesi kadar doğru oranlar bulunmuştur.
A prospective study was performed on patient with abdominal pain to evaluate of plain abdominal radiographs and to determine the differences of registrar and radiologist and general surgeon in diagnosis. Eighty eight patients with acute abdominal pain who admitted to department of emergency medicine were evaluated. The plain abdominal radiography were obtained in all of them. In first step, case and radiograph were evaluated by registrar and later, radiologist and surgeon assessment was done. Radiograph was classified by the authors into one of the following groups a) of no help in diagnosis b) diagnostic c) of help in diagnosis and d) wrong diagnosis. Seven acute abdominal conditions were considered a) acute appendicitis (25 patients) b) intestinal obstruction (13 patients) c) acute cholecystitis (18 patients) d) non-spesific abdominal pain (11 patients) e) urolithiazis (5 patients) f)perforation (4 patients) g) miscellaneous diagnosis (11 patients). In registrar evaluation radiograph were no help diagnosis in 73 percent of cases, help diagnosis in 21 percent of cases, helpful in 3.4 percent. This assessment had became respectively 75,19,68, percent in radiologist and surgeon evaluation. Our results suggest that for the 75 percent of all patients with acute abdominal pain there is little value in taking a plain abdominal radiograph. Registrar had assessment as right as radiologist and surgeon assessment.

11.POSTTRAUMATIC CERVICAL SPONDYLOPTOSIS
Cumhur Özdoğan, M Akif Göğüsgeren, Murat Döşoğlu
Pages 46 - 48
Spondiloptosis, spondilolistesisin en ileri şeklidir ve subaksiyal servikal bölgede çok nadirdir. Literatürde günümüze kadar servikal spondiloptosis'li sadece 2 olgu bildirilmiştir. Bu çalışmada, travma sonrası C3-4 mesafesinde spondiloptosis gelişmiş, nörolojik bulgusu olmayan 67 yaşında bir erkek olgu sunulmaktadır. Olgu anterior ve posterior kombine cerrahi yaklaşımla tedavi edilerek 3 ay halofiksasyon ortezi ile tespit edilmiş ve takibinde füzyon sağlanmıştır.

12.TRANSVERS FRACTURE OF CLIVUS
Ali İhsan Ökten, Rüçhan Ergün, Uğur Bostancı
Pages 49 - 51
Clivus fractures are classified in three groups as longitudinal, transverse and oblique types according to CT appearance. Due to advance in high resolution CT techniques, they can be easily diagnosed. It is known that in these kind of fractures, complication, morbidity and mortality rates are high. In this manuscript, a case of transverse fracture of dims caused by falling a heavy object of 500 kg, over the patient's head will be reported.

13.TRANS CRANIAL PERFORATING INJURY
Merih İş, Talat Kırış, Kemal Hepgül
Pages 52 - 54
Trans cranial perforating injuries are uncommon. Recently we treated a 14 year old boy, who sustained a trans cranial spanner injury. The patient was admitted to our emergency department without any neurological dysfunction. He was operated urgently and the spanner was removed. During the hospital stay and in his follow-up of 18 months he did not develop any complication. In this study we presented the case and discussed the topic in the view of recent literature.

14.A LARGE PARAESOPHAGEAL HERNIA PRESENTING WITH ACUTE GASTRIC VOLVULUS
Selman Sökmen, Ahmet Önal, Funda Oğuz, Aydın Taşdöğen, Zahide Elar
Pages 55 - 58
Paraözefageal fıtıklar genelde ileri yaşlarda ortaya çıkan, bazen hayatı tehdit edebilen olgulardır. Gastrik volvulusa neden olmaları dolayısıyla cerrahi olanak tedavileri gerekir. Bu çalışmanın amacı, cerrahi tamir yöntemlerini gözden geçirmek ve Akut Karın sendromu belirtileriyle kliniğimize müracaat eden bir olguyu incelemektir. Cerrahi yaklaşımda seçilecek olan yöntem mevcut cerrahi metodların birini seçmekten çok hastanın aperatif ve medikal bulgularına dayandırılmış, hastaya özgün bir yöntem olmalıdır.

15.A COMPLICATION OF HEMODIALYSIS CATHETER: PSEUDO ANEURYSM OF SUBCLAVIAN ARTERY
Alper Toker, Vural Özcan, Korkut Bostancı, Emin Tireli, Enver Dayıoğlu, Ertan Onursal
Pages 59 - 62
Currently, diagnostic and therapeutic intravascular approach increased with some complications behind. Complications like hemorrhagia, pseudoanerysms and arteriovenous fistula could be noticed after the procedure. We had operated a 3 years old patient who had pseudoaneurysm of subclavian artery 3 weeks after subclavian vein hemodialysis catheter access trial. Expetielfy after proximal vascular approach surgeon could meet complication especially hemorrhagia which may cause mortality. Patients with hemorrhagical problems should be followed up for complications desalted above and early surgical intervention may be life saving.